Musevi Türkler (2)
Musevi Türkler (2) Musevilik, eski dönemlerde kendisine ``muhtedi´´ kabul ediyordu. İsrailoğulları`ndan olmamalarına rağmen Yemen`den, Habeşistan`dan (Falaşalar), Hindistan`dan ve Türkler`den (Hazaralar, Kırımçaklar, Karailer) insanlar, Museviliğe mensup olabiliyorlardı. Musevilik, evrensel nitelikte bir din idi, giderek sadece bir ırka ait yerel bir dine dönüştü ve ``Yahudilik´´ adını aldı. Diğer yandan Yahudilerin ve Hristiyanların dinlerinin bozulduğuna dair bir inançları yok, ``Dinlerimizin muharref olduğu iddianıza bizim de katılmamızı beklemeyin´´ diyorlar. Musevilik ve İsevilik dinini benimseyen Türkler, tarihte, bu iki dinin deforme olmasını ve yerelleşmesini geciktirmek gibi tarihi bir rol oynamışlardır. Halen bugün de Musevi Türkler`in bir bölümü, yalnızca Tevrat`ı ölçü alır, Tevrat`ın zorlama tefsiri olarak değerlendirilen Talmud`u reddeder, bunu, rabbiler tarafından yazılan, düzmece ve çelişkili bilgiler içeren bir kitap olarak değerlendirirler. Yahudiler`e göre ise Talmut, Tevrat kadar önemlidir. Bunların ilahi ilhamla yazdırıldığına inanırlar. Genel Yahudi Ansiklopedisi`ne göre ``Talmud, şerhleri olmaksızın, kilitle kapatılmış bir kitaptan öteye geçmez.´´ Talmut`a inanmayanlar gerçek Yahudi sayılmaz. Nitekim bir kısım Musevi Türkler, Talmut`a inanmadıkları için Yahudiler tarafından Yahudi olarak kabul edilmezler. Bu bağlamda tıpkı bizim de mensubu olduğumuz Kuzey İslâmı ve Maturidilik`te olduğu gibi, Musevi Türkler`de de akıl esastır, bu sebeple de bazı Yahudilerce ``tehlikeli´´ olarak değerlendirilirler. Talmud`ta, kendilerinden olmayan herkese karşı bir kin besleme ve onlara tepeden bakma öğütlenir, Yahudi olmayan herkes, bir önyargıyla ``düşman´´dır. Musevi Türkler bu fanatizmi de reddeder ve bu sebeple de Siyonizm`in önünde bir engel olarak görülürler. İspanya`dan Mançurya`ya, Kafkasya`dan Kuzey Afrika`ya kadar geniş bir coğrafyaya dağılmış Musevi Türkler, gittikleri yerlerde Musevilik çalışmalarında Rabanit Yahudiler`le çatıştılar, çatışıyorlar. Bugün, bazı merkezlerce finanse edilen çeşitli çalışmalarla Musevi Türkler`e ait ne kadar kanıt varsa, üzeri örtülmeye, ``yok´´ sayılmaya, yok edilmeye çalışılıyor. Çünkü Musevi Türkler hakkında ortaya çıkan bazı gerçekler, tarihin yeniden yazılmasını gerektirmekte. Ancak ünlü tarihçi Halil İnalcık`ın ifadesiyle ``Şu bir gerçektir ki hiçbir zaman, objektif bir tarih yazılamaz; zira tarih, daima belli politikaları ve ideolojileri yönlendiren ve temsil eden bir görüş ve anlayışla ele alınmıştır.´´ (H. İnalcık`ın 29 Mart 2006 tarihinde Ankara Üniversitesi Rektörlüğü 100. Yıl Salonu`nda sunduğu ``Tarih ve Politika´´ konulu konferanstan &8211; Konferansın tam metni için: Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı: 19, Yıl: 2006) Musevi Türkler`e ilişkin bazı veriler ayrıca ``Yahudiler, Tanrı`nın seçtiği halktır´´ dogmasını da yerle bir etmektedir. 1983 yılında İngiltere`de şüpheli bir şekilde eşiyle birlikte intihar ettiği iddia edilen Arthur Koestler, ``Onüçüncü Kabile´´ adlı kitabında Siyonizm`i temellerinden sarsan şu görüşlere yer veriyor: ``Tarihçilerin pek çoğu, Doğu Avrupa Yahudilerinin ve dolayısıyla dünya Yahudilerinin bir bölümünün, belki de büyük çoğunluğunun, Sami ırkından olmayıp Hazar (Türk) soyundan olmaları olasılığı üzerinde durmaya yönelmişlerdir&8230; Yahudilerin pek çoğu Doğu Avrupa kökenli. Bu da, bunların büyük bir olasılıkla, ``Türkik´´ bir ulus olan Hazar kökenli olduğu anlamına gelebilir. Eğer bu doğruysa söz konusu Yahudilerin atalarının Tur-i Sina`dan değil, Kafkas dağlarından geldiği, Ürdün dolaylarından değil, Volga dolaylarından koptuğu gerçeklik kazanır. Böyle olunca bu insanların İbrahim`e, İshak`a, Yakub`a yakın olmaktan çok, Hunlara, Uygurlara, Macarlara yakın oldukları kabul edilmelidir.´´ (Arthur Koestler, Onüçüncü Kabile, Plato Film Yayınları, Temmuz 2007, Sayfa 5 ve 6) Yahudi-Musevi Türkler`in içinde Yahudiliğin tüm renkleri mevcut olduğu gibi, Yahudiliğin içinde de Musevi-Yahudi Türkler`e karşı genel ve birleşmiş bir reddiyeden bahsedilemez. Yarın devam edelim.
|