Dil bu; Başımın Belası..
Dil bu; Başımın Belası.. Dil bu; başka bir şeye benzemez. Azınlıkların gözüyle bakmayan, çokluk ve çoğunluk olmanın kıymetini de bilmez, Kadrini de bilmez. Hani yaşlanmadan gençliğin, yoksullaşmadan varlığın, kaybetmeden de Ananın, Babanın kıymetini bilmeyi bize öğretenler, bunları hangi dilde öğrettiler. Hangi dilde dinledin Ninenin ninnisini, hangi dilde gördün gecenin rüyasını. DİLİM BELAM evet bu dil dünyanın 3. Konuşma dili; Emperyal sömürücü düzen koyucu yöneticiler kendi dillerini 4. Yapabilmek için bizim dilimizi 5. Sırada saydırmış, yazdırmış. Bizde ses yok, çıt yok, tıs yok. Şimdi zamanı geldi bu dil belam yazımızın devamına; niye şimdi, zamanı mı sorularıyla birlikte yazalım, okuyalım. Osmanlı Anayasası (Kanuni Esasi) yani Esas Kanun 18. Maddesi bakın ne hüküm içeriyor. Bu maddeyi okuyan bilen biraz mürekkep yalamış bir adam Osmanlıca diye bir dil ibaresini telafuz edebilir mi? yazısını da yazabilir mi? KANUNU ESASİ Kabul Tarihi: 7 Zilhicce 1293 (23 Aralık 1876) MADDE 18.- Tebaai Osmaniyenin hidematı Devlette istihdam olunmak için devletin lisan-ı resmisi olan Türkçeyi bilmeleri şarttır. Ne diyor, ne diyor? Osmanlı Devleti Anayasası devletin dili Türkçe diyor. Misyonları maziye sövmek, tarihte çamur atmak, diğerlerinin ki de onlara sırf karşı olmak olanların belli ki okumaya zamanları yok. Konu Alfabe ise bugün kullandığımız Latin Alfabesi, bize Türk Alfabesi olarak kakalandığından Ninem eski alfabemize kibarca, yenisini de korkudan red etmeden eski Türkçe demiştir. Yeni Türkçe diye bir şey yoktur. Batılılaşma uğruna katledilen dayatma, cebir eski elif, ba`nın ortadan kaldırılması vardır. Zaten Devletin resmi yazışmalarında Latin harfleri ve alfabesi kullanılıyordu, demezler mi adama? Buyurun 1950 yılı ve tarih 26.07.1950 o gün logosunun altında `` Kalk uyan, yoksa ardı hicrandır´´ yazan Milliyet Gazetesi ve rahmetli İsmail Hami Danişmend`in Alafranga Türkçe yazısına. Bizde dil tasfiyesi yalnız Arapça ve Acemce kelime düşmanlığı şeklinde anlaşılıp, Garp dillerine Türkçenin bütün kapıları birden açılmış ve bir lazım kelimeye mukabil bin lüzumsuz kelime içeri alınmıştır. Türkçenin kelimeleri dururken, yabancı kelimeleri kullanmak hiç bir zaruretle değil, ancak aşağılık duygusunda mütevellit bir züppelikle izah edilebilecek çirkin bir maskaralıktır. Bu tuhaf vaziyete göre, eskilerin Arap ve Acem hayranlığından sonra yeniler de Fransızca, İngilizce vesaire hayranlığına müptela olmuş demektir. Herhalde Ana-dilimizin milliyetini kurtarmak için "Öz-Türkçe" denilen uydurma kelimelere karşı olduğu gibi, bu lüzumsuz Garp kelimelerine karşı da artık milli bir mücadele açılmalıdır. (Altmışbeş yıl geç kalınılmış bir mücadele yeter ki doğru ellerde doğru şekilde ve milli eksenli olarak yapılabilse.) Şimdi gelelim başarısız kurmaylarımıza ilim, bilim adına akademisyenlerimize, diplomasi adamlarımıza şu aşağıdaki tablodan sonra onlardan başarıda beklemek cidden haksızlık olacaktır. İlkokulu bitiren çocuklar kaç bin kelimelik bir dağarcık ile mezun oluyorlar. Düşünce dünyası bu dağarcıktaki kelimeler üzerinden gelişiyor ve fikir üretebiliyorsa vay halimize . İngiliz, Amerikalı ilkokul öğrencisi 71 bin kelime ile mezun oluyor. Almanya da bu rakam 69 bin. Fransız da bir o kadar, İtalyanlar zayıf 32 bin kelime ile çocuklarını mezun ediyorlar. Biz mi? Utanarak yazıyorum 7 bin altı yüz. Bende onlardan biriyim. Mustafa Kemal hedefini gerçekleştirmek için en başarılı ve en akıllı yolu seçmiştir. Böylece alfabenin değişimi, kütüphanelerin yakılması yerine geçmiştir Bundan sonra Türk kütüphanelerini yakmaya lüzum kalmamıştır. Çünkü harf inkılâbıyla bu hazineler örümceklerin yuva yaptığı raflarda kapanıp kalmaktan başka bir şeye yaramayacaktır. Ancak çok yaşlı hocalar ve ihtiyarlar, onları okumak lüzumunu hissedecektir. Arnold J. Toynbee
|