Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10791
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2278) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (522) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (844) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (1052) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Milli Kültür konuları
Milli kültürümüzü nasıl geliştirebiliriz? (14)
Toplum giderek dejenere mi oluyor? (9)
Milli Kültür ile ilgili diğer konular (499)


Milli Kültür - Milli Kültür ile ilgili diğer konular konusu hakkında görüşler
Sevil ÖZPINAR - (Ziyaretci) 23.06.2016 21:32:22

TÜRK TÖRESİ ve TÜRK TARİHİ HAKKINDAKİ GERÇEKLER (9)


Sevil ÖZPINAR
YAZIYOR
TÜRK TÖRESİ ve TÜRK TARİHİ HAKKINDAKİ GERÇEKLER
( 9 )

_____ AVŞAR ____

Eski metinlerde Afşar veya Avşar şekillerinde de yazılan bu isim, Oğuzların 24 boyu arasında, gerek sayıca çokluk, gerek oynadığı tarihi rol bakımlarından, çok mühim bir aşiretin (il) adıdır. Türlü isimler taşıyan muhtelif şube (oymak)`lerine bugün İran ve Türkiye`nin birçok sahalarında ve küçük azlıklar halinde Afganistan ve Sovyet Azerbaycanı`nda hala tesadüf olunan, Orta Çağ`da Zengiler ve Karamanoğulları gibi, mühim sülaleler çıkardıktan sonra, XVIII. asırda da Nadir Şah gibi bir kahraman yetiştiren bu eski ve kuvvetli Türk aşiretinin tarihini, eldeki vesikaların verdiği imkan dahilinde, ana çizgileri ile belirtmeğe çalışacağız. Asırlardan beri çok geniş bir coğrafi sahaya yayılan ve muhtelif amillerin tesiri ile bazı muhitlerde henüz yarı göçebe şeklini muhafaza eden, bazı sahalarda yakın zamandan beri toprağa bağlanmakla beraber, henüz aşiret an`anelerini saklayan, bazı sahalarda ise, epeyce eski zamanlardan beri iskan edilmiş oldukları, aşiretin veya şubelerinin ismini taşıyan köy adlarından anlaşılan Avşarların bu kısa tarihi, Büyük Selçuk İmparatorluğunun kuruluşu ile bağlı olan "yakın şarkın Türkleşmesi" hadisesini de oldukça aydınlatabilecek bir mahiyettedir.

I. Kavmiyet meselesi:

Avşarların muhaceret ve iskanı meselesini ve onunla alakalı tarihi hadiseleri kronolojik bir surette ve muhtelif coğrafi sahalarda tetkike girişmezden evvel, bunların Türk değil, Moğol oldukları hakkında son asırlardaki bazı tarih eserlerinde ve onlara dayanan bazı garp müelliflerinde tesadüf edilen bir iddianın mahiyetini anlatmak istiyoruz. Bazı yeni İran eserlerinde, Avşar kabilesinin iptida Hulagu ile sonra da diğer bir kısım Avşarların Timur ile İran`a geldikleri ve bunların bir Moğol kabilesi oldukları zikredilir; L. Lockart, Nadir Şah`a ait monografisinde, Avşarların Moğol mu Türk mü oldukları meselesini münakaşa ederek, Türk olmaları ihtimalini daha kuvvetli bulmaktadır. Halbuki XVIII-XIX. asırlarda, Avşar muhacereti hakkında sarih malumat sahibi olmayan ve onları Moğol istilası sıralarında İran`a gelmiş zanneden bazı müelliflere dayanılarak, ileri sürülen bu Moğolluk iddiasının, XIII.-XIV. asırlara ait ilk kaynakların hiçbirinde bulunmadığını söylersek, böyle bir münakaşaya yer kalmadığı kendiliğinden anlaşılır. Nadir Şah devri tarihçilerinden Mirza Mehdi Han Astarabadi, Avşarların, Moğolların istilası üzerine iptida Azerbaycan`a gelip yerleştiklerini söylemekle beraber, bunların Türkmen olduklarını tasrih eder ki, bu, Nadir Şah devrinde bile böyle bir Moğolluk rivayetinin ortada dolaşmadığını göstermeğe kafidir.

İran, Irak ve Türkiye`nin muhtelif sahalarında asırlarca Türk aşiretleri ile beraber yaşayan ve hatta çok defa Türk neslinden birtakım reislerin idaresi altında yeni aşiret teşekkülleri vücuda getiren (msl. Ustaçlu kabilesinden Abbas Aka tarafından teşkil edilen Gelbaği aşireti; bk. Bidlisi, Şerefname tab., Mısır, s. 416) Kürtler arasında da Avşar adlı bazı küçük oymakların bulunduğunu biliyoruz; A. Jaba, Recueil de notices et recits kourdes, Petersburg, 1860, s. 7`de Kayseri civarındaki Avşarların Kürt olarak gösterilmesi, V. Cuinet La Turquie d`Asie (Paris, 1890), I, 299`da Yozgat civarında Avşar adlı Kürt aşiretlerinden bahsedilmesi, bunların aslen Türk oldukları hakikatini değiştiremez. Esasen Türk oldukları halde, muhtelif sebeplerle Kürt kabileleri arasına karışarak, zamanla dillerini unutmuş lakin, asıllarının Türk olduğu hatırasını muhafaza etmiş birtakım Türk oymaklarının mevcudiyetini bildiğimiz için, bunun münferit bir hadise olmadığını söyleyebiliriz.

II. Tarihi an`aneler:

Avşar ismini, İslam kaynaklarında, ilk olarak, Makdisi`de, Türk topraklan hududunda bir köy adı olarak, görmekteyiz. Kabile adı olarak, iptida Mahmud Kaşgari`de 22 Oğuz boyundan 6. olarak Afşar şeklinde zikredilir ve damgasının şekli gösterilir Mahmud`a göre, Afşar, bu Oğuz şubesinin ilk babalarının adıdır. Bundan sonra, yani XI. asırda, Selçuk imparatorluğunun kuruluşundan başlayarak, tarihi kaynaklarda bu kabileden bahsedildiğini, aşağıda, onların göçlerini ve muhtelif sahalarda yerleşmelerini izah ederken, göreceğiz. Oğuzların kabile an`anelerinden bahseden Reşidüddin (Camiü`t-tevarih, nşr. Berezine, I, 32, Avuşar şeklinde, bazı yazmalarda Avşar ve Avşr şekillerinde) ile ondan istifade eden Yazıcı-oğlu Ali Selçuk-name, muhtelif yazmaları vardır) ve Ebu`l-Gazi Bahadır Han`ın ifadelerine göre, Avşar, Oğuz Han`ın 3. oğlu Yıldız Han`ın büyük oğludur ve kelime, "işlerini çabuk yapan" manasına gelmektedir. Vambery bu isme bir yerde "toplayıcı", diğer bir yerde de "zaptiye neferi, mübaşir" manalarını veriyorsa da, bunun doğru olmadığını ve kelimenin, bugün Kazan ve Kırım lehçelerinde "müsaade etmek, itaat etmek" manasına gelen auş fiilinden geldiğini ve binaenaleyh avşar isminin "itaatli" demek olduğunu G. Nemeth söylemektedir.

Yine Reşidüddin, eserinin Oğuz an`anelerini ihtiva eden kısmında, Avşarlar hakkında aynı malumatı tekrar ederek, tamgaları ve ongunları hakkında da izahat verdikten sonra, Oğuz neslinden muhtelif sülaleler yetiştiren boylar arasında bunları da zikrediyor ki, böylece Avşarların daha XIV. asırdan evvel hükümdar sülalesi çıkardıklarını bildiğini göstermektedir.

III. İlk yurtları ve göçleri:

Avşar ismine İslamiyetten evvelki kaynaklarda tesadüf edilmemekle beraber, bunun, diğer 22 (veya 24) Oğuz boyunun adları gibi, daha X. asırdan evvel mevcut olduğuna hükmedilebilir. Avşarlar, Selçuk devletinin kuruluşundan evvel diğer Oğuz boyları ile beraber, Seyhun yukarılarında ve İslam coğrafyacılarının iptida Mefazatu`l-Guzziya adını verdikleri Kıpçak çölünde (Deşt-i Kıpçak) yaşıyorlardı. Bunlardan bazı zümrelerin o sıralarda Maveraünnehr ve Horasan`a gelmiş olmaları imkansız değildir. Lakin bunların eski yurtlarını bırakarak, kesif kitleler halinde, İran sahasına muhaceretlerinin, Selçuk İmparatorluğunun kuruluşundan sonraki yıllarda, yani XI. asırda, olduğunu kabul etmek daha doğrudur.
Bu devirlere ait tarihi kaynaklarda umumiyetle Türkmen ismi altında toplanan veya sadece Guzz (Oğuz) diye anılan bu kabilelerin muhtelif hareketlerinden bahsedilirken, bunların hususi isimleri çok defa zikredilmediğinden, Avşarların ilk muhaceretleri, göç yolları ve iskan (veya ikta`) sahaları hakkında sarih bir şey söylemeye imkan yoktur. Yalnız, Avşarlardan olan Aksungur`un ve oğlu `İmadeddin Zengi`nin maiyetlerinde kuvvetli Avşar kütlelerinin XI. asır sonlarında ve XII. asırda bugünkü şimali Suriye sahasına geldikleri ve bu sülalenin hizmetinde mühim hareketlerde bulundukları tahmin olunabilir. Gerek büyük Selçuklular ve gerek onların yerine geçen muhtelif sülaleler devrinde, İran, Suriye ve Anadolu sahalarına gelen muhtelif Türkmen boyaları arasında, kuvvetli ve kalabalık bir kabile olan Avşarların mühim bir mevkii olduğu şüphesizdir.

Avşarlardan büyük bir kütlenin, XI. asrın son veya XII. asrın ilk yıllarında, reisleri Arslan`ın idaresinde, Huzistan sahasına gelip yerleştiğini görüyoruz. Sultan Mahmud b. Muhammed devrinin nüfuzlu emirlerinden olan ve Sultan Muhammed b. Mahmud ile beraber, Hemedan`a gelip, Hass Bey`in katli üzerine, gizlice tekrar Huzistan`a kaçan ve Huzistan`a hakim olan Sultan Melikşah b. Mahmud`un Rebiülevvel 555 (1160)`te ölümünden sonra, Huzistan`ı, onun küçük oğlu namına, fakat müstakil hükümdar gibi, idare eden atabeg Şumla, Avşar kabilesinin reisi idi. Bu kuvvetli Türkmen emirinin adı, Bondari burada Şumla adı ile Ravendi`de sadece Şumla, İbnü`l-Esir`de ve Reşidüddin Aydoğdu ve Vassafta Yakub b. Arslan el-Afşari diye yazılıdır. Hamdullah Mustavfi`de ve ona istinat eden Şeref-name-i Bidlisi`de, şüphesiz bir istinsah hatası olarak, Hüsameddin Şuhli şeklinde yazılan ve Avşarlardan olduğu tasrih edilen bu ismin Şumla olacağı pek sarihtir (V. Minorsky, E/`deki LUR-İ KÜÇİK maddesinde bu ismi "Şüli veya Şuhla Türk kabilesine mensup Hüsameddin" diye izah ettiği gibi, onun 500-580 (?) senelerinde Luristan ve Huzistan`ı idare ettiğini ve 570 yahut 580`de öldüğünü yazarsa da, gerek bu okuyuş ve izah, gerek yıllar, doğru değildir. Tarih-i bahtyari`de de bu isim Şeref-name`den bu suretle alınmıştır da bu ismi Suhili ve Avşari kelimesini de Ak-Sarı şeklinde okumuş ve Minorsky, E/`deki LÜR maddesinde, bu sonuncu yanlışı tekrarlamıştır. 543`ten başlayarak, 570`te harp meydanında ölünceye kadar, birçok mühim vak`alara karışan, harplerde bulunan ve Huzistan ile Luristan`ı 15 sene müstakil surette idare eden bu büyük Avşar reisinden sonra, oğlu Garseddin (yahut İzzeddin) yerine geçti ve Irak Selçuk sultanı Tuğrul`un hizmetinde bulundu; lakin 590`da ölümü üzerine çocukları arasında çıkan mücadeleler neticesinde, Abbasi halifesinin de bu işlere karışması üzerine, bu ilk Avşar sülalesi ortadan kalktı.

Oldukça karışık olan bütün bu tarihi kayıtlardan çıkarılacak netice, büyük Oğuz muhacereti esnasında kuvvetli bir Avşar kütlesinin İran`dan geçerek, şimali Suriye`de Zengiler devleti sahasında yerleştiği ve yine diğer büyük bir zümrenin de, sıklet merkezini Huzistan teşkil etmek üzere, Kuh-Giluya, Küçük Luristan ve Fars mıntıkalarına dağıldığıdır (XII. asır). Bunların, iptida Şumla maiyetinde olarak, buraya geldikleri hakkındaki Vassaf`ın ifadesini doğru bulmuyoruz; tarihi hadiselerden istidlal edilebildiğine göre, bunlar Şumla`nın babası Küştogan`ın ve belki de büyük babası Arslan`ın riyaseti altında, buraya gelmiş olmalıdırlar. Bayatlar, Salurlar, Kayılar gibi büyük Oğuz boylarının muhaceretleri ile aynı zamanda vukua gelen bu ilk göçleri tesbitten sonra, Avşarların İran, Suriye ve Anadolu`nun muhtelif mıntıkalarındaki hareketlerini ayrı ayrı tetkik edelim.
DEVAMI 10. BÖLÜMDE



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.