Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10192
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2285) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (422) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (847) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (542) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (889) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Milli Güvenlik konuları
Milli Güvenlik (623)


Milli Güvenlik - Milli Güvenlik konusu hakkında görüşler
Mustafa Mete İSLAMOĞLU - (Ziyaretci) 26.05.2015 23:46:33

DÜNYADAN GİZLENEN TÜRK KATLİAMI -2-

(3)
Mustafa Mete İSLAMOĞLU
``DÜNYADAN GİZLENEN
TÜRK KATLİAMI´´
"DÜNYAYI ``PAPA´´ ile REKLAMLARLA İFTİRALARLA ALDATTILAR ve HALENDE DEVAM EDİYORLAR"
1893-1896 yıllarında Doğu Anadolu`da cereyan eden Ermeni terörü günlerinde, Van ve Bitlis`te Rus Konsolosluğu yapan General Mayevski hazırladığı raporunda Ermenileri yoldan çıkaranları ve kullananları şöyle ele vermiştir: ``Türkiye Ermenilerin, Türlerin zulüm ve katliamına maruz bulunduklarını Avrupa`ya göstermek icap ediyordu. Program şu şekildeydi: ancak kan dökmek lazımdır ki, Ermeniler serbestisi kazansın. Kan dökünüz! Avrupa sizi himaye eder.´´ Demekteydi.
"RUS KONSOLOSUN GİZLENEN RAPORU´´"
``TÜRK ZULMÜ SİYASİ BİR
HİKAYEDİR DEMEKTE´´
Yine Rus Konsolosu Mayevski ``Bitlis ve Van Vilayetleri İstatistiği´´ adını taşıyan mahrem raporda, Ermeni Taşnak ve Hınçak Çetelerinin bölgede Müslüman Türklere yaptıkları katliamları şöyle ifade etmektedir: ``Ermeniler tarafından Türkiye`de yapılan katliamların sorumlusu, önce ithal komiteleri ile birlikte hareket eden Ermeni İhtilalcileri, sonra bunları koruyan ve teşvik eden bazı yabancı hükümetlerdir. Türkiye`de komitecilerin girmediği yerlerde yaşayan Ermenilerin, Türklerle bir sorunu yoktu. Türk zulmü bir gerçek olmayıp, isteyerek uydurulmuş siyasi bir hikayedir. Gerçeği olduğu gibi söylemek icap ediyorsa, doğuda katliam yapanlar Müslümanlar değil Ermenilerdir. Sonra yaptıkları bu zulmü, himayesiz Müslümanlara yüklemişlerdir.´´ Ermeni şiddet olaylarının en hararetlisi zamanında (1898) Doğu Anadolu`yu gezen Amerikalı Gazeteci George H. Hepwort, Ermenilerden şu serzeniş ve dert yanmalara şahit olmuştu: ``Ah!&8230; Biz önceleri çok mutlu bir halktık. Vergilerimizi öder, işimizle, gücümüzle ilgilenir, huzur ve refah içerisinde yaşardık&8230; Fakat Berlin Anlaşması, İngiltere`nin işi karıştırması yok mu; eğer Avrupa`da bizi kendi halimize bırakmayı isterse, iyi bir geleceğe sahip olabiliriz. Fakat halk olarak bizim kötü duruma düştüğümüz görülüyor, zavallı Ermeniler&8230; Avrupalılar bizi Türklere karşı kötü bir hırsla tahrik ettiler!&8230; Yazık! Memleketimiz harab oldu.´´
Rusya`nın Ermeniler üzerindeki emellerini ``Çarlık Rusyası`nın Türkiye`deki Oyunları´´ adlı eserin yazarı Edgar Granville şöyle ifade etmektedir. ``Türkiye`deki Ermeni Meselesi, Ermenilerden doğmamıştır. Zira Ruslar Ermenilere el atıncaya kadar, Türkiye`de hiçbir Ermeni hareketi olmamıştır. Rusların eseri olan Balkan hareketine kadar Ermeniler kendi aralarında mezhep mücadelesi yapıyorlardı. Hatta kendi aralarındaki anlaşmazlıklarıng iderilmesi için Türklerden yardım dahi görüyorlardı. Rus mezalimine karşı Ermenilerin tek sığınağıdır.
XIX. ve XX. Yüzyıllarda Ermeni Terör Örgütleri olan Taşnak, Hınçak ve Ramgavar Bitlis, Diyarbakır, Malatya, Zeytun, Urfa, Harput, Sivas, Antep, Maraş, Muş vilayetlerinde isyanlar tertip edilmiştir. 21 Temmuz 1905&8242;de Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid`e Yıldız Camii önünde, Ermeni teröristler tarafından bir suikast düzenlendi. Bu suikastte II. Abdulhamid`in kurtulmasına rağmen 20 askerimiz şehit oldu.
ÖLDÜRÜLEN TÜRKLERİN CESETLERİ GÜNLERCE SOKAKLARDA KALDI ve LEŞ HALİNE GELDİ..

1915-1919 yılları arasında I. Dünya savaşı içinde Rus Ordusu ile ittifak yapan Taşnak, Hınçak ve Ramgavar Ermeni Çeteleri Doğıu Anadolu Bölgesinde; Alaca`Da, Cinis`de, Ilıca`da, Erzurum Merkezde; Yanıkdere`de, Karskapı`da, Ezirmikli Osman Ağa ve Mürsel Paşa Konaklarında, Erzurum; Yeşilyayla`da Hasankale`de, Tımar`da, Horasan`da, Kars-Subatan`da, Van-Zeve`de, Ağrı`da, Bitlis`de, Iğdır-Oba ve Hakmehmet`te, Nahcivan`da, Zengezur`da ve Azerbaycan`da tam bir Türk Soykırımı gerçekleştirmişler ve bir milyon Türk`ü katletmişlerdir. Savaşla hiç ilgileri olmayan, masum bir milyon Türk, Ermeni Çeteleri tarafından sadece Türk ve Müslüman oldukları için, Hz. İsa`nın tavsiyelerine bile sırt çevrilerek katledilmiştir. Doğu Anadolu Bölgesi`nde Taşnak ve Hınçak Çetelerinin katlettiği bir Müslüman-Türk`e ait 185 toplu mezar ve Türk katliamı ile ilgili Osmanlı, Başbakanlık ve Askeri Tarih Arşivlerinde binlerce belge mevcuttur. Arşivlerimiz açık olup, yerli ve yabancı ilim adamlarının bilgisine ve istifadesine sunulmuştur. Hayatlarında bir kere dahi arşiv görmemiş, belge tanımamış, tarih ve kültürümüzle yakın-uzak ilişkisi olmamış, Batılı ülke parlamenterlerini, tarihimiz hakkında hüküm yürütmesi yorum yapması, yasa kabul etmesi ileme ve akla sığacak bir davranış değildir. Doğu Anadolu Bölgesi`ndie katliamlara ``Türk Soykırımı´´nın yaşandığı gerçeğini anlatamadığımız için, hayali Ermeni senaryoları dünya kamuoyunda gerçekmiş gibi kabul edilmeye başlandı ve Türk Milleti olarak haketmediğimiz tarihimize tarihimize yönelik saldırılarla muhatap olmak zorunda kaldık.

Erzurum Rus İkinci Topçu Alayn Komutanı Yarbay Tverdo-Khlebov hatıratında, ``Ermeniler bana 27 Şubat gecesi 3000 Türk`ü öldürdüklerini iftiharla beyan ettikleri zaman, savunmasız, masum, insanların öldürülmesinin bir vahşet olduğunu söylediğim de, bize siz Rus`sunuz, Ermeni Milletinin idealini anlayamazsınız´´ diye cevap verdiklerini eserinde üzülerek ifade etmiştir. Yine Khlebov hatıratında: ``Erzurum`da kalan bütün Rus Subayları, kendi haysiyeti ve formaları ile Ermenilerin Türklere yönelik katliamlarını örtmek için kalmayıp ancak amirlerine itaatte, yalnız Rusya`ya hizmet için kaldık. Erzurum`da bulunduğumuz müddetçe Ermeni Çetelerinin vahşet ve rezaletine son verilmesini istedik´´ demek suretiyle, Ermenilerin Erzurum ve çevresindeki vahşetine dikkati çekmektedir.
Rus yarbayı hatıratının bir başka yerinde de diyor ki; Büyük rütbeli topçu subayları birleşerek Rus Başkomutanına verdiğimiz raporda, ``Erzurum`dan hepimizin ayrılmasına müsaade edilmesini, çünkü burada hiç bir şey yapmayıp ancak Ermeni Eşkiyası yüzünden adımızın lekelenmesini hiçbir zaman istemediğimiz bildirdik´´ şeklindeki sözleriyle de Ermenilerin gerçek kimliklerini ortaya koymaktadır. BAŞLARI KESİLEN TÜRKLER

Tiflis`te 1919 yılında yayınlanan ``Zakavkavzya ve Gürcistan´´ adlı belgelerden oluşan Rusça eserde, Rusya`nın Doğu Orduları Başkomutanı General Odişelidze`de 1918 yılı başlarında, Erzincan ve Erzurum`da Ermenilerin yerli Türk ahalisine yönelik katliamlarından bahsetmektedir.
25 Eylül 1919 tarihinde Erzurum`a Amerika Birleşik Devletleri`nden General Harbord başkanlığında bir inceleme heyeti gelmiştir. Bu ABD`li heyet, Yanıkdare`de Karskapısı`nda, Ezirmikli Osman Ağa ve Mürsel Paşa Konaklarında, Türk insanına yönelik katliama tanık olduklarında, ``Hz. İsa`nın kulları nasıl böyle bir katliam yapabildiler´´ hükmüne varmışlardı. General Harbord, Erzurum ve çevresinde gördüğü vahşet karşısında dehşete düşmüş ve o kadar üzülmüştür ki, Erivan`da Taşnak katillerinin ellerini sıkmama cesaretini gösterebilmiştir.
Amerikalı General Harbord`un, Erzurum içindeki incelemeleri sırasında, bizzat kendisi Türk tarafına şöyle bir soru yöneltmiştir: ``Daha önceden Erzurum`da Ermeni çoğunluğu var mı idi?´´ Bu soru üzerinde Erzurum Belediye Başkanı Zakir (Gürbüz) Bey, Amerikalı Generali pencere önüne çağırarak Gez ve Kavak Mezarlıklarını gösterip, ``Bunlar hep Türk mezarlarıdır. Şehrin öteki yerlerinde de bunların on katı Türk mezarlığı daha vardır. Şimdi iyii bakın, çevresi duvarlarla çevrili küçük bir mezarlık var. O da Ermenilerin mezarlığıdır. Şimdi Ermeniler mi? Türkler mi çok anladınız mı? Ermeniler ölülerini yemediler ya! Erzurum`un ölüsü de Türk, dirisi de Türk!´´ diyerek tarihi cevap vermiştir. Gerçekten de Erzurum bin yıldan beri, toprağının altı ile üstü ile Türk vatanıdır. İlelebed de Türk Vatanı olarak kalacaktır.
`` DÜRÜST BİR İNGİLİZ BAKAN`IN GERÇEĞİ İTİRAFI´´
İngiiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, 11 Mart 1920&8242;de Lordlar Kamarasında yapılan bir görüşmede ``Ermeniler bazı kişi ve çevrelerin kabul ettikleri ve etmeye hazır oldukları gibi masum birer kuzu değillerdir ve şu anda elimde Ermenilerce Türklere karşı girişilen kanlı olayları belgeleyen dökümanlar bulunmaktadır. Demek gereğini duymuştur. (İngiltere Dışişleri Bakanlığı Arşivi. No.. 05043 E 1714) BUNLAR HEP SAKLANAN GERÇEKLERDİ. YALAN TARİHTE BUNLAR ANLATILMADI. YAZILMADI, YAZDIRILMADI.
Devamını mutlaka okuyunuz........

-4-
``OSMANLIYA İFTİRA GERÇEĞİ ``
16 Mart 1920&8242;de İtilaf Devletleri, Son Osmanlı Mebuslar Meclisini basara 118 Mebus ve devlet adamını Malta`ya sürgün etmişlerdi. İstanbul, İngiltere ve Fransa`nın işgal altında olmasına rağmen, Osmanlı arşivleri de tamamen İngiliz ve Fransız ilim adamlarının eline geçmesine rağmen, Osmanlı Hükümetini soykırımla suçlayacak hukuki değerde hiçbir belge bulamamışlardır. İngilizler, araştırmalarını ABD Senatosu Arşivinde genişletmişlerdir. Senatonun 3 Temmuz 1921&8242;de yayınladığı bir raporda; ``Maalesef, Senato Arşivindeki 33 bin belge arasında soykırımı doğrulayacak hiçbir belge yoktur. Mevcutlar ise, Ermeniler tarafından ifade edilen fakat ikinci elden hiçbir hukuki değeri olmayan belgelerdir´´ şeklinde tarihi belgelere dayanarak gerçekleri ortaya koymuştur.
ABD`li tarihçi Justin Mc Carthy ``Ölüm ve Sürgün´´ adlı eserinde, I. Dünya Savaşından ssonra, İstanbul`u işgal edip, Osmanlıların bütün arşiv ve yazışmalarını elleri altında bulunduran İngiltere ve Fransa otoriterlerinin, bütün çabalarına rağmen, Osmanlı Devleti`nin Ermenileri planlı imhasından suçlu olduğuna dair hiçbir delil bulamadığını yazmaktadır.
Ermeniler, bugüne kadar Sevr Anlaşmasının geçerli, Lozan Antlaşmasının geçersiz olduğunu dünya siyaset gündemine taşamıya çalıştılar. William Eagleten, ``Sevr Antlaşması daha imzalnandığı anda ölü doğmuş metinden başka bir şey değildi; çünkü tarih Mustafa Kemal tarafından farklı bir biçimde yazılmaktaydı´´ şeklindeki sözleri ile Türk Milleti ve Mustafa Kemal Sevr Antlaşmasının ölü doğmuş bir antlaşma olarak kabul etmektedirler. Sevr Antlaşmasına geniş sınırlı bir bağımsız Ermeni Devleti koydurmayı başaran, Avrupa`daki Ermeni politikacılarının hayalciliği, Sevr`in gerçekleşebileceğini uman batılılarınki kadar büyüktü. Fransa`nın en ciddi gazete Le Temps, 1 Aralık 1920 tarihli başyazısında şunları söylüyordu:
``Sevr Antlaşmasını hazırlayanlar neye benziyor biliyor musunuz? Tavşanının unutmuş olan ve şapkasından hiçbir şey çıkaramayan bir sihirbaza.´´
Anadolu`yu parselleyen Sevr paçavrasının Osmanlı Hükümetine zorla dikte ettirildiği Paris`in Sevr Banliyösünde, sözde Ermeni Soykırım Anatı açılması, şüphesiz Fransızların kendi tarihlerini de okumadıklarını göstermektedir. Çünkü, tarihte Türk devletinin bağımsızlığı ve bütünlüğünü ortadan kaldırmak amacıyla hazırlanan Sevr türü antlaşmalar, geçersiz, hukuki değeri olmayan antlaşmalar olarak kalmıştır.
Hiçbir tarihi temeli olmayan, 24 Nisan 1915 Sözde Ermeni soykırımı, tarihen gerçek dışı ve hayal mahsulü iddialardır. Ermeni propagandası ile ``Soykırım´´ iddiasını tarihi bir zemine dayandırmak mümkün değildir. Osmanlı Hükümeti`nin 27 Mayıs 1915 tarihli çıkardığı kanun, bir soykırım kanunu değil, ``Tehcir´´ kanunudur. Tehcir kanunu, tüm Anadolu`da yaşayan Ermenilere uygulanmamıştır.. 27 Mayıs 19115 tarihli bu kanun, Müslüman Türk ahaliye yönelik katliam yapan Taşnak, Hınçak ve Ramgavar Ermeni Çetelirin kapsamakta idi. I. Dünya Savaşı`nda Doğu Cephesinde Ruslarla savaşmak zorunda kalan Türk Ordusu, cephe gerisinde de, Ermeni çeteleri ile savaşmak zorunda kalmıştır. Osmanlı hükümeti cephe gerisini Emniyet altına almak, savunmasız, savaşla hiç ilgileri olmayan Müslüman Türk ahaliyi koruyabilmenin tek çözümünü, Ermeni Taşnak ve Hınçak çetelerini, o dönemde Osmanlı sınırları içinde bulunan Suriye`ye toplu olarak göç ettirmekle bulmuştur. Osmanlı Devletinin bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne yönelik, iç ve dış tehdidi ortadan kaldırmak için başvurduğu haklılığı tartışılmaz ve üstelik o günün koşulları içinde uygar olarak nitelenebilecek bu uygulama, ne yazık ki 86 yıldan beri ``Soykırım´´ olarak takdim edilmektedir. 1915 yılında uygulanan bu yer değiştirme kararında göçe tabi tutulan Taşnak, Hınçak çetelerinin van ve mallarını teminat altına alacak tedbirlerde esirgenmemiştir. Ayrıca yolculuk esnasında Ermenilerin her hangi bir saldırıya uğramalarının engellemek amacıyla, çeşitli güvenlik tedbirleri de alınmıştır. Tarihte başta Talat Paşa olmak üzere, hiçbir Osmanlı Devlet Adamının kendi eliyle imzaladığı ve Ermenilere yönelik soykırımı emreden belge ve bilgi yoktur.
``27 Mayıs 1915 tarihli Tehcir (Göç) Kanunu´´
1. Nakli gerekenler, gidecekleri yerlere kadar refah içerisinde sevk edileceklerdir.
2. Yollarda istirahatleri, can ve mal güvenlikleri korunacaktır.
3. Gittikleri yerlerde kesin yerleştirilmelerine kadar kendilerine göçmen ödeneğinden geçimlerini sağlamak için yardım yapılacaktır.
4. Eski mali durumlarına uygun olarak kendilerine mal ve arazi dağıtılacaktır.
5. hükümet tarafından ev yaptırılacaktır.
6. çiftçilere tohumlu, evvelce sanatkar olanlara meslekleri ile ilgili alet dağıtılacaktır.
7. Terk ettikleri mallarından geriye kalanlar kendilerine verilecek bu olmadığı takdirde, bunların karşılığı para olarak ödenecektir.
8. boşaltılan şehir ve kasabalarda bulunan Ermenilere ait taşınmaz malların sayımı yapılacak, bunların cinsleri ve kıymetleri, miktarları tespit edilecek göçmenlere verilecektir.
9. Göçmenlerin kullanamayacakları mallar, yani zeytinlik, dutluk, bağ, portakal bahçeleri, dükkan han fabrika&8230; ve depo gibi gelir getirecek taşınmaz mallar, arttırma ile satılacak veya kiralanacak, bu gelirler uygun bir şekilde göçe zorlanan ilk sahiplerine verilecektir.
Osmanlı İçişleri Bakanlığı, 28 Mayıs 1915&8242;te göç ettirenlerin barındırmaları, yedirilip içirilmeleri ile ilgili hususları içeren ayrıntılı bir yönetmelik yayınlamıştır. Bunun bazı maddelerini şöyle sıralayabiliriz.
&8226; Nakli gereken halkın gönderilme işi, mahalli idare memurlarının yönetimine aittir.
&8226; Göç ettirilenler, bütün hayvan ve taşınabilir mallarını beraberinde götürebilirler.
&8226; Göç sırasında göçmenlerin can, mal güvenliklerinden, yedirilme ve istirahatlerinin sağlanmasından, geçiş yollarındaki memurlar görevlidir. Bu konuda meydana gelecek aksaklıklardan rütbe sırasıyla bütün görevliler sorumlu tutulacaktır.
&8226; Göç sonunda göçmenler, sağlıklı çalışmaya, tarımla uğraşmaya elverişli köy ve kent evlerine yerleştirileceklerdir.
&8226; Yeni yerleşme bölgesinde göçmenlere verilecek arazi yoksa, devlet malı ve çiftliklerinden faydalanılacaktır.
&8226; İskan bölgesine yerleşinceye kadar, muhtaç durumda bulunanlara uygun miktarda hükümet yardımı sağlanacaktır.
&8226; Tarım yapacaklardan ve sanatkarlardan muhtaç bulunanlara uygun miktarda araç veyahut sermaye verilecektir. Denilmişti. Katledileceklere bu haklar hiç verilirmiydi. Veya katledilmiş olsalardı bunlara ne gerek vardı.? BUNLAR HEP SAKLANAN GERÇEKLERDİ. YALAN TARİHTE BUNLAR ANLATILMADI. YAZILMADI, YAZDIRILMADI. Kısacası ``SİYASİ BİR ALDATMACAYDI´´
DEVAMINI MUTLAKA OKUYUNUZ........





Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.