Avrupa’da 2009 yılında Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren seçimlerden dördüncüsünün tarihi 4 Ekim 2009 ve ülke de Yunanistan. Başbakan Karamanlis, hem bir “felaketi” andıran ülkenin “sosyal güvenlik” sorunu, hem de rekor kıran bütçe açığı karşısında, iki yıl daha “kızılcık” yerine “kan şerbeti” içerek iktidarını sürdürmektense, ülkesi için en “hayırlı” olanı yapmak, Yunanistan’ın önünü açmak için, alışılmadık şekilde iki yıl öncesinden erken genel seçim kararı aldı. Bu seçimler sadece Yunanistan için değil, aynı zamanda Batı Trakyalı Türkler ve Türkiye için de büyük önem taşımaktadır.

 

Türkiye ve Türkler açısından önem taşıyan ve 2009’da yapılan seçimlerden ilki Avrupa Parlamentosu (AP) milletvekili seçimleriyle yaşandı. Bu seçimlerde Avrupalı Türkler ne yazık ki sınıfta kaldılar. Yani bir önceki AP seçimlerindeki milletvekili sayısını geçmek bir yana, aynı sayıyı bile tutturamadılar.

 

Avrupa’da, Türkler ve Türkiye açısından ikinci önemli seçim Bulgaristan Genel seçimleri idi. Bu seçimde, Bulgaristan Türklerinin ağırlıklı olarak oy verdiği ve görev aldığı Halk ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) Partisi, oy oranını artırmasına rağmen, önceki dönemde mevcut iktidar ortaklığına veda etti. Sadece iktidar partisinden bir Türk milletvekili bu konuda az da olsa bir mutluluk yaşatabildi.

 

Avrupa’da Türkiye ve Türkler için önem taşıyan üçüncü seçimler, henüz 27 Eylül 2009’da Almanya’da yaşanan genel seçimlerdi. 2005 genel seçimlerinde yaklaşık 600.000 Türk kökenli seçmenler 5 Türk kökenli milletvekilini Federal Meclis Bundestag’a göndermişlerdi. 2009 genel seçimlerine yaklaşık 700.000 seçmenle katılan Almanyalı Türklerden, daha fazla sayıda milletvekili çıkarmaları bekleniyordu. Ancak, bu seçimde de 5 Türk kökenli milletvekili Bundestag’a girdi. Burada ilginç olan, ilk kez Liberallerden (FDP) de bir Türk kökenli milletvekili seçildi. Türkler açısından “zemin kaybı” gibi değerlendirilebilecek bir diğer gelişme ise, Stutgart’tan parti dışında aday olan Yeşiller’in Eşbaşkanı Cem Özdemir’in küçük bir farkla da olsa seçilemeyişi oldu.

 

4 Ekim 2009 Yunanistan Genel Seçimleri Batı Trakya Türkleri ve Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Aslında erken seçimlere genelde, sürenin bitmesine bir yıl kala başvurulurdu. Yunan Başbakanı Karamanlis, altından kalkılması pek güç ekonomik, siyasi ve sosyal sorunlar sebebiyle Yunanistan’ı düşünerek erken seçim kararı aldı. Kararın alındığı dönemdeki kamuoyu yoklamalarına göre, iktidardaki Yeni Demokrasi Partisi, ana muhalefet partisi PASOK’un 6 puan gerisindeydi. Son zamanlarda bu fark bir puanlık artışla 7’ye çıkmış gözüküyor. Bu durumda PASOK’un tek başına, ya da iktidarın “Büyük Ortağı” olarak hükümet kurması büyük bir ihtimal olarak görünmektedir.

 

Yunanistan Genel seçimleri Türkiye’yi özellikle şu üç husus sebebiyle ilgilendirmektedir. Bunlar; (1) AB bağlantılı Kıbrıs Sorunu, (2) Ege’de ve Doğu Akdeniz’de son iki yılda deniz sahalarının paylaşımıyla ilgili yaşanan anlaşmazlıklar, (3) Batı Trakya Türk azınlığının geleceği ve refahı. Bu yazıda sadece 3. madde üzerinde durulmuştur.[1]

 

2007 Genel Seçimlerinde Yunan Meclisi’ne, Batı Trakya Türklerinden iki milletvekili girebilmişti. Her ikisi de ana muhalefet partisi PASOK’tan seçilen Batı Trakya Türk milletvekilleri Çetin Mandacı ve Ahmet Hacıosman’dır. Çetin Mandacı İskeçe’den, Ahmet Hacıosman da Rodop’tan seçildi. Aslında 65 oy daha bulunsaydı üçüncü bir Batı Trakya Türk’ü daha Yunan Meclisi’nde olacaktı.

 

Batı Trakya Türklerinin efsanevi liderlerinden Dr. Sadık Ahmet’le birlikte mücadele etmiş olan Hacıosman, 2007 genel seçimlerinde bir seçimde en fazla oy alarak seçilen milletvekili olarak da tarihe geçti. Mevcut iki Türk miletvekili, 4 Ekim 2009 genel seçimlerinde yeniden aday oldular.  Tabii başka Türkler de adaylıklarını koydular…

 

Batı Trakya Türklerinin sorunları, Yunan Meclisi’ne girecek bu Türk milletvekilleri ile daha kolay çözülebilir. Bilindiği üzere Batı Trakya, ağırlıklı olarak bir tarım bölgesidir. Daha doğrusu Batı Trakya Türklerinin iskan edildiği coğrafya tarım arazisidir. Tütün ekicileri, bilhassa dünya finans ve ekonomik krizi sebebiyle büyük sıkıntı çekmektedirler. Aslında bu coğrafyada tütün dışında ve geliri daha yüksek olabilecek ürünler de yetiştirmek mümkündür. Zira Batı Trakya oldukça verimli bir coğrafyadır. Bu ekonomik krize rağmen, AB ülkeleri içerisinde 2008 yılında en fazla yardım alan ülke yaklaşık 6.3 milyar avro ile Yunanistan’dır. Hem Yunanistan bu miktarın 4 milyardan fazlasını da tarım alanındaki düzenlemeler için almıştır.

 

Öte yandan Batı Trakya’daki ulaşım da, 2007 yazında tamamlanan otoyolla daha da akıcı ve sorunsuz hale gelmiştir. Karayoluna ilaveten demiryolu ve deniz yolu da ulaşımda önemli kolaylıklardır.

 

Batı Trakya’da zaman zaman Türkleri geren hukuk dışı keyfi devlet uygulamaları da yaşanmaktadır. Bunlardan Ağustos 2009 içerisinde yaşanan önemli bir olay, Gümülcine’ye bağlı Yanıkköy (Nimfea) Camii Vakfı’na ait araziye kaçak olarak bir kilise inşa edilmeye kalkışılmasıdır. Bu sebeple vakıf yönetimi ile Yunanistan Doğu Makedonya ve Trakya Bölge Genel Sekreterliği arasında mülkiyet tartışması başladı. Gümülcine Müftülüğü aracılığıyla ilgili makamlara itiraz eden Türk köylüler, itirazlarında kilisenin inşa edildiği arazinin vakfa ait olduğunu belirtirken, Yunan Bölge Genel Sekreterliği’nden Müftülüğe gönderilen belgede arazinin “kamu malı olduğu” iddia edildi. Bunun üzerine Yanıkköy Camii Vakfı Başkanı Sabri Molla Hüseyin, “kilise inşa edilen 10 dönümlük arazinin 1879 tarihli Osmanlı tapuları bulunduğunu ve bu arazinin daha sonra mal sahipleri tarafından cami vakfına bırakıldığına dair belgenin de mevcut olduğunu” ifadeyle, “Bu arazinin Türk malı olduğu ve cami vakfına bırakıldığı belgelerle açık bir şekilde kanıtlanmaktadır…” şeklinde iddiasını sürdürdü.

 

Batı Trakya’da Türkleri geren bir diğer gelişme de daha Karamanlis erken seçim kararı almadan bir hafta kadar önce (23.8.2009) yaşandı. Batı Trakya Azınlık Kültür ve Eğitim Şirketi’nin (BAKEŞ) Rodop ili Sirkeli (Fillyra) Belediyesi’ne bağlı Domruköy’de (Dokos) Batı Trakya Türk Azınlığı`na ait bir ortaokul inşa etmek üzere arazi tahsis talebi, Yunanistan Doğu Makedonya-Trakya Bölge Genel Sekreterliği tarafından üçüncü kez reddedilmesiyle yaşandı.

 

Türklerin eğitimiyle ilgili sorunlar ise, ders kitabından öğretmene, okul inşasından üniversite kontenjanına kadar uzayıp gitmektedir. Tüm bu sorunlar, Yunan Meclisi’nde bazen bire bir ikna yoluyla, bazen demokratik koşullarda hukuk mücadelesiyle çözülebilecek sorunlardır. Çözmek için “elini taşın altına koyacak” olanlar da, Yunanlı milletvekilleri değil, Batı Trakyalı Türk milletvekilleri olabilir…

 

Bulgaristan’da 5.7.2009’da genel seçimler yapıldı. Bu seçim sonucunda, Türklerin ağırlıklı olduğu ve iktidar ortağı Halk ve Özgürlükler (HÖH) hareketi, oylarını artırmasına rağmen, yeni hükümette yer alamadı. Ancak, HÖH, oylarını artırarak güçlenmesini sürdürdü. HÖH’ün oylarını artırması sadece Bulgaristan içindeki oylarla değildi. O dönemde en azından 100.000 olduğu belirtilen ve genellikle iş için Türkiye’de bulunan Bulgaristan Türklerinin de Bulgaristan’a oy vermek üzere gitmesi için kampanya başlatılmıştı.

 

Bulgaristan Türkleri kadar olmasa da, Batı Trakyalı ve Yunan pasaportu mevcut çok sayıda Türk’ün Türkiye’de bulunduğu bilinmektedir. Özellikle Trakya, İstanbul, Kocaeli, Bursa, Balıkesir ve İzmir ağırlıklı yörelerde mevcut batı Trakya Türklerinin, 4 Ekim 2009’da Yunanistan’a giderek, ilgili sandıklarda oy kullanması büyük önem arz etmektedir. Bunun için Türkiye’de ya da Avrupa’da bulunan tüm Batı Trakya Türk’ü kardeşlerimize sadece çağrıda bulunmuyor, “kendi geleceğini, çocuklarının geleceğini ve güvenliğini, refahını, insanca ve özgürce yaşamasını istiyorsan, 4 Ekim 2009’da sandık başına git!” diye bir görev yüklüyoruz…

 

Türkiye, geçmişte Batı Trakya Türklerinin güvenliği, refahı, eğitimi ve diğer hususlarıyla ilgilendiğinde, Yunanistan bunu “kışkırtma, ya da ayrılıkçılığa teşvik” gibi görür, ya da göstermek isterdi. Bu yüzden ve “asimile olmama” düşüncesiyle Batı Trakya Türkleri, Yunanistan’ın sayılı olarak belirlenen okullarında, ancak Türk kitapları ve öğretmenleri genellikle eksik olarak eğitim yapabildiler. Üniversitelere ise belli kontenjan tanındığından, yunan üniversitelerinde okuma şansları oldukça düşüktü. Bu yüzden üniversite eğitimi almak isteyenler ya Avrupa’ya, ya da Türkiye’ye gittiler. Bu şekilde ayrılanlar, Yunanistan’ın hileli bir kanunuyla vatandaşlık haklarını, ardından da Yunanistan’daki mülklerini kaybettiler. Öte yandan, geleceğin lider kadrolarını oluşturabilecek bu aydınlar, yeni ülkelerde iş, aş ve eş buldular. Çocuk çoluğa kavuştular ve “rahatlarını bozup” doğdukları ve Yunanistan’ın çıkardığı güçlüklerle Batı Trakya’ya geri dönmediler. Bu gelişme ise, Batı Trakya Türklerini daha fazla cehalete, cehalet de daha fazla baskıya boyun eğmeye itti.

 

Bugün durum değişmiştir. Bir AB üyesi olan Yunanistan’a karşı, vatandaşlık hakkı bulunan her Batı Trakya Türk’ü, hakkını AB mahkemelerinde arayabilmektedir. Bununla birlikte, hakkını en kolay elde etmenin yolu, kendi seçim bölgesinde ve kendi seçtiği “Türk adaylara” oy vermekle mümkündür. Haydi Batı Trakya Türkleri, 4 Ekim’de köyünüze, kentinize ya da kasabanıza gidin ve oylarınızı verin! Geleceğiniz, güvenliğiniz ve refahınız için bunu yapınız. Biliyoruz ki, “Batı Trakya’da Türk olmak” zordur. Bunu kolay yapmanın yolu, hep birlikte ve oylarınızı hedef insanlara vermektir…

---