Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10791
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2278) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (522) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (844) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (1052) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Siyasi Partiler ve Siyasetciler konuları
Siyasetçiler nasıl olmalıdır? (41)
Siyasi Partilerimiz nasıl olmalıdır? (27)
Siyasi partiler ve siyasetçiler ile ilgil diğer konular (776)


Siyasi Partiler ve Siyasetciler - Siyasi partiler ve siyasetçiler ile ilgil diğer konular konusu hakkında görüşler
Mustafa Mete İSLAMOĞLU - (Ziyaretci) 17.05.2015 09:47:55

DEMOKRASİNİN KARA GÜNLERİ

Mustafa Mete İSLAMOĞLU
YAZIYOR
DEMOKRASİNİN
KARA GÜNLERİ
Cumhuriyetin ilan olduği ilk günden, günümüze kadar geçen 92 yıllık demokrasi mücadelesinde çeşitli siyasi guruplarla iktidar olan partilerin hayal ettikleri veya millete hizmet adına vatandaşlarımıza okudukları demokrasi palavrası halen kimlik ve kişilik kazanamamıştır. Orta doğunun sisli milletler mücadelesinde Müslümanlar birbirlerini öldürürken bizde milletçe birbirimizi sırtlarımızdan vurmasını iyi öğrendik Demokrasinin zaferi diyeceğimiz hiç bir mutlu olayı milletçe yaşayamadık. Sırtımızdan vurulmaya öyle alıştırıldık ki; bizi böyle gören dışardaki fırsatçı sinsi düşmanlarımız içimize sinmekta gecikmediler. Herkesten her şeyden şüphelenebilmek ve şüphelendiğini ``içeri´´ atabilmek için örgütlenen demokratik hukuk devleti olmak manzarasını telkin edenler de; taşın sert olduğunu geç anladı. Polis, savcı, hakim, yüksek mahkemeler. Hak huk adalet hepsinde dönen oyunlar yine birer aldatmacaydı. Halende devam etmektedir.
Yüzde 50`nin iradesinin meşruiyeti, birilerini belli makamlara, belli sınırlar içinde, belli görevler için taşırken Yüzde 50 kasaların, kutuların, sıfırların yüzde 50 ortağının kim olduğu belli değil. Kandırmaca ve tuzak ile itaat-biat üzerine oturtulan yargı, yüzde 50`nin hayatı, geleceği, çocukları için de büyük tehlike durumundadır. Acı bir olayla yüz yüze geldiğinizde ve o acıyı bizzat yaşadığınızda ancak anlayabildiğiniz haksızlık hamuruyla yoğurulmuş demokrasi diye aldattıkları düzen demokrasi değildir. Bu ülkede 12 yılda işyerlerinde öldürülen 14 bin işçinin; dur-vur zincirinde öldürülmüş 2 bin kişinin; haksız yere alınmış binlerce kişinin; silahı kendi çenesine, şakağına doğru ateşlemiş yüzlerce polis ve askerin yakınları ve ruhları bu aldatmacayı çok iyi bilir. Sistemli adaletsizliğin en acımasız yüzüyle karşılaşanlar sistemli adaletsizliğin önlenmesi için kıpırdamayan parmaklar, ``kollama-kullama-kolalama hukuku´´nun daha örgütlü hali için seferber olanlar bu ülkede egemen sınıfı oluşturdular.
Güçlüler haksızsa haklı, güçsüzler haklıda olsa haksız oldu. Bu düzen halen böyle devam edip gitmektedir. Kısacası Milyonlarca insanı korumasız bırakan bir düzen&8230;Milyonlarca çocuğu, genci savunmasız, güçsüz kılan bir düzen. Kendi kasalarını, kutularını, çocuklarını, açıklarını, torpillerini, ayırma ve kayırmalarını, haksızlık ve hukuksuzluklarını korumak, kollamak için kurulmuş bir düzen. Mağrur şüpheciler, herkesi makul şüpheli sayabilecek alet edevat ve mühimmat ile biat ordusu bu ülkenin her köşesine yerleştiriyor.
Cumhuriyet Başsavcısı, kendisine gelip ``Hakkımızda soruşturma var mı´´ diye sorana, ``Yoktur´´ diye resmi evrak verdikten iki gün sonra, ``makul şüpheli´´ olarak alınıyor. Kendi ayağıyla savcılığa gitmiş biri, kendi gazetesinde ``yakalanıyor´´! Öyle telaşe şaşkınlık var ki. ``Paralel yapı´´ denip duruyor ama ne gözaltı kararlarında ne başka suçlamada öyle bir ``kavram ve suç tanımı´´ var! ``Bilmem ne örgütü meselesi´´ diye gözaltı kararı çıkarken bile; hukukun, adaletin, hakikatin, haysiyetin emanet olduğu Başbakan, ``MİT TIR`ları´´ diyerek isnat edilmemiş suçu giydiriyor.``İntikam hukuku´´ sadece vicdan karartmamış, kafa da karıştırmış! O yüzden dizilerde silahlı örgüt arıyor hukuk; kurgu sahneye sorgu yapıyor. Milleti kuyruklu yalanlarla aldatanlar 17 Aralık`ı anmak için ellerinden geleni yaptılar.!
Ve ... akacak hakikat damarda durmadı! ``Tahşiyeciler operasyonu´´ yapılalı ve 17 Aralık Tape kahramanlarından Muammer Güler bu ``El Kaide operasyonu´´nu silahları tek tek sayarak ve ballandıra ballandıra anlatalı da sadece bir yıl olmuştu. Demokrasi bunun neresinde Şimdi gözaltına alınan ``örgüt üyeleri´´ ile pastalar kesiliyor. Kadehler kalkıyor. Şereften bahsediyorlar. Ve Demokrasinin zaferinden bahsediyorlar.! Erdoğan ``Manşetlerle çarpışarak bugüne geldik. Manşetlerin ok olup üzerimize yağdığı süreçlerden geçtik. Gazetecilere haber yazdırdılar, sonra o kupürü dosyaya koyup partimize kapatma davası açtılar. Allah şahittir ki asla ve asla intikam peşinde olmadık, olmayız ve olmayacağız.´´ Naraları atılıyor.Yeni Türkiye`nin simgesinden bahsediyorlar.
Cenab-ı Hakk`a şükran sadedinde söylemek isterim ki Türkiye çok büyük değişim yaşamaktadır. Emeği geçen herkesi tarih şükranla yad edecek.denilmekte fakat haksızlık hiç bitmiyor... Boş bakaının boş cümleleriyle, çeteler, mafya, darbeciler, diktacılar, andıççılar eski Türkiye manzarasıdır. Yeni Türkiye ileri demokrasiyle, hukuk devleti anlayışıyla, sivilleşmeyle şekilleniyor.´´ Denilmektedir. Allah her şeye kadir ve şahit. ``Paralel´´e karşı ve paraları da kollamak için neler yapıldığını kimse bilmiyor. Ve demokrasiden demler vuruluyor. Tarih ne yapacağını, kimi nasıl yad edeceğini Sözde barış deyip her köşede hatta adalarda modalarda ``düşman´´ millete yutturanlara
SORUYORUM?
T.C. de yargı bağımsızdır! Ama nereye bağımsız onu hiç soran- söyleyen yok nereye bağımsız? VE ... demokrasi sonavında bütünlemeye kalmış bir ülke
DEMOKRASİ NEDİR?
Tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir tür yönetim biçimidir.Yunanca dimokratia yani dimos, halk zümresi, ahali yani kratos, iktidar) sözcüğünden türemiştir. Türkçeye, Fransızca démocratie sözcüğünden geçmiştir. Genellikle devlet yönetim biçimi olarak değerlendirilmesine rağmen, üniversiteler, işçi ve işveren organizasyonları ve bazı diğer sivil kurum ve kuruluşlar da demokrasi ile yönetilebilir. Ana yurdu Eski Yunan`daki filozoflar Aristo ve Eflatun tarafından eleştirilmiş, halk içinde "ayak takımının yönetimi" gibi aşağılayıcı kavramlarla nitelendirilmiştir. Fakat demokrasi diğer yönetim şekillerinin arasından sıyrılarak günümüzde en yaygın kullanılan devlet sistemi haline gelmiştir. Artık siyaset bilimciler hangi sistemin daha iyi işlediğinden çok hangi demokrasinin daha iyi işlediği tartışmalarına girmişler ve liberal, komünist sosyalist, muhafazakar, anarşist ve faşist düşünürler kendi demokratik sistemlerinin erdemlerini ön plana çıkarmaya çalışmışlardır. Bu sebeple demokrasinin çok fazla sayıda değişik tanımı ortaya çıkmaktadır. 1972`de Dünya`da 40 ülkede demokrasi uygulanıyordu. 2007`ye gelindiğinde 123 ülke demokrasiyi benimsemişti. Bu da dünya nüfusunun 60`ına denk gelmektedir. 2010`dan itibaren her yıl ``15 Ekim´´ Uluslararası Demokrasi Günü olarak kutlanmaktadır..
VE TÜRKİYE`DE DEMOKRASİNİN KARA GÜNLERİ
Atatürkün ölümüyle başladı.
ATATÜRK`ÜN ÖLÜMÜ 10 KASIM 1938

Atatürk`ün sağlık durumu 1937 yılından itibaren bozulmaya başladı. Kendisine 1938 yılı başlarında siroz teşhisi konuldu. Avrupa`dan doktorlar getirildi. Türk ve yabancı doktorların tedavileri sonuç vermedi. Türkiye Cumhuriyeti`nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı KLASİK İFADEYLE ; Atatürk, 10 Kasım 1938 Perşembe sabahı saat 09:05&8242;te İstanbul Dolmabahçe Sarayı`nda hayatını kaybetti.
(Ölüm saati ve nedeni gerçek değildir. Öldürüldü. Sirozda değildi) Cenazesi büyük bir törenle Ankara`ya uğurlandı ve Atatürk 21 Kasım 1938 günü Ankara`da yapılan büyük bir törenle Ankara Etnografya Müzesi`ndeki geçici kabrine konuldu. Bundan 15 yıl sonra da 10 Kasım 1953&8242;te kendisi için yaptırılan Anıtkabir`deki ebedi istirahatgahında toprağa verildi.
DEMOKRASİNİN KARA GÜNÜ 27 MAYIS 1960
27 Mayıs 1960 sabahı radyodan bir bildiri yayınlandı. Bildiride, Türk Silahlı Kuvvetleri`nin memleketin idaresini eline aldığı söyleniyordu. Yani hukukun değil, halkın değil, darbecilerin demokrasiyi hiçe sayan emri uygulanıyordu. Demokrat Parti yöneticileri; anayasayı ihlal etmek, halkı iç savaşa sürüklemek, ``vatana ihanet´´ gibi ağır suçlamalarla mahkemeye verilmiş ve Yassıada süreci başlamıştı. Ancak Yassıada`da yaşananların yargılamanın çok ötesinde olduğu söyleniyordu. Bu kötü muamele mahkeme kararının açıklandığı tarihe kadar sürdüğü biliniyordu. Yapılan yargılamalar sonucu Adnan Menderes ve 2 bakanı hakkında idam kararı alınmıştı. Peki nasıl oluyordu da daha mahkeme sonucu belli değilken bu cezaya çarptırılabiliyordu? Kara günlerin ihtar mektubu nitelişinde bir muhtıra yaşadık.
DEMOKRASİNİN KARA GÜNÜ 12 MART 1971
12 Mart Muhtırası, 12 Mart 1971 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri`nin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri komutanı Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri komutanı Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri komutanı Muhsin Batur`un imzasıyla Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay`a bir muhtıra vererek hükûmetin istifaya zorlandığı askeri müdahaledir. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde meydana gelen dördüncü; başarılı olmuş ikinci; ve emir-komuta zinciri içerisinde yapılmış ilk askeri darbe eylemidir.
1968 den 1980 e kadar 12 yıllık kara günlerde Önce masum öğrenci gösterileri şeklinde başlayan, daha sonra anarşiye dönüşen, 1968 yılında bütün dünyayı etkisi altına alan ve bugün dahi farklı biçimlerde devam eden öğrenci
ayaklanmaları başladı. Ve yıllarca Türkiye`yi kan gölüne çeviren hergün 20-25 genncimizin öldürüldüğü yıllar başladı.
DEMOKRASİNİN KARA GÜNÜ 12 EYLÜL 1980
12 Eylül`e giden süreci başlatan olay 1 Mayıs 1977 yılında Taksim`de yaşanan katliam oldu. iktidarda Süleyman Demirel Hükümetinin bulunduğu bu tarihlerde 1 Mayıs işçi bayramında Taksim meydanında toplanmaya başlayan kalabalığın üzerine ateş açıldı. 34 kişinin hayatını kaybettiği yüzlerce kişinin yaralandığı bu katliamın sorumluları bulunamadı.
8 Ekim 1978 tarihinde Ankara`nın Bahçelievler semtinde Ülkücü grup tarafından Türkiye İşçi Partisi üyesi bir grubun kaldığı bir eve baskın düzenlendi 7 kişi katledildi. Yine aynı yıl içerisinde MHP İstanbul İl Başkanı Recep Haşatlıoğlu yasadışı sol bir örgütün militanlarınca evinde uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldü.
1978 yılında Sivas ve Maraş`ta çıkan olaylar da askeri darbeye giden süreçte önemli rol oynadı. Sivas`ta ve Maraş`ta Alevi ve Sünni vatandaşlar arasında çıkan/çıkartılan çatışmada yüzden fazla kişi hayatını kaybetti.1979 yılında da çatışmalar cinayetler devam etti. 1 Şubat 1979 tarihinde Milliyet gazetesi yazarı Abdi İpekçi otomobilinde uğradığı suikastla hayatını kaybetti. 27 Mayıs 1980 tarihinde Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak uğradığı suikast ile öldürüldü.
Belli başlı bu gelişmelerin dışında Türkiye`nin hemen hemen her şehrinde karşılıklı çatışmaların, baskınların, suikastların yaşandığı bu tarihlerde iktidarda bulunmuş olan Ecevit ve Demirel Hükümetleri olayları durdurmak, güvenliği sağlamak için sıkıyönetim ilan etiler. Güvenliği sağlamak için şehirlerin yönetimini askerlere bıraktılar.
İlk sıkıyönetim Maraş olaylarının ardından 13 ilde (Adana, Ankara, Elazığ, Bingöl, Erzincan, Erzurum, Gaziantep, İstanbul, Kahramanmaraş, Kars, Malatya, Sivas, Urfa ve Hatay illerinde) ilan edildi. Aralıklarla 12 Eylül 1980 tarihine kadar süren sıkıyönetim döneminde ülkede akan kardeş kanı azalmak yerine gitgide arttı. Sıkıyönetimin ilanından 1979 Kasımına kadar ülkede 995 kişi hayatını kaybetti. Kasım 1979`dan 12 Eylül 1980 (Süleyman Demirel hükümeti döneminde) tarihine kadar toplam 3729 kişi hayatını kaybetti.
Darbenin gerçekleşmesinden önce yaşanan son büyük toplumsal olay 23 Temmuz 1980`de İsrail`in Kudüs`ü ebedi başkent ilan etmesine tepki olarak 6 Eylül`de Konya`da yapılan Kudüs mitingiydi. Yüz binden fazla kişinin katıldığı miting sırasında bir kısım göstericiler İstiklal Marşını yuhaladı, laiklik karşıtı sloganlar attı. Bu gelişme darbe hazırlığını tamamlamış olan komuta kademesi için ``bardağı taşıran son damla´´ olmuştu.
12 EYLÜL 1980
Binlerce insanın hayatına mal olan bu kanlı süreç 12 Eylül 1980 tarihinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren ve komuta kademesinin ülke yönetimine el koyması ile son buldu. 11 Eylül günü akan kan 13 Eylül günü durdu. Çatışmalar sona erdi. Bu durum darbe öncesi dönemde sıkıyönetim yetkisiyle güvenliği sağlamakla görevlendirilmiş olan ordunun görevini niçin yapmadığı sorusunu da gündeme getirdi. Bu soruyu ilk soran da askeri darbe ile iktidardan indirilen dönemin başbakanı Süleyman Demirel oldu. Yıllar sonra bu soruyu doğrudan Kenan Evren`e soran Süleyman Demirel, bu sorunun ardından Evren`e, ``Kanın üzerinde oturuyorsun.´´ diyecek ve yaşanan çatışma ortamından, &8216;darbenin şartlarının olgunlaşmasından` dönemin komuta kademesini sorumlu tutacaktı. Hiç kimsenin seside çıkmadı.
12 Eylül Darbesi veya 1980 İhtilali, Türk Silahlı Kuvvetlerinin 12 Eylül 1980 günü emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirdiği askerî müdahale. 27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından Türkiye Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesidir. Bu müdahale ile Süleyman Demirel`in Başbakan`ı olduğu hükümet görevden alındı, Türkiye Büyük Millet Meclisi lağvedildi, 1970 sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası uygulamadan kaldırıldı ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir askerî dönem başladı. Bu dönem yaklaşık dokuz yıl sürdü. 12 Eylül 1980 ardından partiler lağvedildi, parti liderleri önce askerî üslerde gözetim altında tutuldu, ardından yargılandı. Ve yine siyaset sahnesine çıktılar. O karanlık günlerin içinde bizzat yaşamış biri olarak, o günlerin gelmemesini Allah`dan temenni ediyorum. Fakat Üniversitelerimizdeki olaylar ve siyasi basiretsizliklerin O uıllara davetiye çıkardığını düşündükçe bu ülkenin karanlığa gömüleceğini düşünmekten kendimi alamıyorum.
``ASIL HESAP SORULACAKLAR HESAP VEREMEDEN GİTTİ.´´
Ve bu günlere karanlık bir Türkiye yıllarıyla gelindi. 2015 yılının ortalarına geldik zaten yakın tarihin olaylarına sizler çeşitli haber araçlarıyla şahitsiniz. Keşke Türkiye O yılları hiç yaşamamış olsaydı. İdamlar faili meçhul cinayetler ve toplu ölümler halen hafızalardan silinemedi. Demokrasinin kara günleri bu kadarla bitmedi... ve daha nice acıları sinemizde saklamaktayız.

17-Mayıs-2015
ALANYA



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.