SİYASETÇİLER KAMPLAŞMA POLİTKASINI TERK ETMELİDİRLER
Ülkemizde siyasi tartışmalar çoğunlukla belli inanç çerçevesini kendince çizmiş halk kesimleri üzerinde olmaktadır.Sunni alevi, Türk kürt, laikik antilaik ve benzerleri. Siz hangi milletvekili genel seçimi hatırlıyorsunuz ki Türkiye`nin kalkınması ve yükselmesi ile ilgili ciddi programlar ve tezler tartışılmış oldu? Tartışılmadı. Çünkü böyle bir tartışma için çok ciddi çalışmalar ve bilgi birikimleri gerekir. Bu tür konularda bürokrasinin yönlendirmesine alışmış olan siyasetçiler maalesef bloklaşmış kitleler üzerinde yoğunlaşmayı tercih ettiler ve bu yolu oy alma açısından çok kolay buldular. "Ben aleviyim, ben duruken falan partinin sunni adayına mı oy vereceksin" "Ben kürdüm, ben varken neden diğerini tercih edeceksin", "Adayımız beş vakit namaz kılar, böyle bir müslüman duruken niye bu beynamazlara oy vereceksin" "Bizim tarikat üyesidir, bunu tercih edeceğiz" gibi propagandalar asıl mesele olan devlet yönetimini kendi özelliklerine uygun olacak ikliminden sürekli uzaklaştırmıştır. Burada en büyük sorumluluk siyasetçilerin olmuştur. Bu gün herhangi bir siyasi partiyi din istismarı nedeniyle suçlamak diğerlerinin istismar etmediği anlamını asla vermemeledir. Bu gün her siyasi parti asli görevinin dışındaki bir eksen ağırlığında siyaset yapmaktadır ve sadece "iyi becerenler" ve "becereyemeyenler" ve de "yüzüne gözüne bulaştıranlar" ayırımını yapabiliriz. Çünkü her siyasi parti ve her siyasetçi bir şeyi istismar ediyor. Bu istismarlarda sadece rejim muhalifliği yatmamaktadır. İstismar artık siyasetimizde bir klasik yol olmuştur ve bu yolu herkes kendine göre kullanmaktadır. Siyasetçide ve devlet yönetiminde ilk kıstas "layık olma" yani yönetme kabiliyetine sahip olmaktır. Bir yönetici az dindar hatta dini zaafiyet içinde de olabilir. Ama bu yönetici iyi bir yönetici ise topluma yararı daha fazla olduğundan tercih edilmesi gereken yönetici bu yönetici olmalıdır. Ancak iyi bir yönetici de kendisi hangi inanç seviyesinde olursa olsun toplumun değerlerine ve inanç sahiplerine saygılı olmak zorundadır. Bütün peygamberleri anarken Hazreti diye başlayan Türklerin, müslümanların peygaberini sadece adıyla ve küçümseyen bir eda ile dile getirmek sadece ve sadece aptallık olur ya da dini istismarın tersi bir istismar olur. Özetle siyasetçiler neden siyaset yaptıklarını, kimler için yaptıklarını bilmek ve buna göre kendilerini donatmak zorundadırlar. Siyasetçiler ülke meselelerini iyi bilmelidir, devleti iyi tanımalıdır, halkın her türlü sorununu bilmeli ve bunlar için çözüm yolu aramalıdır. Ve artık önce siyasetçilerimiz, siyasete ilgili olan aydınlarımız değişmeli mevcut zihniyetlerini bırakmalıdırlar. Asıl hedef, milletlerarası mücadelenin hızla ve her dönem değişik metotlarla devam ettiği dünyamızda Türk milletini kalkındırmak, güçlendirmek, refah çinde yaşatmak ve layık olduğu mertebeye ulaştırmaktır. Bu hedef ancak herkesin kendi görevini en iyi şekilde yapmaları ile mümkün olur. Siyasetçiler bu hedefi "istismar" üzerinde oturarak gerçekleştiremezler. RIZA MÜFTÜOĞLU
|