Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10197
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2287) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (423) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (848) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (542) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (624) | Türk Dünyası (889) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Milli Kültür konuları
Milli kültürümüzü nasıl geliştirebiliriz? (14)
Toplum giderek dejenere mi oluyor? (9)
Milli Kültür ile ilgili diğer konular (400)


Milli Kültür - Milli Kültür ile ilgili diğer konular konusu hakkında görüşler
Halit KANAK - (Ziyaretci) 25.12.2021 11:02:11

Millî Şâirimiz Mehmed Âkif Ersoy (Vefât 27 Aralık 1936)

Millî Şâirimiz Mehmed Âkif Ersoy (Vefât 27 Aralık 1936)
25 Aralık 2021

Halit Kanak İletişim:


Mehmed Âkif`inde bulunduğu, Kuşçubaşı Eşref`in yönetimindeki bir grup özel görevli Teşkilât-ı Mahsûsa mensubu kendilerini taşıyan trenle Necid Çöllerindeki son istasyon El-Muazzam`aya geldiklerinde onları bir sürpriz bekliyordu. Enver Paşa’nın, ülkenin dört bir tarafına ve bütün İslâm coğrafyasına gönderdiği Çanakkale Deniz Savaşının kazanıldığı müjdesini içeren telgraflardan bir taneside, Başkomutan Vekili Enver Paşa tarafından doğrudan kendilerine gönderilmişti.

Telgraf, duygu ve hislerini kaleme alması için bizzat Mehmet Akif adına yazılmıştı. (Aynı zamanda psikolojik harbide yöneten Enver Paşa Çanakkale Kara Savaşlarınada pek çok şâir, yazar, ressam ve gazeteciyi götürerek millete moral pompalamayı başarmıştı.) Teşkilât-ı Mahsûsa elemanları bütün yorgunluklarını birden unutup, şükür secdesine kapandılar.

O gece yatsıdan sonra Mehmed Âkif sessizce istasyonun arkasındaki küçük hurmalığa çekildi ve büyük bir vecd ile “Çanakkale Şehitlerine” adlı muazzam şiiri yazmaya başladı:

"Şu boğaz harbi nedir? Varmıki dünyada eşi,

En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.

Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı

Nerde gösterdiği vahşetle bu bir Avrupalı


Dedirir yırtıcı his yoksulu sırtlan kümesi

Varsa gelmiş,açılıp mahbesi yâkut kafesi

Âsım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:

İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek...”


Kalemini ve şâirliğini ustaca konuşturan ve Cemil Meriç’in “Akif, şairdir. Ama yaşadığı kıtanın tarihini bütün derinlikleri ile bilen ve dertlerini ömür boyu kendi derdi olarak haykıran ezeli bir düşünce adamıdır da” dediği“Vatan Şâiri” Mehmet Âkif, 20 Aralık 1873 yılında İstanbul Fatih’te Sarıgüzel’de doğdu. Babası, küçük yaşta tahsil için Kosova’nın İpek kazası Şuşisa köyünden İstanbul’a gelmiş, Safahat’ta belirttiğine göre, “Hem babam hem hocamdır” diyerek tanıttığı, fıkıh ve akâid bilgilerinide öğrendiği babası Fâtih Medresesi müderrislerinden Mehmed Tâhir Efendi, annesi aslen Buharalı bir aileden gelen Emine Şerîfe Hanım’dır. Emîr Buhârî mahalle mektebinde ilköğrenimine başlayan Âkif burada iki yıl okuduktan sonra 1879’da Arapçada öğrenmeye başladığı yıl Fâtih Muvakkithânesi’nin yanındaki ibtidâî mektebine yazıldı.

Mühürdar Emin Paşa’nın oğulları İbnülemin Mahmud Kemâl ve Ahmed Tevfik’e özel dersler veren babası Mehmed Tahir Efendi, yazları Emin Paşa’nın Yakacık’taki konağına giderken ailesinide götürürdü. Mehmet Âkif de bir taraftan bu derslere katılır, diğer taraftan arkadaşlık yaptığı, kendisinden iki yaş büyük İbnülemin Mahmud Kemal ile birlikte şiir, kısa hikâye, denemeler yazardı.

Fâtih Merkez Rüşdiyesi’nden 1885’te mezun olana kadar, Türkçe Öğretmeni Mehmed Kadri Efendi, hâfızlık hocası Arap Hoca diye bilinen Mehmed Râsim Efendi, Farsça Öğretmeni mesnevîhan Mehmed Esat Dede, Arapça hocaları olarak Hersekli Ali Fehmi Efendi ile Hâlis Efendi’nin gayretleriyle şahsiyeti gelişti, olgunlaştı. Ayrıca Sultân Abdülhamid Hân tarafından Osmanlı Tarihini yazmakla görevlendirilen meşhur edebiyatçı Muallim Nâci’den ders aldı.

Birincilikle bitirdiği Mülkiye Baytar Mektebi’nde güreşlede meşgûl oldu. Ayrıca klasik eserleri okuyacak kadar Fransızca’sını ilerletti. Mezun olduktan sonra müfettiş muavinliğiyle Edirne’de memuriyete başladı. Memuriyetine İstanbul’da devam ederken 10 yaşında başladığı hâfızlığını tamamladı ve başyazarlığını yaptığı Sırât-ı Müstâkîm Mecmuasını 27 Ağustos 1908’de yayın hayatına soktu.

Aynı yıl Edebiyat Fakültesi’nde Osmanlı Edebiyatı dersleri verirken, diğer taraftan da İttihat ve Terakki’nin Şehzadebaşı’nda bulunan lokalinde cemiyetin “İlmiye Heyeti” üyesi olarak Arapça ve tercüme usulü dersler verdi.

1910 senesinde Baytar Mektebi Mezunları Cemiyeti başkanlığında bulunan Mehmed Âkif, 1912-13 Balkan Savaşları sırasında kurulan ve ileride Millî Mücâdele’nin teşkilâtlanmasında önemli rol alacak olan “Millî Müdafâ Cemiyeti’ne” bağlı İrşad Heyeti’nde genel sekreterlik yaptı. Burada; Süleyman Nazif, Cenap Şahabeddin, Hüseyin Cahit, Abdülhak Hamid gibi şahsiyetlerle çalıştı.


Bu arada; bir taraftan Dârü’l-Hilâfeti’l-Âliye Medresesi’nde edebiyat öğretmenliği yaparken, diğer tarafta, Balkan savaşları sonunda memleketin içine düştüğü vahim durum karşısında ümitsizliğe düşmemek için başta Fatih, Beyazıt ve Süleymaniye camileri olmak üzere pek çok yerde vaazlar verdi. Vaaz metinleri Sebîlürreşâd Dergisinde yayımlandı.

(1925 yılına kadar 641 sayı yayımlanan haftalık Sebîlürreşâd Mecmuası, Sırât-ı Müstâkim adıyla 27 Ağustos 1908’de yayın hayatına başlamıştır. İsmi 43. sayıdan itibaren 23 Temmuz 1908’de Sebîlürreşâd şeklinde değiştirilmiştir. Ömer Rıza (Doğrul), Said Halim Paşa, Ahmed Cevdet, Elmalılı Hamdi (Yazır), Eşref Edip, Mehmet Şemsettin (Günaltay), Ömer Lutfi (Ankara İstînaf reisi), Ahmet Hamdi (Aksekili), İbrahim Alâeddin (Gövsa), Ahmet Ağaoğlu, Yusuf Akçura gibi dönemin mümtaz şahsiyetlerinin yazdığı dergi; Mısır, Hindistan, Balkanlar, Kuzey Afrika, Rusya, Japonya, Çin bölgelerine muntazaman ulaşır ve ilgiyle takip edilirdi.)

Şiir ve edebiyattan çok iyi anlayan ve Türk-İslâm ahlâkını en güzel yaşayanlardan, devrinde cömertlik ve hayır severliğiyle tanınan Abbas Halim Paşa’nın dâvetiyle 1914’te iki aylığına Mısır’a gitti. “El-Uksur’da” adlı şiirini bu gezi sırasında yazarak Paşa’ya ithaf etti.

Mısır dönüşü Harbiye Nezâreti tarafından Enver Paşa’nın görevlendirmesiyle, istihbarat çalışmaları yapmak üzere 1914 yılı sonlarında Berlin’e gitti. Batı’yı yakından tanımasına imkân veren ve üç ay kadar süren bu görev sırasında, Almanlara esir düşmüş İngiliz, Fransız ve Rus tebaası Müslüman askerlerin kamplarını ziyaret etti. Onlara savaştan sonra bağımsızlıklarını kazanmak uğurunda mücadele etmeleri için telkin eden konuşmalar yaptı.

Yine Teşkilât-ı Mahsûsa’nın verdiği başka bir görevle, Arabistan’da başlayan Şerif Hüseyin isyanına karşı, Osmanlı Devletine bağlı Mutayr, Ucmân, Mürre, Uteybe, Sebî‘, Şehûl, Devâsir ve Aneze gibi başlıca Necid kabilelerinin bağlarını koparmamasını sağlamak amacıyla Arap Yarımadasını dolaştı. Bir ara ikinci kez uğradığı Kutsal Topraklarda ûmre yaptı ve o mânevî hâl içerisindeyken, Süleyman Nazif ve Cenab Şahabeddin gibi ünlü edebiyatçıların şaheser dediği “Necid Çöllerinden Medine’ye” manzûmesini kaleme aldı.

I. Dünya Savaşı sonrası Yunanlıların İzmir’e çıkması üzerine Millî Mücâdele’ye katılma kararı alan Âkif, 1920 Şubatında Balıkesir’e giderek Kuvâ-yi Milliyeciler’le buluştu. Zağanos Paşa Camii ile çeşitli yerlerde halkı birliğe davet ve direnmeye teşvik maksadıyla vaaz ve konuşmalar yaptı. Bu sebeple ona “Millî Mücadele’nin mânevî lideri” sıfatı verildi.

Balıkesir’den İstanbul’a gelmiştiki, Ankara’dan Heyet-i Temsîliye’den dâvet aldı. Derhal 12 yaşındaki büyük oğlu Emin’i de yanına alarak 10 Nisan 1920’de gizlice yola çıktı. Geyve üzerinden Ankara’ya geldiğinde Meclis açılalı bir gün olmuştu. Hacı Bayram Camii’ndeki ilk vaazını verdiğinde insanlara güven gelmişti.

5 Haziran 1920’de Burdur milletvekili seçildikten sonrada boş durmadı. Eskişehir, Burdur, Sandıklı, Dinar, Afyon, Antalya, Konya, Kastamonu’da vaazlar verdi. Cephelerde askerlere hitabetti. Meclis’in bizzat gönderdiği Kastamonu’da Nasrullah Camii’nde yaptığı meşhur vaazı, Kastamonu’da tekrar çıkarılan Sebilîrreşâd’ın 464-465-466 sayılarında yayımlandı. Yine aynı yılın sonlarında Milli Eğitim Bakanlığının açtığı Milli Marş güftesi yarışmasına koyulan ödülden dolayı katılmadı.

Gelen 700’ün üzerinde şiir beğenilmeyince Mehmet Âkif’ten, ödül verilmesinden vazgeçildiği söylenerek ısrarla marş yazması talep edildi. Âkif, kendisine tahsis edilen Tacettin Dergâhına çekildi, “Kahraman Ordumuza” diye koyduğu başlığın altına yazdığı 10 kıta’dan oluşan şiirini teslim etti. Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi tarafından dört kez okunarak ayakta alkışlanan şiir 12 Mart 1921’de ittifakla İstiklâl Marşı olarak kabul edildi.

Ancak, Millî Mücadele’nin zaferle sonuçlanmasının ardından yapılan seçimlerde Mehmed Âkif aday gösterilmedi. Bunun üzerine, Abbas Halim Paşa’nın ikinci kez dâveti üzerine Ekim 1923’te yeniden Mısır’a gitti. İki yaz Türkiye’ye geldiysede hedeflediği İslâm Dünyasına lider bir Türkiye yapısı göremeyince, 1925’in sonundan itibaren sürekli Mısır’da kaldı. Can dostu Yozgatlı büyük âlim Mehmet İhsan Efendiden ayrılmadı.

Mehmed Âkif 1936’ya kadar kaldığı Mısır yıllarında Kahire’de yedi yıl boyunca Edebiyat Fakültesi’nde Türk dili ve edebiyatı dersleri verdi. Vatan hasretini orada tahsilde bulunan Türk talebeleriyle gidermeye çalıştı. Bu arada, Safahat’ın yedinci ve son kitabı olan Gölgeler’i Kahire’de bastırdı. Bir tarafta hanımının hastalığıyla uğraşırken 1935’te kendiside rahatsızlandı.

Tavsiye edilen hava değişimi için Fransız idaresinde bulunan Antakya’ya ve Lübnan’a gitti. Rahatsızlığı artınca 17 Haziran 1936’da İstanbul’a döndü. Âcilen Nişantaşı Sağlık Yurdu’na yatırılarak tedavisine devam edildi. Sonra Said Halim Paşa’nın Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’nda kendisine ayırdığı dairede 27 Aralık 1936’da vefât etti.

İstiklâl Marşı şairinin cenazesi, devlet idarecilerinin katılmadığı ancak, özellikle üniversite gençliğinin ve kalabalık bir vatandaş topluluğunun katıldığı büyük bir cemaatle Beyazıt Camiinden kaldırılarak, Edirnekapı’da toprağa verildi.

Âkif’in ölümü üzerine yakın dostlarından ve Kandilli Rasathanesini kuran (Türk Takvimini hazırlayan) ünlü Mehmet Fatin Gökmen, “Çıktı kırklar bir ağızdan dediler târîhin / İçimizden vatanın şairi Âkif gitti”; beyitini tarih düşürmüştür. Mekânı cennet olsun..


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.