Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10283
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2281) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (516) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (846) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (545) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Milli Güvenlik konuları
Milli Güvenlik (623)


Milli Güvenlik - Milli Güvenlik konusu hakkında görüşler
Dr.Cüneyt DİLER - (Ziyaretci) 8.06.2016 22:24:57

İngiliz Ajan`ın Konya ve Karaman Mesaisi

İngiliz Ajan`ın Konya ve Karaman Mesaisi
Dr.Cüneyt DİLER
cuneythoca2010@hotmail.com
Gsm:0.532.1668874

Ortadoğu ülkelerinin sınırlarını masa başında cetvelle belirleyen İngiliz casuslarından
Gertrude Bell, bir dönem Konya ve Karaman`da da bulundu.

Araplar taraftanın "Çölün Kızı" diye çağrılan İngiliz
Ajan Getrude Bell, Anadolu`nun birçok bölgesindeki tarihi mirası da yağmaladı

Osmanlı`nın son dönemlerine damgasını vuran, Ortadoğu
ülkelerinin sınırlarını masa başında cetvelle belirleyen İngiliz casuslarından
İngiliz ajan Gertrude Bell, sanayici bir ailenin çocuğu olarak 14 Haziran
1868`de İngiltere`de dünyaya geldi. Oxford Üniversitesi`nde Modern Tarih,
Coğrafya ve Arkeoloji eğitimi alan Bell, buradan birincilikle mezun oldu.
1892`den 1914 yılına kadar Ortadoğu`ya; Türkiye, Mısır, Suriye, Irak, Filistin,
İran gibi ülkelere birçok geziler düzenledi. Bell; Türkçe, Farsça ve Arapça`yla
beraber Arabî lehçeleri de çok iyi biliyordu. Ona `Irak`ın Taçsız Kraliçesi`,
`Çöl Kraliçesi` ya da `el-Hatun` gibi unvanlar verilmiş; Arap ders kitaplarında
`kahraman kadın` olarak okutulmuştu.

ANADOLU VE ORTADOĞU SEYAHATİ

1899 yılından başlayarak 1911 yılına kadar Anadolu`ya
birçok defa gelen Bell, İstanbul başta olmak üzere Ege, Akdeniz, Güneydoğu
Anadolu ve Doğu Anadolu`ya seyahatler yaptı. Diyarbakır gezilerini `Amurath to
Amurath` kitabında topladı. 31 Mart Hadisesi sırasında İstanbul`daydı.

Bell, 1899`da Kudüs`ü, daha sonra da Suriye`yi dolaşarak Cebelidüruz`a gitti.
Bell 1907 yılında Anadolu`ya bir seyahat yapar.İzmir üzerinden, Manisa ve Isparta`ya gelen bell, burada yaptığı gezi ve
gözlemlerin ardından Konya`ya gelir, burada meşhur arkeolog Ramsey`le buluşarak
Karaman`ın 40 kilometre kuzeyindeki Karadağ bölgesine gider ve meşhur Binbir
Kilise kazılarına katılır. Bu çalışma da "The Thousand and One
Churches" adıyla yayınlanmıştır. Bell, Madenşehri veDeğleören adlı
yerlerde yaptığı kazıların ardından Konya`ya geldi. Meram ve Sille`de
incelemelerde bulundu. Burada tuttuğu günlükler ve notlar
"Notes on a Journey through Cilicia and Lycaonia" adı altında Revue
Archeoîogigue`de yayınlanmıştır.

KARADAĞ`DAKİ TARİHİ ESERLERİ YAĞMALADI

Gertrude Bell, Karaman`dan ailesine gönderdiği ünlü mektuplarından
birisinde (25 Mayıs 1907 tarihli) bir yazıtın bulunuşunu şöyle yazmaktadır.
"Şimdi size çok ilginç bir şey söyleyeceğim. Karadağ`ın giriş noktasında Ramsay`lar gelmeden önce
iki gün boyunca çalıştığım kilise yakınında bazı büyük kayalar buldum ve bu kayalar üzerinde çok tuhaf
yazılar ve çizimler gördüm. Ne kadar uzun süre bakıp incelediysem, bir o kadar
daha tuhaf oldular ve ne kadar az Hristiyanlara veya bildiğim herhangi bir
dinden olan insanlara ait olduklarını düşündüm. Bu sebebten ötürü kayayı
aşağıya indirirken ona zarar vermemeye dikkat ettim.Kayanın üzerindekiler
tavşan kafalı garip bir takım şeylerdi ve bir nevi haca benzeyen kanatlılar,
kollar ve daireler vardı. Ellerim titreyerek kayayı Ramsey`e gösterdim. Kayaya
bakar bakmaz, "Hitit yazısı bu dedi işte bu benim burada en çok bulmayı
istediğim şeydi" dedi. Sanırım hayatımda hiç bu kadar mutlu olmamıştım.
Bulduğum şey derhal Sayce`ye gönderilmeliydi ve bugünlerde Hitilerden başka bir
şey düşünemiyorduk.Karadağ`ın en yüksek tepesinde, Mahalaç Kilisesi`nin
yıkıntıları içinde durmakta olan bu yazıt, dilimize çevrildiğinde, şöyle
okunmuştur; Bütün toprakları fetheden, güneş ve Büyük Kral Hartapus, göklerin
fırtına tanrısına, tanrısal büyük dağa ve bütün tanrılara sundu ve dua
etti."

KARADAĞ`DA GÜNLÜKLERİ TUTTU

Gertrude Bell ismi hepimize çok yabancı geldiği için,
başlığı okuduğumuzda Karaman ile olan bağını çözebilmek için biraz düşünmemiz
gerekecektir. Gertrude Bell,1878 yılında İngiltere de doğmuş, asil bir aileye
mensup çok zeki bir bayandır. Ailesinin karşı çıkmasına rağmen okuyarak
Arekeoloji bölümünü bitirmiş ve bütün dünya ülkelerini kapsayacak çalışmalarına
başlamıştır. Çok hırslı olan bu bayan 1905 ve 1907 yıllarında Karaman`a da
gelmiş, Karaman ve Karadağ hakkında o döneme ait bilgileri 20 sayfa tutan
günlüklerinde belirtmiş, 350`ye yakın fotograf ile de çok az sayıda
Karaman ve çok sayıda Karadağ görüntülerini günümüze aktarmayı başardı. Getrude
Bell, günlüğünde Karaman`da yaşayan Ermeni, Rum, Muhacır, Tatar, Çerkez ve
Arapların o yıllarda ki konumlarını,ticareti,yaşamı Günlüklerinde de
Karaman ve Karadağ`dan bol miktarda söz etmiştir. Gertrude Bell`in önem verdiği
konuların başında Karadağ gelmektedir. Senelerce seyyahların uğrak yeri haline
gelen Karadağ`a verdiği önemi günlüklerinde her zaman belirten Bell, oraya
duyduğu hayranlığı hiç gizlememektedir. 1800`li yıllarda 50`ye yakın seyyah ve
bilim insanının gezmeye çalıştığı Karadağ,o dönemde bazı Avrupa ülkelerinde
ders kitaplarında okunacak kadar değer göstermektedir.

KONYA`NIN FOTOĞRAFLARINI DA ÇEKTİ

Bell`in fotoğraflarının arasında bulunan önemli bir resim
de Konya surlarından bir kesitin fotoğrafıdır. Günümüzde hiçbir parçası
kalmayan bu surların 1905`de yerinde duruyor olması fotoğrafın Konya tarihini
aydınlatıcı belge niteliği açısından önemlini göstermektedir. Sırçalı Medrese,
Karatay Medresi, İnce Minareli Medrese, Mevlana Dergahı Bell`in arşivinden
çıkan resimler arasında Konya tarihine ilişkin bir başka resim koleksiyonu ise
Konya`daki Selçuklu Medreselerinin o günkü durumlarını gösteren fotoğraflardan
meydana gelmektedir. Medreseler ve Mevlana dergahının görünümleri günümüzden
farklı değildir. Bu görüntüler günümüzdeki spekülatif tartışmaları aydınlatması
açısından da önem arz etmektedir. Örneğin İnce minareli Medrese`nin minaresinin
cumhuriyet döneminde yıkıldığını idda edenlere karşı 1905 tarihli yıkık
minareli resim en güzel cevabı vermektedir.

HEDEF OSMANLI`YA KARŞI İSYAN

Getrude Bell, arkeolojik kazıların ardından Osmanlı`nınen sancılı bölgelerine ziyaretler gerçekleştiriyor.
Osmanlı Devleti`nin durumunu yakından inceleyip bilgiler topluyor, Osmanlı halkının etnik kökenleri
ve mezheplerinin raporlarını hazırlıyordu. Hangi aşiretlerin devletin yanında
yer aldığı ve hangilerinin isyana meyilli olduğuna dair dosyalar derledi.
Suriye`de Dürzîlerle Osmanlı`ya karşı işbirliği yaparak onları isyana teşvik
etti. Musul-Kerkük-Erbil ve Süleymaniye bölgesindeki aşiretleri dolaştı,
bölgenin haritalarını çizdi. Gezilerini İngiltere`nin himayesi ve desteğiyle
yapan Gertrude Bell`in asıl amacı bölgedeki Arap kabilelerinin durumunu
öğrenmek ve onları Osmanlı`ya karşı isyana kışkırtmaktı.İngiliz ordularının
Arap Yarımadası`nda yaptıkları muharebelerin hedefi, dünyanın sayılı petrol
sahaları ve rezervlerine sahip Musul yani Irak topraklarıydı. Bundan dolayı en
mahir casuslarını Osmanlı ordusunun çökertilmesi için seferber etmişlerdi. Irak
ve Hicaz petrollerini İngiltere`ye kazandırmak için bu topraklara gelen
Gertrude Bell, bölgedeki zengin petrol yataklarının yerlerini tespit edip
raporlar hazırlayarak ülkesine gönderdi.

BUGÜNKÜ ZULÜM, KAN VE GÖZYAŞI ONUN ESERİ

Gertrude Bell, daha sonra yaptığı ve kayıtlara geçen
itirafında şöyle diyordu: "Biz çok rahattık, halkın bize güveni tamdı.
Bizi seviyorlardı. Zaman zaman arkeolojik çalışmalar da yapıyorduk. Ama daha
çok diğer konularda rapor tutuyorduk. Bölge halkına başka medeniyetlerin
izlerinin olduğunu söylemeye çalışıyorduk. Ya da burası sizden bir parça, sizin
aslınız bu diye ikna etmek için gayret gösteriyorduk. Çoğu zaman da başarılı
oluyorduk." Savaş sonrası İngiltere`ye dönmeyen Bell, Bağdat`ta yaşadı.
Burada Bağdat Müzesi`ni kurdu. 1926 yılına geldiğinde bunalıma girerek 58
yaşında intihar etti. Geride 9 kitap, 16 günlük, 7 bin fotoğraf ve 1.600 mektup
bırakan Gertrude Bell, bir de Anadolu`da ve Ortadoğu`da hâlâ süregelen etnik
problemler ile kan, gözyaşı ve zulüm bıraktı. Gertrude Bell`in gerek fotoğraf
arşivi , gerekse dünlük ve mektuplarında geçen Konya`ya ait bilgiler Konya`nın
20. yüzyıl başlarındaki durumunu aydınlatması açısından çok önemli bilgiler
içermektedir. Hiç evlenmemiş olan ve yalnızca bir kez nişanlanan Bell,
nişanlısını Çanakkale Savaşları sırasında kaybetti. Yalnızlık ve sağlığınında
bozulması sebebiyle bunalıma giren Bell, 12 Temmuz 1926 yılında yüksek dozda
uyku hapı alarak intihar etti ve cenazesi Bağdat`a gömüldü. Getrude Bell,
geride özellikle tarihi eserleri ve gezilerini anlatan çok sayıda yayın
bırakmıştır.


İNGİLİZ KADIN CASUS GERTRUDE BELL`İN SEVR HARİTASI

Ünlü İngiliz ajan kadın Gertrude Bell, Osmanlı devletinin çökmesinden sonra elindeki cetvel ile yeni devletlerin
haritasını çizdi.

-Irak devletini Basra,Bağdat, Musul eyaletlerini içine alacak şekilde çizimini sonuçlandırdı.

-Sevr haritasına da kaynaklık eden;
Türkiye`nin doğusunda Ermenistan ve Kürdistan haritasını da çizdi. Aradan geçen
90 yıl sonra bile Sevr haritasını gerçekleştirmek isteyenlerin mücadelesi devam
ediyor.

GERTRUDE Bell, 1890`lı yıllarda Osmanlı ülkesine geldi. 20 yılı aşkın süre Osmanlı coğrafyasını dolaştı.

-Osmanlı 1.Dünya harbini kaybettiğinde harita üzerinde paylaşım haritasını hazırladı.

-Ünlü casus,lawrence`nin de hocası idi.

-GERTRUDE BELL`İN HİKAYESİ İBRETLERLE DOLUDUR.

-ŞİFRE KİTABI ONUN HAYATINI VE ÖNEMLİ OLAYLARI ANLATIR.

O`NUN GİTTİĞİ YOLDAN&8230;

İNGİLTERE`DE SOYLU VE ZENGİN BİR AİLENİN ÇOCUĞU

Gözlerini açarak hayata merhaba diyen insanların gülümsemesi veya ağlaması var
ya.. İşte öyle bir şey oldu Gertrude Bell`in
doğumu. İngiltere`nin güneyindeki Durham kasabasında 1868 yılında
doğduğunda en fazla dedesi İsaac Lowtian Bell heyecanlandı.Aile
yeni ``soylu ve kahraman bir üye´´ daha kazanmıştı. İsaac,
İngiltere`nin önde gelen sanayicilerinden idi. Sanayi devriminden
sonra hızla gelişen İngiliz ekonomisine yön veriyordu. Kömür, Demir ve çelik
üretimi yaparak İngiliz ağır sanayi ürünlerinin temel ham maddesini sağlıyor&8230;
Ürünlerini de dünyaya pazarlıyordu. 19. yüzyıl ortalarında Bell ailesinin sahip
olduğu demir çelik fabrikası ve yan iş kollarında 40 bini aşkın insan
çalışıyordu. Dünyanın önde gelen sanayicileri arasında gösteriliyorlardı.

İsaac dede,torununun soylu aileye yakışır bir kişiliğe kavuşması için ona en iyi
eğitim imkanlarını sundu. . Küçük Gertude, kısa sürede serpildi boy
attı. Alımlı bakışları kısa kesilmiş saçları ve etrafına süzerek bakışları,
insanları yakından tanıması ile akıllı ve zeki bir insan olduğu ortaya çıktı. .
İnsanlara, doğaya ve ``geride kalanlara´´ merakı giderek arttı.
İngiltere`nin önde gelen yüksek eğitim kurumlarından Oksford Ünriversitesi`nin
tarih bölümüne girmesi sebepsiz değildi. Yakınlarda bulunan NEWCESTLE
şehrindeki tarihi kaleyi gezerken eski eserlere olan hayranlığının ne kadar
fazla olduğunun farkına vardı.

İnsanoğlu`nun dünyaya gelişi, ilk evi yapması sonra bir arada yaşaması, kentler kurması&8230;
Savaşlar ve nice yaşanan felaketler sonrası büyük umutlarla kurulan kentlerin
bir bir harap olmasının tarihi öyküsünü araştırmalı ve ortaya çıkarmalı idi.
Oksford`da iken öncelikle Latince tarihi yazıları çözümlemeyi öğrendi. Grekler,
antik Roma`dan geriye kalanlar hakkında araştırma ve yorumlar yapabilecek bir
duruma gelmişti.

Ancak genç kızlığına adım atan Gertrude için 20 yaşlarına geldiğinde öncelikli olan kısa
sürede evlenip iyi bir anne olması, çoluk çocuğa karışması idi&8230; Bell soyunun
asil bir insanı olarak toplumda yer alması idi. Kendisi ile aynı yaşta
bulunanlar bir bir evlenmeye başlamışlardı. Ya evlenme teklifi alacak veya
sevebileceği kocayı kendisi bulacaktı. Ailesinin de yardımı ile ülkesi
İngiltere`nin dışında Romanya`nın başkenti Bükreş`teki İngiltere
Büyükelçiliğinde kısa süreli bir tatil yapma imkanı tanındı. Trenle
geldi Bükreş`e&8230; ve 1889 yılı kış mevsiminde dört ay gibi bir zaman
geçirdi. Elçilikte görevli geleceğin subay adaylarından Billy
Lascalles ile tanıştı. Flört etmeye başladı. Dans partileri, beş çayları, baş
başa yürümeler ve saatler süren konuşmalar ile karşısındaki insanı
tanımaya çalıştı.

OSMANLI BAŞKENTİ İSTANBULA GELİYOR

Aynı yılın mayıs ayı içinde birlikte bir gemi yolculuğu yaparak
İstanbul`a geldiler.Şehre hayran kalmıştı. İngiltere elçiliğinin
bulunduğu Tarihi binaya yakın yerdeki Pera Palas otelinde kaldı ve
güneşin batışını hayranlıkla seyretti.&8230; Haliç`te kürekle kayık çekenler, iri
minareleri ile camiler ve her adım başı rastlanan sevecen insanlar,
Boğaziçi`nin muhteşem güzelliği&8230; Ve de gizemli bir dünyanın gerisinde Topkapı
Sarayında yaşayan Türk sultanının yönettiği ülkenin insanı çeken heyecan verici
durumu. Billy ile uzun bir vapur yolculuğu yaparak döndü ülkesi İngiltere`ye&8230;
Aradan geçen zaman içinde Billy`in kendisini bir ömür boyu mutlu edebilecek
kişiliğe sahip olmadığı görüşüne vardı. Ve beklenen nişanlanma ve arkasından da
evlenme gerçekleşmedi.

Geçen zaman içinde ``Uygun bir koca bulamamanın´´ sıkıntılarını yaşadı.Annesini küçük yaşta
kaybetmişti. Babasını çok sevmesine rağmen hayal dünyasında canlandırdığı uzak
diyarlara gitmesi gerektiğini anladı.Öncelikle uygarlıkların filiz attığı Doğu
ülkelerine , Mezopotomya, Mısır, Arabistan, Anadolu`ya adım atmalı
idi. Beklediği fırsat çok geçmeden geldi: 1892 yılında İran`a doğru
yolculuğa çıktı. İngiltere`nin Tahran Elçiliğinde bir aylık bir süre
tatil yapacaktı. Tahran`a büyük umutlarla geldi. Elçiliğin geniş
bahçesi, salonları ve ikamet edeceği odanın lüks içinde dayalı döşeli olması,
İran`daki insanların saygısı onun hayal dünyasında derin izler
bıraktı. Ünlü İranlı şair Hafız`ın şiirlerini İngilizceye çevirme
işiyle uğraştı. Bu arada elçilikte görevli sekreter konumundaki
Henry Cadogan ile tanıştı. ``Sevebileceği´´ birisi olduğunu düşündü. El ele
tutuştular, yürüdüler,geleceğe dönük hayaller kurdular. Babasına
mektup yazarak Henry Cadogan`ı tanıttı. Sevdiğini ve evlenmek istediğini söyledi. Ekim
ayında ülkesine döndü. Babası boş durmamıştı. Cadogan ailesi hakkında
araştırmalar yaptı. Cadogan ailesinin büyük babası soylu bir İngiliz Lordu idi,
ama babası soylu olmakla birlikte kumarbazın birisi idi. Ve bu alışkanlığı ile
servetini kaybetmişti. Babası, kızının Henry ile evlenmesine karşı
çıkıyordu. Bu durumu kızına açıkca söyledi. Bir kez daha hayal
kırıklığına uğradı Gertrude&8230; Ancak İran yolculuğunda Farscasını
geliştirmişti.Bir de Tahran`da görevli Alman Maslahatgüzar Frederic Rosen ailesi
ile tanışmış olmanın mutluluğunu hissetti.

Tarihin yaşandığı uygarlıkların boy attığı doğuda bulunan toprakları gezip görmek,
insanları tanıma, yeni ufuklar açma duyguları canlandı belleğinde&8230; Ailesini de
ikna etti. Arkeolojik kazıları yerinde görmek, Arapçasını ilerletmek için
Osmanlı ülkesine gidecekti. Bu gezi onun için aynı zamanda bir ``kaçış´´
olacaktı. 1899 yılında gerçekleşen gemi yolculuğu sonucu Osmanlı
topraklarına ulaştı. İstanbul`daki Pera Palas otelinde kaldığı günlerde
İngiltere Büyükelçiliği`ne uğradı. Gezip göreceği yerler
hakkında bilgi ve rehber desteği istedi. Bir ara Çanakkale yöresini
gezdi. Arkeolog Calvert`in Truva kazılarını izledi. Hisarlık tepesinde
sürdürülen kazılar sonucu ortaya çıkan çanak çömlekler,yazılı taşlar,sikkeler,
heykeller ve onları inceleyen düşünce üreten arkeologların heyecanları onu
derinden etkiledi.

KUDÜS YOLCULUĞUNU NİÇİN YAPTI

Bir Rus gemisinde yer buldu. Ortadoğu`nun kalbi sayılan Kudüs`e
gidiyordu. Dalgalar arasında güçlükle yol alan gemi Beyrut`a yanaştı. Beyrut`ta
kaldığı kısa süre içinde Amerikan Misyoner Üniversitesinde görevli doktor
Daniel Bliss ile tanıştı. Karşısında ışıl ışıl bir kent
vardı. Kısa süren bir yolculuktan sonra Kudüs`e ulaştı. O`nu,
İngiltere`nin bölgedeki diplomatik görevlileri karşıladı. Kudüs oteli`ne
yerleşti. Tahran`da tanıdığı Frederic Rosen de Kudüs`te idi. Avrupa`da soğuk
geçen kış aylarında insanlar tir tir titrerken Kudüs`te ılık bir mevsim
yaşanıyordu.Gertrude, kısa zamanda alıştı Kudüs`e&8230; Kale içindeki tarihi şehri gezerken
büyülendi. Yafa kapısındaki Kanuni Sultan Süleyman zamanından kalma kitabeyi
yavaş yavaş okudu. Yahudilerin ağlama duvarını, Süleyman tapınağının yerindeki
Mescidi Aksa`yı ve Ömer Camisi`ni, dar sokakları,pazarları gezdi. Dünyanın her
yerinden Yahudi,Hristiyan, Müslüman dindar insanların tanrıya son
görevlerini yapma heyecanlarına tanık oldu. Kendisi fazla dindar değildi.
Akşam Kudüs Oteli`ne yorgun geliyor, şömineyi yakarak özenle
hazırladığı çalışma masasının başına geçiyor, Arapçasını ilerletmek için çaba
harcıyordu. Arapça öğretmenler de tutmuştu. Belli saatlerde onlarla buluşuyor
ve saatler süren dil öğrenme çalışmalarına katılıyordu. Otel odasının duvarına
yerleştirdiği Kiepert`in Kudüs ve Arabistan haritaları
ilginçti. Masasının üzerindeki Charles Wylie`nin yazdığı
``Arabian Deserta´´ kitabı sanki keşfedilmemiş çöl diyarının anahtarı gibi
idi. Gertrude, gözlerini hiç ayırmadı Arabistan haritasından&8230;
Arabistan sahillerinde şehirler, dağlar,yollar kısmen biliniyordu ve Kiepert`in
haritasına yansımıştı, ama uçsuz bucaksız çöllerin derinlikleri henüz meçhul
idi. Ve harita üzerindeki ``İncognita´´ yazısı ``Bilinmeyen bölgeler´´
için kullanılan bir sözcüktü.

İlerlemiş yaşına aldırış etmeden büyük hayaller ve ideallere doğru uzanması gerektiğinin
farkında idi. Kudüs`teki çalışma odası sanki bir araştırma merkezi gibi idi.
Masasının üzerine yaydığı karton ve kağıtlar, renkli kalemler, cetvel, pergel,
gönye ile henüz gördüğü yerlerin ayrıntılı haritalarını çizmeye başlamıştı.
Belliydi ki o bir harita çizim uzmanı idi. Şehirde dolaşırken elinden
düşürmediği Kodak fotoğraf makinası ile sürekli çekim yapıyordu.

Sonraki günlerde Frederic Rosen ailesi ile birlikte Ölü deniz`e yapılan geziye katıldı.
At üzerinde sürdürülen geziden müthiş heyecanlanmıştı. Irmakta suya
giren Rus hacıların görüntüsü, Osmanlı kumandan ile birlikte Müslümanların
bayram yürüyüşü, ottan ve sazdan evler, harabe haline gelmiş binaların
fotoğraflarını çekti. Ölü deniz ve kutsal topraklara yaptığı gezi
yorucu ama heyecan verici idi.

DÜRZİLERİ OSMANLIDAN KOPARMA ÇALIŞMALARI

Sonraki günlerde hazırlıklarını tamamladı. Dağlık Dürzi bölgesine ve Şam`a kadar
uzanmak istiyordu. Hizmetlerini görmesi için bir aşcı, araziyi
bilecek bir rehber ve herhangi bir tehlike karşısında korumasını yapabilecek
silahlı bir elemana ihtiyacı vardı. Bu elemanları bulmada zorluk çekmedi. Atlar
hazırlandı.çadırını ve araştırma malzemelerini torbalara yerleştirdi. Öncelikle
arazideki yürüyüş esnasında Osmanlı zabtiyeleri ona yardımcı oldular. Türkler uyarmıştı
onu: ``Dürzi bölgesi tehlikelidir,kendine dikkat et!´´ diye. ``Şam`a gidiyorum´´
diye atlattı, Türk yetkilileri&8230;

Ve Dürzi bölgesine geldiğinde hiç tereddüt etmeden atını sürdü, karşısındaki köye&8230; Onu
karşılayanlara ``Ben İngilizim´´ dediğinde ``Yaşa İngiliz, Dürzi-
İngiliz dosttur´´ sözleri ile karşılaştı. Dürzi bölgesinde yıllardır Osmanlı
askerleri ile savaş devam ediyordu. Sanki bağımsız bir Dürzi bölgesi
kurulmuştu. Kısa sürede Dürzi şeyhi Yahya`nın bulunduğu çadıra geldi. Özel ve
hatırlı bir misafir gibi ağırlandı. Çadırda, pilav üzerine kuzu kızartması,
biraz ayran getirilmişti. Saatler süren sohbet konuşması esnasında
Dürzilerin siyasi eğilimleri,kabile yapıları, ekonomileri Osmanlı
ile ilişkileri,kadınlarının durumu,eğitimleri hakkında bilgiler aldı. Bol bol
fotoğraf çekti. Gördü ki bu coğrafyada her şey rüşvetle yürüyor. İnsanlar
rüşvetle satın alınıyor, savaşlar bu yüzden çıkıyor. Osmanlı`nın bu coğrafyada
varlığının bir ``Hiç olduğunun´´ farkına vardı. Dürzi dağlarından 11
mayıs 1900 tarihinde ayrıldı. Kendisini korumaları için 3 Kürt silahlı atlı
tutmuştu. Şam yolu üzerinde çöl araziye girdi. Ve kısa sürede ulaştı tarihi
Roma kenti Palmira`ya. Çadırını tarihi yapılar arasında kurdu. Bir müddet
dinlendi,bol bol fotoğraf çekti. Şam yolu üzerinde kara çadırların
bulunduğu bir obaya rastladı. Onlara yaklaştı. Agail Arapları
olduğunu öğrendi. Şeyh Muhammed`in çadırına konuk oldu. Şeyh Muhammed`in
``Necid`li´´ olduğunu öğrendi. Necid, Arabistan yarımadasının orta yerinde idi.
Orada ``İbnürreşid´´ kabilesinin yaşadığı Hail kenti vardı. Bütün Orta
Arabistan`ın kalbi idi, Necid. Osmanlı`nın parasal desteği ile güç kazanan
İbnürreşid kabilesi 30 bini aşkın silahlı savaşcısı ile o bölgenin hakimi idi.

Gerture çöl arazisinde rastladığı Arap kabileleri ile görüşmelerini sürdürdü. Notlar
alıyor ve bol bol fotoğraf çekiyordu. Yeniden Kudüs`e döndü. Ve 1900 yılı yaz
aylarında ülkesi İngiltere`ye ailesinin yanına döndü. Londra`nın ``Tımes´´
gazetesiyle görüştü. Gezi notlarını, Osmanlı ülkesi hakkındaki yazılarını yayınladı.
Kitap eleştirileri yaptı. İngiltere ordusuna dağıtılan ``Bulletin´´ dergisinde
Orta-Doğu`nun siyasi ve stratejik önemi hakkında yazılar yazdı. İngiltere
Kraliyet Coğrafya Kuruluşu`na da raporlar sundu. Gertrude Bell
imzası ile yayınlanan yazılar dikkatle izlenir oldu. Ünü kısa zamanda
İngiltere`de yaygınlaştı.

ÇUKUROVA`YA GELİYOR
Aradan geçen yıllar sonra 1905 yılı İlkbahar aylarında yine içindeki ``çöl ateşinin´´ yanıp tutuştuğu Ortadoğu`ya geldi. Suriye`nin tarihi yerlerini
dolaştı.Halep`ten Antakya`ya&8230; Nisan ayı başında da Çukurova`ya geldi. Anavarza
kalesinde bol miktarda fotoğraf çekti. Kitabelerin ölçümlerini aldı. Sonra
Adana`ya ve oradan da antik Kilikya`nın kalbi sayılan Mersin-Silifke yöresinde
dolaştı. Ve Karaman üzerinden Konya`ya geldi. Konya`da iken İngiltere Konsolosu
Doughty Wylie ile tanıştı. Konsolosluk ikametgahında Wylie ile
saatler süren tarih ve arkeoloji sohbetleri yaptı. Wylie, evli idi. Ancak Wylie
ile Gertrude Konya şehrindeki tarihi yerleri Mevlana türbesini gezdiler.
Birbirini iyi anlayan iki insan arasında duygusal sıcak ilişkiler gelişti. Göz
göze gelmeler ve elele tutuşmalar&8230; Bell, yıllar sonra ilk kez bir erkek
tarafından anlaşıldığını ve kalbinin aşk şarkıları söylediğini hissetti.
Wylie`nin evli olması aralarında alevlenen ``Yasak aşkın´´ gizlenmesini
gerektiriyordu. Bell, Konya`da kaldığı günlerde yeniden doğmuş ve hayata
bağlanmış gibi oldu. Tarih, arkeoloji, bilimsel araştırmalar
heyecan verici idi ama ``Kalbinin sesini´´ dinlediğinde sevebileceği bir erkek
ile mutlu olabileceğini düşündü. Ancak orta yerde engeller, aşılmaz dağlar
vardı. Bell, Konya`dan ayrılırken ``Sık sık mektuplaşalım´´ sözü verdi.

Şark`ın büyülü havası,insanların doğası Bell`in rüyalarını süsledi. Aradan geçen yıllar
sonra yeniden 1909 Ocak ayı başlarında Suriye`ye geldi. Halep`in kuzeyindeki
Karkamış ören yerine uğradı. İngiliz arkeologlar, bu tarihi Hitit kentinde
kazılarını sürdürüyordu. Karkamış`ta iken uzun boylu, sarı saçlı mavi gözlü,
alımlı bakışlı genç arkeolog T E Lawrence ile tanıştı. Ona bildiklerini
anlattı, Hititler ve tarihi yerler hakkında&8230; Sonra Mezepotomya`ya uzandı.
Ukaydir şehrini gördü. İncelemeler ve ölçümler yaptı. Ve bu arada gönlü Doughty
Wylie`den gelecek mektuplarda idi. Wylie 1909 yılı başlarında İngiltere`nin Mersin
konsolosluğuna tayin edilmişti.

Bell`e, Nisan ve mayıs 1909 tarihlerinde Wylie`den gelen mektuplar Adana
bölgesinde Türkler ile Ermeniler arasında kanlı çatışmaların
yaşandığını,Adana`nın bir baştan bir başa harap olduğunu, binlerce evin yangın
sonrası enkaz yığını haline geldiğini ve insan cesetlerinin sokak aralarından
toplandığını açıklıyordu. Wylie, olaylara seyirci kalmamış, Tarsus üzerinden
trenle Adana`ya gelerek şehirdeki Türk ve Ermeni ileri gelenlerinden bir
komisyon kurarak mahalle aralarında dolaştırarak halka ``silah bırakmaları´´
çağrısı yapmıştı.

İSTANBUL`DA 31 MART DARBESİNİ VE GELİŞMELERİ İZLİYOR

Aynı tarihlerde Osmanlı başkenti İstanbul`da da ``isyan ve ihtilal´´
vardı. 31Mart 1325 (miladi- 13 Nisan 1909) tarihinde çıkan
olaylarda İstanbul`da askeri ayaklanma,öğrencilerin gösterileri ve Selanik`ten
gelen ordunun müdahalesi sonucu Osmanlı başkentinde sultan Abdülhamit
görevinden uzaklaştırılmıştı. İstanbul ve Adana`da olaylar patlak verdiğinde
Bell, Bağdat`a ulaştı. İngiliz konsolosu Ramsay`ın misafiri oldu. Ve o günlerde
Mezepotomya ovasını dolaştı. Tarihi ören yerlerini, sulama kanallarını, Arap,
Türkmen ve Kürtlerin, Hristiyan Keldani ve Asurilerin aşiret
yapılarını araştırdı. Şamar aşiretine ziyaret yaptı. Aşiret çadırında şeyh
Humeydi bin Ferhan ile uzun sohbetler yaptı. Bell,bir yandan Mezepotomya`nın
sosyal yapısı ve tarihini araştırırken diğer yandan da bölgedeki zengin petrol
yataklarının varlığını tespit ediyor, ülkesine bildiriyordu. Almanlar`ın
Berlin`den Bağdat`a kadar uzanacak bir tren yolunu yapmalarına şiddetle karşı
idi. Ve her ne olursa olsun bu projenin engellenmesinden yanaydı.
Bağdat`ta kaldığı günlerde Kuveyt Emiri ve Suudi şeyhleri de onun ziyaretine
geldi. Gezinin son durağı yine İstanbul ve oradan da Londra`ya dönmek
oldu.

1912 yılı Noel ayında İstanbul`dan gelen bir mektup ``Wylie`nin yakında İngiltere`ye
geleceğini´´ açıklıyordu. Ve 1913 yılı başında Wylie çifti görev değişimi
gereği İngiltere`ye geldiler. Bell, onları karşıladı. Yorkshire`de
yaşayan ailesi ile tanıştırdı. Wylie`nin eşinin uzakta bulunduğu bir günde
kalbinin sesini dinleyerek ``baş başa´´ olmaya karar verdi. İki sevgili buluştu.
Wylie, Bell`in Rounton`daki saray yavrusu evine geldi. Bahçeyi
gezdiler. Sonra kütüphanesini tanıttı. Baş başa kaldıkları bir sırada
bakışmalar, el ele tutuşmalar ve sonra erkeğin şehvet dolu sarılması ile
kendilerinden geçtiler. Yasak bir aşkın buruk acısını hissetti Bell, o gün &8230;
Ayrılık anı sadece ``gözyaşları´´ oldu. Wylie,karısı ile olan
evliliğinin çekilmez hale geldiğinden bahsetti. Belki ilerde bir
``evlenme´´olabilirdi. İngiliz ordusunun bu genç diplomat ve askeri kendisine
verilen yeni görevi gereği Habeşistan`a gitmek durumundaydı. Ama sevgilisi ile
mektuplaşmaları devam edecekti.

ARABİSTAN ÇÖLÜNÜN DERNİNLİKLERİNDE SÜREN YOLCULUK

1913 yılı&8230;Bell, hiçbir batılının ayak basmadığı ``Arabistan çöllerinin
bilinmeyen derinliklerine´´ (Arabia deserta) ulaşmayı hedef almıştı.
Bu sonu belirsiz bir çılgınlık da sayılabilirdi. Sevgilisi Wylie`ye ``Olağanüstü
bir macera ve heyecanın´´ müjdesini vermek istiyordu. Diğer yandan da ülkesi
İngiltere için ``acil ihtiyaç duyulan´´ sonuç alıcı bilgileri elde etmesi
lazımdı. Bölgenin haritasının çıkarılması,aşiretlerin sosyal durumu,
ihtiyaçları, yol güzergahları, su kuyuları gibi&8230; 27 Kasım günü, gemiyle
Beyrut`a ulaştı. Gümrük`te onun denetimi yapılırken Müdür lafa tutuldu.
Sandıklar içindeki malzemeler ile Bell`in elbisesinin içine
sakladığı tabanca dahil silah ve belgeler aranmadı. Sonra Şam`a
geldi. Ermeni asıllı rehberi Fattuh yanında idi. Şam-Bağdat çöl yolunu avucunun
içi gibi biliyordu. Birkaç gün Şam`daki Damascus Otel`de kaldı. Şam`da kaldığı
günlerde Şeyh Mumammed Bassam ile buluştu. Onun tavsiyeleri ile Çöl
derinliklerinde kimlere misafir kalacağı dahil her şey konuşuldu. Develer
satın alındı. Bell, aşcısı, korumaları, rehberi Fattuh ile
yola çıktı.Öncelikle çöl ortasında yemyeşil bir vaha olan Hail şehrine
uğrayacak ve oradan da Binreşit kabilesinin ana karargahına ulaşacak. Orada
Şeyh ile görüşecek ``isteklerini´´soracaktı.
Daha sonra çölü aşarak Suudi topraklarına girecek. Ve orada İngiltere ile
Suudilerin arasındaki işbirliğinin esaslarını belirleyecekti. Görünen oydu ki:
Yakında bir büyük savaş çıkması ihtimali vardı. Şam`da kaldığı günlerde kızıl
sakallı Bahai dostunun yanına uğradı. Birlikte İran çayı içtiler.Almanya ile
Osmanlı arasında ittifak ve işbirliği giderek artmıştı. Gertrude,
çöl toprağında güvenli seyahat edebilmek ve her türlü ihtiyacının karşılanması
için Şam şehrinde yaşayan İbnürreşit`in adamı Abdülaziz ile buluştu.
Ona iki yüz sterlin vererek teminat mektubu aldı. Ve 1914 yılı Ocak ayının ilk
günlerinde Arabistan çöllerinin derinliklerine olan yolculuğu başladı. Yanında
defalarca İbnürreşit`i ziyaret etmiş Muhammed Muravi ve yeğeni Salim ile
birlikte 8 koruyucu eşliğinde iki yardımcısı ile birlikte yola
çıktı. Uçsuz bucaksız Nüfud çölünde ilerlediler. İbnürreşit`in o
sırada Aneze urban aşireti ile savaştığı haberi geldi. Gündüz yakıcı güneş
altında uyuma geceleri saatler süren yolculuk sonrası 24 Şubat Salı günü Hail`e
ulaştılar. Karşılarında iyi korunmuş bir kale vardı. Ve içinden
küçük bir ırmak akıyor, etrafı yeşilliklerle dolu idi. Sanki Arabistan
çöllerinin orta yerinde bir yayla yeri idi,Hail&8230;

Arabistan yarım adasına hakim olmak için İbnürreşit`in mensup olduğu Şammar aşireti ile
Riyad taraflarında yaşayan Suudiler arasında kanlı savaşlar vardı. İbnürreşit,
OSMANLI ordusunun desteği ile bölgede hakim bir güç olmuştu. Arabistan yarımadasının Hicaz bölgesinde nüfuzu bulunan
Haşimoğullarından Mekke Emiri Şerif Hüseyin, Suudiler, İngiliz
yanlısı idiler. Ama Necid`deki İbnürreşit`in de ``Rüşvetle´´ İngiliz yanlısı
olması halinde Osmanlı`nın bölgedeki varlığı kolaylıkla ortadan kalkabilirdi.

Gertrude,akasya ağaçlarının süslediği yoldan geçerek Muhammed bin Raşit`in süslü
sarayına geldi. Kapıda köleler karşıladı. Ve içeri girdi. Ve görüşme salonuna
alındı.

Yanına İstanbul`dan yıllar önce İbnürreşit`e ``cariye´´ olarak gönderilen Çerkez kızı
Türkiye geldi. Sohbete başladılar. Bell, gezisine devam ederek Suudilerin
bulunduğu bölgeye gideceğini ağzından kaçırdı. Ve bu
durum onun ``casus olma´´ şüphesini doğurdu. Reşit ailesinden İbrahim
geldi. Baş başa bir müddet konuştular. İbrahim, Gertrude`ye kuşkuyla baktı.
Görüşmeler resmi bir havada geçti. Bell, görüşme sonrası hayal kırıklığına
uğramıştı. Kendisini tutsak olarak hissetti. 14 gün kaldı Hail`de. Hediyelerini
sundu ama amacına ulaşamamıştı. Yeniden Bağdat`a dönmeye karar
verdi. İbnürreşit`in durumunun ne kadar zayıf olduğunu, kan davaları
sonucu Şammar aşiretinin zayıfladığını&8230; Yakın bir gelecekte Suudilerin bölgeye
hakim olabileceğini anladı. Bu yönde raporlarını yazdı,ülkesi İngiltere`ye&8230;

1. DÜNYA SAVAŞINDAKİ GÖREVLERİ

24 Mayıs 1914 tarihinde döndü ülkesi İngiltere`ye&8230; Aynı yılın yaz
aylarında Osmanlı Devleti`nin de savaşa girmesi ile dünyanın önde gelen güçlü
ülkeleri arasında geniş bir alanda boğuşma başladı. Ordular cephelere
sürülüyor, savaş makineleri ölüm kusuyordu.

Gertrude savaş ortamında ülkesi İngiltere`nin müttefiki Fransa`nın sağlık ihtiyaçlarını
göz önüne alarak Kızılhaç bünyesinde görev aldı. Fransa`nın sahil kenti
Boulogne`ye yerleşti.

Wylie`yi özlemişti. ``Aşk `` duygularının açıkca seslendirildiği mektuplaşmalar devam
etti. Mektuplarında Wylie için kısaca ``Dick´´ ifadesini
kullanıyordu. Bir mektubunda ``Ah. Dick sev beni. Sadece senin için
yaşıyorum´´ demişti.

Sonra bir gün postacının getirdiği mektup Gerture`nin yüreğinin sevinç coşkusuyla
kabarmasını sağladı. Dick, askeri görevini bitirmiş, ülkesi İngiltere`ye
dönüyordu. Yolu üzerindeki Fransa`nın Boulogne kentine uğrayacaktı. Talihin
garip bir cilvesi olacak ya! Aynı şehirde Dick`in karısı Judith de
çalışıyordu. Gertrude, sevgilisi ile buluşabilmek için Şubat 1915
ortasında izin isteyerek İngiltere`ye gitti. Gitmeden önce
Dick`e sevgi ve özlem dolu mektup yazmıştı:

``Uyuyamıyorum.Pazar gecesi saat bir.Uyumaya çalıştım, ama her akşam daha da imkansızlaşıyor.
Benim uykum arasında sen varsın. Senin kollarının olmadığı yerde uyku da yok.
Bana ``Ateş´´ hayat demiştin. Yanıyorum. Yaşıyorum ve tükeniyorum. Dick, bu
şekilde yaşamak mümkün değil. Her şey bittikten sonra hakkın olanı almalısın.
Bu yürekliliği göstermek zorundasın. Sana cesaret aşılaması gereken.
Ben mi olmalıyım, biricik askerim? Bütün dünyanın önünde bana sahip çık, beni
al ve sonsuza kadar bırakma. Asla. Sinsilikten nefret ederim. Sonsuza
tepetaklak gideceğim, kendimden nefret edecek ve öleceğim. Oysa çıkıp
doğruca sana gelmek . bunu yapabilir ve yaşayabilirim, kaybedecek
neyim var ki? Hiçbir şeyin önemi yok benim için. Soluk alır,düşünür ve senin
için taşınırım. Sen yapabilir misin, peki buna cesaret edebilir misin? Bu iş
bitince , görevin tamamlanınca , benim uğruma bu tehlikeye girecek misin? Ya bu
ya da hiçbir şey. Sensiz yaşayamam&8230;

Bu mektupta yanan kamp ateşini gözden kaçırma, yaşamımla beslenen o tertemiz parlak
alevi(Bak. Janet Wallach, Çöl Ateşi, çeviri Pelin Özgören, İstanbul-2004, s.
218).

Gertrude , Şubat (1915) içinde Londra`ya geldi. Sevgilisi DİCK ile buluştu.
Birbirlerine sarıldılar. Sonra&8230; Birbirlerine özlem duyan sevgililer,
Gertrude`nin evinin yolunu tuttular. El ele tutuşan sevgililerin bahçeden içeri
girmesi, erkeğin kibarlığı, kadının mantosunu çıkarması. Salona geçiş. Kitaplardan,
araştırmalardan, özlemden konuşmalar ve göz göze bakışarak birbirlerine
sarılmalar&8230; Biraz korku,biraz ürperti içerisinde kendi dünyası ile boğuşan ve
patlayan bir volkan gibi kendinden geçmeler&8230; Sonra utangaçlık duygusu içinde
mahzun bakışlar. Ve yaşanan dört ``unutulmaz´´ gün. Dick`in karısı
Janet`ten habersiz yaşanılan dört unutulmaz gün&8230; Dick,Savaş Bakanlığı`nın
yolunu tuttu. Yeni görev yeri hakkında bilgiler almak için.

Mart 1915`in başlarında Dick, Savaş Bakanlığı`nın Çanakkale`ye gönderdiği ``seçkin´´kumandanlar
icinde yer aldı. Gertrude de yine Boulogne`ye Kızalhaç`taki
görevinin başına döndü. Savaşın acımasız kuralları işlemeye başlamıştı.
Almanlar ile savaşan müttefik Fransız askerlerinin sağlık sorunları ile
uğraşmak Gertrude`nin zamanını aldı. Ve günler bir su gibi akıp geçti.

Türkler,vatanlarını koruma uğruna bütün imkanlarını seferber etmişlerdi. Çanakkale
Boğazından düşman gemilerinin geçmesini durdurmak için ``Ölümüne´´mücadele
ediyorlardı. Onca çaresizlik ve yoksulluğa rağmen, Türk askerleri ``kahramanlık
destanları´´ yazıyordu,her biri insanlık tarihi için anlamlı olan.

1915 yılının mayıs ayının başları. Cepheden kötü haberler gelmeye başladı. İngiliz
ordusunun 18 Mart 1915 günü boğaza saldırı harekatı başarısız olmuştu. Ve
arkasından da 25 Nisan (1915) günü Britanya ordusu, sömürgelerden getirdiği
takviye ANZAK askerlerini de devreye sokarak Seddülbahir`den &8211;Arıburnu`na kadar
uzanan geniş bir cephede saldırıya geçti. Savaş ve çıkarma gemilerinin desteği
ile on binlerce asker sahile taşınmıştı. Türklerin siperlerdeki direnişi çok
sert olmuş, çarpışmalar olanca şiddeti ile sürüp gidiyordu.

Cephede 19.Tümen kumandanı Mustafa Kemal ve Türk alaylarının şanlı direnişi
bütün dünyanın dikkatle izlediği parlak askeri başarılar olarak yansıdı basın
organlarına.

Cepheden gelen kötü bir haber Gertrude`nin dünyasını sarstı. Birdenbire suskunluğa
girdi. Alnında biriken soğuk terleri silemeden gözyaşlarını dökmeye
başladı.Hissettiklerini yanındakilere belli etmemeye çalıştı. ``İngiliz
ordusunun seçkin askerlerinden Binbaşı Doughty Wylie, 26 Nisan günü Seddülbahir
çıkarmasına askerlerin en önünde katılmış, hücuma kalktığı bir sırada Türklerin
açtığı mitralyöz ateşi ile yere düşmüş ve ölmüştü´´.

``Dünyasını bağladığı´´ insanı kaybetmenin verdiği hüzünle Gertrude kendini kaybetti,bayıldı
ve yere düştü. Kendine geldiğinde sadece donuk bakışları ile etrafına sessizce
bakındı. Ülkesi İngiltere`ye döndü. Rounton`daki evinde dinlendi. Dick ile olan
aşkını hatırlamaya, o günlerin hayaliyle kendini avutmaya başladı.

MISIR`DA İSTİHBARAT ŞEFİ OLDU

Büyük savaşın Geliboli cephesinde İngiltere ağır bir yenilgi almıştı. Ama şimdi savaş
Ortadoğu`ya kaymıştı. Mezepotomya ve Arabistan taraflarında önemli gelişmeler
vardı. Kasım 1915 içinde Gertrude`ye yazılan özel görev emri gereği
Kahire`deki Askeri İstihbarat Merkezi`ne çağrılıyordu. Arabistan yarımadasını
en iyi bilen kişi olarak İngiliz ordusunun emrinde istihbarat elemanı olarak
görev yapması için çağrılıyordu. Gertrude için bu teklif ``Doğu`ya kaçışın´´ yeni
serüvenlere katılmanın müjdesi gibi idi. Kendisine verilen görev ``istihbarat
elemanı´´ casus olarak görev yapmasıydı. Gertrude,savaşın başlamasıyla birlikte
bir yıldan beri böyle bir görevi sabırsızla beklemişti. Yeni görevine başlamak
üzere Kahire`ye geldi. Ertesi gün, onu karşılamayla gelenler içinde ünlü
Arkeolog David Hogarth ve T.E. Lawrence`yi görünce sevindi. İntercontinental
otelindeki özel odasına yerleşti. İstihbarat Merkezi`ndeki çalışma bürosuna
vardığında hem şaşırdı hem de duygulandı. Çünkü, istihbarat merkezinde çok
sayıda tarihci ve arkeolog vardı. Lawrence, Wooley, Ermeni hizmetkarı Fattuh`u
bularak ona rehberlik yapmasını sağlayan George Lloyd gibi. İstihbarat
Merkezi`nin başında general Gilbert Clayton bulunuyordu.
İngiltere`nin Gelibolu yenilgisinin rövanşını almak Osmanlı`yı
çökertmek Mezepotomya veArabistan cephesindeki yeni askeri ve istihbarat
organizasyonları düzenlemek gerekiyordu. Böylesi operasyonlar için en uygun
kişinin Gertrude BELL olduğu görüşleri yaygındı, askeri
çevrelerde. Özetle, Osmanlı ordusunu perme perişan edecek ``Ölüm vuruşu´´nu
planlayıp uygulayacak kişinin bir zamanların tarihcisi, arkeologu, fotoğrafcısı
görünen Gertrude BELL olması düşündürücü idi.

Gertrude,Kahire`de çalıştığı günlerde Hicaz bölgesinde etkin olan Şerif Hüseyin ile özel
görüşmeler yapıldı. Şerif Hüseyin`e General Mac Mahon aracılığı ile iyi niyet
gösterisi olarak 20.000 sterlinlik ödeme yapıldı. Arkasından Suudi aşireti
şeyhine de ayda 10.000 sterlin maaş bağlandı. Suudilere destek
vermekle, -Arabistan çöllerinin ortasında Osmanlı`nın destek veren bölgeyi
kontrol ve tutunmasına temel dayanak olan- İbnürreşit aşiretinin gücü
kırılacaktı. Şerif Hüseyin, ``Arap İsyanı´´ için ideal bir lider olarak seçildi.
Çünkü Şerif`e bağlı olarak sayıları 600.000`e ulaşan sivil ve silahlı güçler vardı. Gertude`nin verdiği bilgiler
ışığında Yafa`ya yerleşmiş Bahailer, Dürzi dağlarının hakimi
Şeyh Yahya, Kuzey Irak`taki Kürt Barzaniler ile çok sayıda aşiret &8211;kendilerine
verilen para ve silah desteği ile- İngiltere safına geçti.

1915 yılı Kasım ayı içinde İngiltere ordusu Basra
şehrini ele geçirerek Mezepotomya`da yeni bir cephe açtı. Ve arkasından 1916
mart ayı başında bölgenin stratejik savaş planlarını harita
üzerinde yapması için Gertrude BELL, Basra`ya gitti. Türk ordusunun arkadan
hançerlenmesi için ``paraya eğilimli´´ Arap aşiretler İstihbarat
Merkezi`ne çağrılıyor, Gertrude ile görüşmeler yapmaları
sağlanıyordu. Aşiret reislerinin önemli bir kısmını Gertrude daha önce tanıyordu.
Çadırlarında konuk olduğu,Arap kahvesi içerek, yer sofrasında eliyle etli pilav yiyip
ayran içtiği dostluk muhabbetleri yaptığı insanların ruhunu tanıyordu.

ARAP ŞEYHLERİNE MAAŞ BAĞLANMASI İÇİN ÇALIŞTI

Gertrude,Kahire`deki İstihbarat merkezinde çalışan Lawrence yazdığı ``şifreli´´ mektuplar
ile ŞerifHüseyin`e 9 Mart 1916 tarihinde ayda 25.000 sterlin maaş bağlanmasını
sağlamıştı. Arkasından Lawrence, mart 1916 sonunda Arap isyanının başlaması
planlarını almak üzere Basra`ya Gertrude`nin yanına geldi. İstihbarat
Merkezinde günler süren özel görüşmeler sonrası Mekke-Medine-Kerak-Şam tren
hattının geçtiği coğrafyanın ayrıntılı haritaları üzerinde askeri harekat
planlarını yaptı, Lawrence verdi.

Basra şehrine yakın vahalık bir bölgenin içinde bulunan Zubeyr kasabasına
geldi. Zubeyr şeyhinin çadırında misafir oldu. Türk
ordusunun Bağdat`a kadar uzanan Fırat nehri boyunca karargahı hakkında bilgiler
aldı. Kuzu çevirme ve pilav yendi. Türk kahvesi içildi.

5 Haziran 1916 günü Şerif Hüseyin güçleri, Arap isyanını başlattı. Mekke şehri ve
civarı kısa sürede isyancıların eline geçti. 26 Kasım 1916 günü Abdülaziz bin
Suud, İngiliz ordusu ile görüşmek üzere Basra`ya geldi. Gertrude`nin de
bulunduğu toplantıda Suudilere 3.000 tüfenk, 4 makinalı tüfenk ve
ayda 5.000 sterlin ek para sözü verildi. Bağdat harekatı öncesinde Aneze
Aşireti şeyhi Fahad bin Haddal ile özel bir görüşme yapıldı.
1917 yılı içinde İngiliz ordusu işbirlikçilerinin de desteği ile kolaylıkla Bağdat`ı
ele geçirdi. Aynı yıl içinde Arap isyanı da şiddetlenmişti. Medine-
Şam arasındaki tren istasyonlarının geçtiği hat üzerindeki köprüler havaya
uçuruldu, karakollar baskına uğradı. David Hogarth, Arap isyanının
başarılı olması sonrası İngiltere`ye yolladığı raporunda `` Lawrence, 1917
ve1918`deki Arap seferberliklerini Bayan Bell`in raporlarına dayanarak
örgütledi´´ yazdı.

1918 yılı Ekim ve kasım ayları geldiğinde I. Dünya Savaşı`nın kaderi belli olmuştu.
Almanya ile birlikte Osmanlı Devleti`de yenilmişti. Osmanlı ordusu dağılmış,
Arabistan çöllerinde (Yemen, Filistin, Şam, Basra- Bağdat) sayıları yüz binleri
bulan Türk askerleri tarihlerinin en ağır yenilgisinin acısını hissetmişti.
Savaşlar bittiğinde belleklerde ``Arkadan hançerlenen´´ Türk
askerlerinin karınlarının deşilerek para
aranması hikayeleri kalmıştı.

Sonuçların böyle olmasından Gertrude BELL çok mutlu idi. Çanakkale cephesinde
sevgilisi Dick`in acısının intikamını ancak böyle almış oluyordu.

1918`i izleyen yıllarda görev yaptığı Bağdat`taki çalışma ofisinde
masasının üzerindeki haritalar üzerinde çizimler yaparak geleceğin Irak,
Suriye, Filistin, Küveyt, Hicaz, Yemen, Mısır devletlerinin sınırlarını
çizdi.Filistin savaşları sonucunda Siyonist ve Masonların perde arkası lideri
İngiltere`nin Yahudi asıllı ünlü Rotschild ailesinin istekleri
doğrultusunda Filistin topraklarında Araplar ile birlikte
Yahudilerin de anayurt kazanmalarını istemeyerek kabullendi. Yapabileceği fazla
bir şey de yoktu. I. Dünya Savaşı sonrasında asıl yönlendiricilerin
``Mason ve Siyonistler´´ olduğu belli olmuştu ama yapılacak bir şeyde
yoktu.

IRAK DEVLETİNİN KURULMASI PROJESİNİ HAZIRLADI

Gertrude,1923 yılından 26 yılına kadar geçen süre içinde ``Modern Irak
devletinin´´ çerçeve içine alınmış sınırlarını tespitle uğraştı. Özellikle Lozan
antlaşmasında Türkiye- Irak sınırının çiziminde anlaşmaya varılamamıştı. ABD`li
Rockfeller ailesine bağlı Standart Petrol şirketinin Irak
petrollerinden arslan payı isteme mücadelesi sürmüştü perde arkasında. 1924-25
yıllarında Milletler Cemiyeti`nin ( League
of Nations) kurduğu komisyonlar ile Türk hükümetleri arasında
sürdürülen görüşmeler ve pazarlıklar sonrası yapılan Ankara ve Brüksel
anlaşmaları gereği Musul- Kerkük Irak devleti sınırları içine alındı. Sadece
Hakkari Sancağı Türkiye`ye bağlandı. Türkiye`nin Kuzey Irak`taki Musul Kerkük
ve Bağdat`a kadar uzanan eli kırılmış oldu. Gertrude, Türk-Irak
sınır çizgilerini zikzaklı coğrafyaya uyarlamış ``sorunların hiç
bitmeyeceği´´haritayı hazırlamıştı. .

1926 yılı içinde Bağdat`ta çalışmalarını sürdürdüğü Müze ofisinde yorgun düştü.
Sıkıntılarını bir türlü aşamamıştı. 12 Temmuz 1926 günü kaldığı binanın yatak
odasında ölü olarak bulundu. Aldığı fazla miktarda uyku haplarından dolayı
öldüğü açıklanmış olsa da sırları henüz çözümlemeyen bir suikaste kurban
gittiği de kulaktan kulağa fısıldandı. Geride çalkantılı bir insan ömrünün
eseri 7.000 civarında fotoğraf, hatıra defterleri, haritalar, kitaplar,
``şifreli´´ casus belgeleri bırakarak. Bu bilgileri elde eden X, ``Onun
gittiği yolda yürüyerek şifreler arasındaki saklı tarihin
yansımalarını ortaya çıkarma çalışmalarını sürdürdü.

Doğunun güzelliği ve asaleti olduğu sürece Batı ve nesebi gayri sahih yerli hempaları
hep milletini, devletini koruyan liderlerimize saldıracakları kuşkusuzdur.

Son Türk İmparatorluğu olan Osmanlı`yı yıkma faaliyetlerinde bir kadın oldukça
aktif olarak çalıştı. Bugünkü Güneydoğu sınırlarımızı çizdiren ve Osmanlı
Devleti`nin yıkılmasına sebep olan Gertrude
Bell`i kalemimize misafir edeceğiz. Dün Arkeolog kimliği ile gelen Gertrude
Bell, bugün politikacı Claudia Roth maskesi ile ülkemizi yıkmaya çalışıyor.

Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu,
Dışişleri Bakanı olduğu yıllarda Irak`a resmi bir ziyareti esnasında: "Bizimle
sizin arasındaki sınırı biz çizmedik, siz de çizmediniz. Yabancılar çizdi. Eğer
bu çizgiyi birkaç kilometre aşağıda çizselerdi bugün bizim heyette olan birçok
kişi sizin heyetinizde yer alacaktı, eğer yukarıda çizilmiş olsaydı sizin
heyettekilerden bazıları bizim heyette olacaktı. Bu çizginin politik olarak bir
anlamı vardır. Ancak diğer açılardan hiçbir önemi yoktur. Çünkü iki taraf da
kardeştir" demişti.
Daha sonra Mensur Akgün ile yaptığı röportajda da, "Bizim
için Irak`taki Kürt, Türkmen ve Arap kardeşlerimiz Türkiye`deki insan dokusunun
doğal uzantısıdır. Dolayısıyla onlarla entegre olmamız lazım" diyerek Türkiye ile Irak sınırlarının
doğal olmayan bir sınırla bölündüğünü hatta bunun yabancılar eliyle
gerçekleştirildiğinin altını çizdi.

Aslında bu iki açıklamadan odakla; birincisinde, Irak ile olan sınırların bundan yaklaşık 80-85 sene önce
(Ortadoğu ve özellikle de Irak`taki çalışmaları nedeniyle İngiliz İstihbaratı ve
İngiltere Dış İşleri Bakanlığı tarafından "Çöl Kraliçesi" olarak
adlandırılan) Gertrude Bell tarafından çizilmesinin iki ülke için
sınır konusunda yarattığı siyasi sonuçlarını ve bu sınırların değişmesinin
gündeme geldiğini görebiliriz.

KİM BU GETURDE BELL?

Gertrude Bell,akıcı Türkçesi, Arapçası, Farsçası ile günün koşullarında bütün ilgileri
üzerine toplayan ve insanlık tarihinin en tehlikeli silahı olan kadınlığını
kullanarak bürokrasi ve aşiretlerle iyi ilişkiler kurabilen bu kadın, yıllar
süren çalışmalarının semeresini almış ve bugünkü Irak devletini kurmuştu.
Ortadoğu`ya yaptığı çeşitli ziyaretlerde aşiret reisleri ve bölge
insanlarıyla birebir yaptığı konuşmaları, gezileri sırasında aldığı notları ve
fotoğrafları İngiliz İstihbaratı`nın bilgisine sunan Gertrude Bell`i, Araplar
arasında "Çölün Kızı" yahut "Irak`ın Taçsız Kraliçesi" olarak bilinen bir kadının hikâyesini inceleyeceğiz.

14 Temmuz 1868`de zengin bir İngiliz ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelen
Gertrude Margaret Lowthian Bell, eğitiminin ilk kısmını evde özel hocalardan
almış, daha sonra Londra`daki diğer okullarda eğitimini sürdürmüş, Oxford
Üniversitesinde Modern Tarih, Coğrafya ve Arkeoloji eğitimi alan ilk bayan
olarak ve üniversiteyi şeref payesiyle bitirerek üniversitenin tarihine
geçmiştir.

Doğu dilleri ve coğrafyası üzerine ilgisi sebebi ile İngiliz İstihbaratı`nın
ilgisini çeken Bell, ailesinin ve istihbaratın imkânlarını da kullanarak
çeşitli ülkelerde konaklamış ve ileride bir Ortadoğu uzmanı olmasını sağlayacak
seyahatlere başlamıştır.

DÜZENLİ OLARAK RAPOR VE FOTOĞRAFLAR
GÖNDERİYORDU

Bir arkeoloji heyetiyle beraber İran`a geçmiş, bir süre sonra Kudüs`e gelip
Arapçasını geliştirmiş ve oradan da Bağdat`a doğru yola çıkmıştır. Burada
kentin ileri gelenleri ile yaptığı görüşmeler ve yolculuğu sırasında çizdiği
haritalar sonucunda Times Gazetesi`ne, Basra`dan Bagdat`a uzanan hat boyunca
İngiltere tarafından yapılması gereken demiryolunun önemini vurgulayan bir yazı
göndermiştir. Kısa süre sonra Musul`a geçen Bell, Yezidilerin olduğu bölge olan
Laleş ve Sincar (Şengal)`de yaptığı araştırmalardan sonra ülkesine dönerek
Mezopotamya yolculuğunu anlattığı kitabı kaleme almış ve Ocak 1911`de doğu
seyahatlerine kaldığı yerden devam etmiştir.

Tekrar Bağdat`a gelen Bell,Şiilerin kutsal kenti Necef`ten geçmiş oradan da Harran`a gelir. Harran`dan da
Kargamış`a geçen Gertrude, burada Thompson`la, Lawrence adındaki iki genç
arkeologla tanışmıştır. Thompson Ashmolean müzesinde Hagarth`ın asistanı ve
dilbilim dersi veren bir arkeologdur. Thomas Edward Lawrence ise ortaçağ
çömlekçiliğine ilgi duyan 23 yasında yeni mezun olmuş bir arkeologdur.

"IRAK`A HAKİM OLAN PETROLE VE KÖRFEZE HAKİM OLUR"

Burada geçirdiği üç haftadan sonra çöl üzerinden Şam`a geçen Bell, bir yandan da
Osmanlı Devleti`nin batıda yaşadığı sorunları, sürekli borçlanan ekonomik
yapısını ve İstanbul`daki yönetimin Arap toplumu üzerindeki denetiminin ne
kadar gevşediğini gözlemlemiş ve bu boşluğu bölgede hâkimiyet kurmaya başlayan
Almanya`ya karşı İngiltere`nin bir an önce doldurmasını raporlamıştır.

Bell`e göre; Irak üzerinde bir hâkimiyet, İran Körfezi`ndeki petrol sahalarını ve
İngiltere`nin Uzak Doğu`daki sömürgelerinin güvenliğini de artırır. Zira
Arabistan`da etkinliği giderek artan Bin Suud ile Suriye yönetimi İngilizler
ile müttefiklik konusunda yakınlık göstermektedir.

Rapor, Lonra`daki Savaş Dairesinde Dışişleri Bakanlığı`nda ve Kahire`deki Askeri İstihbarat Bürosu`nda
dikkatle incelenir.

Hükümet, Osmanlı`ya karşı izleyeceği politikayı henüz kararlaştıramamışken, Gertrude Bell onlara Arapları
örgütleyip Türklere karşı ayaklandırmayı önerir. Ama bir yıldan uzun bir süre
ona bu izin tanınmamış; yörenin bir kadın için çok tehlikeli olduğuna
inanılmıştır.

Bell,Kuzey ve Orta Arabistan`daki önemli kişileri tanıyor, güdülen siyasetleri
herkesten daha iyi biliyordu. Altı uzun çöl seyahati sayesinde Suriye ve
Mezopotamya`daki kabileleri ve yaşadıkları yerleri avucunun içi gibi biliyordu;
böylece Gertrude Bell, Arapları kullanıp güçlü bir isyan başlatabilecekti.

Hazreti Muhammed`in soyundan gelmesi ve Mekke`nin Emiri olması Şerif Hüseyin`i dini
açıdan bir numaralı lider yapıyor, bu da Britanya`nın onu bir müttefik olarak
kucaklaması için yetip de artıyordu. Buna göre, Şerif Hüseyin İngilizlerin
desteğiyle Türklere saldıracaktı. Bu yardıma karşılık olarak da Britanya
savaştan sonra kendisine bir Arap Krallığı vaad ediyordu.

KABİLELERİ OSMANLI`YA KARŞI AYAKLANDIRIYOR

1914 yılında Bağdat`a gelen Gertude, Irak`ta kabileler ile onları Türklere karşı
ayaklandırmak için her zamankinden daha fazla zaman geçiriyor ve çizdiği
çeşitli haritaları üstlerine yollayarak bölgeden geniş bir istihbarat
aktarıyordu. Araplar arasında sağlamaya çalıştığı birliktelik ile birçok kabile
ile görüşüyor ve Türklere karşı isyan için sürekli bilgi topluyordu. Öyle ki
1917-1918 yıllarında Faysal ve Lawrence`in işbirliği ile Türklere karşı
gerçekleştirilen Arap isyanında Gertrude Bell`in raporları kullanılıyor ve elde
edilen başarıdan ötürü Bell, Britanya İmparatorluğu Deniz Binbaşısı göreviyle
onurlandırılıyordu.

1918 yılında Savaş Başkanlığı sınırların açık seçik belirlenmesini isteyince, Getrude Mezopotamya ve İran
haritalarını önüne çekti ve büyük bir çalışmadan sonra hudut çizgilerini
oluşturdu.[5] Gertrude Bell harita çizimlerine ağırlık vermiş,
bağımsızlıklarını henüz kazanmamış bazı ülkeleri de hesaba katarak; İran,
Türkiye, Suriye, Kuveyt ve Mezopotamya haritalarını da inceleyip Musul, Bağdat
ve Basra vilayetlerinin Irak topraklarında kalmasına özen göstererek, yeni
kurulacak olan Irak`ın yönetici adaylarını ve yönetim şeklini de kendi
düşüncelerine göre belirlediği raporlarını hükümete sunmuştur.

Lawrence ve Bell, 1919 yılında Faysal ile bir araya gelip yeni ülkenin yöneticisinin
belirlenmesinde büyük yol alıyorlarsa da işler istedikleri kadar hızlı
ilerlemiyor. Çünkü, yöredeki askeri birliklerin yüksek maliyeti yüzünden
Britanya, Irak`ın geri kalanından çekilme olasılığı ile de yüzleşmiştir. Bu
durumda, Faysal`ı Irak Emiri olarak seçmek ve İngiliz ordusunu küçültüp,
güvenilir bir Arap hükümeti kurma düşüncesi tasarlanmış; ama Gertrude Bell
İngiliz ordusunun desteği olmadan bölgede bir hükümetin kurulmasını doğru
bulmamıştır. Birinci Dünya Savaşı`nın da bitimiyle gelinen ekonomik darboğaz,
İngiltere`nin Mezopotamya`daki askeri varlığıyla da perçinlenmiştir.

Filistin,Ürdün ve tabii Irak`taki İngiliz varlığının geleceğine ilişkin kararların
alınmasına yönelik olarak Churchill tarafından kırka yakın doğu uzmanıyla
yapılan Kahire toplantısında tek bayan olarak fikirlerini sunan Gertrude Bell,
iki yılı aşkın süredir Irak`ta devam ettirdiği çalışmaları neticesiyle Lawrence
ile birlikte Faysal`ı Irak Emiri olarak onaylatabilmiştir.

ŞERİF HÜSEYİN`İ VE FAYSALI BELL KRAL TAYİN EDER

Bell, özelikle Osmanlı`dan geriye kalan topraklarda kurulacak yeni ülkelerin şekillenmesine katkıda
bulunarak, öncelikle petrol bakımından zengin toprakları Türklerin elinden
alıp, bölgede kurulacak İngiltere mandasında bir ülkenin kontrolüne vermek
istemiştir. Yıllardır süren Doğu gezilerinde çektiği fotoğrafları, çizdiği
haritaları, elde ettiği bilgileri, siyasi ve etnik yapılanmaları da dikkate
alarak taslak halinde çizdiği haritalar yavaş yavaş gerçek olmaya başlamıştır.

Gertrude Bell, Faysal`ın emir olarak seçilmesiyle görevinin kalan kısa süresinde sürekli Faysal ve devletin
ileri gelenleri ile istişare içerisinde olmuş, bir nevi gölgedeki danışman
rolünü üstlenerek bölgede İngiltere`nin kısa süreli bile olsa en etkin
istihbarat uzmanı olmuştur.

Bu noktada belirtmek gerekir ki; Türkiye-Irak sınırının çizilmesinde İngilizlerin savunduğu argümanları
üretmiş olan Gertrude Bell her ne kadar etkin olmuş olsa da, Birinci Dünya
Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sonrası sahip olunan potansiyel dâhilinde bu sınırın
belirlenmesinde Türk tarafı da ağırlığını koymuş; lakin dönemin, müstakbel
Türkiye Cumhuriyeti`ne yaşattığı iç ve dış politikanın etkileri sebebiyle
sınırın çizilmesi bu şekilde gerçekleşmiştir.

Ortadoğu`daki uzun seyahatleri boyunca çektiği binlerce resim, tuttuğu günlükler ve babasına gönderdiği
yüzlerce mektupla bölgenin dönemsel tarihine kendi penceresinden ışık tutan
Gertrude Bell`in, İngiltere Newle Üniversitesi kütüphanesinde kendi adına
ayrılan bir arşivi bulunmaktadır.

1926 yılında yüksek dozda ilaç alıp intihar ettiği söylenen Gertrude Bell, Nisan
2003 yılındaki işgal sırasında yağmalanan Irak Müzesi`nin de kurucusudur.

İşin ilginç yanı; bundan Murat Bardakçı, İsrail`in Lübnan`a yönelik saldırıları
şiddetli bir şekilde devam ederken, bölgeye giden Amerikan Dışişleri Bakanı
Condoleezza Rice`ın "Yeni bir Ortadoğu`nun zamanı
geldi." şeklindeki açıklamasından sonra kaleme aldığı yazısında "Rice`ın sözleri, bana bundan
85 sene önce aynı sözleri eden ve sadece konuşmakla kalmayıp söylediklerini
hayata geçiren bir başka kadını, Gertrude Bell`i hatırlattı."
demişti.

KAYNAKLAR

1-
http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Etkinlikler/Dosyalar/201113_sinan.pdf, s.
2.

2-
Prof.Dr.Abdurrahman Aksoy ,Midyat`ta Bir Ajanın Anıları, 3 Aralık 2008 ,s.3.

3-
Deniz Bayramoğlu, Irak`ı Yaratan Kadın Casus Gertrude Bell,
Hurarşiv.hurriyet.com.tr, 22 Mart 2003, s.3-4.

4-
Janet Wallach, Çöl Kraliçesi, Can Yayınları, İstanbul, 2004,s.291-302.

5-
Ayrıntılı bilgi için Bkz: A.g.e. s. 310.- 324.

6-
Bkz: Deniz Bayramoğlu, Irak`ı Yaratan Kadın Gertrude
Bell,Hurarşiv.hurriyet.com.tr,22 Mart 2003,s.3-4.

7-
Ayrıntılı bilgi için bkz: http://cezmiyurtsever.com/index.php?option=com_content&task=view&id=535&Itemid=4

8-
Murat Bardakçı, Hürriyet Gazetesi, 30 Temmuz 2006

9- Bekir Aydoğan &8211; Ekopolitik
Araştırmacısı


Türkiye-
Irak Sınırı ve Gertrude Bell

Bildiğiniz üzere Türkiye`nin Güneydoğu sınırının 4-5 kilometre güneyinde Irak`ın dümdüz
ovaları yer alıyor ve Türkiye-Irak sınırının dağlık yapısının teröre
elverişliliği düşünüldüğünde bu durum Emekli Genelkurmay Başkanı Orgeneral
İlker Başbuğ`un ``Sınırın yapısı yüzde yüz kontrolü engelliyor.´´ ifadesinde olduğu
gibi sınırdaki güvenlik sorunlarının önünde bir engel olarak beliriyor. Zira
sınırdaki dağlık bölgede derin vadiler bulunuyor ve buralarda güvenliğin
sağlanması tam anlamıyla pek kolay görünmüyor.

Geçtiğimiz yıl Şemdinli`de 11 askerin hayatını kaybetmesinin ardından Devlet Bakanı Hayati
Yazıcı yaptığı bir açıklamada Kuzey Irak`la sınırların kaydırılabileceğini ve
sınırın değiştirilmesinin tartışılabileceğini söylemiş ve daha sonra da zaman
zaman medyada buna ilişkin haberler yer almış, iki ülkenin sınırları üzerinde
iki tarafın da ortak kararı ile yapılabilecek değişiklik üzerinde konuşulmuştu.

Geçtiğimiz yıllarda ise dönemin Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Irak`a
gerçekleştirdiği resmi bir ziyareti esnasında: ``Bizimle sizin arasındaki sınırı
biz çizmedik, siz de çizmediniz. Yabancılar çizdi. Eğer bu çizgiyi birkaç
kilometre aşağıda çizselerdi bugün bizim heyette olan birçok kişi sizin
heyetinizde yer alacaktı, eğer yukarıda çizilmiş olsaydı sizin heyettekilerden
bazıları bizim heyette olacaktı. Bu çizginin politik olarak bir anlamı vardır.
Ancak diğer açılardan hiçbir önemi yoktur. Çünkü iki taraf da kardeştir.´´[1]
demiş ve İstanbul Kültür Üniversitesi`nden Mensur Akgün ile yaptığı röportajda,
``Bizim için Irak`taki Kürt, Türkmen ve Arap kardeşlerimiz Türkiye`deki insan
dokusunun doğal uzantısıdır. Dolayısıyla onlarla entegre olmamız lazım.´´
diyerek Türkiye ile Irak sınırlarının doğal olmayan bir sınırla bölündüğünü
hatta bunun yabancılar eliyle gerçekleştirildiğini ifade etmiştir.

Aslında bu iki açıklamadan odakla; birincisinde, Irak ile olan sınırların bundan yaklaşık
80-85 sene önce -Ortadoğu ve özellikle de Irak`taki çalışmaları nedeniyle
İngiliz İstihbaratı ve İngiltere Dış İşleri Bakanlığı tarafından ``Çöl
Kraliçesi´´ olarak adlandırılan- Gertrude Bell tarafından çizilmesinin iki ülke
için sınır konusunda yarattığı siyasi sonuçlarını ve bu sınırların değişmesinin
gündeme geldiğini görebiliriz.

İkincisinden ise Ahmet Davutoğlu`nun tabiriyle iki tarafın da çizmediği bu sınırların;
bölgenin istikrarını, halkların kardeşliğini ve Irak`ın kuzeyinde neredeyse
60`ı bulan Türk ticari faaliyetlerini engellemeyeceğini çıkartabiliriz.

Aslına bakarsanız, sınırlar üzerinde iki ülkenin de ortak kararı ile adaletli bir
şekilde değişikliğe gidilmesi düşüncesi ya da bölgenin sadece politik sınırlar
ile ayrıldığının söylenmesi Gertrude Bell`in çizdiği söylenen Türkiye-Irak
sınırının bir sonucudur. Biz ise bu olumsuz sebebin mimari olan; akıcı
Türkçesi, Arapçası, Farsçası ve kadınlığının da verdiği kolaylıkla Ortadoğu`ya
yaptığı çeşitli ziyaretlerde aşiret reisleri ve bölge insanlarıyla birebir
yaptığı konuşmaları, gezileri sırasında aldığı notları ve fotoğrafları İngiliz
İstihbaratı`nın bilgisine sunan Gertrude Bell`i, Araplar arasında ``Çölün Kızı´´
yahut ``Irak`ın Taçsız Kraliçesi´´ olarak bilinen bir kadının hikâyesini
inceleyeceğiz.

14 Temmuz 1868`de zengin bir İngiliz ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelen Gertrude
Margaret Lowthian Bell, eğitiminin ilk kısmını evde özel hocalardan almış, daha
sonra Londra`daki diğer okullarda eğitimini sürdürmüş, Oxford Üniversitesinde
Modern Tarih, Coğrafya ve Arkeoloji eğitimi alan ilk bayan olarak ve
üniversiteyi şeref payesiyle bitirerek üniversitenin tarihine geçmiştir.

Doğu dilleri ve coğrafyası üzerine ilgisi hasebiyle İngiliz İstihbaratı`nın ilgisini çeken
Bell, ailesinin ve istihbaratın imkânlarını da kullanarak çeşitli ülkelerde
konaklamış ve ileride bir Ortadoğu uzmanı olmasını sağlayacak seyehatlere
başlamıştır. Bir arkeoloji heyetiyle beraber İran`a geçmiş, bir süre sonra
Kudüs`e gelip Arapçasını geliştirmiş ve oradan da Bağdat`a doğru yola
çıkmıştır. Burada kentin ileri gelenleri ile yaptığı görüşmeler ve yolculuğu
sırasında çizdiği haritalar sonucunda Times Gazetesi`ne, Basra`dan Bagdat`a
uzanan hat boyunca İngiltere tarafından yapılması gereken demiryolunun önemini
vurgulayan bir yazı göndermiştir. Kısa süre sonra Musul`a geçen Bell,
Yezidilerin olduğu bölgelerde yaptığı araştırmalar neticesinde ülkesine dönerek
Mezopotamya yolculuğunu anlattığı kitabı kaleme almış ve Ocak 1911`de doğu
seyahatlerine kaldığı yerden devam etmiştir.

Tekrar Bağdat`a gelen Bell, Şiilerin kutsal kenti Necef`ten geçmiş ve Harran`a
varmıştır. Oradan da Kargamış`a geçen Gertrude, burada Thompson`la, Lawrence
adındaki iki genç arkeologla tanışmıştır. Thompson Ashmolean müzesinde
Hagarth`ın asistanı ve dilbilim dersi veren bir arkeologtur. Thomas Edward
Lawrence ise ortaçağ çömlekçiliğine ilgi duyan 23 yasında yeni mezun olmuş bir
arkeologtur.[2]

Burada geçirdiği üç haftadan sonra çöl üzerinden Şam`a geçen Bell, bir yandan da
Osmanlı Devleti`nin batıda yaşadığı sorunları, sürekli borçlanan ekonomik
yapısını ve İstanbul`daki yönetimin Arap toplumu üzerindeki denetiminin ne
kadar gevşediğini gözlemlemiş ve bu boşluğu bölgede hâkimiyet kurmaya başlayan
Almanya`ya karşı İngiltere`nin bir an önce doldurmasını raporlamıştır.

Bell`e göre; Irak üzerinde bir hâkimiyet, İran Körfezi`ndeki petrol sahalarını ve
İngiltere`nin Uzak Doğu`daki sömürgelerinin güvenliğini de artırır. Zira
Arabistan`da etkinliği giderek artan Bin Suud ile Suriye yönetimi İngilizler
ile müttefiklik konusunda yakınlık göstermektedir.

Rapor,Lonra`daki Savaş Dairesinde Dışişleri Bakanlığı`nda ve Kahire`deki Askeri
İstihbarat Bürosu`nda dikkatle incelenmistir. Hükümet Osmanlı`ya karsı
izleyecegi politikayı henüz kararlaştıramamışken, Gertrude Bell onlara Arapları
örgütleyip Türklere karşı ayaklandırmayı önermiştir. Ama bir yıldan uzun bir
süre ona bu izin tanınmamış; yörenin bir kadın için çok tehlikeli olduğuna
inanılmıştır.[3]

Gertrude,Kuzey ve Orta Arabistan`daki önemli kişileri tanıyor, güdülen siyasetleri
herkesten daha iyi biliyordu. Altı uzun çöl seyahati sayesinde Suriye ve
Mezopotamya`daki kabileleri ve yaşadıkları yerleri avucunun içi gibi biliyordu;
böylece Gertrude Arapları kullanıp güçlü bir isyan başlatabilecekti. Hazreti
Muhammed`in soyundan gelmesi ve Mekke`nin emiri olması Şerif Hüseyin`i dini
açıdan bir numaralı lider yapıyor, bu da Britanya`nın onu bir müttefik olarak
kucaklaması için yetip de artıyordu. Buna göre, Şerif Hüseyin İngilizlerin
desteğiyle Türklere saldıracaktı. Bu yardıma karşılık olarak da Britanya savaştan
sonra kendisine bir Arap Krallığı vaad ediyordu.[4]

1914 yılında Bağdat`a gelen Gertude, Irak`ta kabileler ile onları Türklere karşı
ayaklandırmak için her zamankinden daha fazla zaman geçiriyor ve çizdiği
çeşitli haritaları üstlerine yollayarak bölgeden geniş bir istihbarat
aktarıyordu. Araplar arasında sağlamaya çalıştığı birliktelik ile birçok kabile
ile görüşüyor ve Türklere karşı isyan için sürekli bilgi topluyordu. Öyle ki
1917-1918 yıllarında Faysal ve Lawrence`in işbirliği ile Türklere karşı
gerçekleştirilen Arap isyanında Gertrude Bell`in raporları kullanılıyor ve elde
edilen başarıdan ötürü Bell, Britanya İmparatorluğu Deniz Binbaşısı göreviyle
onurlandırılıyordu.

1918 yılında Savaş Başkanlığı sınırların açık seçik belirlenmesini isteyince, Getrude
Mezopotamya ve İran haritalarını önüne çekti ve büyük bir çalışmadan sonra
hudut çizgilerini oluşturdu.[5] Gertrude Bell harita çizimlerine ağırlık
vermiş, bağımsızlıklarını henüz kazanmamış bazı ülkeleri de hesaba katarak;
İran, Türkiye, Suriye, Kuveyt ve Mezopotamya haritalarını da inceleyip Musul,
Bağdat ve Basra vilayetlerinin Irak topraklarında kalmasına özen göstererek,
yeni kurulacak olan Irak`ın yönetici adaylarını ve yönetim şeklini de kendi
düşüncelerine göre belirlediği raporlarını hükümete sunmuştur.

Lawrence ve Bell, 1919 yılında Faysal ile bir araya gelip yeni ülkenin yöneticisinin
belirlenmesinde büyük yol alıyorlarsa da işler istedikleri kadar hızlı ilerlemiyor.
Bu sürede İngiltere`de olumsuz yönde olaylarda olmuştur; Mezopotamya
konusundaki tartışma kötüye gitmiş, Savaş sonrası patlak veren ekonomik krizin
yarattığı korkunç işsizlik vergi mükelleflerini isyan ettirmiş, Britanya`nın
Ortadoğu`da güdümüne aldığı yeni bölgelerin masrafı, kamuoyunu çileden
çıkarmış, sömürge başkanı olan Winston Spencer Churchill, İran`daki petrol
çıkarlarının ve Mısır-Hindistan yolunun güvenliği açısından Basra`daki üssün
mutlaka korunması gerektigini savunmuştur. Şu bir gerçek ki yöredeki askeri
birliklerin yüksek maliyeti yüzünden Britanya, Irak`ın geri kalanından çekilme
olasılığı ile de yüzleşmiştir.[6] Bu durumda, Faysal`ı Irak Emiri olarak seçmek
ve İngiliz ordusunu küçültüp, güvenilir bir Arap hükümeti kurma düşüncesi tasarlanmış;
ama Gertrude Bell İngiliz ordusunun desteği olmadan bölgede bir hükümetin
kurulmasını doğru bulmamıştır. Birinci Dünya Savaşı`nın da bitimiyle gelinen
ekonomik darboğaz, İngiltere`nin Mezopotamya`daki askeri varlığıyla da
perçinlenmiştir.

Filistin, Ürdün ve tabii Irak`daki İngiliz varlığının geleceğine ilişkin kararların alınmasına
yönelik olarak Churchill tarafından kırka yakın doğu uzmanıyla yapılan Kahire
toplantısında tek bayan olarak fikirlerini sunan Gertrude Bell, iki yılı aşkın
süredir Irak`ta devam ettirdiği çalışmaları neticesiyle Lawrence ile birlikte
Faysal`ı Irak Emiri olarak onaylatabilmiştir.

Bell, özelikle Osmanlı`dan geriye kalan topraklarda kurulacak yeni ülkelerin
şekillenmesine katkıda bulunarak, öncelikle petrol bakımından zengin toprakları
Türklerin elinden alıp, bölgede kurulacak İngiltere mandasında bir ülkenin
kontrolüne vermek istemiştir. Yıllardır süren orient gezilerinde çektiği
fotoğrafları, çizdiği haritaları, elde ettiği bilgileri, siyasi ve etnik
yapılanmaları da dikkate alarak taslak halinde çizdiği haritalar yavaş yavaş
gerçek olmaya başlamıştır.[7]

Gertrude Bell, Faysal`ın emir olarak seçilmesiyle görevinin kalan kısa süresinde sürekli
Faysal ve devletin ileri gelenleri ile istişare içerisinde olmuş, bir nevi
gölgedeki danışman rolünü üstlenerek bölgede İngiltere`nin kısa süreli bile
olsa en etkin istihbarat uzmanı olmuştur.

Bu noktada belirtmek gerekir ki; Türkiye-Irak sınırının çizilmesinde İngilizlerin
savunduğu argümanları üretmiş olan Gertrude Bell her ne kadar etkin olmuş olsa
da, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sonrası sahip olunan potansiyel
dâhilinde bu sınırın belirlenmesinde Türk tarafı da ağırlığını koymuş; lakin
dönemin, müstakbel Türkiye Cumhuriyeti`ne yaşattığı iç ve dış politikanın
etkileri sebebiyle sınırın çizilmesi bu şekilde gerçekleşmiştir.

Ortadoğu`daki uzun seyahatleri boyunca çektiği binlerce resim, tuttuğu günlükler ve babasına
gönderdiği yüzlerce mektupla bölgenin dönemsel tarihine kendi penceresinden
ışık tutan Gertrude Bell`in, İngiltere Newle Üniversitesi kütüphanesinde
kendi adına ayrılan bir arşivi bulunmaktadır.

1926 yılında yüksek dozda ilaç alıp intihar ettiği söylenen Gertrude Bell, Nisan 2003
yılındaki işgal sırasında yağmalanan Irak Müzesi`nin de kurucusudur.

İşin ilginç yanı; bundan tam beş sene önce Murat Bardakçı, İsrail`in Lübnan operasyonu
şiddetli bir şekilde devam ederken, bölgeye giden Amerikan Dışişleri Bakanı
Condoleezza Rice`ın ``Yeni bir Ortadoğu`nun zamanı geldi.´´ şeklindeki
açıklamasından sonra kaleme aldığı yazısında ``Rice`ın sözleri, bana bundan 85
sene önce aynı sözleri eden ve sadece konuşmakla kalmayıp söylediklerini hayata
geçiren bir başka kadını, Gertrude Bell`i hatırlattı.´´[8] demişti. Biz de bu
güzel metafora ek olarak şahısların ülkelerinin de farklı olduğunu ve şu anki
konjonktürde bölgedeki egemen güçlerin de değiştiğini söyleyebilir; ama aradan
geçen yaklaşık yüz yıllık bir sürede Ortadoğu`nun öz gücünün ve havsalasının da
geliştiğini görebiliriz.


Alıntılar:

1-
http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Etkinlikler/Dosyalar/201113_sinan.pdf, s.

2- Prof.Dr.Abdurrahman Aksoy ,Midyat`ta Bir Ajanın Anıları, 3 Aralık 2008 ,s.3.

3- Deniz Bayramoğlu, Irak`ı Yaratan Kadın Casus Gertrude Bell,
Hurarşiv.hürriyet.com.tr, 22 Mart 2003, s.3-4.

4- Janet Wallach, Çöl Kraliçesi, Can Yayınları, İstanbul, 2004,s.291-302.

5- Ayrıntılı bilgi için Bkz: A.g.e. s. 310.- 324.

6- Bkz: Deniz Bayramoğlu, Irak`ı Yaratan Kadın Gertrude
Bell,Hurarşiv.hürriyet.com.tr,22 Mart 2003,s.3-4.

7- Ayrıntılı bilgi için bkz:
http://cezmiyurtsever.com/index.php?option=com_content&task=view&id=535&Itemid=4

8- Murat Bardakçı, Hurriyet Gazetesi, 30 Temmuz 2006






Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.