Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10283
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2281) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (516) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (846) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (545) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Milli Güvenlik konuları
Milli Güvenlik (623)


Milli Güvenlik - Milli Güvenlik konusu hakkında görüşler
Ahmet Kılıçaslan AYTAR - (Ziyaretci) 8.03.2013 06:43:12

KALP GÖZÜ VE ULUSAL ONUR


KALP GÖZÜ VE ULUSAL ONUR




Bakan Ömer Çelik, İmralı tutanakları hakkında "Şunu kesinlikle bilmeniz gerekir ki, devletin vasfı üzerine bir pazarlık yürütülüyor değildir. Bugün bahsedilen, gazetede yayınlanan belgeler, İmralı ile BDP milletvekilleri arasındaki konuşmanın birileri tarafından sızdırılmış halidir. Bu açıdan da devlet açısından hiçbir bağlayıcılığı yoktur. Dolayısıyla muhalefet partileri tarafından yapılan istismarın Türkiye`de çözüm süreci dediğimiz sürece zarar vermekten başka bir anlamı olmaz" diyor.






Yok yahu! Aynı saatlerde Kandil`de Murat Karayılan ve PKK` lıların kendilerine Apo`nun mektubunu getiren BDP milletvekilleriyle boy boy fotoğrafları ne anlama geliyor?
Karayılan "Başta MHP ve kısmen de CHP olmak üzere bazı kesimler sanki Türkiye`de bir felaket olmuş, Türkiye parçalanacakmış gibi bir havayla saldırgan bir dil kullanıyorlar. Halbuki orada, Cumhuriyet`in kuruluşundan bu yana Kürt sorununun çözümü için ortaya konulmuş olan en makul, yine Türklerin ve Kürtlerin hassasiyetini en incelikli bir biçimde dikkate alarak çizilen bir çerçeve söz konusudur, daha neyini eleştiriyorsunuz! Yani onlarınki ayrı bir havadır; tamamen inkara dayanan, ırkçı ve herkesi zorla bir kalıba sokmak isteyen, 90 yıllık klasik sömürgeci bir mantıktır. Bu bakış açısını çağ dışı görüyorum" diyor.
Daha neler? Başbakan Erdoğan da Türk Metal Sendikası-Kadın İşçiler Kurultayından," Ayrımcılığın her türlüsüne karşıyız. Bu ülkenin ayağındaki prangaları sökeceğiz. Sevsinler ulusalcılığınızı " diye sesleniyor!






Atatürk`ün "Büyük ve boş hayaller ardında koşup yapamayacağı şeyleri yaparmış gibi görünen sahtekârlar" olarak işaret ettiği İslamcılar ve yedeklerinde Kürtçüler işbirliği içinde Cumhuriyet`in eşitsizlik yarattığı iddiasından yürüyor.

İslamcı ve Kürtçü siyaset bu ülkenin yönetiminde ve geleceğinde söz sahibi olmanın talebindedir ama Ulusalcı`nın algısı da onların bir Türkiye hareketi olmadıklarından gelişiyor.

Bu yüzden Türkiye birbirinden bağımsız -hem de iç içe İslamcı Sorunu, Kürt Sorunu, Türk Sorunu ve Sünni-Alevi Sorununu ile oyuluyor.

"Uluslararası Hukukun Üstünlüğü" Türkiye`nin önce bu sahtekârların üzerini çizmesi ardından ortak potada sorunların çözülmesinde biricik alternatif olarak beliriyor...






İlk kez 2400 yıl önce Aristo," Politik kapasitesi gelişime açıksa İnsan, devleti doğanın yüce bir gerekliliği olarak ele alır. İnsan`ın bir medeniyet kurma olasılığı,gücünün sınırıyla birlikte bahşedilen akla da bağlıdır "dedi.
Öyle de oldu! İnsan giderek, dinin özel bir mesele olduğu düşüncesi ile yalnızca mahrem inançlara ve vicdana ilişkin olduklarında dini sorunlar karşısında taraf olmamak düşüncesinde yetkinleşti.
Vicdan özgürlüğü adına inananların inanmayanlar aleyhine sahip oldukları tüm kamusal ayrıcalıkların kaldırılması ve Kilise`nin devlet içinde egemen güç haline gelmesi reddedildi.
Fransa Devrimi ertesinde modern devletin kanun çıkarmasının günahkâr insan işi olduğu kabul edildi -bu yüzden, "İnsan beşer,beşer şaşar" dendi ve Tanrı`nın devlet hayatında ortaya çıkan tarafsız ve görünür iradesine saygı kalktı, akıl ve vicdan özgürleşti...



Yıllar sonra, zihnine işleyene - tüûh olsun, Recep Tayyip Erdoğan`ın kafatasçı bellediği İsmet İnönü, "Bütün medeni milletler gibi hürriyet ve istiklâl istiyoruz" ifadesiyle açtığı Lozan Müzakerelerinde,
24 Temmuz 1923`te bağımsızlıkçı, antiemperyalist, aklı ve bilimi rehber edinen çağdaş Türkiye`nin Batılı devletlerle siyasi,hukuki,iktisadi ve sosyal ilişkilerini yeni baştan düzenleyen, ulusal planda Türk ulusunun hiç bir soy, din, mezhep, konum ayrımcılığını içermediğini, Türkiye`nin ne türlü olursa-olsun bir daha iç-dış saldırıya uğramamasını bağıtlayan hem ulusal, hem de uluslararası hukukun teminatını veren Barış Anlaşmasını imzaladı.



Sonra Lord Curzon`un, İsmet İnönü`ye söylediği "Aylardan beri müzakere ediyoruz. Arzu ettiklerimizin hiçbirini alamıyoruz. Vermiyorsunuz. Memnun değiliz sizden. Ama neyi reddederseniz cebimize atıyoruz. Cebimizde saklıyoruz. Yarın geleceksiniz, yardım isteyeceksiniz. O zaman bu cebime koyduklarımdan her birini, birer birer çıkarıp size vereceğiz "düşüncesi ile -işte;
Atatürk`ün, "Büyük ve boş hayaller ardında koşup yapamayacağı şeyleri yaparmış gibi görünen sahtekârlar " olarak işaret ettiği İslamcı işbirlikçiler, CIA, MOSSAD ve NATO unsurlarıyla el ele Türkiye`nin Uluslararası Hukuk`la bağlantısı olan Lozan Barış Anlaşmasını ihlal ediyorlar.

Hep yedekte tutulan Kürtçü de sözde "Kürt Sorunu Çözümü" ile ortaklıkta yerini almıştır!






Kandil`de Karayılan ve PKK, TBMM`de AKP ve BDP, bir kısım yeni CHP`li İmralı`lı Apo`nun "Eski yaşam alışkanlıklarını topyekün bırakmak gerekir. Neden, çünkü bu bir rejim değişikliği olacak. Tanzimat, Meşrutiyet, Cumhuriyet, 1950 çok partili hayata geçişten çok daha önemli, bu hepsinden daha derinlikli olacak. Başarılı olursak, yepyeni bir Cumhuriyete " dediği konseptte hemfikirdir.

Müştereken Türkiye dışı güçlerin Türk ulusunun tarihi boyunca hiç bir soy, din, mezhep, konum ayrıcalığı ya da ayrımcılığı içermeyen Anadolu`daki birliğine düşmanlığı pekiştiriyorlar...






Bu yüzden son Türk devleti hâlâ yaşamı olanaklı, iyi bir hayatı mümkün kılmak için yasal biçimde oluşturulmuş insanlar topluluğu olarak devam etmiyor.

Devlet -tıpkı, bir insanın var olma mücadelesinde donanımlı ve cesur olması gerekliliği gibi eşit derecede bağımsız güçlere karşı kendisini ortaya koymak için kesinlikle güçlü olmak zorunluluğunu yerine getiremiyor.

O nedenle aynı toprağın insanlarının sürekli çatışmasının bastırılmasını teminen, bir nesilden diğerine geçen yüksek bir ahlaka dayanan ulusal onurun bedel ödemeyi -artık, göze alması gerekiyor.








Ulusal onur Türk Milletinin geleceğine bir diğerinin ipotek koymasına izin vermez, hiç bir hakemi kabul etmez.

Savaş devletlerin sebebidir,milletler arasında hem birleştirici hem bölünmeye neden olur ve bilinen her şey savaşlarla ortaya çıkar.

Ebedi barış akılla çelişir,savaşın yüceliği küçük insanları büyük devlet fikri içinde tamamen yok eder -bu durum,ulusalcıların birbiri için kendilerini feda etmesinin görkemini gözler önüne serer.







İslamcı Erdoğan, Kürt sorununu çözme konusunda "sonu ne olursa olsun" diyerek "gerekirse baldıran zehiri bile içebileceği"ni söylüyor -ne ki, İmralı`dan Kandil`den yansıyanlarla ülkesinin oyulduğunu gören Türk Halkının tepkisini görünce de tırsmıştır.


Ulusal onuru temsil eden bireylerin CHP, MHP, iP benzeri siyasi örgütlülüğünde Türkiye`nin her yerinde Uluslararası Hukuk`un Üstünlüğüne ya da Lozan Barış Anlaşmasına Saygı mitingleri -vallahi, baldıran zehiri etkisindedir.




8.3.2013




















Ahmet Kılıçaslan AYTAR
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.