Lider, devlet adamlığı ve Kılıçdaroğlu’nun hezeyanları
Lider, devlet adamlığı ve Kılıçdaroğlu’nun hezeyanları 05 Kasım 2022
Mehmet Koçak İletişim: kocak61mehmet@gmail.com
Liderlik, eğitim veya sertifikayla elde edilmez, doğuştan gelen kabiliyet ve bazı özellikler sahip olmak gerekir. Lider; bir fikrin, bir ideolojinin sahibi olarak, kitlelere güven veren ve peşinden sürüklemeyi başaran kişidir.
Devlet adamlığı veya genel başkanlık ise belli bir eğitim sonrası devlet memurluğundaki yükselişini siyasi beceri ve tecrübelerle pekiştirerek elde edilen bir özelliktir.
Her lider aynı zamanda devlet adamı olabilir, ancak, her devlet adamı veya genel başkan ise lider olamaz.
Devletin sistemi, kurumlar ve kuralları kadar bunları sevk ve idare edecek siyasi yapılar ve siyasetçilerin de tavır, tarz ve politikasının ve hatta karakter ve kişiliğinin de önem taşıdığı bir gerçektir.
Bu gerçeklerden hareketle liderin veya bir ülkenin üst düzeydeki devlet adamlarının nasıl bir yöneticilik tarzı ve yönetim üslubu izledikleri, beceri ve kabiliyet özellikleri hiç şüphesiz diğer bir gerçektir.
Şimdi bu tanımlamalar üzerinden ülkemizdeki lider ve devlet adamı veya devlet adamı olmaya hazırlanan genel başkan ile siyasi yöneticilerin profilleri üzerinden bir değerlendirme yapılırsa, Türk siyasi hayatında yaşanan sıkıntıların sebepleri çok rahat bir şekilde anlaşılacaktır.
•
Her şeyden önce her lider, her genel başkan veya siyasetçi, siyasetin ne demek olduğunu, nasıl yapıldığını, devletin işlevliğini, kurumlarını ve devlet yapısı ile devlet politikasını çok iyi bilmeli.
Halka rağmen değil, halkla beraber ve halkın değer yargılarıyla barışık olmalı.
Ülke ve millete hizmet yolunda ilerlerken doğru zamanda doğru olanı yapabilecek kapasite ve iradeye sahip olmalıdır.
Önemle ifade etmek isterim ki, iktidar kadar muhalefetin de ülke yönetiminden sorumlu olduğunun bilincinde olmak, demokratik hukuk devletinin vaz geçilmez temayüllerinden olduğu gerçeğinden hareketle iktidarın yanlışlarını uyarmak, doğrularını ise desteklemek bir milli görevdir.
Devletin işlevliğini ve devlet otoritesi sağlayan kurumlar taşıyıcı kolonlardır. Bu kurumları ve bu kurumlar adına görevde bulunan hükümet üyelerini, devletin üst düzey yöneticilerini korumak ve onlara yardımcı olmak her siyasetçinin asli görevidir.
Bu kurumları tartışır hale getirmek devlet otoritesini zayıflatmak ve bu kurumların başındaki hükümet görevlisi olan bakan, genel müdür veya üst düzey yöneticilerini itibarsızlaştırmak devlet ve siyaset kurumuna olduğu kadar millet iradesine ihanettir.
Devletin otoritesini sağlama, milletin huzur ve güvenliğinden sorumlu olan İçişleri Bakanlığı ve ona bağlı olan Jandarma ve Emniyet gibi kurumlarımızı mesnetsiz iddialarla suçlamak, hedef göstermek veya İçişleri Bakanını itibarsızlaşma girişiminde bulunmak bir siyasetçinin ne hakkıdır ne de haddidir.
Bu hadsizliği, dengesizliği ile dikkat çekmeye çalışan ırkçı bir partinin başkanı ile tepeden tırnağa suça bulanmış kirli ve karanlık bir çete başının yapmasını anlarım, amma cumhuriyetin kurucu partisi olarak övünen CHP’nin Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun hükümeti, İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’yu ve devletin kurumlarını suçlaması, uyuşturucu satıcılarıyla aynı cümle içinde kullanmasını ise anlamak mümkün değildir.
Kılıçdaroğlu’nun tavrı kepazeliktir ve tek kelimeyle bir klinik vakadır.
•
|