Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1831
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10765
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 755
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Haberler ve Yorumlar
KKTC`DE FARK VAR `NO BE ANNEM`
19 Nisan 2010 Kıbrıs
Gözde KILIÇ YAŞIN
Bölge Uzmanı
Balkanlar

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yeni bir dönem başlıyor. “Fark var, arkasında halk var” sloganı ile seçimlere giren Derviş Eroğlu, cumhurbaşkanlığı seçimlerini ilk turda kazanarak KKTC’nin üçüncü cumhurbaşkanı seçildi. KKTC’de 18 Nisan 2010 tarihinde 164 bin 72 seçmenin yüzde 76’sının katılım gösterdiği seçimlerde, Başbakan Derviş Eroğlu yüzde 50.38; Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat yüzde 42.85 oranında oy aldı.[1] KKTC sadece cumhurbaşkanını değiştirmedi, 7 yıllık bir “ara dönem”e de son verdi.
 
Seçimler, Mehmet Ali Talat ve Rum lider Dimitris Hristofyas’ın yaklaşık iki yıldır sürdürmekte oldukları müzakerelerin henüz sonuç doğuramadığı, yeterli ilerlemenin sağlanmadığı bir döneme denk geldi. Eylül 2008’de resmen başlayan müzakere sürecinin 2008 sonunda anlaşma ile sonuçlanması beklenirken 2010 ortasında dahi anlaşmanın temel yapısı oturtulabilmiş, temel anlaşmazlık konuları görüşülebilmiş değil. Müzakerelerin teknik konuları içeren “AB ile İlişkiler” ve “Ekonomi” görüşmelerde en fazla yakınlaşma sağlanan başlıklardı. Gerçekleştirilen 71 görüşmenin ağırlığını Yönetim ve Güç Paylaşımı oluşturdu. “Yönetim ve Güç Paylaşımı” başlığına ilişkin temel bazı ilkeler belirlenmiş; yargı alt başlığında uzlaşı sağlanmış; bazı noktalarda ise yakınlaşma sağlanabilmişse de varılan noktanın “ortak açıklama” ile duyurulmasına müsait bir pozisyona ulaşılamadı. Nitekim Kıbrıs’taki uzlaşmazlığın temel konuları olan “Toprak”, “Mülkiyet” ile “Güvenlik ve Garantiler” başlıkları da henüz masaya getirilememişti. Şubat 2008’de Dimitris Hristofyas’ın Rum Yönetimi başkanlık koltuğuna oturması ile başlayan “son umut” süreci, Eroğlu ile devam edecek. Eroğlu, adaylığını açıkladıktan sonra yaptığı konuşmalarda olduğu gibi 18 Nisan gecesi zaferini ilan ederken de müzakere sürecini devam ettireceğini açıkladı.
 
Başkanlık koltuğuna oturması öncesindeki açıklamaları ile Talat’ın yoldaşı izlenimini veren ancak devlet liderliğini almasından sonraki tavırlarıyla Papadopulos siyasetine yakın bir yol izleyen Hristofyas’ın ise yakınlaşma sağlayamadığı Talat’ın yerini alan Eroğlu ile uzlaşı sağlaması çok kolay olmayacaktır. Müzakere sürecinin akışı ve elbetteki ortaya konulan iddialar bakımından sürecin Talat’la devam etmesi, Talat-Hristofyas gibi bir yakınlığın dahi anlaşma planı çıkarmaya yetmeyeceğinin anlaşılması bakımından iyi olurdu. Ancak sonuç da değişmezdi. Her halükarda asıl sıkıntılı konular henüz masaya gelememişti ve en zor konular Eroğlu’nu bekliyor.
 
Talat, farklı duruşu, Kıbrıs’taki sorunu yeni baştan tarif ederek dünyaya yeniden ve ancak farklı bir üslupla Kıbrıs’ın derdini anlatma çabasıyla tarihe önemli bir vurgu yaptı. Aynı şekilde muhatabının olumsuz tüm tavırlarına ve kendisine yaşattığı hayal kırıklıklarına rağmen masadan kalkmama dirayeti göstermesi ile de takdir topladı. Annan Planı’nın Türk tarafında kabul edilmesi sonrasında, dünya Rumların uzlaşmazlığını kabul etmişken diğer bir alternatife soyunmaması, Kosova rüzgarı tüm şiddetiyle Kıbrıs’a doğru eserken de “Tanınma istemiyorum, izolasyonlar kaldırılsın istiyorum” demesi, referandum gecesi verdiği “Bu el tutulana dek uzatacağım” sözünü altı yıl tutacak denli kendi çözümüne güvenmesi, KKTC’ye zaman; Talat’a Cumhurbaşkanlığını kaybettirdi. Ancak yine de Talat ve CTP çözümüne inanlar adına bu yolu tüm gayretiyle denemiş olması, hep hatırlanacak bir süreç ve müzakereci kimliği olarak benimsenmesi gereken bir metodu miras bıraktı. Talat’ın mirasları arasında, “tek egemenliğin”, “tek vatandaşlığın” olacağı, iki eşit oluşturucu devletin federal bir çatı altında yer alacağı bir modeli hedefleyen müzakereleri yürütme zorunluluğu da bulunuyor. 2009 Nisan’ına iktidara geldiğine müzakerelere zarar verici bir yöntem izlemeyen Eroğlu’nun aynı çizgiyi yeni dönemde de sürdürmesi bekleniyor. Müzakerelerin tıkandığı noktalarda dahi sürecin son derece iyi ilerlediği yönündeki açıklamaları ve Hristofyas’ın aksine görüşmeleri sürekli olumlayan tavrı da Talat’ın ardında bıraktığı en önemli miras oldu. Bir uzlaşı sağlanmasından ziyade uzlaşı ihtimalinin korunduğu mesajlarını önemseyen “Kıbrıs Sorunu”nun büyük aktörleri düşünüldüğünde, bir baş ağrısının yaşanmaması için Talat’ın bu mirasının dikkate alınması gerekecektir.
 
Eroğlu’nun gerçekte KKTC’nin bağımsızlığının tanınmasını istiyor olması da, tek başına müzakere sürecini sekteye uğratacak bir etken olmayacaktır. Nitekim Hristofyas’ın gönlünde yatan da gerçekte Rum egemenliğini adanın tamamına yaymak ve üniter bir devlet içinde Türklere geniş azınlık hakları vermektir. Ancak taraflar müzakereleri, iki toplumlu, iki bölgeli, iki kurucu devletli federatif bir devlet yapısı çerçevesinde yürütmek zorundalar.
 
Geçmişteki duruşları karşılaştırıldığında da Türkiye’nin çıkarlarını ya da Türkiye’nin AB üyeliğindeki ilerlemesini ve uluslararası pozisyonunun gereklerini Eroğlu’nun Talat’dan daha fazla önemseyeceğinden de şüphe olmayacaktır. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan`ın seçimlerin başlamasından hemen 9 saat önce Kanal 24`te yayınlanan ve KKTC`den de izlenen konuşmasındaki “Temenni ediyorum ki görüşme süreci aynı kararlılıkla devam etsin. Çünkü biz bu işin ilk başlattığımız zaman, bir adım önde olacağız demiştik, 6 yıl geçse de bunu devam ettirmeliyiz.”[2] ifadeleri de muhataplarını bulmuştur. Aynı konuşmasında Erdoğan’ın “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” ifadesi yerine her seferinde “Kuzey Kıbrıs” ifadesini kullanmış olması da, Eroğlu’nun görmüş olması gereken bir mesajdır. Kıbrıslı Türklerin bir gün kendi devletleri olacaksa ve bu devletin tanıtılması için uğraşılacaksa bile isminin en azından Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olmayacağı anlaşılıyor. Nitekim “KKTC’nin ilanı” bazı kesimlerce öteden beri çözümü güçleştirmesi ve iç siyaset dışında faydası bulunmaması gerekçesiyle eleştirilirdi. Eroğlu da, Kıbrıslı Türklerin KKTC’nin ilanı öncesi pozisyonunu esas alarak güncel uluslararası konjonktüre uygun bir çıkış yolu aramak durumunda kalacaktır. Gerçekte güncel uluslararası konjonktür, Kosova örneği dikkate alındığında Eroğlu’nun aklındakine uygun formüller de sunmaktadır. Eroğlu’nun üst sınırı “tavizkarlık”, alt sınırı “uzlaşmazlık” olan müzakereci kimliğini benimseyerek Türkiye’nin stratejisi ile tam örtüşen bir yol izlemesi ve kendi çıkış yolunu yaratması gerekecektir.
 
Müzakere sürecinde bundan sonra görülecek en büyük değişim ise müzakerelerin “bir lider ile Rum tarafı arasında” olduğu izlenimi yerine “Türk tarafı ile Rum tarafı arasında” olduğu izleniminin yerleşmesi olabilir. Hristofyas, müzakere sürecini ülkenin siyasi parti liderlerinin de bir parçası olduğu Rum Ulusal Konseyi ile sürekli paylaşıyor ve orada alınan kararları uygulamak suretiyle halkın iradesini temsil eden zümreyi müzakerelerin parçası haline getiriyordu. Eroğlu’nun bir Ulusal Konsey oluşturma vaadi ya da önerisi, gerçekleştirilebildiği takdirde, KKTC’de de hükümet ve parlamentoyu müzakerelerin gidişatında söz ve bilgi sahibi yapacaktır.
 
Eroğlu’nun cumhurbaşkanı seçilmesi, Tahsin Ertuğruloğlu’nun ise UBP’ye dönmemiş olması KKTC Hükümeti’nde de zorunlu bir değişimi gerektiriyor. Yeni bir ismin başbakan olarak görevlendirmesi, yeni bir hükümeti doğururken; UBP’nin meclisteki sandalye sayısının 24’e düşmesi de, koalisyon ya da dışarıdan destek alan bir azınlık hükümetine işaret etmektedir. UBP’nin olağanüstü bir kurultay gerçekleştirmesi ve yeni bir genel başkan seçmesi gerekiyor. UBP’nin Genel Sekreteri aynı zamanda Genel Başkan vekili olduğu için İrsen Küçük düzenlenecek kurultaya dek bu görevi üstlenecek, muhtemelen de Başbakan olarak atanacaktır. 27 Haziran’da yeni bir seçim yaşayacak olan KKTC, yerel seçimlere yeni ittifaklarla girebilir; UBP ve UBP’den kopmuş Demokrat Parti arasında yaşanacak ileri düzeyde yakınlaşmaya da şahit olabilir. 
 
KKTC’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin en önemli sonucu ise, bir “renkli devrim”in daha rota değiştirmiş olmasıdır. KKTC’de 2000’lerin başında, o dönemki ifadelerle renkli devrimlerin en sessiz ilk örneği yaşanmıştı. Kıbrıs Türk halkının çözümsüzlüğün tek alternatifinin “Birleşik Kıbrıs” olduğuna inandırılması ve kendilerinin haklarının da korunduğu bir anlaşmanın sağlanacağı vaadinde bulunulması siyasi tercihleri etkileyen başlıca sebepti. Bir yandan fiili bölünmüşlüğün “Kıbrıslılar”ın tamamını kollayan bir çözüme ulaştırılabileceği iddiaları, bir yandan Türkiye’nin AB yolunda ilerleyebilmesi için böylesi bir manevraya ihtiyacı olduğunun telkin edilmesi ama en çok da AB vatandaşlığı ve sağlayacağı imkanlar nedeniyle Kıbrıs Türk halkı değişime gönüllü olmuştu. Talat’a, partisi CTP’ye ve Annan Planı’na verilen oyların yarısı, Rumlarla birleşmek için değil; “Rumların anlaşmayı güçlü bir oranda reddedeceğinin kesin olduğu” garantisi ve kendilerince Annan Planı’nın onaylanmasının dünya ile bütünleşmelerini sağlayacağı iddia ve vaatlerine idi. Batı’nın sağladığı imkan Kıbrıs Türkü’ne huzur, refah ve zenginlik getirecekti ve tüm vaatler Talat’la özdeşleştirilmiş, halkın önüne konulmuştu. AB, ABD ve diğer dış güçlerden destek alan Talat, eski partisi CTP gibi bu şansı iyi, etkin ve verimli değerlendiremedi. CTP, Türkiyesiz siyaset, partizanlıktan uzak ve adil yönetim vaatlerini gerçekleştiremedi ve aldığından daha kötü bir ekonomi bırakarak erkenden çekildi. Talat ise karşısına Hristofyas’ın getirilmesine rağmen “o kadar kolay ve yakın” görünen çözümü getiremediği gibi AB’ye ve dünyaya çıkışı da sağlayamadı. Kıbrıslı Türkler sadece cumhurbaşkanlarını değiştirmekle kalmadı, bir renkli devrimin sonunu da getirdi. Şimdi sıra, eski Rum lider Glafkos Klerides’in haksız çıkmayı umduğu, “…Yalnız egemenliğinin değil, KKTC denilen şeyin hukuki varlığının da tanınmasına sürükleneceğimizi öngörüyorum” kehanetinin hangi kısmının tutacağını beklenmektedir.


[1] Kullanılan 125 bin 294’ü oyun dağılımı şöyleydi: Dr. Derviş Eroğlu 61.491 oy (Yüzde 50,38), Mehmet Ali Talat 52.302 oy (Yüzde 42,85), Tahsin Ertuğruloğlu 4.648 oy (Yüzde 3,81), Zeki Beşiktepeli 1.968 oy (Yüzde 1,61), M. Kemal Tümkan 964 oy (Yüzde 0,79), Arif Salih Kırdağ 521 oy (Yüzde 0,43), Zeki Ayhan Kaymak 168 oy (Yüzde 0,14).
[2] Kanal 24’te yayınlanan programın KKTC’deki seçimlere ilişkin bölümünün tam metni için bkz: “Türkiye’nin Tercihi:  Mehmet Ali Talat”, Bugün Gazetesi ve Kıbrıs Postası, 17 Nisan 2010


http://www.turksam.org/tr/a1990.html


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.