SEÇİM, KORKU VE KÖTÜ YÖNETİMLER
SEÇİM, KORKU VE KÖTÜ YÖNETİMLER 20 Mart 2024 Hasan Yakup CANGÜVEN Yerel yönetim yarışındaki partiler de, seçmen de, vatandaş da 31 Mart 2024 Pazar günü yapılacak seçim ve doğuracağı sonuçlarından taşıdıkları umut kadar korku da duyuyorlar. Partilerin hiçbiri “yoğurdum ekşi” demiyor, küçüğünden büyüğüne kendi adaylarının kazanacağından emin şekilde saha ve propaganda çalışmalarını sürdürüyorlar. Partiler, seçimi kazanmak uğruna rakipleri hakkında o kadar çok dezenformasyon yapıyorlar, akla hayale gelmeyecek öylesine saçma, öylesine absürt argüman kullanıyorlar ki, bir taraf kamu otorite ve gücünü kullanarak siyasi-ekonomik sistemin en önemli parçasını oluşturan yerel yönetimlerde daha fazla sayıda belediye kazanarak güç ve otoritesini pekiştirmek isterken, diğer taraf ise ellerindeki mevcudu koruyarak yerel yönetimler içerisindeki sayılarını artırmak, sahip oldukları ekonomik kaynak, imkan ve kabiliyeti kaybetmek istemiyor… Aslında bütün taraflar rakiplerinin kazanmasından, duydukları öfkelerinden, hesap sormalarından ve dahi seçmenin kendilerini cezalandırmalarından korkuyorlar. Bugün ne seçmenin, ne de seçim sonucunun “çantada keklik” olmadığı aşikâr görülüyor. Sandıklar açılıp, oylar sayılmadan önce hangi aday kazanacak, hangi grupların kazanma ihtimali yüksek bunu kestirmek, bir tahminde bulunmak, şudur diyebilmek bugünden çok zor… Medya, gece yarısına varmadan çıkacak sonuçları iktidara ve muhalefete, seçmen ve vatandaşa bu kadar şakadan uzak, esprisi dahi yapılamayacak ciddiyette “1 Nisan” haberi olarak bültenlerine geçecek… Bu seçim… Helal haram demeden haksız zenginleşenlere, haksız mal ve servet edinenlere, siyasetin de birgün sona ereceğini, nüfuzun da birgün gücünü, etkisini ve tesirini yitireceğini düşünmeyenlere, kamu kaynaklarını kendi menfaati, ikbal ve şöhreti için harcayanlara, dini ve siyaseti, makam ve güçlerini şahsi emellerine tahvil edenlere, temsilde haktan ve hakikatten uzaklaşanlara, hukuktan ve adaletten sapanlara ve dahi ellerindeki imkân, güç ve yetkiyi vatandaş lehine kullanamayanlara, hizmet üretemeyenlere uyarı, ihtar ve hatırlatma olacak… Bu seçimde… Dürüst olan, ölçülü davranan, ayrıştırmayan, onarıcı-yapıcı-mutedil bir dil kullanan, aldatmayan, aldatılmayan, devletin de, milletin de, vatandaşın da kazanacağı projeler üreten, servetine ilişkin sorulan sorulara tereddütsüz doğru cevap veren, demokrasinin ilkelerine uyan, erişilebilir yönetimi benimseyen, hukukun üstünlüğüne inanmış, şovla, inatla, tehditle, şantajla, deepfake montaj kasetlerle değil, aklıyla ve hakkıyla yarışanlar kazanacak… Oy kullanmak, vekâlet vermektir… Seçmen, o kadar çok aldatıldı ki sütten ağzı yandığı için yoğurdu üfleyerek yiyor. Bir daha aldatılmak, bir daha kandırılmak, aklını birilerine, bir yerlere teslim etmek, kalabalığın peşinden koşmak, kitle iletişim araçları, seçim kampanyaları ve dahi her seçimde yapılan propagandalar ile yeniden şekillendirilen, yeniden formatlanan iradesinin, oyunun ve tercihinin ipotek ve baskı altına alınmasını istemiyor. Yaşayacağı bu geçici irade kaybının kendine neler kaybettireceğini biliyor. Seçmen, medyanın her yazdığına, servis ettiği her fotoğrafa, yaptığı her habere, yazılıp- çizilenlere, yapılan açıklamalara, kulağa hoş gelen bir bilgiyi araştırmadan, teyit etmeden, emin olmadan, körü körüne, hemen orada, o anda inanmıyor. Trollere, algı yöneten toplum mühendislerine, montaj kasetlere, kirin ve pisliğin üzerini örtenlere, yalanı ve hayali hakikatmiş gibi gösterenlere itibar etmiyor. Seçmen, oy vereceği, vekâlet vereceği kişiden dürüstlük, erdemlilik, ahlak, bilgi, cesaret ve temsilde adil davranmasını, hayatları ve yaşantıları kolaylaştıracak gerçek, hakiki, sahici bir belediyecilik ve hizmet bekliyor. Seçmen, dünü çok net hatırlıyor. Dün yapılanları unutmadığı gibi, bugünü takip ve gelişmeleri kayıt altına alıyor, hatırlamak üzere hafızasında tutuyor. Onu biz yaptık, bunu biz yaptık, şunu da biz yaptık diye böbürlenenleri, ötekileri de ancak biz yaparız, sizin aklınız bunlara ermez diye kibirle yürüyenleri, yaptıklarını ve yapamadıklarını abartıyla anlatanları tanıyor ve biliyor. Ve seçmen Kamu kaynaklarını kullanarak kendi reklamını yapanları, yalan vaatleri cilalayıp halkı aldatanları, yolsuzlukta, rüşvette ve hortumlamada birbirlerine centilmenlik edenleri, bugün kimden nasıl bir hizmet alıp alamayacağını, hayırlı ve Allah`ın rızasına uygun işler yapmak için çalışanların önüne engel çıkaranları da çok iyi görüyor. Seçimlerde oy kullanmak, vatandaşlık görevidir. Hangi seçim olursa olsun, seçmen mutlaka sandığa gitmeli, oyunu kullanmalı, vatandaşlık görevini yapmalıdır. Bundan kaçan her kimse kullanmadığı oyun sonuçlarından kimseleri “sorumlu” tutamayacağı gibi sonrasında alınamayan her kalem hizmetten kendisinin “sorumsuz” olduğunu söyleyemez ve şikâyette bulunamaz… Her seçmen mutlak bir vatandaşlık görevi olarak sandığa gitmeli, başkalarının kanaatlerini değil, “aklının ve kalbinin tatmin ve mutmain olduğu adaya” oy kullanmalıdır… Seçimlerde sandığa gitmek, demokrasinin gereğidir. Eğer toplumun büyük çoğunluğu oy kullanmıyor, sandığa gitmiyorsa, seçime katılım oranı düşükse bu az gelişmişliğin ve geri kalmışlığın bir göstergesidir. Peki, halkı temsil etmesi gereken insanlar nasıl ve kimler tarafından seçilecek?
|