MAHALLİ İDARELER SEÇİMLERİ, ŞAKA VE MİZAH ANLAYIŞIMIZ, VE FORMATINDA ŞAKALAŞMAK
MAHALLİ İDARELER SEÇİMLERİ, ŞAKA VE MİZAH ANLAYIŞIMIZ, VE FORMATINDA ŞAKALAŞMAK Şaka yapıyor olmalısın! Bu kötü bir şaka olmalı! Şaka olmalı, öyle bir şey olamaz ki! Babında söylenen sözler… Bazı haberleri okuduğunda, bazı hadiseleri duyduğunda, bazı olaylar yaşadığında, beklenmedik bir durumla karşılaştığında, ne yapacağını, nasıl davranacağını, nasıl cevap vereceğini bilemediğinde insanın aklına ilk gelen, o anki şaşkınlığı, verdiği tepkiyi, duyduğu hayreti anlattığı cümlelerdir… Bugün; ülkemizde ve dünyanın birçok bölgesinde ilk bakışta gerçek(miş) gibi algılanan, uzun yıllar geçmesine karşın hafızalarda yerini koruyan şakaların, esprilerin yapıldığı, gırgırın- dalganın geçildiği, asparagas-şişirme haberlerin yazıldığı, mavraların-palavraların patlatıldığı, arkadaşların dostların birbirlerini ti’ye aldığı, gülüp eğlendiği bir gün… Evet, bugün 1 Nisan… Evet, bugün “1 Nisan Dünya Şaka günü”, gülmek, güldürmek, stresten, dünya telaşından biraz olsun uzaklaşmak, biraz olsun eğlenmek, biraz olsun muziplik yapmak, biraz olsun gülmeyi özleyenlerin günü… Hem dini hem tıbbi argümanlar açısından bir safhadan başka bir safhaya geçisin yaşandığı, çocukluk ve sünnet dönemi… İlk ya da yeni bir okula kayıt yaptırılan öğrencilik yılları… Sıradan bir gençlik hayatının yaşandığı zamandan, “Peygamber Ocağı” dediğimiz vatan topraklarını korumak için disiplin altına girilen askerlik zamanı… Girilen yeni bir işte yeterli bilgi ve birikimin, deneyim ve tecrübenin olmadığı acemilik günleri… Bekâr hayatından yeni ve yüksek sorumluluğun alındığı söz, nişan, düğün ve Evlilik dönemleri… Neşeli ve hoşça vaktin geçirildiği Eğlence zamanları… Çalışanların ve yöneticilerin, kurumları ve şirketlerin önemli konuları görüşmek, iş bağlantısı yapmak için gerçekleştirdikleri iş seyahatleri ve toplantılarda karşılaştıkları bazı durumlar… Ve insanların yaşamlarının çeşitli saflarında, bazı özel günlerinde olduğu kadar hayatın olağan akışında yaşadıkları aksiyonlar, kurdukları dostluklar, ettikleri sohbetler, katıldıkları ve yarattıkları coşku dolu ortamlar, ince-nükte dolu “en klas şakaların yapıldığı”, ve sonrasında zaman zaman tutuşdukları kavgalar, kırılan kalpler ve dahi çok uzatmadan “pardon” diyerek büyük bir olgunluk içinde, samimiyetin ve iyi niyetin bir göstergesi olarak karşılıklı uzattıkları eller, yapılan tokalaşmalar ve nihayetinde tüttürülen barış çubuğu… Seneler geçtiğinde, yıllar sonra bir araya gelindiğinde, o hoş ya da nahoş anıların hatırlandığı, tekrar tekrar anlatıldığı, kocaman kocaman kahkahaların atıldığı en güzel, en canlı dönemlerdir. Köylüsünden-Kentlisine, Fakirinden-Zenginine, Okumuşundan Cahiline, Ünlüsünden-Ünsüzüne, Cemiyetten-Cemaate, İşçisinden-Patronuna, Gencinden-Yaşlısına, Siyasetçisinden Politikacısına hemen herkes iş ve meslek hayatlarının bütün safhalarında kendi sosyal çevresinde, kendi akran kültüründe, kendi çapında, kendi sektörünün, kendi mahallesinin, kendi lisanının formatında ve jargonunda şakalaşıyor. Yapılan bir harekete, gösterilen bir davranışa, söylenilen bir söze nükte dolu fıkra ve hikâyeyle cevap vermek, zekice yapılmış akıl dolu bir espriyle, güzel bir latifeyle durumu kurtarmak üzere “kaliteli bir şaka” yapabilmek yürekten bir samimiyet, içten gelen bir yetenek, kabiliyet ve maharet ister? O kadar çok yoruluyoruz, o kadar çok bunalıyoruz ki, aslında bizleri yoran, bizleri bunaltan iş değil insan ilişkileridir. Yakın dostların, nazı geçen arkadaşların birbirlerini kırmadan, incitmeden, tadını kaçırmadan, kararında ve dozunda, alçalmadan-alçaltmadan, küçülmeden-küçültmeden, seviyeyi düşürmeden şakalaşabilmeleri, birlikte eğlenip gülebilmeleri ve geride hoş bir hatıra bırakabilmeleri ne kadar zor değil mi? Zaman ahir, ekonomi ve ahlak bozuk olunca, insanlar cıvıklaşıyor, ilişkiler, münasebetler, diyaloglar o kadar bayağılaşıyor, o kadar sıradanlaşıyor, o kadar ayağa düşüyor, o kadar menfaat ve çıkar batağına saplanılıyor ki, bırakın “1 Nisan’da” şakalaşmayı, insan kendisine dışarıdan bakmaya, sahici ve gerçek bir tebessüm atmaya gücü ve enerjisi kalmıyor… Hani hep denir ya, hani yaşanan bir tatsızlık sonrası hep söylenir ya: “Hayatı fazla ciddiye almayın, kendisiyle bile dalga geçmeyi öğrenebilmeli insan” diye… Evet, şaka yapalım, komik durumlarda espri üretelim, yeri gelince hiciv de yapalım, şakanın kurbanı da olalım ama tozutmadan, tadında, kıvamında, ölçüsünde, kırmadan, kırılmadan, uzatmadan… Hülasa; her şeye rağmen şaka yapma gücünü, espri yapma kabiliyetini, mizah anlayışını korumalı, işi ne fazla sulandırmadan, ne aşırı ciddiye almadan ne de gerçek bağlamından koparmadan hayatı dolu dolu yaşayabilmeli insan… Dün Türkiye, beş yıl boyunca görev yapacak yerel yöneticileri seçmek için sandık başına gitti. Demokrasinin beklenen bir gereği olarak büyük bir olgunluk ve huzur içerisinde gerçekleştirilen “31 Mart Mahalli İdareler Seçimi” hem gelecekte üretilecek siyaset için ve hem de ülkemiz ve milletimiz için büyük bir umut ve kazanç olmuştur. Yeniden seçilen ve el değiştiren yerel yönetimlerin başkanlarının bölgelerinin gelişmesi ve kalkınması ve dahi halkın yansız ve tarafsız hizmet almaları için canla başla, ayrıştırmadan çalışacaklarına inancımız tamdır. Sel gitti, kum kaldı. Bir taraf kazanırken, bir taraf kaybetti. Takvimi geriye döndürmek mümkün değil. Gerçek bu. Kazanan tarafında, kaybeden tarafında özeleştiri yapacak özgüven sahibi olduklarını düşünüyorum. Allah var, gam yok. Vaki olanda hayr vardır. Biz herşeyde hayr gören bir peygamberin ümmetiyiz. Dün yapılan seçim ve sonuçlarının bugün, dostluğa, arkadaşlığa, komşuluğa, muhabbete zarar vermemesi, uzun süren küslüklere sebep olmaması temennisiyle, yeni seçilen Belediye Başkanlarımızı ve Muhtarlarımızı tebrik ediyor, çalışmalarında başarılar diliyorum. UNUTULMAMALIDIR Kİ… Herşey zıddıyla kaimdir. Herşey insanlar için ve hiçbir insan hayatın gerçeklerinden münezzeh değildir…
|