Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10788
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2275) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (522) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (844) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (1052) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Milli Kültür konuları
Milli kültürümüzü nasıl geliştirebiliriz? (14)
Toplum giderek dejenere mi oluyor? (9)
Milli Kültür ile ilgili diğer konular (499)


Milli Kültür - Milli Kültür ile ilgili diğer konular konusu hakkında görüşler
Mustafa Mete İSLAMOĞLU - (Ziyaretci) 27.05.2016 23:31:18

EDEBİN BİTTİĞİ YERDE EDEPSİZLİK BAŞLAR

Mustafa Mete İSLAMOĞLU
YAZIYOR
EDEBİN BİTTİĞİ YERDE
EDEPSİZLİK BAŞLAR
Kur`an hakikatleri insanlara nasıl ulaştırılabilir? sorusuna cevap verebilmek de elimizde belli ölçülerin bulunmasıyla mümkündür. Hiç şüphesiz, tek başına başladığı günden Arafat`ta Veda Haccı`nda bu davayı kabul etmiş - orada bulunan bulunmayan - milyonlarca mümine ``tebliğ ettim mi?´´ diye üç kere sorduğu zamana kadar geçen Hz. Peygamber (a.s.m) in hayatı bizler için büyük ölçülere haizdir.
Bu ibret ve ölçü dolu hayatı incelemeyen, peygamberlerin varisleri durumunda olan alimleri ve her yüz senede bir gönderilen müceddidleri dinlemeyen, özellikle asrımızda, her ne sebeple olursa olsun, asrın müceddidine kulak asmayan, edebiyatçı, siyasetçi, sosyolog, psikolog, din adamı, vesairlerin tebliğ meselesindeki ölçüsüzlükleri ve bu ölçüsüzlüklerin sonuçları bugün önümüzdedir.
Edebiyat bir tebliğ vasıtası olabilir mi? Bu sorunun cevabı, edebiyatın gayesini ortaya koyduktan sonra daha net verilebilir kanaatindeyim. İnsanların ``Hangi derdim söyliyeyim bilmem ki/Dağlarca derdim var benim´´ dediği, günübirlik kaygıların, geçim derdinin insanları bunalttığı bir ortamda bir kısım insanlar acaba niçin edebiyat ve sanatla uğraşırlar? Ülkemizde her türlü promosyon ve zorlamalara rağmen, en çok satan gazetelerin beşyüzbinden fazla satamadığı, en çok okunan kitapların beşbini geçmediği, insanların kitaplara sırt çevirdiği bir ortamda, edebiyatçıların ve sanatçıların topluma öncülük ettiklerini, topluma öncülük etme görevini üstlendiklerini savunmak, edebiyat ve sanat adamlarının bir avuntusu mu yoksa bir gerçeğin ifadesi mi? İslam düşüncesinin yönlendirdiği Türk Fikir ve Edebiyat hayatı birçokları için bir irşad vasıtasıdır. ilhamını dinden alan, kaynağı Kur`an olan yüzlerce eser günümüze kadar gelmiştir.
Mevlânâ`nın Mesnevi`sinden Yunus`un şiirlerine, Fuzuli`den Nabi`nin Hayriyye`sine, Şeyh Galip`ten Şeyhülislam Yahya`ya kadar Divan edebiyatının ve tasavvuf edebiyatının kaynağı da hep dindir.
Pozitivist fikirlerin ülkemize girdiği Tanzimat`tan sonra da durum pek değişmez. Şinasi`den itibaren Türk edebiyat ve fikir adamları eserlerinde İslâmiyet`e yer vermeye ve onun bazı esaslarını çağın ihtiyaç ve akımlarına göre yorumlamaya çalışmışlardır. Yeni Osmanlılar`ın meşrutiyeti savunurken Kur`an`dan delil getirmeleri, vatan şairi Namık Kemal`in İslâmiyete bağlılığı, M.Akif`in hiç şaşmayan İslâmi çizgisi, Cumhuriyet devrinde Necip Fazıl, Sezai Karakoç ve adını zikretmediğim birçok edebiyat adamının İslâmiyet`ten ilham alan edebi eserler meydana getirmeleri bizim edebiyatımızın ilham kaynağının ``din´´ olduğunun bir delilidir.
Bir gerçek ki, bu insanlar edebiyatı bir irşad vasıtası olarak değerlendirmişler ve çalışmalarını bu yönde gerçekleştirerek edebiyat ve sanat adamlarının toplumun öncüsü olduğunu ispat etmişlerdir. Şüphesiz Namık Kemal, Mehmet Akif, Necip Fazıl gibi şahsiyetler yazdıklarıyla hisleri coşturabilen, arkalarından kitleleri sürükleyerek sadece fertlerin değil milletin dahi kurtulmasına vesile olabilen büyük ediplerdir.
Herkesin herkesi de okuması gerekmez. İrşad edicilerin eserleriyle irşad olan ve toplumu peşinden sürükleyebilen ve yüzyılda ancak bir yetişen bir Mehmet Akif`in yetişmesi yeterli değildir.
Günümüzdeki; alışılıagelmiş sahte fikir erbabı yazan çizen ve yazar olmaya özenerek yazarlığında içine eden, binlerce oynak kalemler töremektedir. Yazarlığın çöileli koridorlarından geçmeden bir için çıraklığını yapmadan ustalığına soyunanlar bu işin vebalini dahi bilmemektedir. Ünlü yazar Sartre ``Edebiyat Nedir?´´ adlı eserinde ``Niçin yazıyoruz?´´ sorusuna şu cevabı verir. ``Herkesin kendine göre bir nedeni var. Şunun için sanat bir kaçıştır. Öbürü içinse bir fetih yolu´´ Edebiyat dünyası bu düşüncesinin izleriyle doludur. Kimileri için edebiyat gerçekten bir kaçıştır. Realiteden, toplumdan, insandan, hatta kendinden kaçış. Kimileri içinse edebiyat, birçok fetihlerin anahtarıdır. Tahakküm altındaki ruhları çevreleyen demir zincirleri, yüz kapılı bir saraya benzeyen insan kalbinin bütün kapılarını teker teker açacak bir anahtar, sosyal hayatı düzenleyen prensipleri vaazedecek insanları yönlendirecek bir irşad vasıtısı&8230;
Bizim edebiyatımızda da her iki düşüncenin derin izleri ve bu düşüncelerin bıraktığı olumlu-olumsuz sonuçları vardır. İlham kaynağı Kur`an olan ediplerimiz olduğu gibi, ilhamını dinsizlikten olan, din dışı ideolojileri benimseyen ve bunları edebiyat silahıyla savunanlarda vardır. Bu açıdan bizim edebiyatımız çok renkli ve çok seslidir. Esasen edebiyatımız, dinin olduğu gibi birçok ideolojinin de nâşir-i efkârıdır. Osmanlı`nın son dönemlerinde Osmanlı`nın kurtuluş reçetesi olarak sunulan fikir akımlarının temsilcileride o günün fikir ve edebiyat adamları olmuştur.
Devletimizin zayıflama, dağılma, yıkılma ve Batı`ya karşı muhtaç duruma düşmesi karşısında o günün aydınları çıkış yolu aramaya başlamışlar, Cevdet Paşa, Ziya Paşa, Namık Kemal ile başlayan bu arayışların neticesinde birçok fikirler ortaya atılmıştır. Bu arayışların neticesinde ortaya atılan Osmanlıcılık, Batıcılık, İslamcılık ve Türkçülük adını verdiğimiz fikir akımları Türk edebiyat tarihini derinden etkilemiştir. ``Ahmet Mithat, N.Kemal, Ziya Gökalp, Yakup Kadri ve Peyami Safa`yı bu düşünce akımlarından biri veya birkaçı ile irtibatlandırmadan incelemek ve edebiyatımızın gelişme çizgisinde gerçek yerine oturtmak mümkün değildir.
Edebiyat yukarıda zikrettiğimiz çok ciddi fikirlerin hayat bulabildiği yer olabildiği gibi ``Ne gelenden haberim var; ne gidenden haberim/Serseri kevne geleden beri sersem gezerim´´ düşüncesine sahip âvârelerin hayal dünyası yada her türlü yıkıcı, öldürücü, insanları fıtratları dışındaki bir yola sürükleyici ateist fikirlerin en büyük silahı da olabilir. Bu sonuncusu üzerinde durmak istiyorum. Zira bunlar, Tanzimat`tan itibaren görüldüğü gibi, kendilerini münevver (aydın) niteleyerek toplumu irşad ettiklerini, topluma yol gösterdiklerini, milleti muasır milletler seviyesine ulaştıracak fikirlere sahip olduklarını iddia etmişlerdir.
Maksadım, Fuzûli`nin ``Men aklımdan isterim delâlet/Aklım bana gösterir dalâlet´´ dediği gibi, edebiyatın hem delalet hem de dalâlet vasıtası olabileceğini göstermektir. Faydalı bir silahın, zararlı insanların elinde zararlı olabildiği gibi.
M.Akif Ersoy, Osmanlı`nın son dönemlerinde yetişmiş edebiyat ve fikir adamı olarak meşrutiyet sonrası İstanbul`un ``şebâb-ı münevver´´ olarak nitelediği aydınların durumunu, onların dine bakış açılarını bizlere çok iyi tasvir eder. Akif`in şiirleriyle Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşad`da yayınlanan makaleleri o günleri bu günlere aktaran birer vesika niteliğindedir.
``Malum ya, tütünlerimiz gibi edebi-yatımız da Fransız inhisarı altındadır´´17 diyen M.Akif, Tanzimat`la başlayan Batı mukallitliğimizi, (komikliği) fikir adamlarımızın dine bakış tarzını ve edebiyat anlayışlarını ortaya koyarken, edebiyatımızın genel durumu ``İslamcı´´ bir şairin edebiyat anlayışının nasıl olması gerektiği hakkında önemli fikirler ortaya koyar.
Bilindiği gibi, Osmanlı`yı düştüğü bunalımlı durumdan kurtarabilmek maksadıyla ortaya atılan fikirlerden birisi de ``Batılılaşma´´ fikridir. Bu fikir çerçevesinde Osmanlı`dan bir çok genç Batı`ya özellikle Fransa`ya gönderildi. Bu gençler orada, bizden ileri bir seviyede bulunan Batı medeniyetini öğrenecekler, onların bilim ve tekniğini ezberleyecekler, Şinasi`nin bir yazısında bahsettiği ``Asya`nın akl-ı pirânesi ile Avrupa`nın bikr-i fikrini terviç´´18 edecekler, memleketimizin kalkınması için faydalı fikirlerle ülkemize geri dönecekler, o faydalı fikirlerle halkı (güya) irşad edeceklerdi.
Sonuç beklenildiği gibi olmadı. İlim ve irfan diyarı olarak kabul edilen Avrupa`ya giden gençler. Avrupa`nın ilim ve irfanı dışında herşeyini; değerlerini, kültürlerini ülkemizi taşıdılar.
Bunalardan biri de Abdullah Cevdet`ti. Abdullah Cevdet de Batıdan birçok hamüle-i fünûn (ilim yükü) ile dönecek diye yıllarca beklendi. Akif`in bir makalesinde bahsettiği gibi Cevdet Efendi elindeki ``Tarih-i İslâmiyet´´ tercüme-i rekikiyle çıkageldi. Dozy`den çevirdiği, İslam ve Peygamberimiz (s.a.v.) için baştan sona garazkarâne iftira ve isnadlarla dolu hezeyanlar deryası bu eser, İstanbul`da neşredildiğinde yalnız Osmanlı`da değil, bütün İslam aleminde kıyametlerin kopmasına sebep oldu. Elbette ki Osmanlı`nın ve birçok ehl-i hamiyetin beklediği bu değildi. Abdullah Cevdet`in yaptığının ``Bir kör baltayı eline alıp Arnavud`u Türk`e , Türk`ü Arab`a , Arab`ı Laz`a, Laz`ı Kürd`e , Kürd`ü Çerkes`e, Çerkes`i Gürcü`ye sımsıkı bağlayan, hem de aradaki münazaatını bertaraf edecek surette bağlayan, İslam rabıtasını kırmaya çalışmak´´19 olduğunu söyleyen M. Akif ``Zaten bu seviyedeki adamların imanından birşey kazanmayan müslümanlık`ın ilhadından da fazla müteessir olmayacağını´´ ifade edildi.
Birkaç uydurma ve edebi hiç bir değeri olmayan şiir görüntüsündeki yazılar kalabalığına emekler harcayan ve kitap görüntüsündeki, basılı kağıtlarla kendini ve cahil insanları aldatanların sayısını küçümsememek gerekir. Edebin ve edebiyatın bittiği yerde edepsizliğin başlaması bunlarla vücut bulmaktadır. Bir yazının akışı ve anlatımdaki rahat ifade stili okuyana ne demek istendiğini anlatır olması şarttır. Laf olsun padişahım kabilinden hiç bir edebi değeri olmayan yazıları bu millet halen okumakta ısrar etmektedir. Şiir çok basit bir işmiş gibi kişisel hislerle ``dam başında saksağan vur beline kazmayı´´ kabilinden şeyler zaten şiirde değildşir.
``bu milleti aptal yerine koyanlar.
`` KIL OLDUM ABİ´´ diye sözler yazılıp gençlik kıllaşarak yetişiyor.
Şiir, genel manasıyla dilin ve nazmın kişisel ve üstün bir zevkle bir arada kullanımından ortaya çıkan bir sanat eseridir. Bu tanım üzerinde genel bir konsensüs olmamasına rağmen, bu şekilde tarif edilebilir. Şiirler, görüntü olarak mısralardan ve mısra kümelerinden meydana gelmektedir. Şiirlerle ilgili birçok şey söylenmiştir. Bu söylenenlerin tamamı, şiirin bir yönünü ele alan ve öne çıkaran sözler ve tanımlamalardır. Bunların hiçbiri, şiiri tam manasıyla tanımlayan ve açıklayan anlatımlar olamamıştır.
Şiir çeşitleri
Farklı türlerde yazılan şiirler vardır. Bunlar anlatımlarına göre isimlendirilmektedirler:
Lirik şiirler: Coşkunluk ve içlilik olan şiirlerdir. Yani, fikir ve bilgi maçlı değil, daha ziyade duyguları öne çıkaran, gönle hitap eden, estetik ve heyecan uyandıran şiirlerdir.
Epik şiirler: İçeriğinde kahramanlık, vatan sevgisi, yiğitlik ve savaş unsurları bulunan şiirlerdir. Hamasi ve destani şiirlerde denilebilir.
Didaktik şiirler: Bir bilgi, fikir veya bir şeyi öğretmek maksatlı olan şiirlere verilen isimdir.
Pastoral şiirler: Doğa ve tabiatın güzelliklerini, kır ve çoban hayatını tüm çıplaklığıyla ortaya koyan, bunlarla duygusal bir bağ kurulmasını ve sevgi uyandırmayı amaçlayan şiirlerdir.
Satirik şiirler: İnsan hayatının kusurlu yönlerini ortaya koymak için yazılan yergi içeren şiirlerdir.
Şiirin kavramları
Şiir, nesirden yani düz yazıdan ölçü, mısra ve ahenk gibi unsurlarla ayrılmaktadır.
Şiir diğer adıyla nazım biçiminde olan yazılara manzum, bunların her bir parçasına da manzume denmektedir.
Mısra: Ölçülü ve anlamı olan bir satırlık nazım birimine mısra ya da dize denmektedir.
Nazım Birimi: Şiiri meydana getiren mısra ( dize ) kümelerine nazım birimi denmektedir. Dörtlük, bend veya beyit.
Beyit: Ölçüsü aynı olan ve anlam itibariyle bütünlük oluşturan, iki dizeden meydana gelen nazım birimine verilen isimdir.
Ölçü: Dizelerin hece sayılarına ya da hecelerin ses değerine bağlı olarak uyum içinde olmalarına ölçü ya da vezin denilmektedir.
Hece Ölçüsü: Dizeleri meydana getiren sözcüklerin hece sayılarının eşit olmasına dayandırılan bir ölçüdür. Hece ölçüsü olan şiirler okunurken, bazı yerlerinde durulmaktadır ve bu yerlere durak denilmektedir. Bu durak yerleri sözcüğün sonunda olurlar.
Aruz Ölçüsü: Dizelerdeki hecelerin kısalığına ve uzunluğuna bağlı olarak, açık veya kapalı olmasına göre düzenlenmesine denmektedir. Kısa heceler nokta ( . ) ile uzun heceler de çizgi ( &8211; ) ile gösterilmektedir.
Serbest Ölçü: Aruz ölçüsündeki gibi hecelerin uzunluk veya kısalıkları dikkate alınmaz. Buna serbest ölçü denmektedir.
İmale: Aruz vezni kalıbına uyum sağlamak için, kısa hecelerin uzun hece olarak sayılmasına denilmektedir.
Zihaf: Bu ölçü ise, uzun olan hecelerin kısa olarak okunmasıdır. Burda anlattığım esasların dışına çıkıldığı zaman şiir zannedilen şeylerin şiir olmadığını mutlaka göreceksiniz. İnsan duygularını ifade eden en güzel edebi türdür. Şiir ayrıca ilahi bir özellik taşır. Peygamber efendimiz kaside (şiir) okurmuş. Bu güne kadar gelen kaynaklarda böyle denilmektedir. Bir ``RUBAİ´´ ile bu yazıyı bağlamak istedim.
Görmek ancak böyle ifade edilir
UTANÇTAN EĞİLEN BAŞLARI GÖRDÜM,
GÜZLERDEN DÖKÜLEN YAŞLARI GÖRDÜM,
RUHUMDA AÇILDI ENGİN BİR PERDE
GECE ``ALLAH´´ DİYEN KUŞLARI GÖRDÜM.
Muhsin İlyas SUBAŞI böyle diyordu.
Bu sözlerin her satırında 3-4 ayrı mana ifade edilmektedir şiirde her mısra bir kaç anlam taşımak zorundadır.
21-01-2015
Alanya


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.