Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10788
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2275) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (522) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (844) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (1052) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Milli Kültür konuları
Milli kültürümüzü nasıl geliştirebiliriz? (14)
Toplum giderek dejenere mi oluyor? (9)
Milli Kültür ile ilgili diğer konular (499)


Milli Kültür - Milli Kültür ile ilgili diğer konular konusu hakkında görüşler
Yaşar KALAFAT - (Ziyaretci) 8.11.2012 19:06:22

KAZAN VE ÇEVRESİ İZLERİ İLE TÜRK MİTOLOJİSİNDE UMAY (1)

KAZAN VE ÇEVRESİ İZLERİ İLE TÜRK MİTOLOJİSİNDE UMAY


Dr. Yaşar Kalafat

GİRİŞ:

Bildirimizde Mitolojik verilerden hareketle Umay İyesi tanıtılmakta bu vesile ile Umay konusundaki çalışmalardan kesitler verilmektedir. Ayrıca, Kazan ve çevresi merkeze alınarak Umay İyesi içerikli verilerin Türk halk inançlarındaki tespiti yapılabilmiş izlerden hareketle bu inanç kotundaki devamlılık üzerinde durulmaktadır.
Türk kültürlü halkların halk inançlarında Umay kadar olmasa da isim olarak kazan`ın da yeri vardır. Hayatın muhtelif safhalarında farklı olaylar karşısında kazan da bazı inanç içerikli fonksiyonlar yüklenmiştir. Bu konuya da Umay-Fatma Ana bağlantısından hareketle Fatma Ana`nın Kazanı kapsamında kısaca değinmeye çalışacağız.
Biz Umay bahsini bildirimize konu olarak alırken bu bilgi şöleni vesilesiyle, Türk kültür coğrafyasında yapmaya çalıştığımız derlemelerde satır arasında da olsa bir şekilde geçen Umay ile ilgili bilgileri bir araya toplayı da amaçlamıştık. Bu amacımıza tamamen ulaşabildiğimizi söylememiz mümkün değil. Bu arayışımıza ancak 60&8211;70 ulaşabildik. Diğer hedeflerimiz arasında ise son yıllarda Türk kültür dünyasında neşri yapılan mitoloji çalışmalardan Lin Gan , L.P. Potapov , G.V. Dlujnevskaya , S.Malov , C. Beydili, , F. Bayat , M.Hoppal , A.V. Anohin , J-Paul Roux , P.N.Boratav gibi otoritelerden de ilmek alarak Umay içerikli çalışmaları kısa da olsa tanıtmaktı. Böylece bu konuda yapılacak daha muhtevalı çalışmaların önünü açabilmiş olacaktık. Bu amacımıza da 100 de ulaşabilmiş değiliz. Ülkemizde de mitoloji çalışmaları yoğunlaştı ve farklı disiplinlerden araştırmacılar incelemelerine mitolojik boyut da eklemektedirler. Bu husus, ayrıca, alanla ilgili çalışmalar adına sevindirici bir husustur. Umay konusunu bildirimiz için seçmiş olmamızın üçüncü sebebi ise, halk inanmaları-mitoloji çalışmalarında disiplinler arası ilişkilendirme yeterince yapılamazken, gerek halk inanmaları ve gerekse mitoloji konusunda yapılan çalışmalarda ilgili objeler arasında ilişkilendirme bize göre de pek yapılamamaktadır. Böylece günümüz halk inançlarından mitolojik döneme ulaşmanın yolu tıkanırken; temalar, kültler, kodlar arasında gereken bağlantı kurulamamakta, giderek inanç sisteminin anlaşılması zorlanmakta, sisteme katkısı olan farklı inançların oluşturdukları inanç tabakaları çözümlenemiyorlar, aşılamıyorlar. Neticede yapılan çalışmalarla elde edilen hâsıla, bağlantıları kurulamamış ``bilgi yığını´´ olmaktan öteye gidememektedir. Arayışın en zor kısmı olan bu konuda ise biraz olsun kapıyı aralayabildiğimizi sanıyoruz.
Kazan merkezli tespitlerimiz ise genel tespitleri destekler içeriklidirler. Bu konudaki orijinal olabilecek katkımız Umay ile Umay karşıtı denilebilecek olan doğum yapan ve doğrulmuş olanın can düşmanı olarak bilinen Al Karısı karşılaştırmamız olacaktır.
METİN:
Konuya ilkin Umay konusundaki mevcut bilgilerimizden hareketle gireceğiz. Ancak ilkin Kazan kelimesinin inanç etimolojisi yapılabilir mi konusuna değinmek istiyoruz. Bir dönem Kars`ta Kazgan, Kazbin, Kazcı aileleri vardı. Kaz`ın eski inanç sisteminde bir ongun, bir kesimin kutsal hayvanı olduğu biliniyordu. Şaman davullarında kaz teleği ve giysilerinde de kaz resimleri vardır. Şaman âlemler arası seyahat yaparken Kazın da ruhundan yararlanıyor ve kaz sesi de çıkarıyordu. Kaz geçmişten günümüze birçok Türk devletinin sözlü kültüründe geniş yer tutmuştur. Afrasiyap`ın kızının ismi Kaz`dır . Günümüzde Anadolu tahtacı Türkmenlerinin simgesi kazayağıdır. Bu bilgilerden hareketle kaz kelimesinin an çoğul eki alarak vatanla göçte yer adları taşınırken bize göre inançla da göç edildi kazan ismi Anadolu`ya bu yolla girdi.
Gök Türk Çağı Bengü Taş yazıtlarında da adı geçen bu iye, çocukların koruyucusudur. Umay, bu koruyuculuk görevini, doğum sırasında, doğumdan sonra, çocuklar erginlik çağına ulaşıncaya, er adını kazanıncaya kadar sürdürür. Nitekim bu görevini er adının alınmasına kadar sürdürdüğüne dair kayıt, Bengü Taş yazıtlarıyla açıkça anlaşılmaktadır. Umay iyesinin bu özelliği ile varlığı. Avrupa sahasında yaşayan Türkler arasında da görülmektedir. Kırgızistan`da her yaşta çocuk yola konulurken ``Seni Umay Anaya tapşırdım´´ denir bununla Seni Umay Ana`nın korumasına emanet ettim demiş olur. Azerbaycan Türklerinde haksızlığa uğrayan kimse hakkını alamayacağını anlayınca ``Seni Allah`a tapşırdım´´ der. Böylece seni Allah`a havale ettim demiş olur.
Günümüz Orta Asya ve Sibirya Türk kavimleri arasında çocukların ve loğusa kadınların koruyucu iyesi olarak fonksiyonunu sürdüren Umay, bu yörelerde de aynı adla anılmaktadır. Yakut Türkleri, onu, Ayısıt diye çağırmaktadır. Ayısıt kara iyesi ile Umay ak iyesi arasındaki ilişkilendirmeye de açıklık getirilmeye çalışılacaktır.
Umay iyesinin koruyuculuğu, sadece insan yavrusuna yönelik bir davranış değildir. O, aynı zamanda bütün canlıların yavrularını büyüyünceye kadar korumak ve kollamakla da yükümlüdür.
Umay İyesi hakkında Mahmud Kaşgarî şu malûmatı vermektedir. ``Umay, kadın doğurduktan sonra çıkan son`dur. Kadınlar, Umay ile tefeül ederler, Umay`a taparlarsa oğul olur, derlermiş´´ Anadolu Türk kültür coğrafyasında ``çocuğun eşi´´, olarak bilinen Umay, Azerbaycan Türk kültür coğrafyasında, kadın doğumundan sonra karından çıkan ikizin adıdır Buna çocuğun ana karnındaki tayı ``tayı´´ denir. Kadınlar ikizi hayra yorarlardı. Buradaki tapmayı biz mukaddes kabul edip saygı gösterme, kutsama anlamında düşünüyoruz. Yazıtların verdiği anlam da, onun bir koruyucu iye olduğunu ortaya koymaktadır. İncelememizde, konunun uzmanlarının bu konudaki farklı görüşlerine ve görüşlerine esas olan tespitlere de yer vereceğiz.
Bazı araştırmacılara göre umay artım kavramı ile ilgili bir ruh daha doğrusu bir evliya adıdır. Bu bilgiye göre o çoğalmanın iyesidir. Umay`a Humay denildiğine de işaret eden eser ona genellikle ilahe olarak bakıldığına da işaret etmektedir. Bu noktada kutsal ruh-evliya aynılığı gündeme gelmektedir. ``Onun Tanrıca sayılması ise etnik kültürel sistemin ölçüleri bakımından sadece belirli koşullarda kabul edilebilir´´ demektedir. Ayrıca ``Etnik kültürün kendi içinde iye olarak görünen bu varlık, mitolojik sembolizm ve taşıdığı işlevlere uygun olan ``Ana-ene´´ ``evliya´´ ve `` melek´´ gibi de adlandırır. Manas Destanı`nda ``Umay ene perişte´´ ifadesi vardır. Buradaki ``perişte´´ ve ``melek´´ sözcüğü Umay`ın Türk etnik kültürel sistemindeki yerini bir koruyucu ruh, evliya veya melek olarak daha düzgün bir şekilde belirtiyor, demektedirler.
Biz ``Türk etnik kültürel sistem´´ tanımlamasının üzerinde durulmasından yanayız. Bize göre bir kültür sistem olmuş, oluşturulmuştur. Anlayışımıza göre bu oluşumun mimarı ve sahibi Türk kültürlü halklardı. Bu noktada ``Türk etnik´´ tanımının açıklığa kavuşturulması gerekir. Bu sistem Slavlara ve ya Araplara ait değildi. Döneminde bölgede yaşayan halklara aitti. ``Türk´´ bu halkların ortak adı olmalıydı. Bu konuda Umay`ın mitolojik kimliği veya inanç sistemindeki konumu hususunda yazar Radloff`tan hareketle ``Biz başlangıçta atamız Ülgen`den türediğimiz vakit bu iki kayın ağacı Umay ile birlikte gökten inmiştir´´ demektedir. Buna göre o bir ilahedir. Onun çocuğun başı üzerinde okuyan bir kuş olduğu görüşü de vardır demektedir .
Beydili, Umay`ın etnik kimliği konusunda B.Ögel`in de fikrini eserine taşımaktadır. O, bu konuda; Umay`ın Moğol kökenli bir ruh olduğu inancına karşılık B.Ögel Umay Ana kültü sadece Türklere ait bir inançtır. ``Sibirya ve Orta Asya Türklerinin bazı arkeolojik ve etnografik materyallerinden de anlaşıldığına üzere Umay Ana Motifi hem beyaz saçlı, beyaz giyimli olarak insan biçimi görünümü sergilemektedir, hem kuş kılığında, hem de bu iki varlığın birleşmesinden oluşan kanatlı kadın melek görüntüsü vermektedir.´´ Açıklamasını yapmaktadır.
Umay`ın ileride değişik örneklerde de görüleceği gibi farklı donlarda görünmesi, onun kara ve ak iyelerde görülebilen ``don değişebilme´´ özelliyi ile de açıklanabilir.
Bize göre mitolojik verilerde etnik kimlik aramak bir noktadan sonra arayışı çıkmaza sokar. Kimliğin mitolojik derinliklerine inerken kültürel genlere bakılabilir, ancak bu dar manada etnik arayış anlamına mı gelmeli? Şamanizm`i günümüzde inanç biçimi olarak sürdüren Türk dilli halkların farklı Şamanizmlerinin olduğu bilinirken, Moğol ve Türk Şamanizmlerinin de farklılıkları olabilecektir. Buradan hareketle Umay`ın sistemdeki yerini etnisite ile belirlemek pek kolay değildir. Zira Umay`a, Altay Türk dilli halklarının getirdikleri tanımlar arasında da farklılıklar görülebilmektedir. Bunun örneklerini vereceğiz. Esasen bizin üzerinde durduğumuz husus, Eski Türk İnanç Sistemi`ndeki Umay`ın batı Türklüğü halk inanmalarında bu arada Kazan`daki izlerinin tespitidir.
J-P Roux, Umay`ın Tonyukuk hem Gök Tanrı ve hem de kutsanmış Yer-Su ile birlikte anıldığına deyinir .
Muhakkak olan hususun; İnanç`ın Hamay-Haması, Hint`in Uma`sı ile Türk`ün Umay`ı çocuklar ve kadınların koruyucu fonksiyonu ile anlamdaştır.
Tibetliler arasında kullanılan Uma kelimesi anne, Volga Türkleri arasında kullanılan Umay kelimesi karın, Moğollar arasında kullanılan Umay kelimesi karın, rahim anlamında kullanılırken, Şor Türklerinde, bu kelime İmay, Teleut Türklerinde May Anazı, Tuva Türklerinde Pay Ana, Özbek Türklerinde Kanbar Ana, Kırgız Türklerinde Umay Ene olarak bilinen, Umay`ın fonksiyonu aynıdır. Şor Türkleri, Altay Türkleri ve Hakas Türklerinin İnançlarına göre; Umay Ana sarı saçlı, beyaz elbiseli, kırk kızın en güzeli, altın saçlısı, en tazesi, sacı yüzüne dökük, yetmiş beşiğin annesi, ipek giyen güzel bir kız olarak tasavvur edilir.
Umay Ana-Kadın şamanlar ve Anadolu kadın erenleri arasında ilişki arayan bağımsız çalışmalar da yapılmıştır .
Umay`ın kırk kızın en güzeli olarak tasavvur edilmiş oluşu, bize Karakalpak Türklerinin ünlü destanı ``Kırk Kız Destanı´´nı ve onun çok güzel ülkesini düşman ve kötülüklerden koruyan kahramanı Gülayım`ı hatırlattı. Bu destanın dönemi için farklı tarihler üzerinde durulurken, yakın dönemlere ait olsa da ismindeki Kırk motifi onun mitolojik derinliklerini, anlatmaya yetmektedir. Bize göre Kırk, ceninin ana rahminde ruh ile tanışması ve ölüm halinde ruhun cismi terk edişi dönemi ile izah edebilecek bir sayıdır.
Hakaslar, Umay Ana`yı çocuğa kan ve et veren beyaz bir kuş olarak benimsemişlerdir Teleutler, Sayan ve Altaylara göre ise gümüş saçlı genç ve güzel bir kadın olan Umay Ana, Gökkuşağı boyunca yere iner ve elindeki yayla çocukları tehlikelere karşı korur.
Tyan-Şan Kırgızlarına göre O, göklerde yuva kuran bir kuş ve yeryüzü ile yeraltı dünyası arasında bağlantıyı sağlayan bir aracıydı .

Batı Trakya Türklerinin inanışlarında ``son´´ kutsal bilindiğinden günaha girmemek için O, üç gün boyunca kana bulanmış giysilerin içinde tuttuktan sonra, yine çocuklarımız olsun diyerek ırmağa bırakırlardı. Genç kızlarda gülüp oynayarak bu kanlı giysileri götürüp çocukları olsun diye yastıklarının altına koyarak yatarlardı. Sütren kesilmiş bir anne için de May`dan yardım istenirdi Sıgaylar`da ``İmay Toyu´´ bu türden bir toydu.
Umay bağlantılı bir inanç da vücut benleri ile ilgilidir. Bu konuda Beydili; ``Eski Türk düşüncesinde, bazı çocukların vücutlarında bulunan anadan doğma lekeler de uğurlu ve kutsal sayılıp Umay Ananın Eli`nin izi olarak bilinirler. Onun için benli doğan çocuklar mutlu sayılırlar´´ Tatar dilinde kadının cinsel organın isminin ``Umay´´ olması Moğolcada mağara anlamına gelen ``Ehin Umay´´ ifadesi mağara ve kayaların Yer Ana`nın rahmi olarak düşünülmesi ile ilişkilidir.´´ Demektedir.
Anadolu Türk kültür coğrafyası halk inanmalarında da benli kimselerin şanslı olduğuna inanılır. Benli kız çocukları sevilirken onlara kısmetlerinin açık olduğu söylenir. Ayrıca, ``Yatır Beni´´ veya ``Türbe Halı´´ diye bilinen bir ben türü vardır. İnanca göre hamile hanın türbeye gider ise ve orada vücudunun herhangi bir yerini kaşır ise bebek dünyaya gelince kaşınan yerde hal olur . Yatırdan bir nişane taşımak adeta onun koruması altına girmek demektir. Dünyaya geç gelen veya yaşamayan erkek çocukları için Haydar/Aydar diye bilinen saç uzatılır bu saç yedi veya dokuz yıl kesilmez, yatırın kuvvet nişanesi olarak muhafaza edilir. Esasen kutsal bilinen mekânlardan toprak, su veya benzeri şeylerin hikmetlerine inanılarak alınmaları da aynı inancın tezahürüdür. Birçok yerde genç kızlar niyetlenerek türbelere özel eşyalarını koyar, sonra onları alıp çeyizlerinin arasına niyetlerinin olması için katarlar. Hakkâri yöresinde mahkeme gününden evvel yatır mezarlarına gömlek türü giysi bırakılıp duruşmaya o gömleği giyerek gitmek suretiyle yatırdan güç almak istemenin inanç içeriği de aynıdır. Bu tespitleri farklı boyutları ile kazan`dan yapmakta zor değildir.
Umay Ana`ya çeşitli Türk boylarında saçılar yapılır ve O`nun bulunduğuna inanılan yerler vardır. Anadolu`da yukarıda da açıklandığı gibi, hamile haliyle yatır ziyaretine giden kadın vücudunun bir yerine yatırda iken dokunursa, doğacak bebeğinde aynı yerine kızarıklık ve lekenin olacağına inanılır ve buna ``Yatırhalı´´ denilir. Bu inanma kazan çevresinde de yaşamaktadır. Kırgızlar`da çocuğun vücudunda morluk ve kızarıklık olur ise; ``umay Ana izi taşıyor şanslı olacak´´ denilir.
Balkanlar ve Anadolu Türk kültür coğrafyasında, kutlu kulların vücutlarında bir nişan taşıdıkları inancı vardır. Bazen bu kutun aileye verildiğine, kuşaktan kuşağa vücudun belirli bir bölgesinde çok kere görünmeyen bir yerinde devam ettiğine inanılır. Bu iz, açıklaması yapılan ``Umay Ana İzi´´ olarak tanımlanabilir.
Ehin Umay tespiti bize sadece Ötügen`i hatırlatmakla kalmıyor, türeyiş destanlarındaki, mağara veya ağaç kovuğundan çıkmış olmakla da ilişkilendirilebilir. Anadolu`da Delikli Taş`ın deliğinin bir tarafından öteki tarafına geçmek, bir anlamda kara iyelerin egemenlik alanından başka bir âleme geçmektir. Kara iyenin nazarında ölmek, öteki âlem de yeniden doğmaktır, denilebilir.

Mağara teması Anadolu, Azerbaycan ve Türkmenistan mitolojisinde de önemli yer tutar.
Umay-mağara bağlıntılı açıklamalarında Beydili; Humay`ın Mağarası Türk dünyasının muhtelif kesimleri için geçmişte ilgi toplamıştır. Yerli sakinler inanırdılar ki, Narın şehri yakınlarında Çardağı`ndakı mağarada Humay tez-tez peydah olmaktadır. Burası herkesin çok rahat girebileceği türden bir yer değildir. Oş şehrine 35 km mesafedeki Süleyman Dağı, asırlar boyu çocuğu olmayan kadınlarca ziyaret edilmiştir Mağaralara bu tür uygulamalar Hakaslar arasında da çok yaygındır.
Mağara Humay`ın bütün karakteristik özelliklerine malikdir. Lakin dağda meskun olma Humay`ın mistik içeriğinden olmayabilir. Çünkü dağ, bizzat kendisi de bir iyedir ve iyesi vardr. Burayı ziyaretle Semaya çatmak/varmak da istenilmektedir. V. İ. Verbitskinin lugatında Humay iki kimlikle yer almıştır. Bunlardan birisi aynı zamanda heyirhah ruh oluşu, körpe çocukların korunması, diğeri ölülerin ruhunu götüren melek kimliğidir., Her iki görev özelliyine, yeteneyine kadir olan Humay, hem doğuma, hem de ölüme sebebdir. Türkler bu obrazın belirtilen fonksiyonlarını bir-birinden ayırmışlar. Hakaslar Ağ Ana-Humay`ın aynı zamanda antipodunu Kara Ana &8211; Humay`ı yaratmışlar. Kara Humay kendini gösterdiği zamanlar bebeklerin sık sık öldüğü dönemlerdir.. Böyle hesap olunurdu ki, Kara Humay ölen uşağın ruhunun Kara ``hissesidir´´. Humay ve diğer ``sema´´ görevlileri arasında o kadar benzerlikler olsa da, fark yalnız ad ile kendini gösterir. Demektedir.
Bir iyede hem ak iye ve hem de kara iye özelliklerinin görülebileceği teşhisi bizim diğer iyeler itibariyle de üzerinde durmaya çalıştığımız husustur. Kişi oğlu tutumu ile iyelerdeki ak veya kara genini adeta dominant durumuna getirebiliyordu, denilebilir mi?
Kuzey Hakasya`daki bazı metinlerdeki bilgiye göre insanlar Ülgen Ata ile Umay Ana`nın çocuklarıdırlar. Hakas Türkleri kısır kadının tedavisi için ``Umay tartar´´ adı verilen ve sembollerle zenginleştirilen bir tören yaparlar. Umay Ana`nın olduğu yer ``Sütlügöl´´ ``Süt Ak Göl´´, Sumer Dağı`dır. Ayısıt`ın anlamı Umay da olduğu gibi yaratıcı, yaratan kadın demektir. Umay ile ``Ölüm Meleği´´ ilişkilendirmesi de yapılmıştır.
Türk kültürlü halkların inanmalarında süt sadece sıradan bir besin veya şifa kaynağı değil, o inanç içerikli sırlar da saklamaktadır .
Kırgızistan Türk kültür bölgesinde bol mahsul alındığı yıllarda bereketi anlatmak için Umay Ana`nın emçeğinden süt ağar/Umay Ananın memesinden süt akar´´ denir . Umay Ana bereketin doyuculuğun rızkın iyesi olarak algılanır.
Antreyev, Umay ile bereket bağlantısını kurarken, ``Umay Ana yani eski Türk Bereket Tanrıçası`nın adını vererek´´ Araşan Kayalıkları`ndaki Buda Budha tasvirlerinin yanındaki mezara Kırgız kadın ve erkeklerinin tören için geldiklerini belirtmektedir.

Tespitlerdeki ortak taraf Umay`ın daha ziyade kuş olarak düşünüldüğü, dişi bir varlık olduğu, çocukları hayatlarının her döneminde ve her türlü tehdide karşı koruduğu şeklindedir. Ayrıca onun etkinlikleri arasında, şamanın özellikleri arasında da görülen yeraltı-yeryüzü ilişkisini kurmak olduğunu da görüyoruz. Yazarın bir kara iye olan Ölüm Meleği Ayısıt ile O`nu ilişkilendirmesi bizim sistemde Al Karısı-Umay bağlantısını kurmamızı, Umay Gökkuşağı bağlantısına dair Kazan`ı da kapsamına alabilen tespitlerimizi yapmamızı kolaylaştıracaktır. Bu arada Al Karısı bazı hallerde ölüme yol açabiliyordu anlaşılabilen kadarı ile Ayısıt düzeyinde ölüm işlemi ile görevlendirilmemişti.
Kazan`dan yapılmış bir kara iye tespiti Al Kızı ile ilgilidir. Al Kızı, Türk kültürlü halklarda Al Avradı, Al Karısı olarak da bilinir ve Şamanizm`deki Al Ruhu ile ilişkilendirilir . Al ruhu ile ilgili inançlar anadili Kürtçe ve Zazaca olan Doğu ve Güneydoğu halkı arasında da aynı özellikleri ile bilinmektedir. Kazan`dan yapılan tespitte, bir sonbaharda biçilmiş ot yığının içerisinde birkaç bebek görülür. Bunların insan evladı olmadığına hükmeden halk sahibini görebilmek için bebekleri eve getiriler. Çok geçmeden kırmızı vücutlu, göğüsleri göbeğine kadar inen, bir memesini kaşkol gibi sırtına atan sırtına atan, normal insanlardan biraz farklı bir kadın gelir ve o evden çocuklarını ister. Ev halkı onun Al Kızı olduğunu anlarlar ve ona yemin ettirerek ev sahibinin neslinden kimseye dokunmayacağına dair ondan söz alırlar. Söz alırken ``çaputunun bulaştığı her yerin al kızından korunacağını´´ belirtirler. Giysinsin eteğinden bir parça koparıp ev sahiplerine verir. Bu olaydan sonra Al Kızı konusunda bu aile ocak olur. Ocak, sadece uğranılmış bir musibeti defeden durumunda değildir, onun şerlere karşı koruyucu özelliği de vardır. Sair zamanlarda al kızından korunmak için iğne, sarımsak, erkek ceketi, Kur`an-ı Kerim türü nesnelerden yararlanılırken, bu aileden alınmış herhangi bir kumaş parçası da korunmada kullanılır olmuştur .
Kazan bölgesi Ocakları Anadolu ocak kültürünün doğal bir parçasıdır. Yörenin Yılancık Ocağı, Temre Kesme Ocağı, Köstü Ocağı, Siğil Kesme Ocağı, Alazlama Ocağı, Kuluç Yakma Ocağı, Bakır Basması Ocağı, Bulgur Püskürtmesi Ocağı, Gelincik Ocağı, Sarılık Ocağı, Bademcik Ocağı, Ekzama Ocağı, Kurşun Dökme Ocağı, Suya Bıcak Bırakma Ocağı Bunlardandır .
Kazan`ın İçören köyünden Fevziye Baloğlu, Köstü Ocağı olarak bilinen bir hatundur. Akıntılı azılı yaralara şifa vericiliği ile ünlü bir kimsedir. Tedavisinde köstebek etinden kurutulmuş bir parçası ekmeğin arasında hastaya yedirilir ve hastayı okurken ``Bu benim elim değil Fatime Ananın elidir.´´ Der. Bu yaralara köstebeğin yol açtığına inanılır.
Gelincik Ocağı ise Kazan`ın Kayı köyündedir. Bu hastalığa da Gelinciğin sebep olduğuna inanılır. Şifası için keza bir parça kurutulmuş gelincik eti ekmek arasında hastaya yedirilir. Bu Ocağın da şifacısı bir kadıdır. Bu hatunda tedavi ederken bu `` bu el benim değil Fadime Anamızın elidir.´´ Der.



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.