Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10725
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2281) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (523) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (846) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (980) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Türk Dünyası konuları
Türk Dünyası (888)


Türk Dünyası - Türk Dünyası konusu hakkında görüşler
Kardeş Kalemler Dergisi - (Ziyaretci) 11.01.2015 23:57:03

Türküm ancak bugün size Arapça hitap edeceğim

Libya Vakıflar ve Din İşleri Eski Bakanı
Sayın Ali Hammuda:
``Türküm ancak bugün size Arapça hitap edeceğim´´

AYB tarafından 7 Kasım 2014 günü Kabakçı Konağında düzenlenen Edebiyat Yarenleri sohbet toplantısının konuğu Libya Vakıflar ve Din İşleri Eski Bakanı Ali Hammuda oldu. Yazar, aydın kalabalık bir topluluğa hitap eden Ali Hammuda, Libya ve Türkiye ortak tarihi hakkında önemli bilgiler verdi. Önemine binaen bu tarihi konuşmanın metnini hiç değiştirmeden okuyucumuzun dikkatlerine sunuyoruz.

Konuşmanın Tam Metni

``Libya ve Türkiye`nin ortak tarihi ve Gelecek ufukları

Bismillahirrahmanirrahim.

Muhterem misafirler, Değerli arkadaşlar, Selamün Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berakatuhu. Hoşgeldiniz. Toplantımızın ve vakitlerinizin güzel geçmesini dilerim.

İsmim Ali Hammuda&8230; Libya Mısrata`lıyım. İki ay öncesine kadar Libya`nın Vakıflar ve Din İşleri Bakanlığı görevini yürütüyordum. Kendi isteğimle bu görevden ayrıldım. Halen Ankara`da yaşıyorum.

Türküm ancak bugün size Arapça hitap edeceğim. Türkçe öğrenmeye başladım. İnşallah yakında sizlerle Türkçe konuşurum.

Öncellikle, bu toplantıya vesile olanlara ve Avrasya Yazarlar Birliğine teşekkür ediyorum. Son derece zor, ağır, derin, karışık ve kötü durumlar yaşanırken iki kardeş halkın ilişkilerinin ve bağlarının ihya edilmesi ve gelişmesi için çaba sarf edenlere şükran duygularımı ifade etmek istiyorum. Misafirperverliğiniz sıcak karşılamanız ve bu sıcak atmosferi yaşattığınız için hepinize teşekkür ediyorum. Duygularımı ve hislerimi ifade edecek kelimeleri bulamıyorum. Türk ve Libya halkların arasındaki ilişkiden bahsederken çok özel bir ilişkiden bahsediyoruz. Bunu söylerken abartmıyoruz veya gerçekle alakası olmayan bir hayalden bahsetmiyoruz. Dürüst ve objektif olarak konuşuyoruz. Tarihin hoş kokusunu koklayarak muhteşem bir anı yaşamaktayız. Kalbi hakikat ve vefa sevgisiyle çarpan, idrak ve izan sahibi, hakikatleri onaylayan, neşreden ve ona dikkatleri çekmeye çalışan adil şahıs tarafından inkâr edilmeyecek gerçeklerden ve delillerden başlamaktayız. Bu aramızdaki samimi ve güzel ilişki, ortak özelliklerimizin, özellikle din kardeşliği ve ortak kültür başta olmak üzere tabii bağlarımızın neticesidir,.. Aynı zamanda, babalarımız ve dedelerimizin karada ve denizde asırlar süren müşterek çabalarının ve fedakârlıklarının meyvesidir.

Sizinle konuşurken gözlerimin önünden tarih bir şerit gibi akıp geçiyor. Kalbimizde büyük yeri olan tarihi zaferlerin ve fedakârlıkların yerini, ağırlığını ve değerini incelemeyen ve okumayan veya yaşamayandan başka kimse takdir edemez. Çünkü o ortamları ancak hissederek ve yaşayarak anlayabiliriz. Barbaros Hayrettin Paşa , Sinan Paşa, Murat Ağa, Turgut Reis, Şehzade Osman Fuat, Mustafa Kemal, Nuri Paşa, Enver Paşa, Nuri Ağa İbrahim Ağa ( Jalot), Abdullah Tamsakt, Abdurrahman Nafız, Trablus`u İspanyol sömürgeliğinden kurtarmak için Türk kardeşlerine çağrıda bulunan Libya heyetinin başındaki Abdullah Almurabıt`ı hatırlarız. Süleyman Paşa Baruni, Ahmed Şerif Senusi, Başir Saadavi, Ahmed Bin Yusuf Şetvan, Ahmed Refik Almahdavi, Abu Nhila, ve Alhadira,...

Bu adlar müşterek tarihimizdeki önemli isimlerin sadece bir kısmını içermektedir. Bunların dışında da çok kişi var. Hepsi araştırma konusu olabilir. Araştırmacılar ve okuyucular için bu gerçek malzeme verimli bir araştırma alanı olabilir. Kahramanlıklarının ve konumlarının keşfedilmesi ve muhteşem çabalarına teşekkür edilmesi ve nakil edilmesi için araştırmacıların çalışmaları beklenmektedir.

Biz müşterek tarihimize ilişkin tarihi materyallerin Osmanlı arşivinde bulunmasından ve korunmasından mutluyuz. Osmanlı arşivleri Türklerin ihtişamını ve medeniyetini kanıtlayan muhteşem bir kaynaktır. Atalarımız müşterek tarihimizi tescil ettiler, sırlama yaptılar ve kaydettiler. Onların bazıları mükemmel çalışmalar olarak ortaya çıkıyor; ilgiyi, okunmayı neşre ve kamuya yayılmayı hak ediyor. Bugün bizim bu güzel geçmişin, güzel eserlerin, muhteşem duruşların, yakından veya uzaktan tarihimizden yükselen sayfaların ortaya çıkmasına çok ihtiyacımız var. Bazılarının eleştirisi ve değerlendirmesi yapılabilir. Ancak bu vesikalar genelde ve kaynak oluşumunda aydın, parlak, gurur ve onur vericidir. Bunlara dayanarak güçlü ve sınırsız ilişkilerin kurulması ve faaliyetlerin yapılması için güçlü bir zemini oluşturmaktadır. Bu bağlantıyı yenilemek ve ihya etmek hem dedelerimizin fedakârlıklarına, hem tarihimize hem medeniyetimize vefa ve şükrandır. Bu bizim görevimiz ve bu hakikati idrak etmek herkesin mesuliyeti ve görevidir. Özellikle, aydınlar, basın mensupları, devlet adamları, siyasetçiler, STK mensupları. İnşallah iki halkın çıkarına hizmet eden önemli bir dava için çabalar buluşup bütünleşir, yollar açılır kamuoyu mobilize edilir.

Bildiğim kadar ve tarihe ilişkin mütevazi okuduklarıma göre: Eğer Allah, Türkleri, Osman hanedanını ve sultanlarını uyandırmasaydı, hem karada hem denizlerde filolarla savaşmasaydılar ve devlet olarak ortaya çıkmasaydılar İspanyollar ve Portekizliler Kuzey Afrika, Kızıldeniz, Hicaz ve Körfeze hâkim olurlardı ve bu bölgenin durumu bugünden çok farklı olurdu.

16. yüzyıl, Kuzey Afrika`yda çok büyük iki gücün kavgası tanıklık etti &8211;İspanyollar ve Osmanlılar&8211;

15.yüzyılında Osmanlılar Konstantinapol ve Balkanları, 16. Yüzyılının başlangıcında Suriye ve Mısır&8250;ı feth ettiler, ardından Akdeniz bölgesine harekete geçtiler. 16. Yüzyılının başlangıcında İspanyollar Akdeniz`in çeşitli stratejik mevkilerini ele geçirdiler&8230; Trablus, Bicaya, Mers El Kebir (büyük liman) ve Vahran gibi, ve diğer şehirlerle vesayet anlaşmaları imzalanmıştır Cezayir ve Tunus gibi. Tunus`a yakın olduğundan dolayı İspanya &7716;alq al-W&257;d&299; limanını da sonunda ele geçirdi. İspanya`nın Akdeniz`de ve büyük Afrika bölgelerinde stratejik mevkileri ele geçirmesi Osmanlıların kuzey Afrika`ya yönelmesine ve bölgedeki İspanyol işgaline son vermek için harekete geçmesine neden oldu.

Bu yazıya benimle bakar mısınız: İsmail Ahmet Yaği &8216;`Osmanlı Devleti`` kitabında şöyle söylüyor: &8216;` Osmanlı devletinin İslam`a verdiği en büyük hizmeti, 16. Yüzyılındaki Kızıldeniz`e ve İslam mukaddes mekânlarına ilişkin hazırlanan sömürgeci ve haçlı Portekiz hamlesine karşına çıkmasıdır.

Osmanlı devleti, merkezinden uzaklığına rağmen Hint okyanusu ve Arap körfez bölgelerindeki Portekiz sömürgecilerinin, Hicaz`a girmesine engel oldu. Çünkü Portekizliler acımasız ve zalim bir haçlı planını uygulamaya kararlıydılar. Plan şuydu: Kızıldeniz`e girmek, Cidde limanını ele geçirerek Hicaz bölgesini işgal etmek, ardından Mekke-i Mükerreme`nin üzerine yürümek, Mescid-i Haram`a girmek, Kabe-i Şerifi yıkmak, ondan sonra Medine Münevvere`nin üzerine yürümek, Hz. Peygamberin (SAV) kabrini mezardan çıkarmak, ondan sonra Tebük`ün üzerinee yürümek, ardından Kudüs&8250;ü ve Mescid-i Aksa`yı ele geçirmek, böylece bu üç caminin Portekizlilerin erin eline düşmesi. [1], Portekiz filosu Kızıldeniz`e girmekte başarılı oldu. Cidde limanını ele geçirmeyi iki defa denedi, birinci deneme 923 hicri/ 1517`de, ikincisi 926 hicri/ 1520`de. Ancak ikisi de başarısız oldu. Portekizliler Kızıldeniz`deki Osmanlı filosu için Süveyş limanına büyük hamle yaptı. Ancak limana yaklaşınca Osmanlı filosunu savaşa hazır vaziyette bulup onlarla kapışmadan geri döndüler.``

Haçlı kuvvetlerinin geliş amacı Kuzey Afrika`yı ele geçirmek, buradaki halkların dinini ve kültürünü mahvedip onun yerinde çirkin bir sömürgecilik kurmaktı. İmkânların zayıflığı ve sayıların yetersizliğine rağmen mahalli halktan gelen sert ve şiddetli bir direnişle karşılaştılar. Osmanlı Türk kuvvetlerinin bu bölgelere gelişleri ise yerli halk tarafından hoşnutlukla karşılandı. Osmanlının geliş amacı mukaddes beldeleri korumak, barış ve güvenliği desteklemek, bu halkların çıkarlarını, kültürlerini ve varlıklarını korumaktır. Tarih bu vazifenin yerine getirildiğine en iyi şahittir. İspanyollar, Gırnata Teslim anlaşmasını ihlal ettiler, Müslümanları kovdular ve onlara ya Hristiyan olup ya ülkeden kovulma seçeneği sundular.

Kral 3. Filip 22 Eylül 1609 tarihinde Müslümanların ülkeden kovulma kararını ortaya çıkarınca 300 bin kişi vatanlarından çıkarıldı. Bu facia karşısında Sultan Birinci Ahmet, Cezayir Tunus ve Trablusgarp`taki valilerine Endülüs`ten gelen muhacirlerinin kurtarılması ve onlara yardım etmelerine emretti. Bu çerçevede de, aynı konu için İngiltere Fransa ve Venedik ile iletişime geçti. 1610 son baharında, Sultan kendi görevlisi &8216;`Müteferrika İbrahim Efendi``yi İngiltere`ye büyükelçi olarak gönderdi ve memleketine iltica eden olan Berberileri İngiliz vapurlarına bindirmelerini ve Osmanlı topraklarına sağ olarak bırakmalarını rica edici bir mektubu krala gönderdi. İSTANBUL VE TRABLUS arasında Akdeniz bağlantılı ve kopmayan bir köprü vardı. 400 yıldan beri gelen bu iki merkez arasında gelen, giden gemilerle Akdeniz kaynıyordu. Çok önemli ve muhteşem bir bağlantıydı. Türkler bizim topraklarımızda sayısız eserler bıraktılar. Libyalılar da buralara geldiler ve eserler bıraktılar.

Bugünkü konuşmam daha ziyade Mısrata şehri ve halkı hakkında olacak. Sebeplerine gelince; ben o şehrin oğluyum. Mısrata Türkiye ile hem tarihte hem de günümüzde özel ilişkisi olan, (koloğlu /köroğlu) soyunun hakim olduğu bir şehir...

Mısrata dün de bugün de farklı bir düşmanlığın hedefindedir. Dün Kaddafi saldırıyordu. Şimdi de eski rejimden kalanlar, ırkçılar, Batı yanlıları, çaldıkları ve gizli hesaplarda bulunan milyonlarca serveti kullanarak Mısrata`ya saldırıyorlar.

Onlar eski rejimin metoduna göre devam ediyorlar: hakaret, suçlama, tahrik, kışkırtma ve fitne&8230; Ayrıca Mısrata ile Türkiye`yi özdeşleştirerek kamuoyunu Türkiye`ye karşı kışkırtıyorlar&8230; Siyasi düşmanlar, darbeciler, mutaassıp ayrımcılar, ırkçılar bu şehre karşı nefretle dolular, arzu ediyorlar ki bir gün kalkıp Mısrata`yı yok olmuş bulurlar. Mısrata halkının en büyük suçu ise: Türk olmaları; soyu ve ırkının Türk olmasından dolayı. Benim anlamadığım şey; geçen yüzyıllara ve tarihteki kader birliğine rağmen nasıl soy meselesini siyasi çarpışmada suçlama aracı olarak kullanabiliyorlar. Bu üsluplar, uygun değil ve zaten kendine dinine, ahlakına, edebe saygısı olan adaletli ve akil bir insan tarafından kabul edilmez bir şeydir.

Bu demek değil ki ben mutaassıp daralmış bir ufuk çerçevesinde konuşmaya çalışıyorum, aksine Libya ile Türkiye arasında ve Libya halkı ile Türk halkı arasında yapıcı bir ilişkinin olması lazım. Benim konuşmamdaki amaç, durumları daha karıştırma veya Libya`nın birliğine zarar verme değil. Aksine, büyük bir şemsiye altında, yapıcı, barış getiren ve hayır üreten makul ve makbul içerik çerçevesinde iletişim kurmaya birbirimizi anlamaya ve daha fazla yakınlaşmaya ve kaynaşmaya çağırmaya çalışıyorum.

Biz hiçbir zaman soyumuzu inkâr etmedik ve etmeyeceğiz. Onunla veya onun sebebi ile hiçbir zaman utanmayacağız. Ondan bize zarar verecek veya rahatsız edecek veya mahcup edecek bir şey yok. Ayrıca Aziz Allah`ın iradesini temsil ediyor. Farklı ırklar, halklar ve ümmetler olarak. hepimiz Adem aleyhisselamın çocuklarıyız. &8216;`ve cealnâkum şuûben ve kabâile li teârefû, inne ekremekum indallâhi etkâkum`` (sizi milletler ve kabileler kıldık ki, birbirinizi (soyunuzu, babalarınızı) tanıyasınız. Muhakkak ki Allah`ın indinde en çok kerim olanınız (ikram olunanınız, en şerefli olanınız), (ırk ya da soy olarak değil) en çok takva sahibi olanınızdır.). Bu kullandıkları ve onu kullanarak bizi rahatsız etmekle düşündükleri tanım, bizim kalplerimizi ve özlerimizi mutluluk ve onur ile doldurmaktadır. Çünkü o bize muhteşem bir geçmişi, büyük bir tarihi hatırlatıyor. Onlar da bahsettikleri toprağa ve vatana gökyüzünden inmediler. Veya toprağından bitki olarak çıkmadılar, üstelik tarihin hareket etmesi, medeniyetlerin itilmesi ve Allah`ın geniş yeryüzünde insanların hareket etmelerinden bilgileri yoktur, Herşey tabii bağlamda olurken, gerçekle uyum sağlarken ve çeşitlendirme oluşurken hayata anlam veriyor ve ancak hayatın kıymetini ve manasını bilen ve idrak eden bunları bilir.

Mısrata, yüzölçümü ve nüfusuna göre Libya`nın 3. büyük şehridir. Bugün Mısratalıların bir kısmı, Libya`nın doğu, batı ve güneydeki şehirlerde yaşamaktadırlar. Mısratalılaraın çoğu devletten bağımsız olarak iktisadi ve ticari alanlarda faaliyet gösteriyorlar. Mısrata, çok stratejik bir konuma sahiptir, haritada neredeyse Libya`nın ortasında bulunuyor, Akdeniz`in iki sahilinin üzerinde uzanmaktadır; doğu sınırlarının yan yana birisi kuzeyden birisi güneyden eğilmektedir. Bu adı daha önce Mısrata (s harfi- telaffuzu ince) olarak bilinmektedir. Anlamı, Berberi bir kabilenin dallarından birisine işaret etmektedir. Mısrata`nın kökenleri, yaklaşık 3000 yıla dayanmaktadır; Finikeliler, Tubakts`ı kurdukları zaman, Akdeniz`deki diğer kanallar gibi de onu ticari bir kanal olarak kurdular.

Tarihçilerin kitaplarında adı geçmektedir, ünlü seyyahlar oradan geçmişler. 9. Yüzyılda Yakubi tarafından anlatıldı. Ondan sonra 14. yüzyılın sonunda İbn-i-Haldun da ondan bahsetti ve halkına ilişkin şöyle dedi: &8216;` Büyük sayıdalar, gururlular ve ticaret ile uğraşıyorlar.`` Ayrıca da Kitab-ı Bahriye sahibi Türk denizci ve bilim adamı Piri Reis de kitabında ondan bahsetti 1521`de.

Mısrata &8211; diğer Libya sahil şehirleri gibi- İslam`ın çağı gelmeden önce Roma ve Vandallar çağlarından da geçti. Ta halife Ömer bin Alkhattab hz. çağına, Fatih Amr İbnül As liderliği ile İslam orduları 641`de gelene kadar.

Kuzey Afrika fethi sırasında çok sahabeler oradan geçti, mesela: Hz. Peygamberin torunları &8216;`Hz. Hasan`` ve &8216;`Hz. Hüseyin``, &8216;`Abdullah İbni Abbas``, &8216;`Abdullah ibnu Ömer İbnül As, &8216;`Abdullah ibnu Zubeyir``. Ve Toprağında bahabelerin birinin mezarına sahip olmak ile gurur duymaktadır: &8216;`Abu Suceyf Al Ensari``.

O zamandan beri, Libya`nın diğer şehirleri gibi Mısrata İslam dinini ve kültürünü benimsedi. Halifelerin çağları geçti, ardından Emeviler ve Abbasîler, Aglebiler ve Hafsiler, vb.

1510`da İspanyollar Trablusgarbı ele geçirdiler. Senelerce geçmeyen cinayetler ve soykırımlar yaptılar. Ondan sonra onu, sınırsız destek alan tehlikeli ve uzun vadeli hedeflerine sahip olan haçlı teşkilatı Malta Şövalyelerine 1532&8250;de teslim ettiler. Libyalılar ellerinden geldiği kadar direndiler. Ancak başarı sömürgecilerin oldu. Ondan sonra Trablusluların gözleri Türk kardeşlerine yöneldi. Çok önemli bir heyeti İslambul&8250;a gönderdiler. Heyetin başında Abdullah Almurabıt vardı. Sultan ve din kardeşlerinden yardım istediler, olayları ve durumunu anlattılar. Osmanlı sultanı Süleyman Kanuni talebi olumlu karşıladı ve yapılması gerekenler hakkında emirleri verdi. Murat AĞA`yı gönderdi ve o Tacura`ya geldi. 6 yıldan fazla süren hazırlıklar, gönüllüleri eğitmekle ve savaşçıların donatılmasıyla geçti. Planı ve hazırlıkları bitince Sultan&8250;a haber verdi. Ardından Büyük lider Hayrettin Barbaros&8250;un görevini tamamlayan Sinan Paşa liderliğiyle filo harekete geçti. 9 ağustos 1551`de savaş başladı. Çok kanlı ve şiddetli bir savaştı. 16 Ağustos&8250;ta Trablus bağımsızlığına kavuştu. Sonra Osmanlılar Libya`nın kalan toprağına egemenliklerini yaydılar. . Ortak tarih yolculuğumuz o zaman başladı. 1556`de Mısrata bir Osmanlı şehrine dönmüştür. 1711 ila 1835 yıllarında Osmanlı egemenliğinin altında bağımsız olarak hükmünü sürdüren Karamanlı hanedanı geldi. Ardından Osmanlı`nın doğrudan yönetimi ikinci dönemi geldi. Ta 1911`e kadar&8230; İtalyan sömürgecileri geldiği zaman, Berkaa ve Trablus cephanelerinde Libyalılar ve Türkler yan yana savaştılar. Ancak Uşi Antlaşmasının imzalanması, Türkiye&8250;nin çektiği sıkıntılardan dolayı hem coğrafi hem ulusal egemenliğini kaybedecek hale gelecekti ve sonunda Türkler, Libyalılara özgürlüğü vermek zorunda bıraktı. Ancak bazı kişiler tarafından bizi inandırmak istedikleri yalanlara rağmen Türkler Libya`dan vazgeçmediler yani başından atmadı ve bağını koparmadı. Tarih, Libyalı kardeşleri ile savaşan, savunan, eğiten ve lojistik desteğini veren yiğit Türk subaylarının adlarını altınla çizdi: Berkaa, Bingazi, Derne ve Tobruk ve Trablus cephelerinde Mustafa KEMAL, Enver Paşa ve Nuri Paşa. Mısrata, Humus, Trablus ve Zaviye cephelerinde: Osman Fuat Şehzade, Nuri Paşa, Abdurahman NAFIZ, Abdullah TAMSEKT. Bu zatlar, Mısır sınırlarından gizlice geçip savaşmak eğitim vermek ve savaşlara liderlik yapmak için Libya`ya girdiler.

Subayları eğiten, düşmana büyük zararlara uğratan ve direniş gösteren ve orduyu oluşturan eğitim kampları, Berkaa`daydı ve Nuri Paşa askeri okulu da Mısrata`daydı. Savaşlarda kullanılan mermiler ve top mermilerin dolumu yapan mühimmat fabrikası Mısrata`da bulunuyordu. Bunun önemi ve direnişi desteklemekte rolünü çok büyüktü.

Koloğlu veya Köroğlu: (koloğliya veya krağla).

Türkçe bir kelimedir, iki parçadan oluşmaktadır; kul ve oğlu. Bu yerli dilinde tek bir kelimeye dönüştü. Kuloğlu- Köroğlu&8230;Bu kelime Kuzey Afrika`da Türk babaları ve yerli annelere uzanan aileler ve kabileler için kullanılmaktadır. Kuloğulları Kuzey Afrika`da halkın çok önemli ve büyük bir parçasıdır. Onların belki de en büyük parçası Cezayir`dedir; Oxford Üniversitesinin 2008`deki bir raporuna göre: Cezayir&8250;in toplam nüfusunun 5`i Türk asıllıdır. 2006`de Cezayir`in nüfusu 34,8 milyon, yani çoğunluk Türk asıllı 1,74 milyon oluyor. Zaman Gazetesinde 2007`deki yayınlanan bir makaleye göre Türk asıllılar ülkenin 33 milyon`un 10`unu temsil ediyorlar yani 3,3 milyon. 2012 yılında, Cezayir istatistik kurumu Cezayir nüfusu 37,1 milyon, bu verilere göre Türk asıllı Cezayirliler en az 3 milyondur. Libya`da da Kuloğluların tarihi, varlığı ve önemi çok büyüktür. Libya`da doğru bir istatistik bulunmamasına rağmen Köroğlu`nun oranı en az 15`tir. Açıklanan rakamlara göre Libya`nın toplam nüfusu 6 milyondur. Burada bu nüfusun önemli parçasının üzerinde durmamız lazım. Bu halkı Malta şövalyelerinden kurtarmak amacıyla Osmanlılar Libya`ya geldi. Libyalıların, Osmanlı devletine ve ordusuna bakışı olumluydu. Onları yabancı veya sömürgeci veya avcılar olarak görmüyorlardı. Aksine, din kardeşi olarak görüyorlardı. Onlar savunmak için ve desteklemek için geldiler. Onlarla fedakârlık ve özveri ve şehadeti paylaşmaya geldiler. Dolaysıyla akrabalık ve yakınlık bağları kuruldu, Türk subayları ve askerleri Libyalı kadınlarla evlendiler. Senelerle gelişen ve büyüyen aileyi ve evleri kurdular, ondan sonra, yerli halktan farklı olamayan ve ayrımcılık yapmayan -görevin dışında- bu yeni nüfus oluşumu çıktı. Onların dilini konuştular, onların yemeklerini yediler, onların kıyafetlerini giydiler, adetlerini geleneklerini benimsediler, bu nokta çok önemli çünkü kardeşlik ve sevgiyi yansıtmaktadır. Bu sosyal toplumun üzerinde fazla yük ve sorumlukları eklendi, savunma ve devletin işlerini yönetmek gibi sıkı ve hassas özelliğe sahip görevleri aldılar. Bu hassas görevler yüzünden vergilerden muaf tutuldular. Bazı araştırmacılara göre &8211; İsmail KAMALI gibi- Koloğlu soyu sadece Türk soyunu kapsamamaktadır. Fakat bazı yerli unsurlar onlara katılıp aynı özelliklerine sahip oldular. Ve ben diyorum ki: bu doğru bir şey ancak sınırlı kapsamda oldu.

Libya`nın her yerinde Koloğlu veya Köroğlu asıllı insanlar var, ancak, onların varlıkları ve odaklanmaları; Libya`nın batı sahil tarafındadır. Ve en büyük nüfusu Mısrata`da bulunmaktadır. Mısrata`da 40 kabilenin içinde 15 Köroğlu kabilesi bulunuyor. Ayrıca Mısrata`da en büyük ve en kalabalık aileleri temsil etmektedirler. Mısrata`daki Köroğlu kabileleri şunlar: Çerkezler, Fırtasiler, Mukavibeler, Karara, Yidir, Dradfa, Raas Ali, Drarta ve Aabad, Cihanlar, Zavabiler, Şavahideler, Almoksba, Alblabila, Alramla. Tüm şehirdeki kabilelerle iyi ilişkileri var, soy ve evlilik bağları onları birleştiriyor. Aralarında hiçbir ayrım, çekişme kavgayı yaratan hiçbir görüşü göremezsiniz. Tarih esnasında siyasi ve hüküm kavgaları hepsi dini kardeşlik ve sosyal çerçevede çözüldü. Şehrin varlığına bütünlüğüne çıkarına dokunanlara karşı tek bir güç olarak karşı çıkıyorlar. Bunun en büyük örneği: İtalyan işgal sırasında herkes savaş alanındaydı ve vatanı savunma konumunu aldı. Büyük önemli şahsiyetler çıktı: Köroğlu olan Ramazan Bey Süveyhli, Trablus Muharebesinde Mısrata bölge başkanıydı ve Libya tarihinde büyük bir konuma sahiptir, ve Trablusgarp cumhuriyetinin kuruculardan biri ve 4 başkanından biri: Süleyman Baruni, Abdu nebi Belkhir, Ahmed Almriyed.

Ramazan Bey`in kurnazlık cesaret ve vatan için mücadelesi, İtalyan işgalciye karşı nefretine dostlarından önce düşmanları da tanıklık ettiler. Acımasız İtalyan komutanı Rodolfo Grazibani`nin yazdığına dönersek: ``Libya bir yılan ve kafası Ramazan Bey Süveyhli`dir.´´

İtalyan istihbaratının entrika ve planlamanın sonuncunda fitneyi yakan ve cihat kardeşlerinin birbirine girmesine yol açan İtalyan istihbaratları ve gizli eller yüzünden, Ramazan Bey Bin Velid`te bir muharebede en önemli ve en büyük yakın arkadaşı ve müttefikinin yanında katledildi, ardından İtalyan işgalci boşluğu bulup kendi egemenliğini ülkeye yaydı. Ondan sonra ikinci Dünya savaşı geldi ve İtalya yenilgiye uğradı. İdris Senusi İngiltere ile işbirliği yaptı ve Mısır`da özgür ordusunu kurdu. Vatanın evlatları da yurtdışında mücadeleyi başladılar : yurtdışından dönen Ulusal Kongre Partisini kuran Başir Saadavi, kardeşi Nuri, Ahmet Süveyhli &8211; Ramazan Beyin kardeşi- Ahmet Zarm, Ömer Faik Şanib, Ali Alaabidiye. İstiklal savaşı oldu, ülke yönetenlerinin karşıtları düzenleyip İdris Senusi`ye Federal Libya kralı olarak biat ettiler. Ve 24 Aralık 1952`de Libya bağımsızlığı ilan etti. Ardından Libya`nın üç vilayetleri Libya birliğini ilan ettiler Trablus, Berkaa ve Fizan. Eylül 1969`da askeri darbe gelmesi ile beraber Anayasa kalktı. Devletin resmi müesseseleri iptal edildi. Ve darbe yapanların arasında kavga başladı.

Kaddafi`yi indirmek için birçok denemeler oldu; en önemlisi Ağustos 1975`teki darbe. Ancak başarılı olmadı ve tespit edildi. Onun sonucu olarak; orduda çok eleme, yakalama, muhakeme oldu. İdam ve hapis yargıları ile bitti. Nisan 1977`de 21 subay idam edildi. Bu girişimin başında komutan Ömer Almhişi var, kendisi Mısratalı, yanındakiler de Mısratalılar. İdam edilenlerin çoğu Mısratalılardı. Yetkiye yalnızca sahip olan Kaddafi çok sıkı bir güvenlik politikasını Mısrata &8216;ya karşı uyguladı. Üstellik, Mısrata tarafından sevilmeyen halkın bir kısmını yandaşlarını da Mısrata`ya yerleşmek için gönderdi.

Bilindiği gibi &8211;Tüm Libya`da- Mısratalı asıllıların askeri okullara girmeleri yasaktır, askeri güvenlik kurumlarında yöneticilik yapmaları da yasaktır. Çünkü Kaddafi onlara güvenmiyor ve onlardan korkuyordu.

Ayrıca eski rejim, şehrin demografi yapısını değiştirmek için kasıtlı bir politikayı izledi; Kaddafi`yi destekleyen kişiler, özellikle bedevi olanlar yoğun ve karışık bir nüfus olarak merkeze yerleştirilip onlara güvenlik yöneticiliği verildi. Bu durum, şehir halkının dikkatini çekti, tehlikenin farkında oldular. Bu duygu büyümeye ve gelişmeye başladı ta 17 Şubat 2011`e kadar: Libya Devrimi, Bingazi`de başladı ondan sonra tüm ülkeye sıçradı. Ancak Mısrata`da başlaması; bir değişim noktası oldu, çünkü Kaddafi`ye karşı çıkan halk, bu anı bekliyordu. Mısrata`da devrim başlayınca ve ilk şehidini verince: Halit Abu Şahma Alşuveyhdi, Mısrata topluca ayaklandı. Ve Halit Abu Şahma&8250;nın cenazesi çok büyük bir devrime dönüştü ve tüm şehre hakim oldu, tüm Kaddafi yandaşları şehirden kaçtı. Kaddafi`nin kulaklarına bu haber gelince, soru sordu: Mısrata`da kan döküldü mü? Bir ölü ve birkaç yaralı var diye cevapladılar. Kaddafi ayağıyla önündeki masayı devretti ve yandaşlarına bir daha kontrol edemeyeceklerine dair yemin etti.

Gerçekten, Kaddafi`nin kuvvetleri ve güçleri şehre gitti ve kuşattı, tüm yanlardan çeşitli silahlarla saldırdı, korkunç ve şiddetli savaşları 6 ay sürdü. Şehitlerin kafileleri ve yaralıların listeleri gelmeye devam etti. Şehrin önemli mimari yapıları zarar gördü, tüm mahallelere bombalar yağdırıldı. Ancak devrim kazandı ve Kaddafi`nin kuvvetleri yenildi. Sonunda 20 Ekim 2011`de halkın eline rezil bir esir olarak kendi şehrinde düştü.

Bugün, Mısrata &8211; ana kuvvet olarak- diğer devrim şehirleriyle ve devrimcilerle birlikte eski rejimden kalanlara ve karşı devrimcilere karşı savaş vermektedir. Hala, darbeciler ve Arap ırkçıları ve diktatörlük sistemini geri getirmekte kararlı olan ve eski rejimden kalanların planlarını engellemek için vatana fedakarlığını ve bedelini ödüyor. Özellikle bu şehrin çarpıtılması, bölünmesi, dünya&8250;dan düşman edinmesi için medya yoluyla siyasi bir hamle yapılıyor. Mısratalıların Libya`yı yönetmek isteyen terörist silahlı milislerden ibaret oldukları söylüyor, Katar`ın ve Türkiye`nin gündemini ve planlarını uygulamakla ve onlardan silah ve maddi destek almakla suçluyorlar. El Kaide ve İhvan-ı Müslimini sahiplendikleri gibi suçlamalarla medya vasıtasıyla ile dünya&8250;ya sunmaya devam ediyorlar ve dinleyicilerin kulaklarına gündüz ve akşam dinletiyorlar.

Tuhaf husus şu; bu suçlamaları ve yalanları pazarlayanlar ve gündüz akşam yalan söyleyenler, diktatörlük uygulamaları uygulayan ve dünyanın en geride kalan ülkeleri için çalıştıklarını biliyorlar. Çünkü bu ülkeler halkların ayaklanmalarının hiçbir yerde başarılı olmaması için çalışıyorlar. Çünkü sıra onlarda olacak. Ve onların planlarına göre savaşları, çatışmaları ve kaosları ateşlemek ve desteklemek, iktidarlarının devam etmesine anlamına geliyor. Hedef; celladına karşı çıkan halkın, yaptığı devrimden dolayı pişman olması ve zalimlerin bataklıklarına dönmesi için sürüklemektir ve buna karşılık olarak ona biraz sakinlik ve rahatlık ve yaşam kırıntıları sunulacaktır.

Muhterem misafirler:

Umudum o ki bu konferans; iki kardeş halkın arasında, içinde engel, kuşku ve gizem olmayan güzel ilişkilerin kurulmasına vesile olur. Aramızda geniş boyutlu, etkili, yeni müesseseler ve mekanizmaların kurulmasına vesile teşkil eder. Birbirimizi yakından tanımaya, çeşitli konuları aydınlatacak başka görüşmelerin olmasına ve başka şahsiyetlerin de bu çalışmalara katılmalarına yol açar.

Anlayışınız ve sabrınız için sizlere içten şükranlarımı sunuyorum. Sizi dinlemek ve sizden yararlanmak , yeni şeyleri öğrenmek için sözü bırakıyorum.

Es Selam-u Aleyküm´´

----------------------------------------------------------------
Kardeş Kalemler
Aralık-2014 96.Sayı
----------------------------------------------------------------




Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.