Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10197
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2287) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (423) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (848) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (542) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (624) | Türk Dünyası (889) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Milli Kültür konuları
Milli kültürümüzü nasıl geliştirebiliriz? (14)
Toplum giderek dejenere mi oluyor? (9)
Milli Kültür ile ilgili diğer konular (400)


Milli Kültür - Milli Kültür ile ilgili diğer konular konusu hakkında görüşler
Prof. Dr. Kerim BULADI - (Ziyaretci) 10.11.2022 11:18:21

TOPLUMUN ÇÖKÜŞÜ İNSANIN ÇÖKÜŞÜDÜR

Prof. Dr. Kerim BULADI
TOPLUMUN ÇÖKÜŞÜ İNSANIN ÇÖKÜŞÜDÜR


Her toplumun kendine göre bir değer anlayışı ve meselelere bakış tarzı vardır. Bazı değerler vardır ki, onlar evrensel bir hüviyet taşır ve bunlar, insanlığın ortak değerleridir. İnsanların, beşer özelliği ile hazırladığı, uyguladığı ve nesilden nesile aktardıkları gelenek-görenek ve âdetleri mevcuttur. Kur’an’a göre, yaşanan kültürün ve onları tertip eden ahlâk sisteminin kabul görmesi ve geçerli sayılabilmesi, Allah’ın emir ve yasaklarına uyması ve insanlığın aslî fıtratına ters düşmemesine bağlıdır. İnsanı yaratan, akıl ve irade ile donatan ve sorumlu kılan Allah Teâlâ’dır. İnsan hayatının nasıl yönetileceği konusu sadece Allah’a aittir. Kur’an, insan hayatının ve toplumsal düzenin tanzimini, Allah’ın peygamberleri aracılığı ile gönderdiği vahyin ilkeleri doğrultusunda inşa edilmesini istemiştir. Şayet insan, hayat ve toplum tarzını ilâhi vahyin buyrultuları dışında bina ederse, o takdirde dünya ve âhiret saadetini elde edemeyecek ve çeşitli cezaları da hak edecektir.

Toplumsal çöküş konusu incelenirken şu iki hususun sürekli göz önünde bulundurulması gerekir. Birincisi, Allah herhangi bir topluma bir uyarıcı, bir peygamber göndermeden onları sorumlu tutmamış, sırf inkâr ve günahları sebebiyle onları cezalandırmamıştır. Bu husus Kur’an’da şöyle belirtilmiştir. “Gerçek şu ki: Halkı habersizken, Rabbin haksızlık ile ülkeleri helâk edici değildir.” Yüce Allah, insanlara peygamber göndermeden onları sorumlu tutmaz, inkâr ve günahları sebebiyle onları cezalandırmaz. Ancak insanlar, gönderilen peygamberlerin uyarılarına kulak vermez de kendi hevâ ve heveslerine tabi olurlarsa işte o zaman azaba uğrarlar. İkincisi, bir toplumun ahlâkî durumu iyi/düzgün olduğu sürece Allah, onları helâk etmeyeceğini bildirmiştir. “Halkı iyi olduğu halde Rabbin, haksızlıkla memleketleri helâk etmez” âyeti, buna işaret etmektedir.
Kur`ân, toplumların çöküşüne yol açan unsurlar üzerinde dururken, birçok sebepten söz eder. Bu etkenler arasında esas olarak adaletsizliğin, zulmün ve baskının, bir toplumun yok olmasına sebep olacağı düşüncesi, ortak bir kanaat olarak ortaya çıkmaktadır. Kur`ân bu konuyu şöyle dile getirmektedir: “Nice memleketler var ki biz onları helâk ettik. Azabımız onlara geceleyin yahut gündüz istirahat ederken geldi. Azabımız onlara geldiğinde çağırışları, “biz gerçekten zalim kişilermişiz” demelerinden başka bir şey olmadı.” “Zalim olan nice beldeyi kırıp geçirdik; arkasından da nice başka topluluklar vücuda getirdik. Azabımızı hissettiklerinde bir de bakarsın ki oralardan (azap bölgesinden) kaçıyorlar! Kaçmayın! İçinizde bulunduğunuz refaha ve yurtlarınıza dönün! Çünkü size sorular sorulacak. Vay başımıza gelenlere! dediler; gerçekten biz zalim insanlarmışız. Biz kendilerini, kuruyup biçilmiş ekin, sönmüş ateşe çevirinceye kadar bu feryatları sürüp gider.”
Herhangi bir toplum gerek ticaret, gerek sanayi sahasında zenginliği kötüye kullanma, lüks, israf, saçıp savurma, ticarî ilişkilerde adaletsizlik, istifçilik, ihtikâr, karaborsa, aldatma, hile gibi ekonomik olumsuzluk ve hastalıklara bir defa bulaştı mı, artık bunlarla beslenen toplum zihninin tavrı, yalnız o alanla sınırlı kalmaz. Eninde sonunda bu hastalıklar, toplumun bütün müesseselerine, birimlerine ve alanlarına yayılır. Çünkü toplum, bir bütündür. Farklı alanlarının birbirlerinden ayrı tutulabileceği, ya da ötekinden bağımsız olarak ele alınabileceği düşüncesi, temelden yanlıştır, yani bir alanda çöküş ve çözülme başlayınca, diğerlerinin bunun tesirinde kalmaması mümkün değildir. Bütün değişik ahlâk alanları, birbirlerini etkilerler ve bir bütün oluştururlar. Kur`ân’ın ifadelerine göre, ekonomik hayat, özellikle ahlâktan ayrı düşünülemez. Ekonomik hayatta da, bir kısım ahlakî prensipler ve ilkelere uyma zorunluluğu vardır.
Kur`ân, toplumların çöküşünü, toplumsal çöküş teorilerini savunanların yaptığı gibi, coğrafya, ekonomi, nüfus yapısı gibi toplumların iradesi dışında gelişen bir takım unsurlara bağlamamıştır. Kur`ân’a göre, çöküşün gerçekleşmesine vesile olan temel faktör, insandır. Bütün toplumsal çöküşlerin sorumluluğu; “ Gerçekten Allah, kendi nefislerinde olanı değiştirmedikçe bir toplumda olanı değiştirmez” âyetinde belirtildiği gibi, birey ve topluma ait olmaktadır. Kur`ân, toplumsal çöküşte ekonominin ve seçkinlerin rolünü ele alırken dahi sorumluluğu, toplum iradesine vermektedir. Çünkü toplumsal çöküşün ekonomik nedenlerinin arka planında insan bulunmaktadır.
Toplum, bireylerin yaptığı zulme, haksızlığa, baskıya ve her türlü olumsuzluklara göz yummamalıdır. Fertleri dürüst, faziletli, ahlaklı ve namuslu olmayan bir toplum da aynı karaktere sahiptir. Bireylerin sebep olduğu her hata ve haksızlığın bedelini, toplum ağır bir şekilde ödemek mecburiyetinde kalabilir. Bir misalle bu tespitimizi müşahhaslaştıralım. Semûd kavmine mucize olarak verilen deveyi, o toplumun en azgını ve en bedbahtı olan Kudar b. Sâlif kesmişti. Deveyi bu azgın kişinin kesmesine rağmen Şems Sûresinin 14. âyetinde, “Deveyi kestiler” şeklinde fiil “akarû” şeklinde çoğul olarak kullanılmış ve bu olaydan bütün toplum sorumlu tutulmuştur. Zira, onun, bu çirkin hareketine toplum müdahale etmemiştir. Bu sebeple toplum olarak böyle bir vebalin yüküne ortak olmuşlardır. Neticede ilâhî azaba da müşterek olarak çarptırılmışlardır.


Kaynak: altınoluk Dergisi Kasım-2022, sayı:441, sayfa:14-15
HASEBİ


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.