SESSİZ ŞUURALTI SUNUŞ SİSTEMİ: TELEGRAM (2)
- MİLLÎ GÜVENLİK TEŞKİLATI`NIN ELEKTROMANYETİK BEYİN UYARIMINI KULLANMASI: Millî Güvenlik Teşkilatı, ``Sinyal İstihbaratı´´, ``Uzaktan Nöral (Sinir) Denetimi ve Elektronik Beyin Bağlantısı´´ için,
``Elektromanyetik Beyin Uyarımı´´nı kullanmaktadır. (İonlaşamayan elektromanyetik alan) radyasyonu
üzerine, nörolojik araştırmayı ve bioelektirik araştırma ve geliştirmeyi ihtivâ eden 1950`li yılların MKULTRA
programından beri, ``Beyin Uygulaması´´ gelişme hâlindedir.
Elde edilen gizli teknoloji, Millî Güvenlik arşivlerinde, ``radyoaktifliği ve nükleer patlamaları
ihtivâ etmeyen ve çevrede bulunan bir kaynaktan istemeyerek (kasıtlı olmayan bir şekilde) yayılan elektromanyetik
dalgalardan oluşan bilgi´´ olarak tanımlanır ve ``Işınım İstihbaratı´´ olarak sınıflandırılır.
Amerikan yönetiminin diğer elektronik mücadele programları gibi, bu Sinyal İstihbaratı teknolojisi de, gizli
olarak yürütülmekte ve muhafaza edilmektedir. Millî Güvenlik Teşkilatı, bu teknoloji ile ilgili mevcut bilgileri
denetlemekte ve ilmî araştırmaları halktan gizlemektedir.
Aynı zamanda bu teknolojiyi gizli tutmak için uluslararası istihbarat anlaşmaları da vardır.
NSA, insandaki elektrikî faaliyetleri uzak mesafeden analiz eden hususî elektronik teçhizata sahibtir.
NSA bilgisayarında üretilen beyin plânlaması, beyindeki elektrikî faaliyetleri sürekli olarak denetlemektedir.
Millî güvenlik gayesiyle NSA, binlerce insanın ferdî beyin haritalarını kaydetmekte ve şifrelemektedir.
Elektromanyetik alanla ``Beynin Uyarımı´´, beyin-bilgisayar bağlantısını sağlamak için, meselâ
askerî savaş uçağında ordu tarafından gizlice kullanılmaktadır.
Elektronik gözetim amacıyla, beynin konuşma merkezindeki elektrik faaliyetleri, kurbanın
sözlü düşüncelerine çevrilebilir. Uzaktan Nöral Denetim (Remote Neural Monitoring - RNM), kulağı
devre dışı bırakıp ses haberleşmesinin doğrudan beyne gitmesini sağlayarak, şifrelenmiş sinyalleri
beynin işitme korteksine gönderebilir. NSA ajanları, bunu, paranoid şizofrenin karakteristiği
olan işitilir halüsinasyonları taklid ederek, kurbanların takatini gizli biçimde kesmek için kullanabilirler.
Uzaktan Nöral Denetim, kurbanla herhangi bir temas olmaksızın, bir kurbanın beyninin görme korteksindeki elektrik
faaliyetlerini plânlayabilir ve kurbanın beynindeki tasavvurları (görüntüleri) bir videonun monitöründe gösterebilir.
NSA ajanları, kurbanın gözlerinin gördüğü her şeyi görürler. Görmeyle ilgili hafıza da görülebilir.
Uzaktan Nöral Denetim, gözleri ve optik sinirleri atlayarak (devre dışı bırakarak), doğrudan görme korteksine
görüntü gönderebilir. NSA ajanları, beynin programlama gayesi için, gözetim altındaki kişi RAM uykusunda
iken, onun beynine gizlice görüntü yerleştirmek için bunu kullanabilirler.
UZAKTAN NÖRAL DENETİM YAPAN NSA TEŞKİLATININ KABİLİYETLERİ: Birleşik Devletler`de, 1940`lı yıllardan beri Sinyal İstihbaratı ağı vardır. NSA`nın Fort Meade`deki merkezinde
kişileri izlemek ve bunların beyinlerindeki işitilir-görülür bilgileri -tecavüzkâr olmayan bir biçimde- denetlemek için
kullanılan iki yönlü geniş bir Uzaktan Nöral Denetim sistemi vardır. Bu işlerin tümü, kişiyle fizikî bir temas olmadan yapılır.
Uzaktan Nöral Denetim metodu, gözetim ve yurtiçi istihbarat için esas metodtur. Konuşma, üç boyutlu ses ve şuuraltı ses
kişinin beyninin işitme korteksine (kulakları by-pass ederek) gönderilebilir ve görüntüler de
görme korteksinin içine aktarılabilir. Uzaktan Nöral Denetim, kişinin algılarını
ruh durumunu ve motor kontrolünü değiştirebilir.
Konuşma korteksi - işitme korteksi bağlantısı, istihbarat toplumu için esas haberleşme sistemi oldu.
Uzaktan Nöral Denetim, beynin görme-işitme merkeziyle beyin arasında veya beyin ile bilgisayar arasında
tam bir bağlantıya izin verir.
İŞLEYİŞ TEKNİĞİ: Uzaktan Nöral Denetim, her belirli beyin bölgesinin rezonans frekansının şifresinin çözülmesini gerektirir.
Bu frekans, beynin bu özel bölgesine bilgi yüklemek için daha sonra değiştirilir.
Değişik beyin bölgelerinin tepki gösterdiği (cevab verdiği) frekans, 3 Hz ile 50 Hz arasında değişmektedir.
Sinyal İstihbaratı, sinyalleri bu bant aralığında değiştirir. Bu değiştirilmiş bilgi, şuuraltı seviyesinden algılanabilir
seviyeye kadar değişen yoğunluklarda, beyne yerleştirilebilir.
Her insan tek bioelektirik rezonans - entrainment frekansları kümesine sahiptir.
Bir insanın beynine diğer bir insanın işitme korteksinin frekansında işitilir bilgiler gönderme, bu işitilir
bilginin kavranılmaması sonucunu verecektir.
Davacı (eski NSA çalışanı John St. Clair Akwei), Uzaktan Nöral Denetim`den, NSA`nın Fort Meade`deki
Kinnecome grubuyla iki yönde Uzaktan Nöral Denetim teması kurarak haberdar oldu.
Onlar, Ekim 1990`dan Mayıs 1991`e kadar, davacıyı tedirgin etmek için üç boyutlu Uzaktan Nöral Denetim
sesini doğrudan doğruya beyinde kullandılar.
Mayıs 1991`deki gibi davacı ile iki yönlü Uzaktan Nöral Denetim haberleşmeleri vardı ve davacının kabiliyetlerini yok etmek
ve kendisine karşı son 12 yılda yaptıkları faaliyetler nedeniyle davacının yetkililere başvurmasını önlemek için
Uzaktan Nöral Denetim`i kullandılar. Kinnecome grubunun Ft. Meade`de günde 24 saat çalışan, yaklaşık 100 çalışanı vardır.
Davacıyı tecrid etmek için davacıyla temasta bulunan ve beyinleri gizlice dinlenen kişilere de sahiptiler.
Bu, şimdiye kadar bir vatandaşın Uzaktan Nöral Denetim ile taciz edilmesine ve bu istihbarat operasyonları
metodunu kötüye kullanan NSA personeline karşı dava konusu hâline getirilen ilk olaydır.
16 Temmuz 1977 tarihli New York Times gazetesindeki bir haber-makalede, "ABD, insanlığı esir edebilecek
görünmez silahlar geliştiriyor" (U.S. Develops Invisible Weapons to Enslave Mankind) deniliyordu.
Bu haberden sadece bir yıl sonra yayınlanan Walter Bowart imzalı Beyin Kontrol Harekâtı kitabı ise
gelinen noktayı bir nebze olsun aydınlatıyordu. Aynen şunları yazıyordu Bowart:
- `Bu araştırmalar; hipnoz tekniği, narkotik-hipnoz, elektronik olarak beynin uyarılması, ultrasonik, mikrodalgalar
alçak ses frekanslarıyla davranışların etkilenmesi ve davranış değişiklikleri terapisidir.
CIA, psikolojik silah stoklarını, psişik silahların değişik tiplerini geliştirmeyi başararak artırmıştır.
BU KABİLİYETLERLE YENİ TİP BİR HARBE GİRİLMESİ MÜMKÜNDÜR. Bu savaş görünmez, muharebe sahası ise insan zihinleridir.`
İrlandalı George Farquhar, sadece kendi ülkesinde değil, İngiltere ve Kanada başta olmak üzere
birçok ülkede kendisinin elektromanyetik dalgalarla taciz edildiğini söyler ve Hürriyet Projesi (Project Freedom)
adlı internet sitesinde şunları dile getirir:
- İstihbarat Ajanları bu gerçeği açıklamak isteyen kişilerin de itibarını yok etmek için çaba sarfetmektedirler.
Yıllardır askerî ve polis istihbaratı, ``Uzaktan Beyin Kontrolü´´ silahlarının varlığını inkâr etmek için halka yalan söyledi.
ABD Ordusu`nun ``Körfez Savaşı´´ sırasında toplu hâlde Irak taburlarına karşı, ``Uzaktan Mikrodalga Beyin Kontrolü Silâhları´´nı
kullandığı, medya (Discovery Kanalı) tarafından açıklandı. Daha da önemlisi, son günlerde
Channel 4 televizyonunda yayınlanan ``Büyük Birader`in Sevgisi İçin´´ isimli belgeselde, İngiltere istihbarat ajanlarının
toplumun bir bölümünü bu silahlarla hedef aldığı gerçeği gösterildi.
İstihbarat ajanları, ``öldürücü olmayan´´ bu silahların varlığını artık inkâr edememelerine rağmen
bu silâhların, -bir diğer ifadeyle- ``Uzaktan Beyin Kontrolü Deneyi´´nin toplum üzerinde
sürekli olarak ve artarak ``davranış manipülasyonu ve suikast´´ için kullanıldığını inkâr etmeye hâlâ devam edeceklerdir.
Ancak toplumun büyük çoğunluğu en sonunda gerçeği gördüğü zaman, bu askerî ve polis istihbarat hiyerarşisinin
otoriteci ve vahşi zihniyetinin gizli biçimde toplumumuzu idaresi altına almasını önleyebileceğiz (mi?).
``Uzaktan Beyin Kontrolü Silâhları´´nın varlığı ile ilgili gerçek aydınlığa çıktığı zaman, bunların
bizim masum toplumumuza karşı kullanılmasını ilgilendiren gerçek de ortaya çıkacaktır.
Bu yalnızca bir zaman meselesidir.
Schopenhauer şöyle der:
``Tüm gerçek üç safhadan geçer: Birincisi, onunla alay edilir. Sonra, ona karşı şiddetle direnilir.
Sonunda, o kendisini âşikar olarak belli eder.´´
İNTİHAR EDEN ALMAN TELEGRAM KURBANI
ABD böyle; ya başka yerler? Cevabı tahmin hiç de zor değil. Yaşanan ``trajedi´´ler hep birbirine benziyor.
Çarpıcı bir örnek olarak, Almanya`da Alman Gizli Servisi BND`nin (Bundesnachrichtendienst) elektromanyetik yolla
zihnî ve fizikî tacizi altında olduğunu söyleyen; 2003`ten intihar ettiği 11 Eylül 2007`ye kadar (48 yaşındaydı)
medya, hukuk ve siyaset platformlarına defalarca konuyu taşıyan; ancak hiçbirinden herhangi bir netice alamayan
Peter Helwig`in acı hikâyesine bakalım şimdi. Ne tuttuğu günlükler, ne vücudundaki elektromanyetik taciz izleri
ne hayatının son devresinde beyninde oluşan tümör, ne konuyu parlamentoya taşıması, ne açık protesto faaliyetleri
evet maalesef hiçbiri işe yaramadı.
- TELEGRAM mağdurlarından Peter Helwig`in, ölümünden evvel bir internet sitesineulaştırdığı ve TELEGRAM işkencesinin nerelere varabildiğine örnek olması bakımından çarpıcı bulduğum hayat hikâyesini sizlerle paylaşıyorum.
``(&8230;) Takip edildiğimi 2003 senesinin Haziran ayında farkettimse de, pek fazla önemsemedim.
İş ve İşçi Bulma Kurumu aracılığıyla altı aylığına çalışmak üzere
``BQW GmbH Berlin-Weissensee, Gehringstrasse 39, 13088 Berlin´´ adresine yönlendirildim.
Burada da, işime ve evime gidip gelirken belirli insanlar tarafından takib edildiğimi farkettim. (&8230;)
İşyerinde aksilikler olmaya başlamış, toplu saldırılara maruz kalır olmuştum, birileri fizikî dengemi bozmaya çalışıyordu.
Bir keresinde, iş arkadaşlarımdan birinin ``Windbeutel´´ (Alm. Bir çeşit pasta) ikramını
kabul ettikten hemen sonra rahatsızlanmış ve eve geldiğimde idrarımın oldukça koyulaştığına şahid olmuştum.
Bir başka sefer, termosumdan kahve içtikten sonra kalbimde duyduğum şiddetli çarpıntıyla birlikte
tekrar hastalanınca, birilerinin içtiğim şeye birtakım ilaçlar katmış olabileceğinden şübhelendim.
Böylece 2004 Şubat`ında işyerimi değiştirerek;
F.U. R Wickeltechnologie GmbH, Langhansstrasse 127-128, 13086 Berlin adresinde çalışmaya başladım.
2004 senesinin Nisan ayında, iş yerimde çalışırken (CNC ustası olarak çalışmaktaydım) fark ettiğim bir şey oldu;
tüm vücudum bir ateş içindeymişçesine yanıyordu.
Bu yanma hissini bazen kendi aracım haricindeki araçlarda iken de duyuyordum.
Bu ``sıcak dalga´´ parmak uçlarımdan başlayarak göğsüme kadar yayılıyordu.
Birilerinin bana elektromanyetik dalgalar yoluyla ışınlar gönderdiğinden şüpheleniyordum.
Ağrı şeklinde duyduğum bu ışınları vücudumun her yanında hissediyordum.
Mezkûr şikâyetlerle bir doktora müracaat ettim ancak herhangi bir teşhis koyamadı.
Pek çok kere dairemde tuhaf bir koku aldım. Aynı kokuyu teyzem ve bir komşum da almıştı.
Komşularımdan şüphelenerek polise başvurdum. Oturduğum yeri değiştirmem tavsiye edildi.
Mesele hakkında akrabalarıma haber verince, bana inanmamışlar ve kesintisiz süren ağrılarımın
asabımı bozduğunu düşünerek beni 5 Haziran 2004`te bir psikiyatriste göndermişlerdi.
Gönüllü olarak gittiğim ve GmbH, 04678 Zschadra adresinde bulunan ``Clinic Hospital Diaconate Zschadra´´
hastanesinde 22 Haziran 2004`e kadar kaldım. Hastane ilgililerine maruz kaldığım ışınlardan bahsettim
ancak doktorlarca ``akıl hastası´´ olarak ilân edildiğim için buradan ayrıldım.
Bu süre zarfında maruz kaldığım radyasyon hâdisesi devam etti ve ellerimde muhtelif yara ve yanık izlerine sebep oldu.
Göğsümde, kalbimde, bacaklarımda ve vücudumun diğer bölgelerinde hissettiğim şiddetli sıcaklık dolayısıyla
geceleri uyuyamaz hâle gelmiştim. Annem ve küçük kızım, vücudumun ışına tabî tutulan bölgesine
dokunduklarında radyasyonun sebep olduğu sıcaklığı hissedebiliyorlardı.
O günlerde, bir günlük tutmaya ve olan biten her şeyi yazmaya başlamıştım.
Yazmaya çalıştıkça parmaklarımda oldukça yoğun ağrı ve radyasyon hissediyor ve artık devam edemiyordum.
Sırtım ve vücudumun diğer bölgeleri, şiddetli ışına maruz kalıyordu. T
ekrar bir doktora müracaat ettim, röntgenimi çekti ancak o da herhangi bir teşhiste bulunamadı.
27 Aralık 2004`te; bu sefer gönüllü olarak değil zorla ve polis ``yardımı´´ ile
``Berlin Weissensee, Gartenstrasse1, 13088 Berlin´´ adresinde bulunan
``Joseph-Krankenhaus´´ hastanesine götürüldüm.
4 Ocak 2005 tarihine kadar burada tutuldum.
Yaptığım açlık grevi eylemi neticesinde ve ziyaretime gelen komşularımın benim belirttiğim şikâyetlerin aynısından
müştekî olduklarını beyan etmeleri üzerine salıverildim.
24 Ocak 2005`te, benim ve ailemin rızası dışında; Weissensee, 13189 Berlin adresinde bulunan
Pankow bölge mahkemesinin 51 XVII 2/05 nolu kararı ve ``akıl hastası´´ olduğum gerekçesi ile
tarafıma vasî tayin edildi. 25 Haziran 2005`te aynı mahkeme, verdiği kararı iptal etti.
2005 senesinin Ağustos ayında adresimi değiştirdim, ancak daha ziyade kulaklarımda duymaya başladığım
ağrılarla birlikte radyasyona maruz kalma hâdisem devam etti. Kulaklarımda şişlik ve kızarıklığın eşlik ettiği
şiddetli ağrılar oluyordu. Çok geçmeden, dairemi birilerinin rızam dışında ziyaret etmekte olduğunu müşahede ettim.
Sürekli olarak kendime, ``mevcut Alman bürokrasisi içerisinde, ceza almaksızın
masum insanlara işkence edebilme gücünü kim elinde bulundurabilir?´´ diye soruyordum.
Alman Gizli Servisi`nden başka bir cevap bulamadım.
Alman Gizli Servisi BND`nin gerçekleştirdiği elektromanyetik deneylerin kurbanı olduğumu
alenen söylemeye başladığımdan beri deneylerin şiddeti öylesine artmıştı ki, artık kendi kendime
bu durumla başa çıkabileceğimden şüphe duyar hâle geldim.
O denli radyasyona maruz kalıyordum ki, yüzüm sanki bir maske içerisinde imişçesine kaskatı kesiliyordu.
Kısmî amnezi, hafıza kayıpları oluşuyordu.
Okuyamıyor ve yazamıyordum. Kulaklarımda gürültüler ve farklı sesler duyuyordum.
Bazen kendi hür irademle söylemek istemediğim sözler sarf ediyor, gitmek istemediğim yönlere yönlendiriliyordum.
Bu durum, özellikle caddelerde, oldukça tehlikeli bir hâl almıştı.
Meselâ, gelmekte olan arabanın altına kendimi atmam gerektiğine dair
şoka benzer histen son ânda uyanıyor ve âdeta uçurumun kenarından dönüyordum.
Birileri hafızamı kasten bazen siliyor bazen yerine getiriyor, böylece iş yerinde veya metroda
kısmî hafıza kayıplarına uğruyordum. Bana ne olduğunu, nerede bulunduğumu hatırlayamaz hâle geliyordum.
2006 yılının Ağustos ayında kendi el yazımla bir şikâyet dilekçesi yazarak
CDU`nun (Hıristiyan Demokrat Partisi) bir yetkilisine teslim ettim.
Hemen akabinde kafam şiddetle radyasyona tâbi tutuldu. Işının tesiriyle öyle şiddetli baş ağrıları oluyordu ki
ağrının yoğunluğu ve dayanılmazlığı dolayısıyla çığlık atıyordum. Nefes alamıyor, ayaklarımı düzgün hareket ettiremiyor
ve sırtımda dayanılmaz ağrılar duyuyordum. Doktor, ağrı kesici iğneler yaptı.
Bacaklarımda ve ellerimde şişlikler oluştu ve beynimde bir tümör tespit edildi.
Kalbimde şiddetli ağrı ve ritim bozukluğu oluşmuştu.
Bunun üzerine bir uzmana başvurduğumda; kardiyografim ve kan basıncım normal seviyede çıkmış, ancak
eve dönüşümde aynı semptomlar tekrar belirmişti.
Boğazımdaki ağrı yemek yememe mani oluyordu.
Göz kapaklarımda ve kaşlarımda görmemi tamamen engelleyecek kadar şişlikler oluşmuştu.
Yüzümde ve vücudumun diğer bölgelerinde kırmızı noktalara ve kızarıklıklara benzer lekeler oluşmuştu.
Vücut ısım sürekli değişiyor, kâh üşüme kâh yanma nöbetleri geçiriyordum.
30 Mart 2006 tarihinde Vait isimli bir doktor (&8230;) vücudumdaki şişlik ve tümörleri tespit etmişti.
Bu doktora, hastalığıma Alman Gizli Servisi`nin (BND) sebep olduğunu söylediğimde, muhtelif sebepler
ileri sürmüş ve artık tedavimle ilgilenmemişti.
Şunu anladım ki, benim gibi Almanya`daki yüzlerce insan da aynı ıstıraplardan
müştekî olarak, söz konusu gizli servisin elinde ``kobay´´ olma kaderini paylaşıyordu.
Bu insanlar, adaleti korumakla mükellef olan parlamento ve hükümet yetkililerine müracaat edip herhangi bir netice elde edemediler. (&8230;)
Almanya (Grundgesetz) Anayasası`na göre, (II Bölüm, Madde 20, Paragraf 4)
``Her Almanya vatandaşı, mecbur kaldığında, insan hakları ihlâline karşı koyma hakkına sahiptir.´´
Bu kanun maddesine göre benim protesto etme hakkım söz konusudur. BND`nin elektromanyetik dalgalar
yoluyla beni radyasyona tâbi tuttuğuna dair küçük bir posteri göğsümde taşımaya başlamam bu sebepleydi. (&8230;)
4 Eylül 2007 tarihinde şikâyetimi bütün gazete editörlerine gönderip bir internet sitesine de ekleyince
gizli servisin psikolojik baskısı hayli artmıştı.
Radyasyona maruz bırakılmam yanında, bu sefer, kafamın içinde beni tehdit eden sesler duyuyordum:
``Seni öldüreceğiz, sen artık bir zombisin! Senin hafızanı sileceğiz, yakınlarını öldüreceğiz!
22 Eylül`de protesto gösterisine gidemeyeceksin!
Yakınlarını düşün!
Ellerini, ayaklarını ve vücudunun diğer organlarını mahvedeceğiz!
Seni bir zombiye çevireceğiz!´´
Bu seslerle geceleri taciz edilerek uyumama mâni olundu.
Bana cevaplamamı istedikleri birtakım sorular sordular. İrademi kuşatıp beni kontrol ettiler.
Şüphesiz, insanlık haysiyetim taciz edilmiş; böylece, Almanya Anayasası ile de
garanti altına alınan insan haklarım, millî ve uluslararası hukuk anlamında da çiğnenmiştir.´´
Peter Helwig`in 10 Eylül 2007`de yâni ölümünden bir gün önce yazdığı mektup:
``(&8230;) Beni iki gecedir uyutmadılar. Bugün bana iki çıkar yol gösterdiler, bana işkence yapabilecek güce sahipler.
Uzun zamandır, beni öldürmelerine müsaade etmekten başka çıkar yol olmadığını düşünüyorum.
Kaderime razıyım, beni öldürmek istiyorlarsa öldürsünler.
Bugün bir süre uzandıktan sonra beni yine tehdit edip
, ``kalbini söküp canını alacağız!
Hafızanı sileceğiz!
Sol kolunu ve bacağını koparacağız! (&8230;)´´ dediler.
Beni depresif bir hâle soktular.
``Seni bir zombi hâline getireceğiz!
Neden yatıyorsun, niçin konuşmuyorsun?´´
diye sordular.
Çok yorgun olduğumu, bu hâldeyken konuşamayacağımı söylediysem de, istemeden ve otomatik olarak
cevap vermemi sağladılar, beni kontrol edebiliyorlar.
Bir not eklemek istiyorum: Beni kontrol ediyorlar ve şöyle tehdit ediyorlar:
``Karar ver, seni mi, yakınlarını mı öldürelim!´´
Ruhum tamamen paramparça oldu ve uykusuzum. Sürekli tehditkâr kelimelerle baskı yapıyorlar.´´
DimitriSchunin@gmx.de´´ mail adresinden gelen bir mesajda, ``intihara kışkırtma´´nın aslında Ceza Kanunu`na göre ``cinayet´´ demek olduğu notu da eklenerek; Peter Helwig`in 11 Eylül 2007`de 48 yaşında iken öldüğü, daha doğrusu öldürüldüğü, komşularının ve polisin konu hakkında sessizliklerini koruduğu bildiriliyordu. Peter Helwig ve benzeri yüzlerce TELEGRAM mağdurunun trajedisi, Türkçedeki basılı kaynaklardan
veya internet kaynaklarından çok daha geniş olarak araştırılabilir.
İkisi Türkçeye de çevrilmiş ve bizzat mağdurların kaleme aldığı eserler de, İngilizce bilenler tarafından temin edilebilir.
NE YAPMALI? TELEGRAM yahut herkesçe bilinen adıyla Zihin Kontrolü
diğer tüm ruhî, psikolojik, parapsikolojik, nörolojik, fizyolojik, teknolojik, sosyolojik
fizikî, kimyevî, felsefî, metafizik vs. yönleriyle beraber, aynı zamanda ASKERİ bir silahtır ve
hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak şekilde açıktır ki, hedef kim olursa olsun, kullanımı insan haklarının ihlalidir.
"Yapılması gereken ne?" sorusuyla birlikte, "kimler öncelikle ve âcilen harekete geçmeli?"
sorusu daha bir elzem görünüyor:
İlk olarak, başka herkesten önce bulunduğu cemiyete karşı sorumluluğu olan entellektüeller
bu mesele üzerinde yoğunlaşmalı, şuurlanmakla kalmayıp diğerlerini de şuurlandırmalı
dikkat çekme ve çareler sunma noktasında omuzlarındaki yükün ağırlığının idrakiyle hareket etmelidirler.
İkinci olarak, ister iktidarda, isterse muhalefette olsunlar; yâni hem idareci mevkiindeki, hem de o kademedekileri
takip, ikaz ve yönlendirme borcunda olan muhalefetteki tüm siyasîler, bu mesele üzerinde
kendilerine düşen mesuliyeti üstlenmeli ve gerekeni yapmalıdırlar.
Yoksa mevcudiyetleri, mevkileriyle bağdaşmayan, ülkenin siyasî ve askerî meselelerinden bîhaber, alay konusu
bir hâl arz etmeye devam edecektir. Söz konusu ``silah´´ bu ülkenin malı olmamasına karşılık, uygulama sahası bu ülke
ve bu ülkenin insanıdır; işlenen suçun ``yerli´´ failleri de yine bu ülkede ve ortalıkta dolaşmaktadır.
O hâlde bu ülkeyi yönetenler yahut yönetmeye talip olanlar, iddialarının gereğini yapmak, Türkiye`deki
Telegram tatbikatının baş sorumlusu MGK`yı ve Özellikle Paralel Yapı olarak bilinen taşeron örgüt elemanlarını da
hesap vermeye davet etmek zorundadır.
Üçüncü olarak, TELEGRAM`ın teknoloji ve tesir alanına giren bahisleri araştırmakla mükellef olan ilgili sahalardaki
bilim adamları, sorumluluklarının gereğini yapmalıdır.
|