Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10788
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Haberler ve Yorumlar
TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİNE BİR BAKIŞ-Dr.SERDAR ERDURMAZ-
Dr. Serdar Erdurmaz
Enstitü Başkanı

18 Ekim 2009’da görsel basında yer alan haberlere göre; İsrail Ordu Radyosu tarafından yapılan açıklamada Türk-İsrail gerginliğine ABD el atmış ve Türkiye’den ilişkilerin bir an önce düzeltilmesi için çaba harcanmasını istemiştir.
 
Bilindiği gibi Türk-İsrail ilişkileri 2006 yılında Hamas Liderlerinin Türkiye’yi ziyareti ile başlayan ve Ocak 2009’da yapılan Davos görüşmelerindeki Başbakan Erdoğan’ın İsrail Cumhurbaşkanı Başkanı Peres’e çıkışından beri sorunların minimize edildiği rotasından kaymış ve gerilimli bir raya oturmuştur. Son olarak Konya’da periyodik olarak yapılan ve ABD ve İtalya ile birlikte İsrail’inde katıldığı Anadolu Kartalı isimli tatbikattan İsrail’in katılmaması yönündeki Türk kararı İsrail basını başta olmak üzere büyük infiale sebep olmuştur. Her ne kadar İsrail hükümet mercileri soruna temkinli bir yaklaşım sergiliyorlarsa da medyanın büyük bir tepki gösterdiği gerçeği göz ardı edilememektedir.
 
Türkiye-İsrail İlişkileri:
 
Türkiye Mart 1949’da İsrail devletini ilk tanıyan ülkelerden biri olup 1950’de elçilik düzeyinde diplomatik ilişki kurmuştur.[1] Soğuk Savaş döneminde Türkiye NATO üyesi ve ABD’nin yakın ortağı olarak, İsrail ise ABD tarafından desteklenen durumuyla Ortadoğu’da özellikle, Sovyet desteğine sahip Suriye karşısında işbirliği yapma zorunluluğunu hissetmişlerdir. Buna rağmen 1967’de Türkiye İsrail’in Kudüs’ü işgaline ve işgal edilmiş Arap topraklarından çekilmesine karşı BM’de yapılan İslam grubunun protestolarını desteklemiştir. Daha sonra, 1982’de İsrail’in Lübnan’ı işgali üzerine Elçilik düzeyinde olan diplomatik ilişkisini Maslahatgüzarlık seviyesine indirmiştir. Buna rağmen 1980’lerde Türkiye-İsrail ile ilişkilerini resmi olmayan düzeyde geliştirmeye başlamıştır. Bunun temel nedeni, terörizme karşı bilgi alışverişi ve işbirliğiydi. Özellikle, Filistin Kurtuluş Örgütü bağlantılı olarak, Lübnan’da Ermeni, Kürt ve Türk ayrılıkçı unsurların eğitimi konusu önde gelmekteydi. 1989 yılı Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerini belirli bir seviyeye getirdiği dönemdir. ABD Senatörü Doles’in Ermeni meselesini ABD Parlamentosu’na getirmesi üzerine, İsrail ABD Yahudi Lobisi vasıtasıyla engelleme girişimi ve başarısı bu ilişkinin şekillenmesinde aktif rol oynamıştır. Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerinin geliştirilmesi için özel çaba sarf edilmiş ve gayrı resmi ve özellikle askeri alandaki gelişmeler en üst düzeye çıkartılmıştır. Öyle ki, ABD’nin sahip olduğu ancak, ikinci ülkelere vermediği teknolojiler İsrail kanalı ile Türkiye’ye aktarılma imkanı bulmuştur. 
 
ABD’nin Ortadoğu Politikası, Türkiye ve İsrail
 
1979 İran İslam Devrimi öncesi ABD “Çift mesnetli- twin pillars policy” politikası gereği Şah’ın hükümet ettiği İran ve Suudi Arabistan’a dayanan bir strateji ile Ortadoğu’da etkinliğini sağlamaya çalışmaktaydı. Ancak, İslam devrimi ile İran elinde kayınca Ortadoğu’da gerekli etkinliği sağlayacak bölgeyi tanıyan ve bir NATO ülkesi olan Türkiye, bu iş için biçilmiş kaftan olarak görülmüştür. NATO’ya üye olan Türkiye 1955’de Ortadoğu’da da Arap ülkelerinden oluşan bir güvenlik örgütü kurma girişiminde bulunmuştur. Ancak, Irak dışında ilgi gösterilmeyen Bağdat Paktı girişimi başarısız olmuş ve Türkiye’nin yüzünü Ortadoğu’dan çevirmesine ve araya mesafe koymasına neden olmuştur. Türkiye’nin bu yaklaşımı Arap ülkeleri tarafından dostane olmayan bir davranış olarak algılanmıştır. Nitekim bunun tezahürleri 1963’te BM’de Kıbrıs konusunda yapılan oylamada ortaya çıkmıştır. Batının desteğini karşısına alan Türkiye, bütün Arap ülkeleri ve üçüncü dünya ülkelerinden de karşıt oy almıştır. 1964’deki Johnson mektubu ile Kıbrıs’a karşı NATO imkanlarının kullanılamayacağını açıklayan uyarı ile uyanan Türkiye artık bağımsız bir politika uygulayarak, Sovyetler ve Arap dünyası ile ilişki kurması gerektiği kararını vermiştir. Türkiye bu tarihten itibaren Ortadoğu’da Irak, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri ile ekonomik ilişkilerini geliştirmeye çalışmıştır. 1976’da Filistin Kurtuluş Örgütü’nü tanımıştır. Genelde Ortadoğu’daki sorunlara karşı tarafsız bir tavırla yaklaşmaya çalışmıştır. Türkiye’nin bu çabaları 1980’den sonra ortaya çıkan terörizm sorunu ile yavaşlama temayülü içine girmiştir. ABD Ortadoğu’daki en yakın müttefiki olan İsrail’i terörizm konusunda inisiyatif alarak, Türkiye ile ilişkilerini geliştirmesi konusunda ikna etmiştir. Gelişen ilişkiler sonucunda ABD’nin “çift mesnetli politikası” Türkiye ve İsrail’den oluşan bir saç ayağına oturtulmuştur. Bunun temel nedeni, ABD Ortadoğu stratejisi açısından bölgede İsrail’in güvenliğinin mutlaka sağlanması, İsrail’in yalnızlığının Türkiye kanalıyla ortadan kaldırılması, Herhangi bir çatışma halinde hem jeostratejik açıdan, hem de NATO üyesi olarak konumundan dolayı Türkiye’nin Ortadoğu’ya harekatta uygun bir çıkış bölgesi olması gibi düşünceler önem kazanmaktaydı.  ABD’nin bu tercihi Soğuk Savaş döneminde hem Ortadoğu’yu, hem de Sovyetlerin Ortadoğu’ya olan ilgisini sınırlandırma ve kontrol olanağı sunmaktaydı. Soğuk Savaş sonrası ABD’nin Irak’a müdahalesi sırasında TBMM tarafından ABD silahlı kuvvetlerinin Türkiye üzerinden kullanılmasına müsaadeyi içeren teskerenin 1 Mart 2003’te ret edilmesi üzerine sarsılan çift mesnetli politika stratejisine rağmen İsrail ile ilişkiler Hamas liderlerinin ziyaretine kadar doğrusal bir kararlılık göstermekteydi.
 
Sorun Nedir?
 
AK Parti iktidarı ile birlikte Türkiye dış politikasında yeni bir dönem başlamıştır. Türkiye sadece batıya yüzü dönük dış politikayı bırakarak, yeni seçenekleri uygulamaya koymuştur. Bu seçenekler içinde Türkiye’nin bölgesinde kendini çevreleyen ülkelerle sıfır sorun prensibi ile ilişki kurması ve bölgede etki ve ilgi sahasındaki ülkelerle her türlü siyasi ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesidir. Bu bağlamda Balkanlarda büyük güçlüklerle karşılaşmaz iken, Kafkaslar ve Ortadoğu’da aktif bir politika uygulamak zorunda kalmıştır. Filistin sorununa gerekli desteği verirken, lider bir ülke tavrıyla, aykırı durumda bulunan Hamas liderleri ile görüşerek Hamas ile El Fetih arasındaki sorunu anlamak ve çözmek için girişimde bulunmuştur. Ancak, bu girişim gerek batı, İsrail ve Arap dünyası tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Ortadoğu’da İran ile suya sabuna dokunmayan bir politika uygulamaya çalışırken, bir taraftan Suriye ve bir taraftan Irak ile ilişkilerini geliştirmeye çalışmıştır. Uzun yıllar bir hasım olarak görülen Suriye ile Ekim ayı içinde yapılan anlaşma ile büyük bir işbirliğine girişilmesi ve arkasından da Merkezi Irak Hükümeti ile Suriye ile yapılana benzer işbirliği artık Türkiye’nin Ortadoğu’da bir bölgesel güç olduğunun imzası olmuştur. Dikkat edilirse, hem Suriye ve hem de Irak ile yapılan anlaşmalarda ortak merkez Türkiye’dir.
 
İşte İsrail’in lehine olmayan bu işbirliği girişimleri öncesi, Suriye ve Irak’a ve diğer Arap ülkelerine belirli bir mesajın verilmesi gerekmekteydi. Bu mesajda İsrail üzerinden olmuştur. Diğer bir değişle, Türkiye Arap dünyasına, “bakın ben sizinle beraberim. İsrail’i kınıyor, açık bir şekilde tavır alıyorum” mesajını vermiştir. Anadolu Kartalı tatbikatı öncesi, Başbakan Recep Tayip Erdoğan ABD’de Eylül sonunda düzenlenen G20 zirvesinde yaptığı konuşmada “Sadece İran değil, İsrail de nükleer silaha sahip. O niçin hiç gündeme gelmiyor.” Şeklindeki ifadesi hem İran, hem de bütün Arap dünyasına verilen açık bir destek ve İsrail’in muğlak olan nükleer gücünün açık bir şekilde telafuz edilmesi yoluyla tenkit edilmesidir. Bu aynı zamanda, Türkiye’nin yaptığı son anlaşmalarla bölgesel güç odağı olduğunu idrakinin bir tezahürüdür.
 
İsrail’in Tepkisi Ne Olabilir?
ABD açısında bölgedeki mevcut sorunlar dikkate alındığında başının yeteri kadar dertte olduğu görülebilir. Bir taraftan Afganistan ve dolayısıyla Pakistan’da mevcut problemlerle uğraşırken, diğer taraftan Irak cehenneminden kurtulmaya çalışmaktadır. Üstüne üslük bir de İran’ın nükleer programı ABD’nin kafasını yeteri kadar ağrıtmaktadır. Bu durumda ABD’nin birde Türkiye-İsrail sorununu kaldıracak durumu yoktur. Bu nedenle bu sorunun pürüzsüz hale gelmesi için gerekli telkinlerde bulunmaktan başka yapacak şeyi yoktur. İsrail, Arap dünyası içinde sıkışmış ve İran’ın ilan ettiği tek hedef olarak oldukça sıkıntılı bir durumdadır. Bu konumda İsrail’in göze alacağı en son şey Türkiye’yi direkt olarak karşısına almaktır. İsrail sorunu resmen tırmandırması halinde tamamen yalnızlığa itilecek ve hassas bir duruma düşecektir. Bu durumda yapacağı en iyi davranış, sükunetle sorunun soğumasını sağlamak ve sonra, yine gayrı resmi olarak yakınlaşmanın tamirine çalışmak şeklinde akılcı bir yaklaşım olacaktır. Türkiye’ye yaptırım uygulamak için savunma sanayi çerçevesinde yapmış olduğu anlaşmalara yönelik teslimatları askıya alması veya geciktirmesi pek akılcı bir davranış şekli gözükmemektedir. Çünkü İsrail kendi silahlı kuvvetlerine ait ihtiyaçların yüzde 80’e yakınını ikili anlaşmalarla ABD’den temin etmektedir. Kendi ürettiği askeri malzemeyi yurt dışına satmak zorundadır ve en büyük alıcısı durumunda olan ülke Türkiye’dir. ABD Kongre raporlarına göre gelişmekte olan ülkelere yapılan konvansiyonel silah satışlarında İsrail ilk on satıcı içinde yer almamaktadır.[2] Dolayısıyla Türkiye İsrail için kaybedilemeyecek kadar önemli bir pazardır. Son zamanlarda nükleer silahlar konusunda da ABD Başkanı Obama tarafından uyarılan ve Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşmasına imza koyması istenen İsrail, Goldstone raporuyla düştüğü açmazla girdiği baskılı konumu bir şekilde düzeltme yoluna gitmek zorundadır. Türkiye burada Ortadoğu’da yaptığı son girişimleri ile aldığı yeni rolü ile bölgesel güç tavrı ile İsrail’e olumlu adım atması için bir mesaj vermekten başka bir şey yapmamıştır.  


[2]“Conventional Arms Transfers to Develoing Nations,2000-2007”, USA, CRS Report for Congress, October 23, 2008, Order Code RI.34723. 


http://www.turksam.org/tr/a1833.html


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.