Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1831
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10765
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 755
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Okuyucularımıza Sunduğumuz Temel Bilgiler
AHLATŞAHLARDAN GÜNÜMÜZE KARŞILAŞIRMALI AHLAT HALK İNANÇLARI

 

AHLATŞAHLARDAN GÜNÜMÜZE KARŞILAŞIRMALI AHLAT HALK İNANÇLARI

 

                                                            Yaşar Kalafat*

Giriş

Yazımıza başlık olarak Ahlatşahları almakla beraber şüphesiz kültür tarihlerinin bağlantılı bir süreç oldukları gerçeğine ters düşmeği amaçlamadık. Ahlatşahlar, Ahlat halk kültüründe bir kesittir. Bu kesit benzerlerinde olduğu gibi etkilenerek gelmiş ve etkileyerek gitmiş Ahlât halk kültüründe kalıcı katmanlar oluşturmuştur.  Böyle bir çalışma için bu derece kıt zaman elbette yeterli değildir.[1] Ancak Yunus Ensarî’nin dedikleri gibi “her şey damlalardan meydana gelir, göl olur”

Bu çalışma 17–21 Haziran 2008 tarihleri arasında yapılan ve bizim ”Van Gölü Çevresi Örnekleri İle Türk Kültür Coğrafyasında Renkler” isimli bildiri ile katıldığımız IV. Uluslar arası Van Gölü Havzası Sempozyumu münasebeti ile derlediğim bilgilerden hareketle yapılmıştır.[2] Esasen bölge halk kültürü 7 yıl üst üste katıldığımız “Ahlat Kültür Sempozyumları” ve “Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançları” isimli çalışmamızla yabancımız değildi. Bölge halk kültürünün bölgeden bilim adamları tarafından incelendiğini de biliyorduk[3] çalışmamız bu tür ilgili kaynaklarla da pekiştirilmek istenilmiştir. Ayrıca, bulgular bazen genel açıklamalarla anlatılırken bazen de tespit zenginliği adına aşiretler bazında ele alınmış, bu hal “tekrar” intibası verebilmiştir.

Metin

Ahlat’ta halkın bir kısmının ana dili Kürtçedir. Bunların İslam’ın Şafii mezhebine mensuplar. Ana dili Türkçe olanlar ise Hanefi mezhebi mensubu Müslümanlar. Ayrıca bu mezhebe mensup ana dili Çerkezce olan halk da var. Bunların geçmişte kırsal kesimden Otluyazı, Akçaören, Yoğurt Yemez, Develik, Hanik, isimli köyleri varmış. Bu köylerde yaşayanlar ve Ahlat’ın içindekilerden bir kısmı Adicevaz’ın Kovoz, Malazgirt’in Verengazi Çerkez köyleri gibi büyük şehirlere göçmüşler. 20 yıl evveline kadar % 30 olan Türk kültürlü halklardan Çerkezlerin bölgedeki nüfusları bugün % 3 ün altına düşmüştür. Bunlardan ve Anadili Türkçe olanlardan boşanan yerlere Kürt dilliler yerleşmişler. Evvele Ermelilerin yaşadıkları köylere de onların gidişleri ile keza bu halk uzak yakın çevreden göçerek gelmiştir. Bölgedeki demografik hareket Cumhuriyet Türkiye’sinin kuruluş dönemindeki yapılanmanın tamamen tersine gelişmektedir.

Demografik hareketlerin neler doğurabileceğini günümüz Türkiye’sinde yaşatılan olaylara bakılarak görebilmek değildir. Yer edinme konusu demokratik ülkelerde yasal haklardandır. Yerleşmelerin demokratik kontrolden yoksun bırakılmaları da yasaların hâkim olduğu ülkelerde sorumluların aranmalarını gerektirir.

Biz halk inancı derlemelerimizi her 3 kesimden de yapmaya çalıştık. Görüştüğümüz bilgi kaynağı olabilecek Çerkezler kendi yaşamlarında birlikte yaşadıkları diğer iki halktan farklı bir inanç ve uygulama olmadığını açıklamışlardır. Asgari bir asırlık birliktelik ortak bir halk kültürü havuzu oluştur. Her üç kesimden gelinler kayınvalideler veya damatlar karışarak aile oluşturmuşlar. Bilhassa Kafkas kültürüne ait olup da farklılıkları ile yaşabilen adeta hiç iz kalmamıştır.

Ulu Kabirler

Ahlat’ın Meydanlık Mezarlığı’nda Kesikbaş Yatırının mezarı vardır. Burası halk tarafından ziyaret edilen bir yerdir.[4] Ahlât mezar ziyaretlerinde mezarın ağacına çaput bağlamak mezar taşına niyet taşı yapıştırmak, türbede mum yakmak gibi inanç ve uygulamalar pek sık görülmez. Bu tür uygulamaları daha ziyade çevre köylerden Ahlât’a göçenler getirmekte Ahlât’ın yerli halkı ise büyük şehirlere göçmektedir. Türbe taşlarının öpülmesi ve türbe etrafında dönme inancının daha ziyade anadili Kürtçe olanlar arasında görüldüğü ifade edilse de bu tür bidat kabul edilen uygulamalar ana dili farklılığına bakılmaksızın bu kültür coğrafyasının her kesiminde vardır. Merden Baba/Mert Baba Ahlat’ın 3 km kuzeyindedir ve ziyaretçiler sadece fatiha okuyup geçerler. Bunlardan en ünlüsü Ahlat’ın güneydoğusunda Tunus Mahallesinde türbesi bulunan günde ortalama 100 kimse tarafından ziyaret edilen Hz. Muhammed’in bayraktarı olan Abdurrahman Gazi’dir. Bu türden kutlu olduğu kabul edilen yerlerden birisi de Haraba Şehir mevkiindeki Halit Bin Velit’in savaş esnasında parmağının düştüğüne inanılan yerdir.[5]

Bunlardan Kesik Baş olarak bilinen zatın kellesi koltuğunda 7 gün savaştığına inanılır. Efsanesine göre zatın kesik başı kızgın saç üzerine konulmuş baş kendiliğinden tekrar yerine yerleşmiştir. Selçuklu mezarlığında yatmakta olan zatın günümüze kadar gelen ailesi Kesikbaşlar olarak bilinirler.

Ulu kabul edilen kabirlerden Dede Maksut’un efsanesi, meşhur hacdaki ağasına helva götüren çobanın efsanesi ile örtüşmektedir. Ağası hacdan dönünce gerçek hacının kendisine zaman ve mekân boyutlarını aşarak helva getiren çoban Maksut’un olduğu söylemesi üzerine sırrı açık edilen Maksut Dede benzerlerinde olduğu gibi anında âlem değiştirir. Efsanedeki benzerliğe rağmen Dede Maksut çobanlık, hizmetçilik falan yapmamış medrese tahsili olan bir kimsedir.  Ahlat’ta “Dede Maksut’un Kurban Kapanları” diye bilinen bir deyim vardır. Hacdan dönen Dede Maksut’un ağası adet olduğu üzere şükür kurbanı keser. Ağa “beni değil Maksut’u ziyaret edin” değince ziyaretçiler Maksut’a koşuşurlar. Ortada kalan kurbanın etini birileri kaçırırlar. Buradan hareketle bu değim doğmuştur.[6]

Üryan Baba’da ululuğuna inanılarak mezarı ziyaret edilen zatlardandır. Mezarı Tunus Mahallesi’nde Abdurrahman Gazi Türbesi güzergâhındadır. Efsanesine göre kışın her taraf karla kaplı iken evine gelen misafiri kendisinden şeftali ister, Baba keramet gösterir. Bahçesinden konuğuna şeftali toplar. Biz Abdurrahman Gazi, Üryan Baba ve güzergâh üzerindeki daha birkaç ulu zatı ziyaret etme imkânı bulduk

Halk arasında bir örtüye sarılarak yaşadığı için bu ismi almış olduğuna dair inançların yaşadığı tespit edilmiş olsa da,[7] Üryanlık dünya malından sıyrılmak, maddi varlığı dışlamak “üryan gelip üryan gitmek anlamında olmalı.

Saçlı Baba, bu ulu zatın mezarı Merden Baba’ya giden yolun üzerindedir. Onunda etrafında inançlar oluşmuştur.

Sultan Seyit, bu ulu zat mekânındaki delikli taş ile de bilinmektedir. Buraya şifa bulmaları için öksürüklü çocuklar getirilir. Ziyaretler daha ziyade Çarşamba ve Perşembe günleri yapılır. Mezar etrafında tavaf yapma inanç ve uygulaması yoktur. Abdurrahman Gazi türbesi etrafında tavaf edercesine dönme uygulaması başlatılmış, din görevlileri bu uygulamaya mani olamayınca, Ahlat Belediye Başkanlığı tavaf uygulamasını demir kapı ekleyerek turu kesmek suretiyle mani olmaya çalışmıştır. Sultan Seyit’in türbesine adak bezi bağlanılmaktadır. Abdurrahman Gazi türbesine de adak bezi bağlama uygulaması getirilmek istenilmiş ancak görevlilerce engellenmiştir.[8]

Sultan Seyit’in kardeşi Tahtı Süleyman Mahallesinde yatmakta olan Süleyman Baba’dır. Bu yatıra daha ziyade Çarşamba günleri kısmet açılması, çocuk sahibi olabilmek, iş edinebilmek, sınıf geçebilmek ve ayrıca sadece Allah’a dua etmek maksadıyla de gidilir. Burada mum yakılmaz, çaput bağlanılmaz, buranın etrafında tavaf edilmez, şifa için burada gece yatılmaz ve burada kurban da kesilmez. Burayı ziyarete giden halk yemekleri ile birlikte burada piknik yaparlar.[9]

Delikli Taş inancı ve Öksürük Ocakları Erzurum ve Türk kültür coğrafyasının daha birçok yerlerinde vardır. Erbil’deki Öksürük Baba’nın ismi Kokkok Baba’dır. İnanca göre taşın bir tarafından diğer tarafına 3 defa geçen hasta kimse, hastalığa veya sorununa yol açan kara iyeyi aldatmıştır. Burayı ziyaret edenler arasında evliliği gecikmiş olan kızlar da vardır. Delikli Taş’ın deliğinden geçemeyen kimsenin muradının olmayacağına inanılır. Kızlar daha ziyade buraya, ziyareti rüyalarında gördükleri için gelirler. Taşın öteki tarafına geçilmekle adeta yatırın koruması alanına girmiş olmaktadır.[10][OKT1]  Seyit Sultan’daki delikli taş sadece öksürüğün tedavisi için değildir. Onun kısmet bekleyen genç kızların kısmetlerinin açılmasında daha birçok konuda şifa ve yardım edici olduğuna inanılır. Buradaki yeraltı mağarasında cami de vardır. Buradaki kayanın üzerinde bulunan at nalı izlerinden sular çıkmaktadır.

Aydın Baba’nın yatmakta olduğu bölgeyi Van Gölü’nün suları kabarınca göl almıştır. Yakın geçmişte bu ulu olduğu kabul edilen mezar da yatırdı.

Hıdır Baba’nın mezarını ise sel götürmüştür. Hıdır Baba da diğer türbeler gibi kutsal mekân olarak kabul edilir ziyaret edilirdi.

Mahmut Baba veya Baba Mahmut’u da rüyasında gören kimse, onun ziyaretine gitmeye çalışır veya bulunduğu yerden onun ruhuna bir fatiha okur. Ahlat’ta bilhassa kırsal kesimde rüya önemsenir. Rüyada görülen şeye veya rüyanın gelene ana dili farklılığına rağmen ortak anlamlar verilir. Örneklemek gerekir ise rüyada at, murattır. Koyun, melektir. Su, aydınlıktır. Kâğıt para iyi sayılırken bozuk para söz, horada, sıkıntıdır. Siyah ve iplik yoldur. Et, pişmiş ise ve yenir ise iyidir, çiğ et söz, dedikodudur. Yılan bekâr olanlar için evliliğe, evli olanlar için zenginliğe işaret eder.  Rüya, kültür coğrafyasının diğer kısımlarında olduğu gibi, hayıra yorulur. Dinleyen “hayırdır inşallah” der.[11]

Muaz Baba muhtemelen Murat Baba idi. hakkında fazla bilgi yoktur. Diğer babalardan birisi olmalıdır.

Yesevî Baba ve diğerleri ile ilgili efsaneler ve menkıbeler eski cemaat odalarında toplanan halka anlatılıyor, bu yolla onlar iyiye güzele yönlendirilmeğe çalışılıyordu.

Mecit Baba, Mansur Gıyas, belirli bir alanda özel fonksiyonu ile bilinmekten ziyade, çok kere ziyaretçiler tarafından bir fatiha okunarak geçilen ulu zatlardandı.

Ahlât’taki Kırklar, kırk kardeşim yatmakta olduğu bir mezarlık olarak bilinmekte ve buraya da dini saygı gösterilmektedir. Burası dini bayramlarda ziyaret edilir ve türbe kısmında devir yapılır. Buranın ayrıca Kürtçe bir ismi yoktur. Kürt, Türkmen, Çerkez herkes burayı Kırklar olarak bilirler. Tarihi Ahlat mezar taşları çok kere Arapça biraz Farsça nadiren de Türkçe olmaktadırlar.

Anlatıya göre Ahlat’ta geçmişte yaşamış bir şeyhe iftira edilir, o da bu köyde artık duramayacağını açıklayıp ayrılma hazırlığına başlar. Şeyh gitme hazırlıklarında iken öğrencilerinden birisi şeyhin tespihini, diğeri, kuşağını, öteki seccadesini ve nihayet birisi de eşini bana verse diye akıllarından geçirirler. Şeyh herkesi kalbinden geçeni tahmin eder ve birisine tespihini verir ki bunlar Şeyh Bekir’in çocukları olarak bilinirler. Kemerini almak isteyen halen Selahattin Kemer’in çocukları olarak bilinirler ve Kemer Ocağı’dırlar. Çocuğu olmayan gelinler buraya gelir ve çocuklarının olup olmayacağını anlamak için bunların beline buradaki şeyhin kemeri dolandırılır. Kemer gelinin beline dolanır ise, bebeğinin olacağına ve kemerin boyu kısa gelip dolanmasa bebeğinin olmayacağına inanılır. Çocuğu olanlar daha sonra burada kurban keserler. Şeyhin seccadesinin kimde ve nerede olduğu, seccade kayıp olduğu için bilinmemektedir. Hanımına göz diken öğrenciye ise şeyh, “Her eşyadan vazgeçilir ama namustan vazgeçilmez. Git senin 7 sülalen tok gezmesin ve şaşı olsunlar” der. İnanca göre şeyhin duası kabul görür. Ve dileği olur.[12]

Geçiş Dönemleri İle İlgili İnançlar

Ahlat’ta hiç çocuğu olmayan veya erkek çocuğu olmayan aileler ilk çocuklarında kurban keserler ve ezan okurlar. Anne sütü verilmeden evvel ezan okunur ve sonra güzel yemekler hazırlanıp ikram edilir. Bebeğe verilecek ilk memede, güzel yemek yemesini bilen birisine niyet edilerek bebek besmele ile emzirilir. Niyet edilecek kimse olarak kanaatkâr, yemek seçmeyen, şükrünü bilen hafif ayaklı birisi seçilir. Ayağı ağır, ağırlığı basan kimsedir.

Ahlat’ta bebek beşiğe konulurken eskiden mevlit okunurdu. Bebeğin üzerine şeker atılır, ayna, çakı bıçağı, kalem konulur zeki ve kültürlü olması temenni edilirdi. Konu-komşu davet edilir, Beşik Görmesi yapılırdı.[13]  Ahlat’ta geçmişte yapılırken şimdilerde Türk kültür coğrafyasında uygulanmasına çok sık rastlanan işlem Beşik Toyu olarak bilinir. Bebek ilk beşiğe konulurken yapılır. Türkmenistan’da biz bu uygulamayı resimlemiştik. Bebeğin üzerine şeker serpilmesi dâhil uygulama tamamen aynı idi.

Ahlât’taki ulu kabirleri kimlikleri sahabeyi kiram ile izah edilmelerine rağmen tamamı için bu teşhisi koymak zordur. İslam fütuhatı döneminde buralarda çok şehit kanı aktığı muhakkaktır. Ancak; Kırklar, baba ve dede ile biten isimler, Üryan, Saçlı gibi lakaplar ve Aydın gibi isimler pek Arap kültür unsurları olduklarına dair intiba uyandırmamaktadır.

Ahlatta da Türk kültürlü diğer halklarda olduğu gibi güçlü bir Hızır inancı vardır. Hızır’ı görmeyen göz kördür veya kör olur denir. Hızır’ın her Cuma günü namazı farklı camide kıldığı ve tüm cemaate göründüğüne inanılır. Ancak Hızır’ı görmek, Hızır’a bakmış olmak onu tanımak anlamına gelmez. Sağ başparmağı kemiksiz olan Hızır’ı tanıyabilmek bir nasip işidir.[14]

Ahlatta Hıdrellez’de dilekler kağıda yazılıp Van gölüne atılır. Bunların Hz. Hıdır tarafından okunup yerine getirileceğine inanılır. Ayrıca Ahlât’ta Hıdrellez günü Van gölünün kenarına insanlar isteklerinin resmini çizer ve bunların Hz. Hızır tarafından görülüp yerine getirileceğine inanırlar.[15] Ahlat’ta eskiden Nevruz kutlanırdı. Nevruz ve Hıdrellez adeta karışmıştı. Şans küpünden gençlere ait yüzük, toka falan çekilir mani okunur anlamlandırılırdı.[16] Deniz kenarına Hıdrellez’de dileklerle ilgili şekiller çizmek, dilekleri bir kâğıda yazıp denize atmak, mani çekmek türünden uygulama ve inançlar Türk kültür coğrafyasının hemen her kesiminde bu arada kuma dilek çizmek Trabzon, Giresun ve Ordu’da da vardır.

Ahlat’ta anadili farklılığına bakılmaksızın nevruz kutlamaları inancı yoktur. Eskiden Hıdır Ellez daha yoğun kutlanırdı. Orta Oyunları sergilenir erkeklerden birisi kadın giysisi ile kadın rolüne çıkardı. Evlerden un, şeker, yağ toplanır helva yapılır yenilir ve dağıtılırdı.

Ahlat’ta bebeği olmayan anne adayı Abdurrahman Gazi ziyareti’ni 3 Perşembe veya Sultan Seyit’i 3 Çarşamba günü ziyaret eder. Seyit Sultan’a gidenler oradaki Kutsal Mağara’nın Şifalı Suyu’nda çimerler ve Delikli Taş’tan geçerler. Ahlât’ta Ara Hekim veya Ana Hekim olarak bilinen kadınların da çocuk edinmede tecrübesinden yararlanılır.

Heloyi aşiretinde doğacak bebeğin cinsiyetini tahmin için annenin göbeğine bakılır. Göbek büyük ve dışa çıkık olursa bebeğin erkek, daha küçük ve içe çekik olur ise kız olacağına hükmedilir.[17] 

Ahlat’ta yeni nesillerin giderek vefasız oldukları, toplumun değer ölçülerinin değiştiği, çocukların bilhassa torunların geleceğinden endişeli olma hali çok yaygındır. Bir özlü söze göre,

“Ben yanaram/yanarım balama

Balam yanar balasına,”

denir. ,

“Evlat ailenin ağacı ise

Torun onun dalıdır.”

veya

“Evlat meyvedir

Torun onun balıdır” da denir.

Heloyı aşiretinde Kırk Çıkarma’da kırk arpa alınır bunlara kırk ihlâs okunur. Bunlar “kırk suyu”na bir beze bağlanmış olarak karıştırılır.  Kırk çıkarılırken diğer canlıların kırkı ile kırkı çıkarılan bebeğin kırkının karışmaması için “Kurdun kırkı, kuşun kırkı, itin kırkı, yılanın kırkı…” diye isimleri sayılır. Kırk Kürtçe çile olarak bilinir. ‘Emi iro çilevi derhin’, bugün onun kırkı çıkacak, demektir. Yarı Kırk doğumun 15. günü dökülür. Bu defa da arpa ve su ile yarı kırk dökülür. Kırk dökülürken kırk suyundan artan su evin dört köşesine ve yeşil temiz alana dökülür. Bu su temiz yere dökülürken ve çiğnenmesi istenilmezken günahtır inancından hareket edilir.[18]

 Behranlı aşiretinde kırk arpaya 40 ihlâs suresi okunurken ve bu arpalar muhakkak abdestli bir beze sarılır. Abdestli bez tanımlaması ile temiz bez kastedilir. Kırk suyuna ayrıca ayna, tarak, demir kaşık ve çatal da arpa ile birlikte konur. Bunlardan ayna, çocuk aydan olmasın diye konulur. Çocuk sevilirken yukarıya doğru atılır ve böyle hallerde aydan olabilir. Kırk suyuna ayna konulmakla bu gibi durumlarda aydan olmaması amaçlanır. Bıçak, kaşık ve çatal demir oldukları için bunların kırk suyuna konulmaları ile bebeğin sağlam bünyeli olacaklarına inanılır. Kırk suyuna konulan bu gibi şeyler için bu işin “tılsımı” denir. Kırk suyu bebek kırklandıktan sonra temiz bir yere dökülmelidir. Behranlı aşiretinde Yarı Kırk uygulaması yoktur. Bebek dünyaya geldiği gün tuzlanır ve bir gün tuzda kalır. Her sabah banyosu yapılır.[19]

Başka bir izaha göre de 40 arpa alınır bunların iki uçları kesilir ve bunlar banyo suyuna atılırlar. Bu su loğusanın başından dökülür ve o daha sonra abdest alır. Aynı su ile bebek de yıkanır. Bu su kesinlikle lağım ayağına dökülmez. Orada cinlerin bekleyebileceklerine ihtimal verilir. Cinler hastalanmalara yol açabilir. Cinlerden korunmak için “Bismillah” denilmelidir. Bismillah’ın koruyucusu olduğu varlıklar ile cinler kastedilir.[20]

Al Karısı’nın yakalanması için iğneden istifade edilir. Yakalanan Al Karısı’nın yakasına iğne batırılır ve bu suretle o esir alınmış olunur. Esir alınan al karısı çeşitli işlerde çalıştırılır. Al karısının iğneden korktuğu inancı vardır.[21] “Al” hastalığa yol açan kara iyenin ismi olmaktan ziyade hastanın aldığı renkten hareketle hastalığın adı olmalı

Demir Türk kültürlü halklarda destanlar döneminden gelen bir külttür. Halk inançlarında demir etrafında oluşmuş bir hayli inanç ve uygulama vardır. Bebeğin tuzlanması yukarıda da belirtildiği gibi kişioğlunun kokusu ile ilgili olup kara iyelerden korunma maksatlıdır. Aydan inancı Türk kültür coğrafyasında çok bilinen bir çocuk hastalığı türüdür. Aydan olmuş çocuğun iştahı kesilir zayıflar halsizleşir ve gelişemez. Aydan’dan korunmak ve kurtulmak için bilen birisine aylığı kestirilir. Ayrıca gümüşten ay kestirilir nazarlık niyetine omzuna dikilir. Aylık kesmenin ayın durumu ile bağlantısı vardır. Herkes ve her zaman aylık kesemez. Çocuğun yukarı atılması Mutlak Olan’ın Gökyüzünde olduğu şeklindeki inançtan geliyor olmalı. Yukarıya atılan çocuk yukarıdakinden kut buluyordu. Bu inanç Gök Tanrı İnancından kaynaklanabileceği gibi, Budist Uygurlarla bölgeye getirilmiş Budizm’den de geliyor olabilir. Ayrıca Güneyde İslamiyet’ten evvel bir süre hüküm sürmüş olan Sabiî’lerde ayın özel konumu olduğu da bilinmektedir.[22]

Ahlattaki inanç ve uygulama da, diğer Türk kültürlü halklarda olduğu, gibi loğusa kadın 40 gün dışarı çıkarılmaz. Bu süre loğusalığın sona ermesi ile bitirilir.

Anadili Türkçe olan Şafii mezhepli Nakşibendî tarikatlı Heloyi aşireti’nde çocuğa ismini büyükler koyar ancak bu uygulama şeklen kalmıştır. İsmi daha ziyade anne ve baba koyar. İsimler Kurandan ve takvim kâğıtlarından seçilir Asude Rubeyde ismi bunlardadır. Çocuk doğduğunda Ad toyu pek yapılmaz.[23]

Bitlis’te çocuğu olmayan aileler yatırlara gider adak adarlar, çocuk olunca yatır tekrar ziyaret edilip adak kesilir ve çocuğa yatırın adı verilir. Erkek çocuğu olmayan veya yaşamayan aileler erkek çocukları olunca kurban keserler. Yaşamayan erkek çocukların korunmalarını sağlamak amacıyla kız elbisesi giydirildiği olur.[24]

Ahlat’ta çocuğun göbeği cami duvarının dibine gömülür. Çocuğun eşi ise akarsuya atılır veya yakın çevreden uzak temiz bir yere gömülür.[25]

Behranlı aşiretinde bebeye adını göbek anası/ebe koyar. Doğan çocuk erkek ise onun ilk ismi Muhammed Mustafa, kız ise göbek adı Fatma veya Ayşe olur. Tam toy olmasa da doğum kutlanır, kolu komşuya şeker, tatlı ikram edilir. Göz aydınlığına gelenlere de ikramlarda bulunulur. Daha sonra devamlı ismi konur. İsimler Kuran’dan seçilir isim koymak değil “isim bırakmak” tabiri kullanılır[26]

Ahlat Türk halk inançlarında ana dili farklılığına rağmen ortak olan inançlardan birisi de “Kırk Basması”dır. Kırk basması diğer Türk kültürlü halklarda da görülür. Kırkı çıkmamış anne ve çocukların kırkları karışabilir. Kırları karışan anne ve çocuklardan bir anne ve bir çocuk diğerini basar. Kırk baskısına uğrayan kimse, gelişemez zayıflar hastalanır. Tedavisi için Kırkı basan tarafın evinden alınmış toprağın karıştırıldığı su ile basılmış çocuk banyo yaptırılır. Basan tarafın evinden ev sahiplerinin haberi olmadan getirilmiş tuz, basılanın evinde yakılır.[27]

 Bu bulgularda üzerinde durulacak hususlardan birisi haber vermeden birisine ait bir şeylerin alınmasıdır. Bu bir can acıtma olayıdır ve herkse her zaman yapılmaz. Diğer tespitlerle birlikte düşünülünce uygulamanın sınırları belirlenebilmektedir. Mesela oğlan evi kız evinden duyurmadan bir şey alır. Bu durum “gözü ardında kalmasın” veya “bereketini de yanı sıra getirsin” şeklinde izah edilir. Keza nazar verdiğine inanılan kimsenin giysisinden kesilmiş bir kumaş parçasından tütsü yapılıp nazar eden kimse tütsülenir. Kırkı basan kimsenin evinden habersiz alınmış toprak ve su da aynı şeyleri düşündürmektedir. Benzeri örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Kırkının basabileceğinden çekinilen bir unsur da cenazedir. Cenazelerin de kırkı çıkmamış bebekleri basabileceğine inanılır ve evin yakınından cenaze geçiyor ise o evdeki kırkı çıkmamış çocuk evin dışına çıkarılır. Bir cenaze kırkı çıkmamış bir bebeği basmış ise, o cenazenin mezarından getirilmiş olan toprakla karıştırılmış olan su ile basılmış çocuk 3 Çarşamba günü banyo yaptırılır.[28] Her iki korunma ve kurtulma yönteminde su ve toprak kültleri birlikte etkinlik gösterdiği görülmektedir. Ayrıca, Ahlat halk inançlarında “Çarşamba” nın geniş yer tutması bize, Nevruz inancındaki “Dört Çarşamba” yı hatırlatmaktadır.[29]

Kırk basımına uğramış çocuğun tedavisinin seyrini anlamak için çocuk 3 Çarşamba günü tezekle tartılır. Tartılarda basıldığı için kilo kaybına uğrayan çocuk tekrar kilo almaya başlamış ise tedavisinin başarılı olduğuna inanılır.[30]

Tezekle tartmak başka uygulamalarda da karşımıza çıkmaktadır. Yaşamayan çocuğu bazı hallerde tezekle tartarlar. Bazı hallerde de ilk saç tezekle tartılıp bu tezeğin fakire verilmesi gibi kesinlik kazanmamış bulgularımız olmuştur. Kara iyelerin kemik ve bu arada kemre ile beslenmeleri tezeğe verilen önemin sırrını anlatmış olabilir mi? Tezek çok kere yakıt olarak kullanılırken, bu bulgular od/ocak iyesi ile bağlantılı olabilir mi? Diye düşünülebilir. Ayrıca, kemre, ahbun, fışkı, mayıs gibi tezeğin ana maddeleri kara iyelerin mekânı olarak bilinen vasatlardır. Bu arada kara iyelerin kemikle beslendikleri buradan hareketle isimleri verilmek istenilmeyince onlar için “adı lazım değil”, “yiyiciler” ve “üç harfli” denildiğini Golan/Kolan Türkmenlerinin halk inançlarından da biliyoruz.

Çocuğu olmayan anneler eskiden yerli hekim/ara hekim veya Kürt hekim diye bilinen kimselere götürülürdü. Bunlar karatavuğu kıyma yapar anne adayının kasıklarına bağlarlar, böylece kadının hamile kalabileceğine inanılırdı. Mırıke reşt, karatavuk anlamındadır.[31] [OKT2] Karatavuğun etinin kanının ve teleğinin halk hekimliğinde bilhassa büyü yapma ve büyü bozmada etkili olduğu inancı ana dili Türkçe olan halkta da vardır.

Türk kültür coğrafyasında karatavuk etrafında da inançlar gelişmiştir. Karatavuğun kanı, kanadı, eti ile büyü yapılır veya bunlar büyü bozulmasında da kullanılır.

Ahlat halk kültüründe ninniler oldukça geniş yer tutmaktadır Bir ninni örneğinde;

“Aylar balam aylayasın/uyuyasın

Gül yuhu/uyku ile büyüyesin

Aylar deyim deyem ayın gele

Sağlıklarla dayın gele,”

denilmektedir. Ahlat sözlü kültüründe alkış ve kargışlar da çok zengindir.

“Al yesen yeşil enderesen/ Al yiyesin yeşil yeşil kusasın”

“Karagün Kara bahta kalasın”

“İğitler eğninde gidessen/ ölesin”

“Oğul senin eğninde gidem”

“Dul ere duvaksız

Kör ere kefensiz gedesen”[32]

“Atan anan gor be gor ole”

“Baba çıka şiklan/şekline, yüzüne”

“Gidişin ole gelişin olmiya”

“İsi yatesen, soğuh kahesen”

“Leçegım başan ole”

Kare çarşembeye rast gelesen”[33]

Alkış örneklerinde;

“Allah seni bağışlaya”

“Elin toprağa atsan altın ola”

“Allah bahtın ağ ede”

“Ağ bahtlı altın tahtlı alasan/alasın”[34]

“Allah yatoğun ardıne uyanaği salmiye”

Evlatların gününü göresen”

“Kedan belan topliyem Hosor çayınde çerheliyem”

“Saçın sakalın ağare”

“Toyun toyluğun görem”[35]

Tekerlemeli bir Ahlat duasına göre;

“Allah seni bağışlaya

Elma gibi nakışlaya

Ömrün uzun ola

Toyun güzün ola

Avradın/erin it ola

Seni kapa/ısıra”

denir. Bebeği olan bir aileyi kutlarken,

“Allah verip Allah bağışlaya

“Analı babalı büyüye”

“Emeli/ameli salih evlatlardan ola”

denilir. Yeni evli aileleri kutlarken;

“Allah hayırlı ede

Başa kadar güvenesiz/güvenesiniz

Bir yastıkta kocayasız/kocayasınız

Allah hayırlı gelinlerden ede”

denir. Gelin yeni evine gelince oturmadan evvel ona hitaben şu sözler söylenir;

“Gelin eteği belinde

Süpürgesi elinde

Kapı kapı dolaşıp

Dondura çalan /Laf taşıyan

Gelinlerden olmayasan/olmayasın

Gelin senden 3 şey istirem/isterim

“Bir uzun

Bir kısa

Bir ağır.”

denir. Bunlardan; Uzun ömür, kısa dil, ağır devlet/varlıktır.[36]

Bitlis’te akşama mantar yemeyi yapmak isteyen bir hanım eşine;

“kişi kişi get saba eyle teftişi,

Get saba bize et getür,

Ne erkek ola ne dişi”

der ve eşi de ona cevap verir;

“Kelektur kelektur,

Çerhi döndüren felektur,

Senin istediğin et degül

Dağlare göbelektur”

der.[37]

Heloyi aşiretinde ayağı basmayan çocuk kalbura konur bu hali ile 7 ev gezdirilip yumurta toplanılır. Bu esnada “baş gelip ayak istir” denir. Bu yumurtalar çocuğa yedirilir.[38] Kalburun Türk kültürlü halklarda mahiyeti henüz anlaşılamamış bir rolü vardır. Bazı yerlerde kurşun dökerken ve bazı yerlerde de aynı amaçla mum dökerken kalbur kullanılır. Kapı kapı dolaşarak ekmek dilenmek para toplamak bunu yaparken konuşmamak “ki ses orucuna girer” toplanılan para ile çocuğa giydi almak sık görülen bir inanç uygulamasıdır.

Bitlis’te yürüyemeyen çocuğun ayağına ip bağlanır, Cumadan ilk çıkan kimseye bu ip kestirilir. Bir başka yürütme yöntemi de çocuk salaya karı tutulur ve

“Sela sela saze

Bu ifah/ufak geze

Ata bindurem

Attaye götürem”

denir[39]

Heloyi aşiretinde konuşamayan çocuklar için ‘dili Açılmadı’ denir. İnançta adeta dilin açılmasına kapalılığının bitmesine izin vermeyen özel bir güç vardır. Açık ve kapalı olma burada da karşımıza çıkmaktadır. Dili kapalı çocuğun dilinin açılabilmesi için 7 kapıdan su toplanır. 7 ayrı evin anahtarları bu suyun içinde çalkalanırlar. Bu su getirilip çocuğa içirilir ve böylece çocuğun konuşabileceğine inanılır.[40] Türk kültür coğrafyasında anahtar ve kilidin etrafına geniş inanç birikmiş adeta kilit anahtar kültü oluşmuştur. Kısmetinin açılması istenilen kızlar için türbelerde kilit açılır. Salaya karşı anahtar çevrilir, akarsuya anahtar atılır. Kilitleyerek kısmet bağlanır. Büyü yapılır.

Çok konuşan ve konuşmalarını seri yapan çocuklar için kullanılan “Dil Otu Yemiş” deyimi Ahlat’ta da çok yaygındır.

Heloyı aşiretinde de Balkanlar, Kafkasya ve Orta Doğu Türk kültürlü diğer halklar gibi ilk dişin çıkımında/çıktığında/çıkışında Hedik yapılır. Bu esnada aynı coğrafyanın diğer halklarında olduğu gibi çocuğun önüne makas, kalem ve ayna gibi şeyler koyulur. Çocuğun hangi nesneye elini uzatacağından hareketle büyüğünce mesleği tahmin edilir. Onun terzi, memur veya berber olacağına hüküm edilir. [41] Hedik’te haşlanmış buğday, nohut, ceviz ve kuru üzüm bulunur. Diş Toyu’na katılamayan yakınlarına da hedik gönderilir. Çocuğun ilk dişinin çıktını gören ona hediye alır.[42] Hedik Ana dili Çerkezce olan Ahlatlıklarda da yapılır ve hediğin başka adı yoktur.[43]

 

Bu çevrede Türk kültür coğrafyasının sair yörelerinde olduğu gibi anadilleri Türkçe olan halklarda da çocuğun ilk saçı tranş edildiği zaman tartılır ve fakire ağırlığınca para verilir[44] Heloyı aşiretinde dökülen saç etrafa saçılmaz, bir kâğıda sarılır ya bir kovuğa sokulur veya toprağa gömülür. Saçları saçmak çiğnenmelerine ilgisiz kalmak günahtır inancı vardır. Bu inanç bölgenin Çerkez ve diğer halklarında da vardır. Ana dili Çerkezce olanlar ilk saçın traşında yemek verirler yakın çevre davet edilir berbere ücreti fazla fazla verilir. Bu küçük bir toydur.[45] Ana dili Türkçe olan Ahlâtlılarda bebeğin ilk saçı kesilince tartılıp ağırlığınca fakire sadaka verilirken saçlardan uzun olanlar saklanır ve kısa saçlar ise gömülürler. Olur-olmazın eline geçmesin diye büyü yapılabilir kuşkusundan hareketle saçlar korumaya alınmak istenir.[46]

Bitlis’te üçü de erkek olan 3 kardeşin sonuncusuna nazar almaması için isim olan nazar adı koyulur.[47]

Ahlat’ta anadili farklılığına bakılmaksızın gece tırnak kesilmez, kesilen tırnak suya atılmaz. Bunların tavuklar tarafından yenilebileceği yumurtalara mikropların geçebileceği insanların hastalığına yol açabileceği inancı vardır.[48]

Ahlât’ta anadili farklılığına bakılmaksızın kirvelik kurumu vardır. Sair yörelerde olduğundan farklı olarak burada kirvenin kızı gelin olarak alınabilmektedir. Kız kaçırma yöntemi ile evlilik az da olsa vardır. Ancak kan davası pek kalmamıştır. Başlığın alınması da sadece köylerde uygulanmaktadır.[49]

Ahlat’ta Salı günleri iş yapılmaz,  Salı günü iş yapılmaması konusunda ‘Salı sallanır’ denir. Cuma günü ibadet ve dinlenme günüdür pek çalışılmaz. İki bayanın arasından bir erkeğin geçmesi de uğurlu sayılmaz. Bir bayanın erkeğin önüne geçmesi, elindeki boş kapla bir bayanın erkeği karşılaması onunla karşılaşması uygun bulunmaz. Bunlar uğursuzluğa işaret eden hususlar olarak kabul edilir.

Bereket ve uğurla ilgili bir diğer inanç da müşteri ve satıcı arasındaki ilişkidedir. Müşteri bilhassa sabah alış-verişlerinde satıcıya almak üzere bir şeyler sorar esnaf siftah etmemiş ise oradan siftahsız çıkmaz. Çıkarsa o gün esnafın işlerinin kesat gideceğine inanılır. Bu itibarla siftah niyetine sembolik de olsa bir şeyler satın alır. [50]

Bereket çocuk bağlantılı bir inanca göre hamur yoğrulurken çocuklar hamura ellerini sürmemelidirler. Sürerlerse hamurun bereketinin kaçacağına inanılır. Hamur yapılırken yumuşak hamur parçası tandıra atılır. Hamur tandırda şişerse hamile hanımın oğlu olacağına şişmezse kızı olacağına hükmedilir.[51]

Heloyı aşiretinde de insanların uğurlu veya uğursuz oldukları inancı vardır. Ayağı uğurlu veya ayağı uğursuz gelin bazı denemelerle veya kendiliğinden anlaşılır. Evin eşiğinin önüne gelin tarafından basılmak suretiyle kırılması istenilen bardak veya tabağı kıran gelin uğurlu, kıramayan gelin ise uğursuz olarak bilinir.[52] Burada sık kullanılan bir söze göre “Gelin var eve heyir/hayır bereket getirir, gelin var evin hayır bereketini götürür.” [53] Ahlatta vefalı insan uğurlu, vefasız insan uğursuz sayılır. Memleketine vatanına komşusuna hor bakan insan uğursuz insandır.

Bitlis’te, ayağı uğurlu, “gudumlu” kimsenin hamur işleri yapılırken işin üzerine gelmesi istenir böylece bereketi artacağına inanılır.[54]

 

Bardağın veya tabağın evin eşiğinde yeni gelin tarafından kırılması, Türk kültür coğrafyasında çok yaygın bir uygulamadır ve “seslenme” ile ilgilidir. Kara iyelerin sesten gürültüden kaçacakları veya imha olacakları inancı vardır. Ses çıkarmak suretiyle bu görünmeyenlerden kurtulma uygulaması başka şeklerde de kendisini gösterir. Mesela tahtaya vurulur ve “şeytan kulağına kurşun” denir.

Ahlat’ta yeni gelinin elinin mutluluğu için oğlan evi kız evinden alınmış bir bardağı, bir kaşığı, bir tabağı, bir çay tabağını “gelinin sırrı” olarak saklar. Bununla amaç gelinin yeni evinin sırrına sadık olmasıdır.[55] Yukarıda açıklaması yapılmaya çalışılan basma ve basılma olayındaki habersiz alınmış tuzun yakılması ile bağlantılı bir inanç olarak algılanabilir.

Ahlat’ta gelinlik giyildikten sonra gelinin beli bağlanır ve gelin hatır veya helallik alır. Başına al poşusunu atar. Bu poşuyu ilkin damat açar kayınvalide ve kayın peder damatta olduğu gibi yüzgörümlüğü verirler.

Gelinlerin ilk seslerinin duyulması, ilk yüzlerinin açılması, eşikten ilk çıkmaları, eşikten ilk girmeleri ödüllendirilir.

Ahlat’ta gelinin babasının evinden getirilmiş olan çivi yeni evinin duvarına çakılır ve evin lambaları yakılır. Çivinin çakılması ile gelinin yeni evine bağlı olması zamanlı zamansız baba evine koşmamasın istenmiş olur. Lambanın yakılması ile de gelinin yeni evine aydınlık getirmesi temenni edilmiş olunur.[56] Gelinlerin yeni evlerine bağlı olmaları için başka uygulamalar da yapılır. Mesela cebine taş konur ve “yeni evinde ağır ol ve ağırlığını bil” denir. Çivi veya kazık çakmak da bir uygulama biçimidir. Belh’de yatır bayrağının gönderine çaput bağlanmaz, çaput çakılır. Bazı yörelerde 7 uyurların mağara duvarına çivi çakılarak diş ağrısının geçeceğine inanılır. İleride de belirtildiği gibi Ardahan’da yağmur duası için dul kadınlar yere kazık çakarlar. Bu tür örneklemeleri artırmak zor değildir.

Ahlat yöresinde de oğlan evi kız evinden nişanda bardak türü bir eşya çalar. Bununla amaç kızın yeni evine bereketi ile gelmesidir ki çivi almak ile ilgili değildir. Kız evinden eşya alma uygulaması, Erzurum Bayburt ve Ağrı’da da vardır. Ben Ağrı’dan Yüksel ağabeyime Pakize yengemi getirirken bir su bardağı çalmış, onu ağabeyime bir ziyafet karşılığı vermiştim.

Eski Türk inanç sisteminde kişioğlunun bizzat zatından kaynaklanan bir kuvvesinin olduğuna inanılır ve bu durum kişioğlu kültü ile izah edilir. Bu inancın çeşitli tezahür şekilleri vardır ve Türk kültürlü halklar arasında bunlara sık sık rastlanır   [57]

“Evin eşiğinde/sipana’da oturulmaz” denir. Oturulması uğursuzluk olarak kabul edilir. Akşamdan sonra eşikten dışarı süt verilmez. Süt veya inekleri göze gelir nazar alır inancı vardır. Böyle hallerde sütün içine kömür parçası atılır. Nazar ve kem gözden evi eşiği çoluğu çocuğu korumak için üzerlik yakılır, tütsüsü çevreye verilir. Üzerlik otunun süte atıldığı da olur. Kömür kara olduğu için atıldığı gibi muhtemelen derinliklerinde Od/ocak kültü ile izah edilir. Haris insanın gözünün deyeceğine inanılır. Nazar, Kürtçe de aynı kelime ile anlatılır. Heloyı aşiretinde “nazara gelen hayvan bıçağa bile yetişemez” şeklinde bir söz vardır. Bu deyimle nazarın ne derece tesirli ve öldürücü bir güç olduğu anlatılır. Halk arasında “nazar haktır” diye de bir deyim vardır. Bununla da nazarın öldürücü gücünün dinen de onaylandığı anlatılmıştır. Bu konudaki bir özlü söze göre de “Nazar vurur mezarda durur” denir. Nazar edişiyle ilgili öyle ünlü nazarcılar vardır ki, bunlar gözleri deydiği için kendi arabalarını da devirirler. Nazar eden durumuna düşmemek için “Maşallah, Allah esirgesin, Allah sahibine bağışlasın” gibi sözler söylenilmelidir. İnsanın kendi çocuğunu dahi nazar edebildiğine inanılır.[58]

Behranlı aşiretinde nazar için en geçerli çözümün üzerlik olduğu inancı vardır. Üzerlik Kürtçe de üzerliktir. Başka ismi yoktur. Üzerlik yakıldığı zaman Karakalpakıstan ve birçok yerde olduğu gibi bu aşirette de üzerine tuz atılır. Çıkan duman nazar almış olabileceği üzerinde durulan kimseye tutulur, etrafta gezdirilir. Bu aşirette de çevrenin diğer halkında olduğu gibi kurşun dökme inanç ve uygulaması vardır ve daha ziyade Çarşamba günleri kurşun dökülür.[59]

Annenin çocuğuna kargışı tutmaz “Sütü kesti” veya “sütü keser” denir. Heloyi aşiretinde de aynı kültür coğrafyasının diğer halklarında olduğu gibi “süt hakkı” vardır. “Sütkardeşleri kardeştir” Sütkardeşi ile evlenilmez kardeşler arasında evlenmek haramdır. Kirve çocukları arasında evlilik olur. Kirveye kız verilir kirvenin kızı alınır. Ahiret kardeşliği inancı da vardır. Bu türden kardeşlikler görülen rüyalardan hareketle oluşur. Ahiretlikler birbirlerine hediye alır sorunlarına yardımcı olur sırlarını paylaşırlar. [60]

 Behranlı aşiretinde yaşamayan çocuğa, ölmeyip yaşaması için “baba alan/baba tarafından alınmış olan” elbise giydirilmez. Başkasının aldığı elbise giydirilir. [61]

Babanın almış olduğu elbisenin giydirilmemesi, babanın kara iyeler tarafından cezaya müstahak görülmesi inancından gelmiş olmalı. Bu uygulamada inanç çocuğu yaşamayan annenin, çok çocuklu annenin beşiğini kullanmak istemesi ile aynıdır.

Tandırın bulunduğu yörelerde tandırın üzerinde daimi olarak duran ve kendisine itibar edilen bir demir şiş vardır. Bununla tandırın ateşi karıştırılır. Bu demir yere ulu orta atılmaz onun üzerinden atlanılmaz. Tandır demiri olarak bilinir Dolu yağdığı zaman bu demir eşikten dışarıya atılır, üzerine tuz serpilir ve dolunun kesileceğine inanılır. Bu konuda bir diğer uygulama şekli de annenin dünyaya gelmiş ilk erkek çocuğunun göğsünden içeriye dışardan alınmış bir dolu tanesi atılır. İçerdeki dolu eriyince dışarıda yağmakta olan dolunun kesileceğine inanılır.[62] 

Bitlis’te yağmur duası için gidilen özel ziyaretler vardır. Geçmişte duaya katılanlardan ceketini ters giyenler olurdu.

Çömçe gelin gezdirilirken;

“Çömçe gelin çöm ister,

            Allah’tan yağmur ister

            Vereni oğlan toğa

            Vermiyeni it toğa

            …………………”

gibi sözler söylenir.[63]

Halk inançlarında annelerin ilk çocuklarında bazı hikmetlerin arandığını görüyoruz. Bazı fallar bilhassa define yerlerinin belirlenmelerinde annenin ilk kız çocuğundan istifade edildiği olur. Çok yağan yağmurun ve dolunun dinmesi için saç ayağının eşikten atılması uygulaması Anadolu Türk kültür coğrafyasının sair bölgelerinde de vardır. İnancın derinliklerinde od/ateş kültünün aranması makul olur. Güney Azerbaycan’ın Kaşgayi Türklerinde tutukluk yapan tüfek/bağlı tüfeğin bağının açılması veya avın bereketli olması için tüfek genç kızın göğsünden aşağıya doğru sarkıtılır

Ardahan havalisi’nde yağmur yağmayıp havalar kurak gidince 7 dul kadın toplanıp yere bir kazık çakmaya başlarlar ve sırayla kazığa bir şeyle vurulurken her biri kendi ismini söyler. Mesela “Vur Ayşe’nin başına” der [64] Halk inançlarının derinliklerinde kişioğlu’nun medeni hali ile onun göstereceği belirli etkinlikler arasında bir bağ kurulmuştur. Dul kadının men edildiği bazı meclisler vardır. Çocuğu olmayan kadına da özel bir statü belirlenilmiş o bazı ilişkilerden adeta men edilmiştir. Mesela bu tür hanımların bazı yörelerde kırkı çıkmamış bebeklerin yanına girmesi istenilmez. Çok çocuk doğurmuş ve çocukları yaşayan annenin de farklı itibarı vardır. Bunların eşyalarında da hikmetler aranır. Bunlara ait beşikleri kullanılan çocukları yaşamayan annelerin de çocuklarının yaşayıp mutlu olacaklarına inanılır. Dul kadınların kuraklık için kendi başlarına vurulmaları, bize yas anında üzüntülerini başlarına vurarak yüzlerini yırtarak ağlayan kadınları hatırlattı.”Kül benim biçare başıma” sözü bu tespitle ilişkili olabilir.

Behranlı aşiretinde evin en küçük kızı evlenmez. Dul kalan anneyi bakmak onunla birlikte baba evinde yaşamak adeta onun bir sorumluluğudur. Bu durum için “son beşik” görevlidir, denir.[65] Türk bozkır kültüründe anne ve babaya bakmak ocağın tütmesini sağlamak, diğer kardeşler ayrılıp ocaktan gittikten sonra en küçük erkek kardeşin görevidir ve küldöken olarak bilinir. Kültekin/Gültekin isminin buradan geldiği izah edilmektedir.

Anlatılan bir hatırada göre Ahlat’a gezmeğe gelen bir profesör onları gezdiren taksi şoförü ile sohbet ederler. Şoför 8 çocuğunun olduğunu hepsinin de işsiz olduklarını söyler. Hocalar 4 çocuklarının olduğunu ve dördünün de profesör olduklarını söyleyince şoför “Hocam sizin çocukları büyüttüğünüz beşik duruyor mu alabilir miyiz?” der.[66]

 Ahlat çevresi halk inançlarında da kurşun dökme inanç ve uygulaması anadili farklılığına bakmaksızın bütün kesimlerde vardır ve bu uygulama diğer Türk kültürlü halklarınkinden bir farklılık göstermez.

Ahlat halk inançlarında ana dili ne olursa olsun “ses saklama” vardır. Yabancı olarak bilinen, saygı gösterilen erkeklere karşı hanımlar bilhassa genç hanımlar seslerini saklarlar. Türk kültürlü halklar arasında bu uygulamanın ismi ses sakınmadır. Ses saklamak Ahlat’ta “Yaşmaklanma” olarak bilinir. Yaşmaklanan kadın veya kız üzünü/yüzünü yasmağını çekerek örter.[67]  Yasmak ve yaşmaklanma Kars ve Borçalı’da da vardır

Ahlat Türk halk inançlarında da ana dili ne olursa olsun “Damat Bağlama” inancı vardır. Damadı bağlamak için nikâh kıyılırken kulplu kilidin üzerinden basılmak suretiyle kilitlenmesi sağlanır. Böylece damadın kilitlendiğine, bağlandığına inanılır.[68] Kilit ve anahtar bağlamak ve açmak bakımından iki semboldürler.

Türk kültür coğrafyasının birçok yerinde olduğu gibi ana dili farklılığına bakmaksızın kurtağzı bağlanır. Kurtağzı bağlamak için bağlayacak kimse bir ipe düğüm atar. Amaç benzerlerinde olduğu gibi dağda kalmış kurdun evcil hayvanları parçalamasını önlemektir. Ağzı bağlanan kurdun ağzı açılıncaya kadar hayvanları parçalamayacağı inancı vardır. Hayvanlar yerlerine dönünce ağzı bağlanmış olan kurdun ağzı açılır. Aksi halde hayvan açtan ölür ve bunun günahının çok olduğuna inanılır.[69] Kurtağzı bağlamanın farklı yöntemleri bilinirken ipe düğüm atarak kurtağzı bağlama yöntemine sık rastlanmaz.[70]Heloyı aşiretinde kurtağzı bağlama Türk kültürlü halklarda sık görünen uygulama şekliyle yapılır bunun için bıçak kapatılır ve açılır. [71] Kürtçe “devi gur girededin”, kurdun ağzını bağladım demektir. Gur, Kürtçe kurt demektir.

Ahlat’ta kurutun ezildiği tahta çanak kurt ezilen anlamında zamanla kurtezen olmuştur. Yörenin halk inançlarına göre bazı hallerde bir kısım köpekler vardır ki bunlar ezan okunurken koro halinde kurt gibi ulurlar. Ahlat’ta bir kurt kültü oluşmuştur. Akkurt ailesi Kurtboğanlar veya Kurt Dede olarak bilinmekte ve aile ismini, 100 yıl kadar evvel silah kullanmaksızın bir kurdu boğarak öldüren dedelerinden almışlardır. Bunun gibi, Kurtlar, Bozkurt, Kurtoğlu gibi aile isimleri de vardır.[72] Erzurum’da torununun torununu gören nineye kurtnine ve torununun torununu gören dedeye de kurtdede denir.[73] Malatya’da ise torununun torununu görebilmeye Toruntaht olmak denir.[74]

Ahlat halk inançlarında “zamansız öten horozu keserler” diye bir inanç ve uygulama vardır ki Türk kültür coğrafyası halklarının ortak inançlarındandır. Baykuş bu yörede de uğursuz sayılır. Uğursuzluğu söylenilen diğer hayvan ise Kara Kedi’dir. Onu gören yolunu değiştirmek ister. Yolculukta tilkiye rastlamak uğurlu ve tavşana rastlamak ise uğursuzluk olarak algılanır. Bu çevrede de köpeğin kurt gibi uluması da kültür coğrafyasının diğer halklarında olduğu gibi uğursuzluk sayılır.

Yörede anlatılan “Malkar Efsanesi” ne göre, Dul ve fakir bir kadının çoban olan oğlu bir define bulur ve padişahın kızı ile evlenir. Definenin yerini öğrenmek isteyen padişah kızına talimat verir. Çoban eşine “-Hazinenin olduğu yerden babanın Malkar/Malkara/büyükbaş hayvanlarının gelip geçtiğini seslerinden duyuluyordu” der. Buradan hareketle padişah hazinenin yerini bulur, ancak hazine sahipli olduğu için padişaha nasip olmaz.[75] 

Ahlat Halk sağaltmacılığında da uygulamalar halklar arası bir ortaklık arz eder. Bir tür egzama olan ve demirov olarak bilinen cilt hastalığının tedavisi için iki düz taş alınır, ilgili ayet okunur bu taşlara tükürülür ve birbirine sürülür oluşan çamur egzamalı olan yere sürülür. Bu uygulama 3 Çarşamba tekrarlanır ve aynı uygulama kına ile de yapılır.[76]

Siğil tedavisi için Çarşamba günü bir yumurta alınır onun üzerinden bir delik açılarak içerisine 40 arpa dikine yarılarak yumurtanın içine koyulur. Bu haliyle yumurta arpalarla birlikte toprağa gömülür ve çürümeye bırakılır. Arpalar çürüyünce siğillerde dökülmüş olurlar. Siğil konusundaki diğer tedavi şeklinde ise, siğiller tek tek bir iple bağlanırlarken ilgili duası okunur kopan parçalar koptukça toprağa gömülürler.[77] Bu uygulamada da bir “bağlama” aranabilir mi? “Olumsuzluğa yol açan iye bağlanılmış” diye düşünülebilir.

Ahlat Çerkezlerinde eskiden evlenilecek çiftler arasında 7 göbek sayılırdı. Ancak şimdilerde bu uygulama kalkmış yakın evlilikler de başlamıştır.[78]

Heloyi aşiretinde kına geline, askere, sünnetli çocuğa yakılır. Ayrıca tırpancılar derinin kalınlaşması için ellerine yakarlar. Bu aşirette alevi inançlı Müslüman Alevi halka kız verilmez ve kız alınmaz.

Ahlat düğünlerinde damat, damada ait bir eşya mesela ceketi, ayakkabısının teki kaçırılır. Damadı tekrar geri vermek için sağdıçtan para veya hediye alınır. Buna “damadı kaçırma” denir.. Ayrıca “damat hamurunu kaçırma” uygulaması da vardır. Damadın kız evine gönderdiği un ve yağdan bir tekne içerisinde hamur yapılır. Gençler bu tekneyi kaçırıp buna karşılık sağdıçtan para alıp geri verirler.

Heloyı aşiretinin halk inançlarında düğün bayrağı geleneği vardır. Düğünlerde Türk bayrağı taşınır. Eskiden bir de gelin bayrağı veya düğün bayrağı olurdu. Bu bayrak beyaz keten kumaş üzerine kırmızı ay yıldız işlenmiş bir bayraktı. Gelin almaya gidenler bu bayrağı geline verirlerdi. Bunun için gençler atları ile yarışırlardı. Öyle gençler vardı ki geçmiş düğünlerde yaptığı yarışlarda 4–5 bayrak kazanmış olurlardı.

Gelin damadın evinin önüne gelince hazırlanmış bozuk paralı çerez gelinin başına serpilirken dilimlenmiş ve fakat dağılmamış elmayı da gelinin başına atar.[79]  Bu uygulama da ortak kültür ürünlerindendir. Ayrıca elma Türk kültürlü halklarda bir kült oluşturmuştur.

Ahlat’ta gelin kocasının evine gelince eşikten içeriye girmeden evvel eşiğin önüne konulmuş bardağa basarak onu kırarken bir eli bala batırıp kapının sövesine vurdurulur ve Kuran’ın altından yeni evine girer.

Bu uygulama da Türk kültürlü halklarda çok yaygındır. Yukarıda da belirtildiği gibi, bardak veya tabak gibi kırılınca ses çıkaran nesnelerin kırılması ile kara iyelerin kaçtıklarına inanılır. Bal ise yeni yuvada tatlılığı temsil eder. Kuran’ın altında geçmek İslami töreye uygun bir yaşam seçmek anlamına gelir.

Sor Kürtçe al, soruk de kızamık demektir. Kızamıktan korunmak ve hafif atlatılması için hasta olana al/kırmızı giydirilir. Diğer Türk kültürlü halklar gibi Kırmızı örtüler kullanılır. Kırmızı tatlılar mesela pekmez yedirilir. Birçok yerde kızamık şurubu kızamık şekeri içirilir yedirilir. Adlandırmalardaki kelimeler değişmiş olmasına rağmen halk inançlarındaki korunma biçimleri ile inançlar değişmemektedir. Halk inançlarının kök hücreleri adeta müşterektir.

Ahlat’ta loğusa hanım aynaya bakmaz. Zira 40 gün cinler loğusanın başına tebelleş olurlar. Aynaya bakar veya yalnız bırakılırsa cinler veya Deniz Karısı loğusanın ciğerini yerler[80]

Aynaya gece bakılmayacağı ve loğusaların 40 gün korunmaları gerektiği inancı yukarıda da aşiretler bazında bilgi verilirken belirtildiği gibi Türk kültürlü halklarda ortak olan bir inançtır. Ancak bunu yapanın Al karısı olduğu bilinmekte idi. Ahlat’tan derlenilen bilgi ile Deniz Karısı ismi de sisteme karışmış olmaktadır. Al karısı loğusa kadının ve bebeğinin ciğerini söktükten sonra yemek için su kenarlarına bilhassa değirmenin bendine götürdüğü inancına, şimdi bir de göl kıyısı eklenmiş olmaktadır [81] Bu tezahüre inancın çevre şartlarındaki şekillenmesi gözü ile bakılabilir. Yalnız bırakılmış vücudu zayıf düşmüş, ateşli annenin aynada bir şeyler görüp korkması her zaman mümkündür.

Gece aynaya bakan genç kızların kısmetlerinin kesileceği inancının yanı sıra, ayna genç kızların elinde kırılır ise o kızın kaderinin bağlanmışlığına inanılır Mevlit okunan ve namaz kılınan yerlerde ayna bulundurulmaz kişi kendisini aynada görmesi halinde namazı mekruh olabilir. İnancı vardır.[82]

Sarıkamış’taki Kafkasya göçmenlerinin muayyen gecelerde kısmetlerini tahmin konusunda yaptıkları uygulamalarda aynadan da yararlandıkları bilinmektedir. [83]

Ahlattaki bir inancana göre kişi hiç kalmadığı bir evde ilk yattığı gece yastığının altına bir ayna koyar bir niyet tutar ise, ileride evleneceği kimseyi rüyasında göreceğine inanılır.[84]

Al Karısı, Behranlı aşiretinde Şıvat olarak bilinir. Şıvat’ın ayrıca Kürtçe bir karşılığı yoktur. Ana dili farklılığına rağmen inanç ve tanımlanması aynıdır. Sıvat’ın ilk karşılaştığı insandan korktuğu gibi Keza erkek attan korktuğu şeklinde bir inanç da vardır. Şıvat’ın bağlı atı gece bindiğine de inanılır.[85] Bu inanç Türk kültür coğrafyasında çok yaygındır ve bununla ilgili birçok efsane de vardır.

Ahlat’ta bir de Şubat karısı inancı vardır. Şubat ayında doğum yapan kadınların Şubat karısı tarafından ciğerinin yenilebileceğine inanılır. Şubat Karısı ile Şıvat ne derece aynıdırlar bilemiyoruz. Şubat karısından korunmak için loğusanın yanına yastığının altına firkete, bıçak, makas konur bulunduğu odanın duvarına silah asılır. Bu kadını, sadece loğusa kadın görebilir onun gözüne görünür, o eşini çağırır ve silah atmasını sağlar. Silah sesinden korkan şubat karısı gider. Gitmemesi halinde loğusasının ciğerini götürüp yiyeceğine inanılır. Şubat Karısı’ndan korunmak için diğer aylarda da tedbir alınır, ancak o daha ziyade Şubat ayında etkilidir. Onun diğer adı Deniz Karısı’dır. Şubat Karısı’ndan korunmak için loğusanın kapısında at kişnetilir. Erkek atın gözüne gözüktüğüne inanılır ve attan korktuğu kanaati vardır.[86]

Anılan kara iye için aylardan “Şubat” adının seçilmiş olması bu ayın özellikle bazı yörelerde çok soğuk geçmesi, ateşli hastalık yaşayan anne adayı itibariyle anlamlı olmalı. Şubat Anası tanımlaması doğu kara denizde de bilinmektedir. Şıvat adını biz Elazığ’dan da benzeri etkinlikleri ile bilinen iye olarak hatırlıyoruz. Şıvat muhtemelen Şubat’ın farklı telaffuz edilmiş şeklidir.

Bir değerlendirmelerimizde kara iyeleri bir kefeye koyarken bunları genel olarak bir cin türü olarak da mütalaa ediyorduk. Şükran Akyürek loğusa anneyi ve balasını cin çarpabileceğini ancak Şubat Karısının cin olmadığı kanaatindedir.

Kara iyelerin tanım ve tasniflerini özelliklerindeki farklılıklarla birlikte tespit edip yansıtabilmek sanıldığından daha zordur. Bu tür nesnelleştirilemeyen varlıklar konusunda kaynak doğal olarak duyumlarını açıklamakla yetinmektedirler. Hal bu olunca net teşhislerin konulması bu konularda daha çok bilgilerin derlenilip tekrar tekrar değerlendirmeye tabi tutulmaları gerekecektir.

Heloyi aşiretinde diğer birçok yöremizde olduğu gibi Albastı, karabasan olarak da geçer. Kara Kürtçe reşt’dir. Ancak bu rahatsızlık Karabasan olarak bilinir. Ondan korunmak için muhakkak loğusanın yanında bir kimse ona arkadaşlık etmelidir. Ayrıca loğusanın bulunduğu odada kara renkli bir şeyin bulunmaması gerektiğine inanılır.

Doğu Karadeniz’de kendisinden korunmak isteyenleri sorgulayan bir kara iyenin varlığına inanılır. Bu iyenin adın ne, ne iş yaparsın, nerelisin, nereden gelirsi. Nereye gidersin gibi 7 sorusuna verilecek cevapların hepsinin “kara” ön eki ile başlaması gerektiğine inanılır. Adım Kara Osman, Karamanlıyım gibi.

Ahlat’ta 110 lakaplı aile vardır bunlardan birisi de Ağzıkaralardır. Kayak ailesi de Kayılarla bağlantılaşarak izah edilmektedir.[87]

Ahlat halk inançlarında akşamdan sonra/akşam ezanından sonra evin süpürülmesi sakıncalı görülmüştür. Geç saatte süpürge tutulmaz denir. Akşam, gün batımı ile ve güneş kültü ile ilgili olmalı. Bu saatler için dar vakit veya gün anasına kavuşan zaman denir. Bu saatlerde defin yapılmaz, uyuyanlar uyandırılır, tohum ekilmez. Bu saatlerde evin süpürülmeyeceği inancı da çok yaygındır. Keza akşamdan sonra dışarı su bilhassa kirli ve sıcak su cinlere zarar verebileceği ve onların zararına yol açabileceği için dökülmez. [88]

Behranlı Aşiretinde gelinin çeyizi arasında süpürge, sabun, çuval dikiminde kullanılan ipin bulunması muhakkak aranır. Bu aşirette de Türk kültür coğrafyasının diğer kesimlerinde olduğu gibi gece ev süpürülmez, süpüren günah işlemiş olur.[89] Akşamdan sonra evin süpürülmeyeceğinin kut bağlantısı itibariyle bir incelemesi yapılmıştır.[90]

Süpürgeden yağmur Gelini yapma geleneği Ahlat halk kültüründe de vardır. Yağmur yağmayıp havalar kurak gidince Çalı Süpürgesi’nden Çömçe gelin düzenlenir/yapılır. Bunu gezdiren çocuklar koro halinde;

            Çömçe gelin çöm ister

            Allah’tan yağmur ister

            Dolaşanların her birine

            Punga/Folluklardan yumurta ister

denir. Evlerden yumurta toplanır, yumurta verenler yağmur Alayı’nın başına veya Çömçe gelinin üzerine su serperler Çömçe Gelin’in aldığı farklı isimler ve Yağmur Duaları ile ilgili ayrıntılı etimolojisi çalışmaları yapılmıştır.

Gece dışarıya su dökülmeyeceği inancı diğer halk kesimlerinde olduğu gibi Heloyi aşiretinde de vardır. Burada cinler için “gece gezenler” denir. Bunların eşiklerin altında olduklarına ve sıcak dökülmesi halinde yanabileceklerine inanılır. İnanca göre gece gezenler kemre ve kemik yiyerek beslenirler.[91]

Eski Türk İnanç Sistemi oluştururken eşiklerin altındaki ev iyesi veya Ocak İyesi evin eşiğinin altında düşünülmüş ve evin koruyucu olduğu kabul edilmiştir. Gece dışarıya sıcak su dökülmesi halinde yanabileceğinden endişe edilenler ise genel anlamda kara iyeler İslami terminoloji anlatmak gerekir ise belki cinlerdir.

 Anlatılan yaşanmış bir olaya göre Uludere’de öküzleri gece arayan bir kimse bir müzik sesi duyar ve sesin olduğu yere gidince boyları 20–30 santim ve ayakları 1–2 santim olan bu yaratıkların bar tutup oynadıklarını görür.[92] Bu tür bulgulara Posof ve Iğdır havalisinde de rastlandığını biliyoruz.

Türk kültürlü halklar arasında “At binan Cin” olarak bilinen yaratık Heloyı aşiretinde de bilinmektedir. Burada ayrıca Pisto veya Ağ Eşek olarak bilinen bir kara iye vardır. Onunla belirli yerlerde karşılaşılır. İnsanın karşısına vakitli vakitsiz çıktığı ve korkuttuğuna inanılır. Bir diğer kara iye için ona rastlayanın verdiği bilgiye göre ayakları yerde başı göklerde idi. Ben gittikçe o da gidiyordu. Köpeklerin sesini duyunca kayıp oldu. Sonra tilki oldu daha sonra atın dalına/sırtına bindi. Sonra köpeklerin sesini duyunca atlayıp atın önüne bindi. Atın önünde beyaz bir şey bilirdi. Köye gelinice mezarlıkta bir lamba yanıyordu. Bundan kurtulmak için Felak Nas, Fatiha ve Islah sureleri okunmalıdır. Bu takdirde gözükmez. [93]

Heloyı aşiretinde çocuk evi süpürmeğe kalkarsa eve misafir geleceğine inanılır. Ayrıca burun kaşınınca da misafir geleceğine inanılır.[94]

Heloyı aşiretinde aynı kültür coğrafyasının diğer haklarda olduğu gibi gece aynaya bakılmaz, günahtır inancı vardır. Hamile kadının da aynaya bakması doğru bulunmaz.. Hamile kadın ziyarete, türbelere de gitmez.[95] Behranlı aşiretinde gece aynaya bakılmaz, bakan kimse günah işlemiş ve onun kısmetinin kesileceği inancı vardır. Kırık ayna tutulmaz/kullanılmaz. Kırık ayna tutanı keder gam bulur, kırık aynanın karabet olduğuna inanılır.[96]

Bu aşirette ölecek kimsenin öleceğini çok kere anladığı inancı vardır. Ölecek kimseye öleceğini Allah’ın bildirdiğine inanılır bir anlatıya göre ölecek bir kimse hiç görmediği geçmişte ölmüş babasını rüyasında beyaz elbiseler giymiş hali ile görür ve babası tarafından evlendirilmek istenirse, bu rüya, sahibinin öleceğinin işareti olarak kabul edilir.

Ahlatta çocuğu yaşamayanların çocuklarının yaşaması için ismi Ahmet olan 7 evden kumaş toplanılır. Bebeğin yorgan veya giysisi bu kumaştan yapılır.[97] Bu bulguyu benzerleri itibariyle yukarıda anlamlandırmıştık. Derinliklerinde 7 yaşına kadar baba malı giyilmeyeceği inancı vardır. Çocuğun 7 yaşına kadar her yıl bir kurban kesilir ve kurban sahibi kestiği kurbanın etinden yemez. Yenilmeyen et adanmıştır. Adanılan etin sahibi adanılan kimse daha doğru bir ifade ile adanılan kimseye problem olandır. Belki onun ölümüne yol açandır.

Ahlat’ta ölen bebek bir günlük de olsa canlı olarak doğduğu inancından hareketle o ölüye kefen dahil tüm ölüm işlemleri yapılır.[98]

Ahlat’ta anadili farklılığına bakılmaksızın diğer Türk kültürlü halklarda olduğu gibi ölmüş bir yakınını rüyasında gören kimse onun kendisi için hayır işlenmesini istediğini düşünür. Ölenin ruhuna fatiha okur, sadaka verir. Heloyi aşiretindeki bir inanca göre, “Dara düşen insan Salih bir kimse ise Allah onun babasını ona yardım için rüyasında ona gönderir.”[99] Bu tespit fevkalade önemlidir ve ata ruhu inancı ile ilgilidir. Ölmüş yakınların rüyaya girmek suretiyle yaşayan yakınlarına yardım edebileceği inancı hakikaten çok ciddi bir bulgudur.

Ahlat cenazelerinde yas 3 gündür. Cenaze evinde 3 gün ateş yakılmaz yemek pişirilmez. Taziye 3 ay sürer. Bu süre zarfında çamaşır da yıkanmaz. Cenazenin çıktığı evde yaslılar arasında “yüz yırtma” yoktur. Yastan çıkacak erkeği yakınları tranşa götürerek yastan çıkarlar. Ahlat Çerkezlerinde “cenazede itikadı kuvvetli olan sesli şamatalı ağlamaz” inancı vardır.[100] Bunlardan yemek pişirmek için ocak yakılamaması od/ateş kültü ile ve çamaşır yıkanmaması ise kişioğlunun kokusu ile ilgili olmalı. Çamaşıra sinmiş olan kokudan hareketle inanılan inançlar vardır. Bu durumlar kara iyelerin muhtemel zararları ile izah edilebilir.

Heloyı aşiretinde cenaze masraflarını taziyeye gelenlerin yemek masraflarını aşiret verir. Aşiret mensupları bu masrafları aralarında topladıkları para ile karşılar masrafları bölerler.

Sonuç

Anadolu kültür kimliği, anadili farklılığına bakmaksızın, birlikte yaşayan halkların katkıları ile müşterek hayatın doğal seyri içerisinde, millî kişiliğini oluşturmuştur. Halk kültürünün yansıttığı bu tablo, bir takım aydınlarca görülemeyebilse de, bir gerçektir. Geçmişte yapılan  “yok sayma” ve günümüzde ‘daha ziyade emperyalizm güdümlü’ moda olma temayülü gösteren, ‘aynılıkları hiçe sayarak ayrılıklardan hareketle yeni kimlikler oluşturma arayışına girme gibi’ hatalar yaşanılmazsa bu millî miras halkların hepsine yeter.

 



* Dr., Halk Bilimi Araştırmacısı.

[1] Bu çalışma 17–21 Haziran 2008 tarihleri arasında yapılan ve bizim ”Van Gölü Çevresi Örnekleri İle Türk Kültür Coğrafyasında Renkler” isimli bildiri ile katıldığımız IV. Uluslar arası Van Gölü Havzası Sempozyumu münasebeti ile derlediğim bilgilerden hareketle yapılmıştır.

[2] Bildirilerden Kadir Pektaş’a ait olan “Bitlis Yöresi Arkeolojik Yüzey Araştırmaları” isimli bildiride, bölgede İlhanlı Sikkelerinin bulunduğu ve Beyhan Karamağaralı’nın okunan bildirisinde bölgedeki Türk-Moğol maddi izleri anlatılıyordu ki, bizim başlattığımız Tatar Türk halk inançları / Şırnak Tatarlar çalışmamız itibariyle yararlanabileceğimiz tespitlerdi.

[3] Hamza Zülfikar, Bitlis-Muş Yöresinde Halk Kültürü Atatürk ve Kuvayımilliye Hareketleri, Kemalist Atılım Birliği, Ankara, 1992.

[4] Ahlat, yatırları, türbeleri kutlu mezarları ile yoğun bir yerleşim bölgesidir. Bunlar yaşamın evlilik, doğum, sağlık, askerlik, fakirlik ve benzeri her döneminde toplumun hayatında yer alırlar. Ahlat’ta ilgili halk inançları çalışmalarının adeta kilidi durumundadırlar. Esasen ulu kabirlerin bu özelliği Türk kültür coğrafyasında ortak bir karakterdir. Onlarla ilgili izahlar çok kere “ölüm” bölümünden sonraya alınır biz öyle yapmayacağız.

[5] Kaynak Kişi; Özcan Pirhasanoğlu.

[6] Kaynak Kişi; Özcan Pirhasanoğlu.

[7] Zülfikar, a.g.e., s.17.

[8] Kaynak Kişiler; Özcan Pirhasanoğlu, Ayşe Akçınar.

[9] Yaşar Kalafat “Kayseri ve Çevresi Örnekleri İle Halk İnançlarımızda Korunma ve Kurtulma Yöntemleri” Kayseri ve Yöresi Kültür Sanat ve Edebiyat Bilgi Şöleni Kayseri (13 Nisan 2001) Kayseri 2001 sh.397–401 Erciyes, Aralık 2001, S. 24, sh. 11–12 Orkun 288/11.

[10] Yaşar Kalafat, “Ağrı Dağı ve Yakın Çevresi Örnekleri ile Türk Kültürlü Halklarda taş Kültü”, III.Uluslararası Ağrı Dağı ve Nuh’un gemisi Sempozyumu,12-14 Ekim 2010, İstanbul, 2011, s.359-370

[11] Kaynak Kişi; Ayşe Akçınar.

[12] Kaynak Kişi; Özcan Pirhasanoğlu..

[13] Kaynak Kişi; Şükran Akyürek; 45 yaşlarında, Ahlatlı, anadili Türkçe, okul müdürlüğü yapmakta ve halk kültürü arşivi sahibi.

[14] Kaynak Kişi; Kutbettin Baykar.

[15] Kaynak Kişi; Müslim Ayber.

[16] Kaynak Kişi; Şükran Akyürek.

[17] Kaynak Kişi; Şükran Akyürek.

[18] Kaynak Kişi; Sevgi Baykar.

[19] Kaynak Kişi; Ayşe Akçınar.

[20] Kaynak Kişi; Ayşe Akçınar.

[21] Kaynak Kişi; Ayşe Akçınar.

[22] Ramazan Şeşen, Harran Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı, Ankara 1993, s. 47–60; İbrahim Sarıçam, “Hz. Muhammed (sav)’in Peygamber Olarak Gönderildiği Ortam”, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), Özel Sayı, Diyanet İlmi Dergi, Ankara, 2003, s. 01–33.

[23] Kaynak Kişi; Kutbettin Baykar.

[24] H. Zülfikar, a.g.e., s.14.

[25] Kaynak Kişi; Şükran Akyürek.

[26] Kaynak Kişi; Ayşe Akçınar 12 yaşında bir Türkmen’le evlenmiş bir Kürt, Dede Mahmut’un torunlarından Fazıllar diye bilinen bir aileden, aynı zamanda sınıkçılık/işkestiye türünden hizmetler de veriyor.

[27] Kaynak Kişi; Ayşe Akçınar.

[28] Kaynak Kişi; Ayşe Akçınar.

[29]Yaşar Kalafat, “Türk Kültürlü Halklarda Ahır Çerşembe’nin Mitolojik Muhtevası”, Kanal Kültür, 04 Ocak 2009.

[30] Kaynak Kişi; Ayşe Akçınar.

[31] Kaynak kişi; Adem Yılmaz, Ağrı’lı 45 yaşlarında anadili Kürtçe olan lise mezunu bir Türk.

[32] Kaynak Kişi; Ayşe Akçınar.

[33] Zülfikar, a.g.e., s. 14.

[34] Kaynak Kişi; Ayşe Akçınar.

[35] Zülfikar, a.g.e., s.14.

[36] Kaynak Kişi; Ayşe Akçınar

[37] Zülfikar, a.g.e., s.14.

[38] Kaynak Kişi; Kutbettin Baykar.

[39] Zülfikar, a.g.e., s. 15.

[40] Kaynak Kişi; Kutbettin Baykar.

[41] Kaynak Kişi; Sevgi Baykar.

[42] Kaynak Kişi; Şükran Akyürek.

[43] Kaynak Kişi; Üzeyir Akçelik.

[44] Kayak Kişi; Özcan Pirhasanoğlu.

[45] Kaynak Kişi; Üzeyir Akçelik.

[46] Kaynak Kişi; Şükran Akyürek.

[47] Zülfikar, a.g.e., s. 15.

[48] Kaynak Kişi; Şükran Akyürek.

[49] Kaynak Kişi; Özcan Pirhasanoğlu.

[50] Kaynak Kişi; Özcan Pirhasanoğlu.

[51] Kaynak Kişi; Şükran Akyürek.

[52] Kaynak Kişi; Kutbettin Baykar.

[53] Kaynak kişi; Sevgi Baykar (50–55 yaşlarında Ahlatlı, eşi Kürt olan bir Türkmen.)

[54] Zülfikar, a.g.e., s. 15.

[55] Kaynak Kişi; Ayşe Akçınar.

[56] Kaynak Kişi; Sevgi Baykar.

[57] Yaşar Kalafat, Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançları İzleri, Ankara 1999, 3. Bsk. Ankara (Yüksek Lisans tezi) s. 94–101.

[58] Kaynak Kişi; Sevgi Baykar.

[59] Kaynak Kişi; Ayşe Akçınar.

[60] Kaynak Kişi; Sevgi Baykar.

[61] Kaynak Kişi; Ayşe Akçınar.

[62] Kaynak kişi: Mevlüt Atbaş.

[63] Zülfikar, a.g.e., s. 15.

[64] Kaynak Kişi; Yasin Kılıç.

[65] Kaynak Kişi; Ayşe Akçınar.

[66] Kaynak Kişi; Âdem Akkurt.

[67] Kaynak Kişi; Özcan Pirhasanoğlu.

[68] Kaynak Kişi; Özcan Pirhasanoğlu.

[69] Kaynak Kişi; Özcan Pirhasanoğlu.

[70] Yaşar Kalafat, Türk Kültürlü Halklarda Türk Halk İnançları/Türk Halk İrfanında Kurt, Berikan yayınları, Ankara 2008.

[71] Kaynak Kişi; Sevgi Baykar.

[72] Kaynak Kişi; Adem Akkurt.

[73] Yaşar Kalafat, Türk Kültürlü Halklarda Türk Halk İnançları/Türk Halk İrfanında Kurt, Berikan yayınları, Ankara 2008.

[74] Kaynak Kişi; Özcan Pirhasanoğlu.

[75] Kaynak Kişi; Özcan Pirhasanoğlu.

[76] Kaynak Kişi; Özcan Pirhasanoğlu.

[77] Kaynak Kişi; Özcan Pirhasanoğlu.

[78] Kaynak Kişi; Zübeyir Akçelik.

[79] Kaynak Kişi; Kutbettin Baykar .

[80] Kaynak Kişi; Özcan Pirhasanoğlu.

[81] Kaynak Kişi; Özcan Pirhasanoğlu.

[82] Kaynak Kişi; Şükran Akyürek .

[83] Yaşar Kalafat, Balkanlar’dan Uluğ Türkistan’a Türk Halk İnançları III-IV, Tatarlar Hakaslar, Karakırgızlar, Boşnaklar, Acarlar, Edigeler, Ablanlar, Gregoryenler, Romanya, Şumnu-Burgaz, Gürcistan-Karaçöp, Kıbrıs, Rodos, Tacikistan, Suriye Türkleri, Berikan yayınları, Ankara, 2006, s.301–331.

[84] Kaynak Kişi; Şükran Akyürek.

[85] Kaynak Kişi; Ayşe Akçınar.

[86] Kaynak Kişi; Şükran Akyürek, (45 yaşlarında Ahlatlı, ana dili Türkçe, Okul Müdürü, halk kültürü arşiv sahibi.)

[87] Kaynak Kişi, Özcan Pirhasanoğlu.

[88] Kaynak Kişi; Müslim Ayber.

[89] Kaynak Kişi; Ayşe Akçınar.

[90] Yaşar Kalafat “Türk Kültür Coğrafyasında Yağmur Duası Yağmur Duası Kitabı, Hazırlayan M. Sabri Koz, Kitabevi, İstanbul 2007, sf. 195–225.

[91] Kaynak Kişi; Sevgi Baykar.

[92] Kaynak Kişi; Sevgi Baykar.

[93] Kaynak Şahıs, Sevgi Baykar.

[94] Kaynak Kişi; Kutbettin Baykar.

[95] Kaynak Kişi; Sevgi Baykar.

[96] Kaynak Kişi; Ayşe Akçınar.

[97] Kaynak Kişi; Şükran Akyürek.

[98] Kaynak Kişi; Şükran Akyürek.

[99] Kaynak Kişi; Sevgi Baykar.

[100] Kaynak Kişi; Üzeyir Akçelik.


 [OKT1]Bu dipnotun aşağıda karşılığı yok.

 [OKT2]Bu dipnotun aşağıda karşılığı yok.



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.