Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1831
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10765
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 755
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2268) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (519) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (835) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (1052) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (622) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3426) |

Görüş bildirebileceğiniz Milli Kültür konuları
Milli kültürümüzü nasıl geliştirebiliriz? (14)
Toplum giderek dejenere mi oluyor? (9)
Milli Kültür ile ilgili diğer konular (496)


Milli Kültür - Milli Kültür ile ilgili diğer konular konusu hakkında görüşler
Mustafa Mete İSLAMOĞLU - (Ziyaretci) 7.10.2015 22:27:00

TÜRK`ÜN DÜNYAYA `İNSANLIK DERSİ`


Mustafa Mete İSLAMOĞLU
YAZIYOR
TÜRK`ÜN DÜNYAYA
``İNSANLIK DERSİ´´
BAŞLARKEN: Bu yazıyı milli ve manevi duygularımın iftihar zirvesinde yazmak şahsıma düşen bir görevdi. İnsanlığın gurur ve bizatihi benim övünç vesilem olacak bu tarihi olayı sizlerle paylaşmak Türk`e ``sentez´´ diyenlere Türk varlığını çekemeyen, istemeyen, dinsizlere soysuzlara ve Türk düşmanlarına bir ibret saikası olacaktır.
``YALAN TARİHLE ALDATILANLAR İYİ OKUSUN´´
Çanakkale Savaşlarında savaşıp, bir kolu ile bir ayağını kaybeden Fransız Generali Bridges, yurduna döndükten sonra anlattığı bir savaş hatırasında şöyle diyordu.
``Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştıkları için daima iftihar edebilirler.
Hiç unutmam. Savaş sahasında dövüş bitmişti. Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk.
Az evvel, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır zayiat vermişlerdi.
Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutamayacağım.
Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeri de kendi gömleğini yırtmış onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu. Tercüman vasıtası ile şöyle bir konuşma yaptık:
``Niçin öldürmek istediğin askere yardım ediyorsun?´´
Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi:
``Bu Fransız, yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı. Bir şeyler söyledi, anlamadım. Ama herhalde resimdeki kadın annesi olacaktı. Benim ise kimsem yok. İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün.´´
Bu asil ve âlicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı.
O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan yaşların donduğunu hissettim. Çünkü Türk askerinin göğsünde bizim askerinkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutam ot tıkamıştı.
Az sonra ikisi de öldüler...´´ Fransız Generali BRIDGES
Çanakkale Savaşları Komutanı

Arkadaşıma Söyleyin Hakkını Helal Etsin
Kocadere Köyü`nde büyük bir sargı yeri kuruluyor. Bu sargı yerine kimi Urfalı, kimi Bosnalı, kimi Adıyamanlı, kimi Gürünlü, kimi Halepli çok sayıda yaralı getiriliyor.
Bunlardan biri Çanakkale Lapseki`nin Beybaş Köyü`nden Halil adında bir askerdir ve yarası oldukça ağırdır. Zor nefes alıp vermektedir.
Alçalıp yükselen göğsünü biraz daha tutabilmek için komutanının elbisesine yapışır. Nefes alıp vermesi oldukça zorlaşır; ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarından:
``Ölme ihtimalim çok fazla... Ben bir pusula yazdım... Arkadaşıma ulaştırın...´´
Tekrar derin derin nefes alıp, defalarca yutkunur:
``Ben... Ben köylüm Lapsekili İbrahim Onbaşıdan 1 Mecit borç aldıydım... Kendisini göremedim. Belki ölürüm. Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin!´´
``Sen merak etme evladım.´´ der komutanı ve Halil`in kanıyla kırmızıya boyanmış alnını eliyle okşar. Halil az sonra komutanının kollarında şehit olur ve son sözü de:
``Arkadaşıma söyleyin hakkını helal etsin!´´ olur.
Aradan fazla zaman geçmez. Oraya sürekli yaralılar getiriliyor. Bunlardan çoğu daha sargı yerine ulaştırılmadan şehit düşüyorlar.
Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılıyor. İşte yine bir künye ve yine bir pusula&8230;
Komutan gözyaşlarını silmeye dahi fırsat bulamamıştır. Pusulayı açar, hıçkırarak okur ve olduğu yere yığılır kalır. Ellerini yüzüne kapatır, ne titremesine ne de gözyaşlarına engel olur:
``Ben Beybaş Köyünden arkadaşım Halil`e 1 Mecit borç verdiydim. Kendisi beni göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız. Belki ben dönemem. Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim.´´
Allah`ın (c.c) askerleri olduğu gibi Allah`ın şâirleri de vardır.
Millî şâirimiz Mehmet Akif Ersoy da Allah`ın (c.c) şâirlerinden bir şâirdir. Kendisi milletimizin en buhranlı ve en zor döneminde, pek çok kişinin ümitsiz olduğu bir ortamda ortaya çıktı ve milletini ``Korkma!´´ diye uyardı. Millete ümit telkin etti ve zafere giden yolda üzerine düşen görevi en iyi şekilde yapmaya çalışarak örnek bir aydın modeli çizdi.
Yazdığı İstiklâl Marşı, bizim hem millî hem de dinî değerlerimizi koruma ve yaşatma azmimizi yansıtır. O, milletimizin ortak mutabakat metnidir. Bizi millet yapan temel değerlerimizden biridir. Devletimizin üzerinde kurulduğu toprakların, savaşla tekrar vatan yapılmasının bir belgesidir. Milletimizin var olma yok olma mücadelesinin en şiddetli bir döneminde, işgalcilere karşı direniş kararlılığımızın zirvede olduğu bir sırada oluşan ortak heyecanın, ortak iradenin, ortak hassasiyetin bir ürünüdür.
Bugün milletimizin topluca, hep bir ağızdan ve yüksek sesle okuduğu iki önemli değer vardır; birisi, dinî kimliğimizin simgesi olan, Itri`nin bestelediği ve bayram namazlarında söylediğimiz Tekbirimiz, diğeri de yine hep bir ağızdan söylediğimiz İstiklal Marşı`mızdır. Peki, İstiklal Marşı`mızın ilk kelimesi olan ve millete bir uyarı mahiyeti taşıyan ``Korkma!´´ seslenişinin dayandığı esaslar nelerdir? M. Akif Bey, neden şiirine bu kelimeyle başlamıştır?
`` YALANLARLA DOLDURULAN (güya) TÜRK TARİHİNDE BUNLAR BÖYLE ANLATILMAZ ve YILLARDIR TÜRK GENÇLİĞİ HEP ALDATILIR.
Her şeyden önce şunu bilmeliyiz ki M. Akif Bey bir İslâm şâiridir. Bu itibarla, kendisi küçük yaşlardan itibaren İslâmî bir terbiye ve eğitimden geçmiştir. Yahya Kemal Beyatlı`nın deyimiyle ´´Müslümanlığın o güzel çocukluk rüyasını´´ doyasıya yaşamıştır. Kendisi küçük yaşta Kur`an-ı Kerim`i hıfzetmiş ve ``Demir Hafız´´ derecesine nâil olmuştur.
Bir medrese hocası olan babası Temiz Tahir Efendi`nin dizi dibinde yetişmiş ve ondan birçok ilimleri öğrenmiştir. Dolayısıyla yazdığı bütün şiirlerinin dayandığı temel kaynaklar; feyz alarak büyüdüğü Kur`an-ı Kerim, Hadis, Siyer-i Nebi gibi İslâmî kaynaklardır. M. Akif Bey`in İstiklal Marşı`mıza olumsuz bir ifade olan ``Korkma!´´ sözcüğüyle başlaması da İslâm kültüründen izler taşır. Zira İslâm dininin temel ilkesi olan Kelime-i Şehadet yani ``Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh´´ cümlesi olumsuz bir ifade olan ``Lâ´´ ile başlar. ``Lâ´´, ´´hayır, yok, değildir´´ gibi anlamlara gelir. Yani ``Hiçbir ilah yoktur, ancak Allah (c.c) vardır.´´ manasına gelir.
İslâm dini, önce olumsuz durumu, olmaması gereken bir şeyi ortadan kaldırır, sonra olumlu değeri, olması gerekeni ortaya koyar. M. Akif Bey de önce olumsuz bir durum olan korkuyu yok etmek, silmek ister. ``Korku yok, korkma!´´ der. Korkunun olmaması gerektiğini söyler. Sonra olumlu değerleri verir.
Marşımızın;
``Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.´´
Şeklindeki ilk mısraı, Peygamber Efendimiz`in (s.a.s) Hz. Ebubekir ile (r.a) birlikte 622 yılında Mekke`den Medine`ye hicret ederken aralarında geçen bir konuşmaya da telmihte bulunmaktadır. Hadise şöyle cereyan etmiştir;
Mekkeli müşriklerin baskısından bunalan Efendimiz (s.a.s), Hz. Ebubekir`le birlikte, Cenâb-ı Hakk`tan gelen vahiy doğrultusunda Mekke`den Medine`ye hicret için gizlice yola çıkarlar. Yolda Sevr Mağarası`nda konaklarlar. Mekkeli müşrikler de peşlerine düşmüşlerdir. Kâfirler, Peygamberimizi (s.a.s) bulup getirene veya öldürene yüz deve verme vaadinde bulunurlar. Bunu duyan nasipsizler, hemen yola koyulup izleri takip ederek Sevr Mağarası`nın önüne kadar gelirler. Peygamber Efendimiz (s.a.s) ve Hz. Ebubekir (r.a) içeriden onların geldiğini görürler. Fakat müşrikler onları göremezler. Bu esnada Hz. Ebubekir telaşlanır, üzülür ve Efendimiz`e en ufak bir zarar gelmesinden korkar. Rasulullah Efendimiz de (s.a.s) onu teskin etmek için:
´´Üzülme/Korkma! Allah (c.c) bizimle beraberdir.´´ buyurur.
Bu hadiseye Kur`an-ı Kerim`de şöyle değinilir:
``Eğer siz O`na (Peygamber`e) yardım etmezseniz, (biliyorsunuz ki) inkâr edenler O`nu iki kişiden biri olarak (Mekke`den) çıkardıkları zaman, O`na bizzat Allah yardım etmişti. Hani onlar mağarada bulunuyorlardı. Hani O, arkadaşına &8216;Üzülme; çünkü Allah bizimle beraberdir` diyordu. Allah O`nun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz bir takım ordularla O`nu desteklemiş, böylece inkâr edenlerin sözünü alçaltmıştı. Allah`ın sözü ise en yücedir. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.´´(Tevbe Sûresi, 9/40)
M. Akif Bey de bu hadiseye telmihte bulunarak; kâfirlerin Sevr Mağarası`nı kuşattığı gibi milletimizin de emperyalist batılı devletler tarafından kuşatıldığı sırada Peygamber Efendimiz`in (s.a.s) Hz. Ebubekir`e (r.a) söylediği gibi o da milletimize;
``Ey Aziz Millet! Korkma! Allah (c.c) bizimle beraberdir.´´ diye seslenerek teselli veriyor, milletin şevk ve azmini artırmaya çalışıyordu.
Burada ilginç bir benzerlik daha vardır.
``Peygamberimiz`i (s.a.s) kuşatan, hapseden, dar bir mekâna mahkûm eden mağaranın adının ``Sevr´´ olmasıyla, milletimizi Orta Anadolu`da mağaraya benzeyen küçük bir alana hapsetmeyi ve orada yok olup gitmesini amaçlayan, kıskıvrak kuşatan, hapseden ``Sevr Antlaşması´´nın adlarının da aynı olmasını nasıl izah etmeli? Sevr banliyösü Fransa`nın başkenti Paris`in dışında küçük bir yerleşim yeridir. ``Sevr Mağarası´´ da Mekke`nin dışında Sevr Dağı`nda küçücük bir yerleşim yeri olarak kabul edeceğimiz bir mağaradır.
Daha bunlar gibi pek çok benzerlikler vardır. M. Akif Ersoy, işte bu kültürden geldiği için milli mücadele sürecimizi İslâm tarihinden benzer olaylarla irtibatlandırma yoluna gitmiştir.
``TÜRK İŞTE BUDUR´´
Yazımızı duygularımıza da tercüman olması hasebiyle Millî Şairimizin ``Ordunun Duası´´ isimli şiirinin son bölümüyle bitirelim:
Ey Ulu Peygamber nerdesin?
Dinle minaremde öten gür sesin!
Gel, bana yâr ol ki cihan titresin,
Kimse dönüp süngüme yan bakmasın.
Âmin! Desin hep birden yiğitler,
``Allah u ekber!´´gökten şehitler.
Âmin, âmin! Allah u ekber! Allah u ekber.
05 &8211; EKİM &8211; 2015
ALANYA



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.