Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10198
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2287) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (423) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (848) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (542) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (624) | Türk Dünyası (889) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3430) |

Görüş bildirebileceğiniz Milli Kültür konuları
Milli kültürümüzü nasıl geliştirebiliriz? (14)
Toplum giderek dejenere mi oluyor? (9)
Milli Kültür ile ilgili diğer konular (400)


Milli Kültür - Milli Kültür ile ilgili diğer konular konusu hakkında görüşler
Halit KANAK - (Ziyaretci) 25.09.2021 10:53:17

Niğbolu Zaferi (25 Eylül 1396) 25 Eylül 2021

Niğbolu Zaferi (25 Eylül 1396)
25 Eylül 2021

Halit Kanak


Fransa Kralı VI. Charles’ın amcasının oğlu ve aynı zamanda Burgonya veliaht prensi 22 yaşındaki Korkusuz Jean esir tutulduğu Bursa’da çok büyük bir fidye karşılığı serbest bırakılınca, Türk Hâkânına karşı hayatı boyunca bir daha silah çekmeyeceğine yemin etmişti. Vedâ için Yıldırım Bâyezid Hân’ın huzuruna çıktı.

Bâyezid Hân; 140 bin kişilik Haçlı ordusu içinde Fransa orduları komutanı olarak geldiği Niğbolu’da Türk Askerleri tarafından esir edilen gözünü budaktan esirgemediği için Korkusuz Jean ismini alan bu prensi baştan aşağı süzdükten sonra tane tane konuştu. “Bana karşı bir daha silah çekmeyeceğine dâir ettiğin yemini sana bağışlıyorum. Hatta şerefini kurtarmak için bana karşı bütün Hristiyanlık ordularını topla ve yeniden gel. Yeniden gelki, bana Allah (c.c.) için bir kez daha cihâd etme fırsatı ver.. Artık serbestsin gidebilirsin.”

Bu sözlerin sahibi, 25 Eylül 1396`da Niğbolu’da; “gök çökse mızraklarımızla tutarız” diye övünen ve Fransa, Almanya, Macaristan, Avusturya, İngiltere Krallığı, İskoçya Krallığı, Eflak, Lehistan, eski İsviçre Konfederasyonu, Venedik Cumhuriyeti, Genova Cumhuriyeti, Bohemya, Rodos Şövalyelerinden oluşan tamamı atlı ve zırhlı 140 bin kişilik Avrupa’nın en büyük haçlı ordusunu dağıtmış, onlara uzun süre kendine getiremeyeceği bir ders vermişti.

Niğbolu’ya gelinen süreçte, Türkleri Tuna kıyısından kovarak Anadolu topraklarına geri atmak İçin neredeyse bütün Avrupa devletleri Papa’nın teşvikiyle harekete geçmişlerdi. Harp meclisi Kral I. Sigismund’un başkanlığında Budapeşte’de toplandığında kimsenin ayakları yere basmıyordu. Topladıkları bu muazzam orduyla Türkleri Anadolu’ya kadar kovalayacaklar, hatta Bizans’ın yapamadığını yaparak Anadolu’dan bile atacaklardı.

Bu maksatla iki koldan Adakale ve Vidin’den Tuna’yı geçerek Türk topraklarına girdiler. 28 Ağustos’ta Vidin’de bulunan bir kaç manga Türk askerini işkenceyle şehid ettikten sonra, 2 Eylül’de Rahova’ya, 8 Eylül’de Niğbolu önlerine geldiler ve 10 Eylül’de Niğbolu’nu muhasaraya başladılar. Kale komutanı Doğan Bey, derhal ahâliyi kaleye aldı. Savunmaya geçti.

O sıralar İstanbul muhasarasında olan Sultân Bâyezid, muhasarayı kaldırmış, gelişmeleri an be an takip ediyordu. Fazla beklemedi düşmanı karşılamak için harekete geçti. Hedefinde, haçlı ordusunu geldikleri yere göndermek değil, girdikleri Türk topraklarında imha etmek vardı. Öylede oldu.

Son hazırlıklarını Tırnova’da yaptı. Şıpka Geçidinde 20 bin kişilik ihtiyat kuvveti bırakarak Niğbolu’ya geldi. Bir kez daha haçlı sürülerinin serkeşliğine baktı. Zâten dün gece, ordusundan önce geldiği Niğbolu’da, sarhoş askerlerin arasından “Yıldırım” gibi geçerek en önemli komutanlarından Doğan Bey’le surların önünde konuşup geri dönmüştü.

Haçlılar 25 Eylül sabahı karşılarında Türk Ordusunu görünce, gelirken Rahova’da esir aldıkları az sayıda Türk’ü hemen şehid ettiler ve savaş düzeni aldılar.

Bir müddet sonrada Niğbolu’nun güneyinden yavaş yavaş ilerlemeye başladılar. Arkalarında Tuna Nehri üzerinde yerini almış 70 parçadan oluşan donanmaları vardı. Yıldırım Bâyezid, merkezinde bulunduğu ordusunu hilâl şeklinde açmış bekliyordu. Bir saat içinde iki ordu safları birbirine karıştığında nâralar ve kılıç kalkan şakırtısı göğü kaplamış, ölüm-kalım savaşı başlamıştı.

Haçlı ordusu kazanacaklarından o kadar emindiki, birlikler kendi zaferlerini yazmak için emir komutadan uzak hamle üzerine hamle yapıyor, yaptıkları her hamle onları Türk Ordusunun derinliklerine çekiyordu. En uçtaki birliklerine kadar hükmedebilen Sultân Bayezid’in emirleri ise dakikalar içinde ölümüne uygulanıyordu.

En önde Fransız amiral Jean de Vien’in elinde dalgalanmasıyla haçlılara cesaret veren sancak, sipahilerin dehşetli hücumuyla altı kez yere düşmesine rağmen kaldırılmış, ancak amiralle birlikte Prens Philippe de öldürülünce ele geçirilebilmişti.

Nihayet son kapanma emri geldiğinde, hilâlin iki ucu çoktan birleşmişti bile. Arada kalan ağır zırhlı birlikleri Türk kılıcı altında erimeye başlayınca oluşan panik bütün haçlıları sardı. Kaçmaya kalkanlar can havliyle Tuna’ya atlıyor üzerindeki zırhın ağırlığıyla suyun dibini boyluyordu.

İkindiye doğru son kılıç artığı 15 bin asker teslim olduğunda, korkunç bilanço ortaya çıktı. 100 bin asker imha edilmiş, 15 bin yaralı asker meydandan toplanmış, ancak 10 bin asker kaçarak kendisini kurtarabilmişti.

Kaçanların arasında; İngiliz ordularına kumanda eden geleceğin İngiltere Kralı IV. Henry ile Eflak Prensi Mirçe de vardı. Macar Kralı Sigismund ise, Tuna’da yarısı yakılmış donanmadan sağlam kalan bir gemiyle Venedikli amiral sonradan Venedik Cumhurbaşkanı olan Mocenigo’nun kaptanlığında, Karadeniz-Boğazlar-Ege yoluyla ancak kaçabilmişti. Yanında Cilly KontuNuremberg Burgrav’ı, Rodos şövalyelerinin üstad-ı âzâm’ı ile Gran Başpiskopos’uda vardı.

Esir düşen başta Fransız, Alman asilzâdelerinden 300 önemli kişi 15 gün Edirne’de tutulduktan sonra, iki ayda Gelibolu Kalesine hapsedildiler ve ancak 1 yıl, 4 ay sonra Bursa’dan büyük bir fidye karşılığı serbest bırakıldılar.

Bunun için Fransa Kralı’nın Yıldırım Bâyezid Hân’a yazdığı yalvarma içeren mektubu yetmemiş, Venedik’ten borç aldıkları 200 bin duka altınıda göndermişlerdi. Öyleki dönüş yolunda, Fransız Prenslerinden 3 tanesi bu borç ödenene kadar Venedik’te alıkonulmuştur.

Sultân Bâyezid, 25 Eylül’deki bu muhteşem zaferden üç gün sonrada Akıncılar’a verdiği emirle Avrupa topraklarını çiğnetmiş, Akıncılar 600 km derinliğindeki Stirya’ya ilk defa girdiklerinde, saray çavuşları zafer müjdesi taşıyan nâmeleri İslâm ülkelerine ulaştırmaya çalışıyorlardı.

Bir takım esir şövalyeler ve çeşitli hediyelerle kendisine zafer-nâme gönderilen Abbasi Halifesi I.Mütevekkil Yıldırım Bâyezid Hân’ı “Sultân-ı İklim-i Rûm” ilân etmiş ve bundan sonra gelen bütün yöneticiler bu unvanı kullanmışlardır.

Yakıştırmak istemeselerde, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı kıyâmete kadar gidecek olan “Sultân-ı İklim-i Rum” unvanıyla selâmlıyoruz..
(Bu yazı yeniakit gazetesinde yayımlanmıştır.)


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.