TÜRKÜLERDEDİR COĞRAFYAM!
TÜRKÜLERDEDİR COĞRAFYAM! Bedrettin KELEŞTİMUR Türkülerin de bir dili vardır; O dile bizler, ‘gönül dili…’ diyoruz! Türkülerinde bir coğrafyası vardır; O coğrafyaya bizler, ‘gönül coğrafyamız…’ diyoruz! O sebepledir ki, Türkçeye, ‘fetih dili…’ derim! O dilin ezgisinde öyle makamlar vardır ki; Dağa, taşa, toprağa, yola, köprüye; Ve bütün hatıralarınıza, ‘nüfuz…’ eder! Türkülerde, coğrafyanın ‘ses tapusu…’ vardır! Mostar Köprüsünü yıktılar değil mi? Ya türküsü! İlanihaye söylenecektir… “Yeşil Tuna…” Fırat’la, Nil’le yoldaştır! Türk Cihan Hâkimiyetinin, “Üç Kıtaya…” akseden resmidir/ tualidir! Yeşil Tuna için yakılan o kadar çok, türkülerimiz var ki! O nağmelerde, ‘Evlad-ı Fatihan Ruhu’ vardır! ‘türkülerin…’ bizi söylediğini, ‘türkülerin…’ bizi anlatan hikâyeler olduğuna vurgu yapmak isterim! Türkülerde, yürek aşkımız vardır! Türküler, bam telimizdir! Şair ne diyor, “Bazen bir bozlaktır, o bazen barak havası Takatimiz tükense türküler nefes olur Kanayan yaraların türküdedir devası Has gönül çağlayanı türküler Türk’ü söyler” Türküler, kâh azığımız olur, kâh sırdaşımız! Hüznüm, sevincim, kederim bir bulut kümesi gibidir; Sımsıcak bir esintidir, rüzgârların dilinde; İncecikten dökülür, ruhuma yürür nağmeleri… Türküler; Zeybektir, Horondur, Halaydır, Bardır Türküler; deyiştir, koşmadır, semahtır Türküler; Baraktır, bozlaktır, hoyrattır, divandır, mugamdır Türkülerde yaşarsınız; yol havasını, yayla havasını, gurbet havasını! Türküler, içerisinde yaşadığınız ‘dünyanızdır…’ Doğumdan ölüme kadar uzanan yolda; Türküler kâh ninni olurlar, kâh ağıt! Hayatın asla asık suratlı olmayan; Duydu vadisidir! Bizim en büyük korkumuz nedir? “Gönüllerin çoraklaşması…” “Toprağın çoraklaşması…” O sebepledir ki, ‘sanat…’ deriz! Bu milletin, ‘gökkuşağı…’ diyebileceğimiz; Tasvirlerin en güzeli diyebileceğimiz, Gönül kafesinde sakladığı sır diyebileceğimiz, Hikmet şualarıyla yıkanan, şiir dili diyebileceğimiz, Türkülerimiz, ‘asırların nağmeleridir…’ Anadolu’yu insanıyla ‘birleyen ve de derleyen’ bu zenginliktir! Türkülerin, bu coğrafyanın; bu coğrafya insanının, Hayatının ‘kendisi…’ olduğunu bir daha düşündüm!
TOPRAĞINI HOR GÖRME Nefsini ayakların altına al Ki, olanca zahmeti ayaklar taşır Kıraç olsa da toprağı hor görme Toprak içinde defineler taşır Sabır, Kaf Dağı’ndaki Anka kuşu Asırlar, Süleyman yüreği taşır Gecenin hareminde, ay ve yıldız İlahi, kandil kandil feyzin taşır Dünya keder ve endişe salıncağı Deryası fersah fersah hikmet taşır BAKIŞLARIN ANLATIYOR! Bakışların çok şeyler anlatıyor Gel gezelim, geçen ömrü diyorsun… Baharı da, kışı da içimizde; Renkler, balayımız olsun diyorsun… Mevsimden mevsime nasıl geçilir Kapılar, köprüler bir bir açılır Tatlı, acı… Sularından içilir Bakışların anlatıyor diyorsun Kâh yüzünde tebessüm pırıl pırıl Nehir gibi akıyor, ışıl ışıl Kâh görünmez bir bela usul usul Bakışlarına yansıyor diyorsun İnsanda olmak, varlığı anlamak Onda ki, sessiz çığlığı dinlemek! Bir ney gibi inim inim inlemek; Bakışlarınla hep dinle diyorsun! Mevsimler geçti, gitti hülyalarım İçin için baharına ağlarım Bak! Çer-çöp haline gelmiş bağlarım! Bakışların, ömre bedel diyorsun!
|