Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10194
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2285) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (423) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (848) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (542) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (889) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Milli Güvenlik konuları
Milli Güvenlik (623)


Milli Güvenlik - Milli Güvenlik konusu hakkında görüşler
Security.İŞNET - (Ziyaretci) 8.08.2016 18:50:29

Harbiyelilerin Çığlıkları !

TSK DOSYASI /// Batuhan ÇOLAK : Harbiyelilerin Çığlıkları !

"Özel Büro (Dig.Security.İŞNET)" digi.security@isnet.net.tr: Aug 08 12:41AM +0300

Türkiye`yi derinden sarsan FETÖ`cü darbe girişiminden sonra cemaatin
kurumlara nasıl yerleştirildiğine dair bilgiler ortalığa saçılmaya başlandı.
Vakti zamanında bu tehlikeli yapıyı deşifre etmek için yazılan kitaplar,
yapılan uyarıların hepsi; "hakim, savcı, polis" gibi sıfatlar taşıyan,
özünde devlet yerine cemaate bağlı olan kişiler tarafından yasaklanmış,
bastırılmıştı.



Son darbe girişiminde cemaatle hiçbir bağlantısı olmayan birçok Harbiyeli
öğrenci de mağdur olmuş durumda. Ailelerinden nasıl milliyetçi olduklarını
bildiğim ve FETÖ/PDY ile hiçbir bağlantısı olmayan gençler de şu anda
Silivri Cezaevi`ndeler. Akıbetleri avukatları aracılığıyla öğrenilse de
aileler perişan. Bu konuya en kısa zamanda önem gösterilmeli.







Köşemin geri kalan kısmını halen milliyetçi STK`larda aktif görev yapan
Metehan Kömbeci kardeşime bırakmak istiyorum. Kömbeci, Işıklar Askeri
Lisesi`nden mezun olduktan sonra Kara Harp Okulu`na giriyor. Okuldan mezun
olmasına 1,5 sene kala düzmece bir sağlık raporu ile okuldan atılıyor.
Kendisi daha sonra Anadolu Endüstri Mühendisliği Bölümü`nü büyük bir başarı
ile bitiriyor. İşte Kömbeci`nin tarafıma ilettiği mektubundan çarpıcı
bölümler:



2005 yılında 15 yaşımda büyük umutlarla girdiğim Işıklar Asker Lisesi`nde 4
yıl boyunca harika bir eğitim aldım. Komutanlarımız bizi çağın gerekleri
doğrultusunda donanım sağlamamız, milletimize en iyi şekilde hizmet etmek
için gerekli gelişimi göstermemiz için ellerinden gelen çabayı gösterdiler.




Şok Mangaları





Askeri liseyi bitirip Kara Harp Okulu sınırlarına girer girmez cehennem
başlamıştı. Hazırlanan isim listelerine göre öğrenciler gruplandırılmıştı.
Şok mangası kavramıyla tanışıyorduk. Cemaatçi öğrencileri Harp okulunda
himayeyle görevlendirildiğini düşündüğümüz o yıl tayin edilen subaylar ilk
saatlerden itibaren askeri öğrencilere kan kusturmaya başlamıştı. Şok
mangalarına "Eğitim eksiğiniz var "denilerek uzmanların kesinlikle dışarı
çıkmayın dediği saatlerde; sıcağın en fazla hissedildiği zamanlarda bile
durmadan sözde eğitim yaptırıldı. Hayatında üniforma giymemiş sivilden gelen
cemaatçi öğrenciler bir kez olsun bu kamplara katılmamıştı.



İzmir Menteş Askeri kamp bölgesindeki eğitimin tabur komutanı ise son
günlerde ismini sıkça duyduğumuz bir isimdi: Kosova`daki görevinden izin
alarak darbe girişimine destek için gelen Kur. Alb. Tanju POSHOR...



Kampın işleyişi ise şu şekildeydi: Sivilden gelenler ve askeri liseliler iki
gruba ayrılmıştı. Askeri liseliler arasından da şok mangaları oluşturuluyor,
mangadaki fiziksel ve psikolojik mobbinge dayanamayıp ayrılanların yerine
hemen yenisi ekleniyordu.

Şok mangası sabahın ilk saatinde eğitime başlardı. Sinek kaydı traş olsak
bile "traş olmamışsın", çadırımız düzenli olsa bile komutanlar tarafından
bozulur "bu ne düzensizlik", bütün sorulara cevap versek bile "neden dersine
çalışmadan geldin" yeni boyanmış botun altı tozlu diye "boyasız botla
eğitime çıktın" diyerek ceza eğitimiyle güne başlanırdı. Saatlerce
yaptırılan toz duman içinde süründürürken yüzümüze kürekle toprak atılır
ağzımız burnumuz kumla dolar, bayılmayalım diye zorla tuzlu su içirilip
eğitime devam ettirilirdi.



Hatta bir seferinde o kadar yüklenmişlerdi ki sürünürken yerden fışkıran bir
su gördüğümü zannettim, elimi attığımda kumdu: serap görmüştüm. Sızma
eğitimi sırasında pis suda saatlerce tutulur, tüm bölüğün önünde her türlü
hakarete maruz bırakılırdık. O kadar fazla yüklenirlerdi ki insanlar bize
selam vermeye korkar hale gelmişti. Yemek yememize bile çoğu zaman 5 dakika
verilmediğinden bazı arkadaşlar bize acıyıp yastıklarımızın altına bisküvi
bırakırdı. Her eğitimde bir arkadaşımız bayılır, kucağımıza düşerdi. 15
yaşından beri dost olan gencecik yürekler birbirlerine yapılan eziyete şahit
oluyordu.




Cemaatçiler Sınıf Geçerken, Başarılı Öğrenciler Bırakıldı





Sivilden gelen arkadaşlarımızın birçoğu üniversite sınavında başarısız
sayılabilecek sıralamalardaydı. Cemaat oyununu burada oynuyor, kendine bağlı
öğrencilerin ön saflara geçebilmesi için önlerinde yer alabilecek öğrenciler
uzaklaştırılıyordu. Sınavlar sonucunda hiç beklenmeyen sonuçlar geliyor,
zekası ve çalışkanlığı herkes tarafından takdir edilen arkadaşlarımız
sınıfta kalırken; yine hiç beklenmeyen insanlar önemli dereceler alıyor sık
sık ödüllendiriliyordu.



Önemli Not: Köşeye sığmadığı için mektubun tamamını yayınlayamıyoruz. O
yüzden çok önemli gerçeklerin dile getirildiği mektubun tam metnini Yeniçağ
internet sayfasındaki köşemden okuyabilirsiniz.




MEKTUBUN TAM METNİ:





2005 yılında 15 yaşımda büyük umutlarla girdiğim Işıklar Asker Lisesi`nde 4
yıl boyunca harika bir eğitim aldım. Komutanlarımız bizi çağın gerekleri
doğrultusunda donanım sağlamamız, milletimize en iyi şekilde hizmet etmek
için gerekli gelişimi göstermemiz için ellerinden gelen çabayı gösterdiler.
Buradaki eğitim o kadar kaliteliydi ki sivilde okuyan bir öğrenciye göre hem
fen bilimlerinde, hem sosyal anlamda hem de sportif açıdan çok parlak bir
yerdeydik. Tüm bunlardan önemlisi Atatürkçü düşünce sistemine gönülden bağlı
olan bu gençler Türk ordusunun geleceğiydi, sahip oldukları donanım her
birini birer kurmay adayı, geleceğin generali gözüyle bakılmasına sebep
oluyordu.



Birçok arkadaşımız ulusal ve uluslararası yarışmalarda önemli dereceler
aldılar. Basında okulumuzun adını sık sık başarılarıyla görüyorduk ki bu da
bizim için ayrı bir motivasyon kaynağıydı. Aldığımız bu eğitimle başarılı
birer subay olacağımıza tam bir inançla mezun olup Kara Harp Okulu intibak
kampını beklemeye başladık.



İntibak kampı eğitim açısından oldukça zor olan 7-8 haftalık bir kamptır.
Kampın zor geçeceğini biliyorduk ancak beklemediğimiz gelişme ve muamelelere
maruz kaldık.



3 askeri lise her yıl Harp Okuluna gönderilmek üzere 700 civarında öğrenci
mezun eder. 2009 yılından önceki yıllarda bu askeri liselilere ek olarak
düşük miktarda sivil öğrenci alımı yapılırdı. Ancak bu iş 2009 yılında
şaşırtıcı şekilde değişti. İntibak kampına çağrılan sivil sayısı o kadar
fazlaydı ki askeri liselilerin gönderileceğinin ilk işareti bu şekilde
verilmişti.



Daha Harp Okulu sınırlarına girer girmez cehennem başlamıştı. Hazırlanan
isim listelerine göre öğrenciler gruplandırılmıştı. Şok mangası kavramıyla
tanışıyorduk. Cemaatçi öğrencileri Harp okulunda himayeyle
görevlendirildiğini düşündüğümüz o yıl tayin edilen subaylar ilk saatlerden
itibaren askeri öğrencilere kan kusturmaya başlamıştı. Şok mangalarına
"Eğitim eksiğiniz var "denilerek uzmanların kesinlikle dışarı çıkmayın
dediği saatlerde; sıcağın en fazla hissedildiği zamanlarda bile durmadan
sözde eğitim yaptırılırken hayatında üniforma giymemiş sivilden gelen
öğrenciler daha kampa bile katılmamıştı.



Şok mangalarının neye göre oluşturulduğunu bulmak istediğimizde ise
karşımıza enteresan sonuçlar çıkıyordu: Ders durumu kötü olanlar desek
birçoğumuz askeri liseyi önemli derecelerle tamamlamıştık, TÜBİTAK
yarışmalarında her yıl önemli dereceler alınıyordu hatta aramızda "Dünyada
Yılın Genç Araştırmacısı " seçilen bir arkadaşımız bile vardı. Disiplinsiz
öğrenciler desek birçoğumuz tam disiplin notuyla mezun olmuş
komutanlarımızın defalarca takdirle ödüllendirdiği gençlerdik. Yıllar
geçtikçe anladık ki bizim eksiğimiz donanım ve karakter değildi, tam tersi
fazla olan şeyler vardı: Askeri liseliler bir cemaate/şeyhe bağlı değildi ve
bu gençler vatanlarına tam bir sadakatle bağlıydı. Bu değerlere sahip olan
gençleri bir hainin emriyle halkına ateş ettirerek darbeye zorlayamazsınız.



Sivilden gelen arkadaşlarımızın birçoğu üniversite sınavında başarısız
sayılabilecek sıralamalardaydı. Cemaat oyununu burada oynuyor, kendine bağlı
öğrencilerin ön saflara geçebilmesi için önlerinde yer alabilecek öğrenciler
uzaklaştırılıyordu.



Sınavlar sonucunda hiç beklenmeyen sonuçlar geliyor, zekası ve çalışkanlığı
herkes tarafından takdir edilen arkadaşlarımız sınıfta kalırken; yine hiç
beklenmeyen insanlar önemli dereceler alıyor sık sık ödüllendiriliyordu.



İzmir Menteş Askeri kamp bölgesindeki kampın tabur komutanı ise son günlerde
ismini sıkça duyduğumuz bir isimdi: Kosova`daki görevinden izin alarak darbe
girişimine destek için gelen Kur. Alb. Tanju POSHOR. Kampın işleyişi ise şu
şekildeydi: Sivilden gelenler ve askeri liseliler iki gruba ayrılmıştı.
Askeri liseliler arasından da şok mangaları oluşturuluyor, mangadaki
fiziksel ve psikolojik mobbinge dayanamayıp ayrılanların yerine hemen yenisi
ekleniyordu. Şok mangası sabahın ilk saatinde eğitime başlardı. Sinek kaydı
tıraş olsak bile "tıraş olmamışsın", çadırımız düzenli olsa bile komutanlar
tarafından bozulur "bu ne düzensizlik", bütün sorulara cevap versek bile
"neden dersine çalışmadan geldin" yeni boyanmış botun altı tozlu diye
"boyasız botla eğitime çıktın" diyerek ceza eğitimiyle güne başlanırdı.
Saatlerce yaptırılan toz duman içinde süründürürken yüzümüze kürekle toprak
atılır ağzımız burnumuz kumla dolar, bayılmayalım diye zorla tuzlu su
içirilip eğitime devam ettirilirdi. Temmuz/Ağustos sıcağında erimiş asfaltta
üstümüzde sadece şort varken süründürülüp, şınav çektirirlerdi ki bunun
sonunda elimiz ve kollarımız su toplardı, hemen ardından dikenler üstünde
süründürür sonrasında da denize sokarlardı.



Hatta bir seferinde o kadar yüklenmişlerdi ki sürünürken yerden fışkıran bir
su gördüğümü zannettim, elimi attığımda kumdu: serap görmüştüm. Sızma
eğitimi sırasında pis suda saatlerce tutulur, tüm bölüğün önünde her türlü
hakarete maruz bırakılırdık. O kadar fazla yüklenirlerdi ki insanlar bize
selam vereye korkar hale gelmişti. Yemek yememize bile çoğu zaman 5 dakika
verilmediğinden bazı arkadaşlar bize acıyıp yastıklarımızın altına bisküvi
bırakırdı. Gecenin geç saatlerine kadar subaylar dönüşümlü olarak bu
işkenceleri uygular ancak bizim dinlenmemize müsaade edilmezdi. Bazen o
kadar saçma/çocukça şeyleri söyleyerek bölüğün çevresinde koşmamızı
isterlerdi ki bize gülenleri gördükçe sinirimiz daha da yıpranırdı. Her
eğitimde bir arkadaşımız bayılır, kucağımıza düşerdi. 15 yaşından beri dost
olan gencecik yürekler birbirlerine yapılan eziyete şahit oluyordu. Bırakıp
gitmediğimiz her dakika" istediğin kadar diren seni Harbiyeli
yaptırmayacağım", "sen bu zihniyetle subay falan olamazsın","o şerefli
üniformayı sen giymeyeceksin" cümleleri birimiz için söylenirdi. Gördük ki o
şerefli üniforma çoktan şerefsiz bedenlerin üstüne geçmişti bile. Gece 3-4 e
kadar yaptırılan ağır eğitim/işkence (her ne derseniz) sinirleri en zayıf
noktaya getirmişken annemiz babamız aranır iniltilerimiz dinletilir, onların
ağlama sesini duydukça iyice çökerdik. Telefon açıkken "hadi annene şerefsiz
olduğunu, ayrılmak istediğini söyle" diyen üsteğmenler bugün hapiste
yaptıklarının hesabını vermektedir. Günde iki saat uyursak kendimizi şanslı
sayıyorduk. Beni gören çoğu arkadaşım" o meşhur Metehan Kömbeci sen misin"
diye soruyordu; insanlar yüzümüze korkuyla bakıyordu.



İntibak kampının sonunda beni almaya gelen ailem beni tanıyamamıştı,
ayaklarımın altı parçalanmış, aşırı kilo vermiştim. Sinir yapımızdan
bahsetmiyorum bile. Ailem bugün bile " O kamptan döndüğünde hiç insan gibi
değildin " der.



Tüm bu insanlık dışı muamelelere dayanıp Harp Okulu`na gidince ise başka bir
senaryo başlıyordu. Daha dönemin başında okulu iyi dereceyle bitirmenizi
engellemek için disiplin puanı düşürülürdü. Bu aşamadan sonra çok başarılı
bir öğrenci olsanız bile başarılı bir gelecek hayalleriniz suya düşer. Artık
sadece atılmamak için çaba sergilediğiniz anda ise devletten maaş alan
adiler bazı arkadaşlarımızın dolabına yasak yayın koyarken bazılarının
odalarına dağıtıp tutanak tutuyordu. Derslerde başarının önüne geçmek içinse
bambaşka bir uğraş vardı: Harp okulu yönetmeliğince sınavlarda kurşun kalem
kullanmak zorunludur. Ayrılması istenen arkadaşlarımızın sınav
kağıtlarındaki cevapların silindiği defalarca ispatlanmıştır. Sınav gecesi
çalışmayalım diye verilen uzun görevler de cabası. Belki başarırsak geçer
dediğimiz zamanlarda bile başardığımız her görevden sonra daha da imkansız
işler isteniyordu.



Hala ayrılmadınız mı? Ergenekon, Balyoz gelir. Mezun olmanıza haftalar kala
bir gece gözaltına alınıp götürülür,3 yıl hapiste yatırıldıktan sonra
"Pardon, yanlışlık olmuş" denir.



Yine ilişiğiniz kesilmediyse Sağlık Muayenelerinde FETÖ cü doktorlar devreye
girer. Askeri Liseye girerken çok detaylı bir muayeneden geçerek askeri
öğrenci olan gençler her yıl düzenli olarak sağlık muayenesinden geçer.
Ancak Harbiye`de 2012 senesinde yine sıradışı olaylar oldu.2012 senesi ki
Harp Okulu tarihinde sağlık raporu verilerek öğrencinin ilişiğinin kesilmesi
olayının en fazla olduğu senedir, hatta rekordur demek daha doğru olur.



Ben pilot muayenesini geçmişken (en detaylı sağlık muayenesidir) sonradan
hastaneye sevk edildim. GATA askeri öğrenci olamaz raporu verdi, ancak iki
doktorun itirazı üzerine bu rapor geçersiz kılındı. Bu sefer de Hava
Hastanesine gitmem için baskı yapılmaya başlandı, er yada geç ordudan
atılacağım, şimdi ayrılırsam tazminat ödemeyeceğim, emrimde asker varken bir
şey olursa onların vebalini ödeyemeyeceğim, üniversite sınavına az bir süre
kaldığı; ayrılırsam orada iyi bir derece yapabileceğim gibi hususlar
üzerinden yapılan baskıya daha fazla dayanamadım ve Hava hastanesine gittim,
aynı gün birçok arkadaşım gibi "Askeri öğrenci olamaz raporu" verildi.
Burada bazı iyi niyetli, bazı şeylerin farkında olan komutanlarımın "Sakın
bırakma " konuşmaları da oldu,ancak bu baskıya dayanmamız artık mümkün
değildi. Harp Okulundan mezun olmama yaklaşık bir buçuk yıl varken sağlık
sebebiyle ilişiğim kesildi. Kaderin bir cilvesi midir bilmiyorum aynı gün
Kara Havacı yani helikopter pilotu olmaya hak kazandığımı öğrendim.
Hayallerime kavuştuğum gün, maalesef hayallerimizin gerçeğe hicretinin yarım
kaldığı gün oldu.



Mücadelemizi bırakmadık, siyasilere sesimizi duyurmak için her şeyi yaptık.
Mecliste bir komisyon bile kuruldu. Bu komisyon sayesinde çıkan bir kararla
geçmişte ordudan atılan hemen hemen herkese af getiriliyordu ancak tek
istisnası vardı: 2012 yılında ayrılanlar hariç!



Ayrıldıktan sonra yatay geçiş başvurusu yaptığımız bazı üniversitelerin
rektörleri sınavlarını başarıyla geçmemize rağmen "Biz buraya postallı adam
sokmayız, çıkın dışarı" dediklerini, sonradan


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.