Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10197
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2287) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (423) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (848) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (542) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (624) | Türk Dünyası (889) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Milli Kültür konuları
Milli kültürümüzü nasıl geliştirebiliriz? (14)
Toplum giderek dejenere mi oluyor? (9)
Milli Kültür ile ilgili diğer konular (400)


Milli Kültür - Milli Kültür ile ilgili diğer konular konusu hakkında görüşler
Yılmaz KARAHAN - (Ziyaretci) 9.07.2021 19:39:31

TÜRK KÜLTÜRÜNDE LİDERLİK

Yilmaz Karahan karahan.otugen@gmail.com: Jul 07 06:35PM +0300

TÜRK KÜLTÜRÜNDE LİDERLİK

Uzakdoğulu bir bilge, sanatı şöyle tanımlar: “Sanat vücudu göstermez;
vücudu yaratan güçleri keşfeder ve onları gösterir”. İnsana ait her
gerçeklik, görünün parçaların toplamından daha fazladır. O parçalar; yani,
cesaret, kararlılık, neşe, iyimserlik, umut, adalet duygusu gibi, bir tek
insanda da toplumlarda da dağınık halde dolaşır dururlar. Ve ilginç bir
biçimde, hepsi de, ışığı zaman içinde sönen yıldızlar gibi, bir süre
aydınlık verirler, fakat işlenmezlerse; diğer parçacıklarla birleştirilip
“bir başka şey” haline getirilmezlerse sönüp giderler. Yok olmamaları için,
insanı oluşturan bu parçacıklardan sürekli olarak farklı terkiplerin
yapılması gerekir. Örneğin “adalet duygusunu” “cesaretle” birleştirmeniz
gerekir. Ya da “ümidi” “kararlılıkla” birleştirmeniz gerekir. İnsan da,
toplumlar da ancak bu şekilde varlığını sürdürür, tamama erer ve bir “vücut
bulur”. Milletlerin karakterini oluşturan şey, bu birleştirmelerde görünen
tekrarlardır. Uygarlıkları oluşturan şey de özünde budur. Liderler, tıpkı
sanatçının vücudu yaratan güçleri keşfettiği gibi, toplumu yeniden
yaratacak bu güçleri keşfeder ve doğru parçaları doğru biçimde birleştirir1
Bu birleştirme ameliyesini doğru anlamak ve layıkıyla takdir etmek
gereklidir. Çünkü bizler tarihçiler olarak bugün, geçmişte hangi parçaların
nasıl ve hangi şartların zorlamasıyla bir araya geldiğini anlamaya
çalışmakla meşgulüz. Devletler, büyük kitle hareketleri, keşifler, ordular
hep bu “birleştirme” işinin bir sonucudurlar. Dağılıp giden, yok olan
topluluklar ya da bir iz bırakamadan kaybolup gitmiş insanlar, kendilerini
“bambaşka” bir biçimde var edebilecek bu cevherlerini keşfedememiş
varlıklardır.

Bu birleştirme işlemi, insanlık tarihinde genellikle “devletlerin
kurulması” şeklinde tezahür eder. Liderler, İnsanların ihtiyaçlarını ve
isteklerini onların yetenekleriyle birleştirir. Bu yetmez ve kendi akıl,
cesaret ya da hayallerini de bu terkibin içine katar2 Geçtiğimiz yüzyıla
kadar bu birleştirme işlemi anlaşılabilir bir işti. Ancak bu son yüzyılda o
kadar aceleci, uygunsuz ve kimi zaman da insanlık dışı biçimlerde yapıldı
ki, geçtiğimiz elli yıl içinde sosyal bilimler en çok liderlikle
ilgilendiler. Bilim insanları, “dil ağrıyan dişin üzerinde dolaşır” sözünün
hatırlattığı gibi, en çok liderlik olgusu üzerinde konuştular. Dünyanın iki
büyük savaş geçirmesi, insanlık dışı sistemlerin içinde insanların
özgürlüklerinden mahrum edilmeleri gibi korkunç sonuçların yanı sıra,
liderliği bilimsel bir problem olarak düşünmeye zorlayan başka faktörler de
vardı. Dünya nüfusunun büyük şehirlerde yoğunlaşması, geleneksel ilişki ve
hayat biçimlerinin terk edilmesi, rekabetçi çalışma ortamı gibi bazı
faktörler, liderlik olgusunu farklı zeminlerde yeniden gündeme getirdi3.
İnsanlar yaptıkları işlerle, birlikte çalıştıkları hatta yaşadıkları diğer
insanlarla öyle yabancılaştılar ki, doğru parçacıkların doğru biçimde
birleştirilmesi işi artık profesyonellik gerektiren bir meslek halini aldı.
Liderlik, eskiden Tanrı vergisi iken, şartların, kültürün ve bütün
genişliğiyle ihtiyaçların zorlamasıyla ortaya çıkan bir “ilahi müdahale”
iken, bugünlerde iki haftalık seminerlerde öğrenileceği umulan bir sosyal
beceri haline geldi.

Bununla birlikte, yönetme ya da liderlik etme olgusunun bilimsel olarak ele
alınışı sadece geçtiğimiz, elli yılla sınırlı değildir. Hemen her kültürün
içinde insanları yönetmeye ilişkin bazı ipuçları bulunur. Her kültür,
devlet yönetirken, ordu yönetirken, bir işi ya da bir süreci yönetirken
nasıl davranılması gerektiğine ilişkin öneriler sunar4. Özellikle Türk
kültüründe liderlik ya da yöneticilik ile ilgili sonsuz sayıda örnek
vardır. Bu örnekler sefere çıkmış bir ordunun nasıl yönetileceğinden bir
düğün merasiminin nasıl yönetileceğine kadar çok geniş bir yelpaze
oluşturmaktadır. Türk klasik eserlerinde, sözlü kültürde, geleneklerde ve
yazıtlarda liderliğe verilen bu incelikli ve takdir dolu ipuçlarını görmek
mümkündür.

Türk kültüründe liderlik olgusunun özel bir yer tutmasının nedenleri,
Türklerin sürekli bir organizasyonu zorunlu kılan göçebe hayat tarzları ile
yaşadıkları coğrafyaların son derece riskli oluşudur. Liderlik, Türk
kültüründe doğrudan doğruya bir varoluş problemidir. Liderin vasıfları,
doğrudan doğruya milletin varlık ya da yokluğu ile ilişkilendirilir. Bu
nedenle Türkler liderlik ya da yöneticilik modellerini, insan varoluşu ile
doğrudan bağlantısı olan iki ana kaynaktan devşirmişlerdir. İlki, adalet,
hoşgörü, cömertlik, civanmertlik, yiğitlik gibi temel değerleri hayata
geçirmeye zorlayan risk coğrafyasıdır. Liderler, böyle bir coğrafyada adil,
cömert, yiğit ya da hoşgörülü olmak zorundadırlar5. Bu nedenle Türk
tarihinde liderler, bağımsızlığa alışkın boyları tek bir çatı altında
toplayabilmek için bu önemli kavramların sorumluluğunu şahsen üstlenmekle
mükelleftirler. Bilge Kağan bu sorumluluğu üstlendiğini Orhun Yazıtlarında
açıkça dile getirir6 ve liderliğinin dayanağı olarak, bu riskli coğrafyada
kendisinin sergilediği çalışkanlığı, özveriyi, kararlılığı gösterir.
Liderler için, Tanrı’nın onayı kadar milletin takdiri de gereklidir.

İkinci kaynak ise tabiatın ta kendisidir. İslam öncesi Türkler, bütün
evrenin de insan toplulukları gibi örgütlenmiş olduğuna inanmaktaydılar.
Tıpkı insan toplulukları gibi hayvanlar da, bitkiler de hatta madenler de
topluluk halinde varlık bulmaktaydılar. Türk efsanelerinde geçen “Kağan
aslan geldiğinde…” “Cümle kuşların sultanı Çalkarakuş…”7 gibi ifadeler,
tabiat varlıklarının da bir düzenli bir topluluk olarak görüldüğünü
kanıtlar. Hayvanların ruhları da şüphesiz Tanrı tarafından üflenmiş bir
ruhtu ve onlar kendilerini yaratanla dolaysız bir ilişki içindeydiler. Bu
yönleriyle hayvanlar değerli varlıklardı. Şamanların dini ayinlerde hayvan
figürlerini kullanmalarının nedeni budur. Üstelik bazı hayvanlar bazı
bakımlardan üstün özellikler taşımaktaydılar. Uçmak, iz sürmek, avlanmak,
zor iklim şartlarına dayanmak gibi. Onlar bu üstün özellikleriyle, insan
türünün zayıflıklarını adeta yüzlerine vurmaktaydılar. İnsanlar, bozkır
yaşamında tabiatın zorlamaları karşısında sürekli olarak kendi zayıf
yönlerinin farkına varırlar. Bu farkına varış, onları, kendileri kadar
zayıf olmayan diğer canlıları takdir etmeye ve onların üstün yanlarını
kendilerinde geliştirmeye iter.

Türklerin liderliği tanımlamalarında tabiatı bir kaynak olarak
gördüklerinin pek çok kanıtı bulunmaktadır. Bu konuda liderlerin isimleri
bizlere şaşırtıcı ipuçları vermektedir. Liderlerin isimleri genellikle
hayvan isimleridir. Toğrul, Aslan, Doğan, Buğra, Laçın gibi. Türk
klasiklerinde liderlik nitelikleri ile ilgili olarak yapılan açıklamalarda
da yine hayvan benzetmelerinin sıklıkla kullanıldığı görülür.

Türklerde liderliğin iki kaynağı, coğrafyanın gerektirdiği bireysel
erdemler ve tabiatın takdir edilmesinin getirdiği üstün bireysel
özelliklerdir. Bu iki kaynak, kısaca “tabiat ve ahlak” olarak
özetlenebilir. Bu iki kaynaktan edinilen ve kolaylıkla ifade edilen
liderlik kültürü tarihteki Türk devlet ve topluluklarına şekil veren temel
unsurdur. Özü itibariyle tabiatı ve insanı yüceltmeye dönüktür. Tabiatla
uyumu, diğer insanlarla ilişkilerde erdem ve fazileti, kişisel olarak da
sürekli zayıf yönlerini geliştirmeyi amaçlayan çok boyutlu bir liderlik
anlayışıdır. Bu anlayış, liderlerin özelliklerinin belli başlı hayvanların
özelliklerine benzetilmesiyle şaşırtıcı bir basitlikle ifade edilir ve
nesilden nesile aktarılır.

Kültürlerin örtük olarak barındırdıkları bu bilgi birikimi, dünyada
liderlik üzerine çalışanların ilgisini çekmeye başlamıştır. Liderliğe
ilişkin evrensel sınıflamalar ya da tanımlamalar hala geçerli olmakla
birlikte, liderliğin kültür değişkenlerini gözetmesi gereği artık pek çok
bilim insanı tarafından vurgulanmaktadır. Bu durum Türk kültüründe beliren
liderlik anlayışı için de geçerlidir. Hatta bu anlayışın liderliğe ilişkin
evrensel tanımlamalarla örtüştüğü de gözlenmektedir.

Örneğin, literatürde evrensel liderlik değerleri şöyle belirlenmiştir:
“İnandırıcı, Adil, Dürüst, İleri görüşlü, Geleceği planlayan, Bilgili,
Mükemmellik yönelimli, Olumlu, Dinamik, Anlam yaratan, Motive edici,
Koordinatör, Zeki, Güvenilir, Kararlı, Tedbirli, İyi pazarlık yapan,
Birleştirici, İyi iletişim kuran, Ekip kuran, İdari açıdan yeterli, vb”8.
Bu değerlerin çoğunun birbirinin ön şartı olduğunu, birbirini içerdiğini,
birinin doğal olarak diğerinin sonucu olduğunu görebilirsiniz. Liderlik
hakkında konuşan herkes, farklı bağlamlar içinde bu değerlerden söz eder.
Bu değerlerin dayanağı genellikle başarılı işletmelerde yapılan
araştırmalardır. Şimdi bu değerlerin Türk kültüründeki karşılıklarına
bakalım.

Örneğin, Yusuf Has Hacib, lider için şöyle demektedir9:

“Onun yüreği, savaşta aslan yüreği gibi

Dövüşürken de bileği, kaplan pençesi gibi olmalı”

(Cesaret, Dinamik, İnandırıcı)

“O domuz gibi inatçı, kurt gibi kuvvetli, ayı gibi azılı ve yaban sığırı
gibi kinci olmalı”

(Kararlı, Dinamik, İdari açıdan yeterli)

“Aynı zamanda kızıl tilki gibi hilekar olmalı. Deve gibi kin ve öç gütmeli”

(İyi pazarlık yapan, ileri görüşlü)

“Kendisini saksağandan daha ihtiyatlı tutmalı, gözünü kaya kuzgunu gibi
uzaklara çevirmeli”

(Tedbirli, Vizyoner, ileri görüşlü)

“Aslan gibi hamiyeti yüksek tutmalı. Baykuş gibi geceleri uykusuz geçirmeli”

(Adil, Dürüst, Çalışkan)

Yusuf Has Hacip, daha sonraki mısralarında bu benzetmeleri açıklamaktadır.
Türk kültüründe liderlik ve liderin sahip olması gereken üstün özellikler,
genellikle bazı karakteristik özellikleriyle öne çıkan hayvanlara yapılan
benzetmelerle açıklanır. Bu durum, Türklerin liderliği olduğu kadar tabiatı
da bir anlam çerçevesi içinde gördüklerini kanıtlar. Aynı zamanda bu
benzetmeler, liderlik eğitiminin kolay ve yaygın olmasını da beraberinde
getirir. Çünkü, ayının güçlü, kızıl tilkinin kurnaz, baykuşun da geceleri
avlandığını bilmeyen yoktur. Dolayısıyla liderliğe ilişkin bu öneriler
ilave açıklamalara ihtiyaç duymadan anlaşılabilir.

Bir başka örnekte, Türklerin bir komutandan beklediklerini görmek
mümkündür: Ordu komutanı on hayvanın niteliklerine sahip olmalıdır:

“Horozun yürekliliği, tavuğun iffeti, aslanın cesareti, yaban domuzunun
saldırganlığı, tilkinin kurnazlığı, köpeğin sebatı, turna kuşunun
uyanıklığı, karganın ihtiyatı, kurdun savaş arzusu, ineğin sağlığı”10.

Bununla birlikte, hayvan benzetmeleri, liderliğin sadece üstün
özelliklerini tanımlamak için kullanılmazlar. Kimi zaman, liderliğin
dayanağı olarak da hayvanlardan yararlanılır. Örneğin Salur Kazan, kendi
soyunu şöyle anlatır:

“Akkaya’nın kaplanının erkeğinde bir köküm var

Aksazın aslanında bir köküm var

Azvay kurt eniği erkeğinden bir köküm var

Aksungur kuşu erkeğinde bir köküm var” 11

Bu ifadelerde, liderin güçlü, çevik, atılgan gibi özelliklerinin, bu
özellikleri doğal biçimde yaşayan hayvanlar yoluyla anlatıldığı görülür.
Liderlik anlayışı, hem tabiata değer vermekte ve onun güçlerini takdir
etmekte ve hem de insana bir gelişim yönü göstermektedir.

Görüldüğü üzere liderlik, Türk kültüründe tabiat gözlemleri yoluyla
belirlenen bir yetkinlikler ve üstünlükler birikimidir. Bu üstünlükler kimi
zaman liderin meşruiyetini kimi zaman da hareketinin yönünü belirler. Fakat
önemli olan, liderliğe ilişkin özelliklerin tabiatın diğer canlılarından
yararlanılarak tanımlanmasıdır. Bazı hayvanların Türk kültüründe değerli ve
üstün olmaları, hatta bazılarına hani neredeyse kutsiyet atfedilmiş olması,
onların özelliklerini taşıyan liderlerin de toplum üzerindeki güç ve
nüfuzlarını arttırmıştır. Göçebe Türklerin yüzyıllar boyunca kolayca
örgütlenmeleri, üstelik bu örgütlenmelerin “başka kıtalara göç” ve “savaş”
gibi uç noktada sınavlardan geçmesine rağmen dayanıklılık göstermesi,
liderliğin bu kültürel dayanaklarına bağlanabilir. Türk kültüründe
liderlik, toplumsal yapıyı oluşturan parçacıkların birbirlerine kutsiyet ve
uyumla bağlanmasını içerir.

Liderlik üzerine yapılan çalışmaların, liderliğin ve insan ilişkilerinin
kültürel dayanaklarına inmesi, her kültürün içinde barındırdığı önsel
bilgilere ulaşılmasını sağlayabilir. Bu çerçevede Türk kültürü liderlik ve
yöneticilik açısından son derece zengin bir potansiyele sahiptir. Bu
potansiyelin incelenerek bilimsel literatüre kazandırılması, Türk dünyası
açısından son derece önemlidir. Liderliği, “bir grup insandan daha fazla
verim alma yeteneği” olarak değerlendirmek, kabaca bu tür tanımlarla
açıklamak, derin insanlık tecrübesini bir kenara bırakıp, Amerikalı Pazar
araştırmacılarının pratik önerilerine yönelmek anlamına gelmektedir.
Attığımız her adımın, yaptığımız her şeyin hayatımızı oluşturan, kendimizin
ve başkalarının hayatlarına anlam katan değerler bütünüyle ilişkisi
bulunmaktadır. Bunların yerine son elli yıldır “kariyer, verimlilik,
başarı, kazanmak” gibi kavramlara hak ettiklerinden daha fazla değer
verilmeye başlandı. Üstelik bu kavramları birer hayat amacı haline
getirmeye çalışan insanlara da kabaca “lider” denildi. Oysa, tek tek
bireylerin hayatlarında ve bütünüyle insanlığın hayatlarında büyük
dönüşümler yapan liderler, şirketlerdeki başarılı “ekip liderleri” gibi
davranmamaktadırlar. Onlar tıpkı Türk kültüründe örneklerini incelediğimiz
gibi, kendilerini üstün ve değerli bir üstyapının parçası olarak görmekte
ve insanları da o yapı ile bütünleşmeye çağırmaktadırlar. Böyle bir
liderlik, toplumun ve insanın parçalarının daha barışçı bir biçimde yeniden
birleştirilmesinin tek yoludur.

Mustafa SAFRAN

(Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Ortaöğretim Sosyal Alanlar
Eğitimi Bölümü, Tarih Öğretmenliği Anabilim Dalı, e-posta:safran@gazi.edu.tr
)

DİPÇE

1 H. Meydan, M. Polat, “Liderin Güç Kaynaklar ı Üzerine Kültürel Bağlamda
Bir Araştırma”, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fak. Dergisi, C. 65, s. 124.

2 Kara, 2009: 465

3 L. Eraslan,
http://dhgm.meb.gov.tr/yayimlar/dergiler/Milli_Egitim_Dergisi/162/ eraslan.
htm)

4 S. Turan, B. Durceylan, M.Şişman, Üniversite Yöneticilerinin
Benimsedikleri Kültürel Değerler, journals.manas.edu.kg/
mjsr/oldarchives/Vol07_Issue13_2005/ 428, s. 248.

5 Kazım Mir şan, https://www.facebook.com/note.php?note_id=442976692039

6 Muharrem Ergin, Orhun Abideleri, Boğaziçi Neşriyat, İstanbul, 2012, s.12.

7 Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı, Boğaziçi Neşriyat, İstanbul, 2011, s.3


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.