BEN DEMEDİM, O SÖYLEDİ
BEN DEMEDİM, O SÖYLEDİ Prof. Dr. Salih Şimşek
Açıkça ifade ediyorum; CHP iktidara geldiğinde, Ali Babacan’nı yargılayacağız.
Ankara’da yeni yollar açmak trafik sorununu çözmek için çare değildir. Siz ne kadar çok yol yaparsanız, araç sayısı da o kadar artar ve problem devam eder.
Hayır, efendim hayır… LGLBTAT ‘Fahri Üyesi’ olmanın ve bunun kamuya ilan edilmesinin, kime ne zararı olur? Bunlar Türk aile hayatını niye bozsunlar ki… Kendi hallerinde yaşayıp gidiyorlar işte… Sapkınlıktan şimdiye kadar kim ölmüş ki?
CeHaPa, Cehenneme Hazırlık Partisi, Genel müdürü Camal Pılıçdaroğlu ne demiş biliyor musunuz? Şöyle demiş: "iktidar her yerde olur, muhalefet yalnız demokrasilerde olur. İyi ki CeHaPa var". Bu zavallı, daha önce ‘ülkede demokrasi yok’ demişti…
Ülkemdeki muhalif parti liderleri, bir yuvarlak masa etrafında toplanıp, ‘aile fotoğrafı’ çektirmişler. Tarihe ve arşivlere kayıt düşmek iyidir, ama 6’nız değil de, 66`nız bir araya gelseniz, bir tek Recep Tayyip Erdoğan etmezsiniz! Hani söyleyeyim istedim de…
İbrahim Tatlıses, Tanju Çolak, Sadettin Saral, Kaya Çilingiroğlu ve daha niceleri… Bu isimlerin hepsi bir zamanlar milletvekili adayı yapıldılar… Peki, hiç düşündünüz mü bu adamların ortak paydası nedir? Hepsi Hülya Avşar`ın yatağından bir kere geçmiş (!) kişiler olabilirler mi? Eğer öyleyse o yatak, ‘yatak’ değil, sanki Siyasi Bilgiler Fakültesi…
Hatırlıyor musunuz? 16 Şubat 1999 günü, Abdullah Öcalan denen terörist başı hain, ABD tarafından Kenya’da paketlenip, hava alanında, uçakta bize teslim edilmiş, biz de `biz yakaladık!` diye sevinmiştik. Bir süre sonra Ecevit, "Öcalan`ı ABD bize niye teslim etti, bir türlü anlamış değilim` diyerek, teslimatın ABD tarafından yapıldığını itiraf etmişti.
Olaydan kısa bir süre sonra, İsrailli bir milletvekili “eyvah Türkiye o adamı teslim almakla başına büyük bir bela aldı” demişti. Neden diye sorulduğunda “biz olsaydı işini çoktan bitirmiştik” dedi. Adam haklı çıktı. Teslim aldık, konuşturduk da ne oldu? Hâlâ besliyoruz.
Sizlerin de hiç aklına geldi mi? Zaman zaman benim akılma takılır. İşveren sendikaları ile işçi sendikaları, belli sözleşme dönemlerinde toplanarak, ücretler ve çalışma hayatı ile ilgili ‘pazarlık’ yaparlarken, içiler için gündeme gelen iki kavram, ‘açlık sınırı’ ve ‘fakirlik sınırı’ kavramlarıdır. Tamam, anlıyorum ki bu iki kavram, işçinin durumunu tespit için gereklidir. Ama anlayamadığım husus, ‘tokluk sanırı’ kavramı, neden yoktur ve neden görüşülmez? Bu kavramla birlikte ‘Zenginlik sınırı’ diye birer kavram daha, neden ihdas edilmez?
Adam (lâfın gelişi, ona ‘adam’ dedim), meğer 20 yıldır ‘günahsız’ yaşıyormuş da… “Ak Parti’nin 20 yıllık günâhlarına ortak olmak istemiyoruz. Cumhur İttifakı’na dâhil olmamız yüzde bir ihtimal…” demiş… Allah hiç kimseyi ‘adam’ olmadığı halde, ‘adam’ yerine koyulanlardan eylemesin. Rabb’im bunun gibi, ‘katilini seven sadistlerden, şaşkın ördeklerden ve psikopatlardan’ eylemesin. Utanmaz herif… Belli ki onu da satın almış, kafese koşmuşlar devşirmeler… Babası rahmetliye, yaptıkları zulüm yüzünden, alnından akan o ter damlalarından da mı utanmadın be rezil herif? Yazıklar olsun sana…
Bir süredir direniyorum ve kendimi frenliyorum, ama artık fren de tutmuyor. Şu ReTeE var ya… Gerçekten büyük bir strateji uzmanı... Bazen öyle iş veya eylem yapıyor ki insanın aklı almıyor. Mesela bir makama bir atama yapıyor. Şaşırıyorsunuz ve feryat ediyorsunuz: Olamaz! Bu adam buraya layık birisi değil! Başka bir kurumun başına bir başkasını atıyor, yine feveran ediyorsunuz. Bu davranış tarzını bir ‘insan ilişkileri uzmanı’na incelettim ve aldığım cevap karşısında ağzım açık kaldı. Usta bunları ‘kastî’ ve bilerek yapıyormuş. Bazı makamlara ‘irili ufakla bazı şeytanları’ atayarak, bunların ‘kontrolü altında olmasını’ temin ediyor, verebilecekleri muhtemel zararlardan da emin oluyormuş. Nasıl olsa kuyruk sallayarak makamlara gelenlerin ipi, kendisinin elinde olduğu için de, hiç bir endişe duymuyormuş…
O, kim? Biliyor musunuz?
|