Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10791
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Okuyucularımıza Sunduğumuz Temel Bilgiler
AVRUPA ADALET DİVANININ ERMENİ İDDİALARINI REDDEDEN KARARI
 CEVIREN:
 Y.Müh.Refik Mor
 
 Yeminli Tercüman ve Çevirmen
 Neumünster-Meclis üyesi-CDU
 Neumünster 25 Aralık 2008
 OYUN  BITTI,  GAME OVER,  DER SPIEL IST AUS !!!!!!!!

 ERMENİ DİASPORASININ GÜNCELLEŞTİRİLMESİ NDEN KORKTUĞU AVRUPA ADALET
 DIVANI`NIN (AAD) NİHAİ  KARARI

 •       Ön bilği
 •       Konuya giriş
 •       Kararın Türkce çevirisi
 •       Kararın Almanca aslı-AAD birinci dairesinin-
 •       Kararın Fransızca aslı-AAD dördüncü dairesinin nihai kararı-
 •       Kararın Almanca aslı-AAD dördüncü dairesinin nihai kararı-
 •       Ön bilgi
 Avrupa Adalet Divanı(AAD):( European Court of Justice)
 Merkezi Lüxemburg"da olan Avrupa Adalet Divanı- AAD,Avrupa birliği üyesi
 Ülkeleri arasında, AB hukukunu ilgilendiren konularda son sözü söyleyen
 kurumdur.
 Adalet Divanı`nın görevi, Avrupa anlaşmalarının yasaya uygun biçimde
 yorumlanması ve uygulanmasını sağlamak. Üye devletlerin anlaşmalarda
 öngörülen yükümlülükleri yerine getirip getirmediklerine karar vermek,
 ulusal mahkemelerin başvurusu üzerine topluluk hukukuna ilişkin çeşitli
 konuların yorumlanması ya da geçerliliği hakkında ön kararlar almak
 yetkileri arasında.
 Hukuki bir işlemin tartışmalı bir konu doğurması halinde ulusal
 mahkemelerden herhangi biri Avrupa Adalet Divanı`ndan ön karar
 isteyebiliyor. Ancak bunun yapılabilmesi için üye devlette daha yüksek bir
 temyiz mercii bulunmaması gerekiyor. Ve Divan kararı bağlayıcı oluyor.
 Avrupa Adalet Divanı(AAD), merkezi Strazburg`da olan ve Avrupa konseyi`nin
 bir kurumu olan Avrupa Insan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve merkezi Lahey`de
 olan Uluslararası Adalet-UAD-  ile kariştırılmamalı dır
 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), uluslararası bir teşkilat olan
 Avrupa Konseyi`ne bağlı olarak kurulmuş uluslararası bir mahkemedir.
 Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleriyle güvence
 altına alınmış olan temel hakların çiğnenmesi durumunda bireylerin, birey
 gruplarının, tüzel kişiliklerin ve diğer devletlerin, belirli usulî
 kurallar dahilinde başvurabileceğ i bir yargı merciidir. Avrupa Konseyi`ne
 üye olan ve aralarında Türkiye, Rusya, Sırbistan, Gürcistan ve
 Azerbaycan`ın da bulunduğu 47 Avrupa devleti, Avrupa İnsan Hakları
 Mahkemesi`nin yargı yetkisini tanımaktadır.
 Uluslararası Adalet Divanı-UAD- :UAD, BM`nin başlıca yargı organıdır.
 Uluslararası Adalet Divanı`nın merkezi Hollanda`nın Lahey kentindedir.
 Genel Kurul ve Güvenlik Konseyi`nden seçilen 15 yargıçtan oluşur.
 Yargıçlar değişik ülkelerden seçilir, böylece dünyadaki değişik hukuk
 sistemlerinin temsil edilmesi sağlanmaya çalışılır.
 Divanın yetki alanı, bir uluslararası uyuşmazlıkta taraf olan ülkelerin
 kendisine getirdikleri davalar ile BM Antlaşması`nda ya da yürürlükteki
 uluslararası antlaşmalarda özellikle öngörülmüş konuları içine alır.
 Uluslararası Adalet Divanı Statüsü, BM Antlaşması`nın (BM Şartı) ayrılmaz
 bir parçasıdır ve Adalet Divanı`nın çalışma esaslarını belirler.

 •       Konuya  giriş
 Aşağıda Türkce çevirisini yaptığım AAD-nihai kararı, bu konuda, başta şu
 anda tozu dumana katan `özür diliyoruz` kampanyasını yürütenleri zor
 duruma sokacağa benziyor.
 Avrupanın en yüksek yargı organlarından olan ve milli parlamentolarda
 siyasi olarak alınan sözde Ermeni soykırımı kararı veya kararları, en
 yüksek nihai hukuki bu karar karşısında  geçerliliğini artık tamamen
 kaybetmiştir.
  Sivil toplum örğütleri ve politikacılar hukuki temsilcileri  kanalı ile
 veya bizzat, bu kararı Federal Almanya`nın diğer meclis üyelerine ve
 basına zaman kaybetmeden ulaştırmalıdırlar.  Türkiye Cumhuriyeti dışişleri
 bakanlığındaki hukuk uzmanlarının da bu konuda artık harekete
 geçmeleri  ve bu meclislerin aldıkları siyasi kararın  hukuken artık hiç
 bir değeri olmadığı bildirilmesi gerekmektedir.
 Kararın çevirisi AB ülkelerinin tüm dillerine zaten yapılmiş durumda.
 İhtiyaç halinde aşağıdaki adresten temin edilebilir.
 http://curia. europa.eu/ jurisp/cgi- bin/form. pl?lang=de
 •       Şimden sonra da herhangi bir Avrupa ülkesi, sözde Ermeni soykırımı
 hakkında karar aldığında, yine Türkiye Cumhuriyeti dışişleri bakanlığı
 hukukcuları tarafından o ülke hakkında, AAD`nın bu konudaki kararını ihlal
 ettiğinden dolayı girişimde  bulunulmalıdır.
 Demokrasinin olmazsa olmazı olan aşağıda sıraladığımız üç ayağı vardır
 (Medya`yı şu an saymayalım)
 •       Yasama -kanun koyucu-(legislative )
 •       yargı  -mahkemeler-    (Judikative)
 •       yürütme –Polis, Jandarma, asker v.s.kolluk kuvvetleri -(Exikutive)
 Bu anlamda, AAD`nın bu nihai kararını-yarğıyı- kabul etmeyenin  hukukun
 üstünlüğü konusunda hazımsızlığı  olduğu, böyle kişilerin  de asla
 demokrat olamıyacağı belirtilmelidir.
 Söz konusu davada,  Avrupa Adalet Divanı`nın Ermenilere son sözü:
 ``Sözde  soykırımı önce ispatlayın, ondan sonra tazminat isteyin``
 olmuştur.
 Her ne kadar Ermeni diasporası tarafından bu dava ;
 ``akit dışı sorumluluktan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davası``
 Olarak lanse edilse de, mahkemede bunu hak etmek için de, sözde soykırımın
 ve bu soykırımdan kaynaklanan zararın ispatlanması, davanın ana damarını
 –esasını- teşkil etmiştir. Ermeniler bu dava ile kıyısından bucağından
 göle bir maya çalmaya çalışmışlardır ama tutmamıştır.
 Bazı  hukukçular bu gibi subjektif konularda, dolayısıyla tüm siyasi
 alanda doğan problemlerin mahkemelerin yetkilerinin içine girmediğini
 (doctrine of political question) iddia etseler de, peki o zaman adama:
 `AAD`ı bu davayı neden kabul etti` diye sormazlarmı.?
 Tüm medeni ceza kanunlarının mihenk taşı-çoğu zaman birinci maddesi-
 içerik olarak hemen hemen aşağıdaki gibidir.
 ``Nulla poena sine lege, nullum crimen sine lege``
 ``Kanunsuz ceza kesilmez, kanunsuz suç olmaz``
  „keine Strafe ohne Gesetz, kein Verbrechen ohne Gesetz",
 Kanunsuz ceza kesilmez. Bir eylemin cezalandırılabilinmes i  ise,  bu
 eylemin yapılmasından önce kesinleşmiş  bir kanunla  ancak mümkündür.
 Diğer bir deyişle,  örneğin  2000 yılında kesinleşmiş bir
 kanunla,  kalkıpta 1999 yılında işlenen bir suçu yargılayamazsı nı z.
 Bu anlamda,  Ermeni`lerin  şu andaki soykırım hukukunu, siyasi
 zorlamalarla  geçmişe uyğulamaya kalkmaları, abesle iştigaldir.
 Böyle hallerde, kanunun  makabline şümul yasağı veya yeni Türkce ile
 söyleyecek olursak: Geçmişe uygulama yasağı vardır. (Rückwirkungsverbot) .
 Gerçi bazı hukukcular insanlığa karşı işlenen suçlarda hukukun geçmişe
 uygulama yasağının geçerli olamıyacağını  v.s. savunuyorlarsa da, şu anda
 henüz bu konuda herkesin bir noktada birleştiği kesinleşmiş uluslararası
 bir karar bulunmamaktadı r.
 İspat yükünün davacıda olduğu  bu davada, sözde Ermeni diasporası,
 kendilerinden istenilen `sözde ermeni soykırımı`nı ispatlama konusunda,
 siyasi söylem ve iddiadan başka hiçbir varlık gösterememişlerdir
  Bu ``tazminat`` davasının kazanıldığını ve bir de  ondan sonra koparılan
 velveleyi düşünebiliyormusunuz. Bu dava kazanılsa idi,  anında EMSAL dava
 olarak kainata ilan edilirdi ve sonucunda ise:
 •       Türkiye Cumhuriyeti AB`ne üye olması için, önceden Ermeni
 soykırımını kabul etmek mecburiyetinde kalacaktı.
 •       AAD`nın bu nihai kararı EMSAL karar olarak gösterilip, Ermenilerin
 ardı arkası kesilmeyen isteklerinin yanı sıra, Türkiye`den birşeyler
 koparmak isteyen bazı devletlerin siyasi santajları..v. s ile karşı
 karşıya gelinecekti.
 AAD`nın rededtiği T-346/03, C-18/04 P Esas sayılı davanın 25 nolu
 gerekcesinde, hakim aynen söyle demektedir:
 25.((Hüküm vermenin))  şartına gelince; davacıların gerçekten somut olarak
 zarara uğramış olmalarının tesbit edilmesi gerekir. Davacıların dava
 dilekcesinde talep ettikleri, şahıslarının ve Ermeni cemaatinin uğradığı,
 genel tarifi ile yetindikleri sözde manevi zararın ispatı konusunda, ki
 davacılar bu konuda  ne kapsamı, ne de varlığı hususunda zerre
 kadar  somut  bilği sunmuş değiller. Davacılar  bununla, kendilerinin
 gerçekte,  somut olarak zarar görüp    görmedikleri  hakkında mahkemenin
 hüküm verebilmesi için yeterli bilği  verememişlerdir. (AAD`nın bu konuda
 2 Temmuz 2003 tarihli T-99/98, Hameico Stutgart /konsey ve komisyon davası
 kararı ve komisyonun no.68 ve 69, Slg.2003, II-0000 emsal kararları)``

     Yine, iddianamenin 10.cu numarasında Davacilar:
 10. Davacılar ayrıca, bir çok temel insan haklarının, özellikle 4.Kasım
 1950 yılında      Roma`da imzalanan insan hakları ve temel özgürlükleri
 koruma altına alan Avrupa  sözleşmesinin 3. ve 8. maddesine dikkat
 çekerek, burada sözü edilen,  özel yaşam  hakkının
 kutsallığı,  aşağılayıcı  veya insanlık dışı Muameleye tabi  tutulmama
 haklarının ihlal  edidiğini,  savunmaktadırlar.
      Hakim ise, bu iddiaya istinaden  aşağıdaki cevabı vermiştir
 21.Temel hakların sözde ihlali konusunda ise, (yukarıdaki 10. numaraya
       bakınız) davacıların, böyle  temel insan haklarının ihlali iddiası
 ile sınırlı kalıp, bunun davalı  organlara atfedılen suç ile ne kadar
 ilğili olduğunu açıklayamamasını  belirtmek yeterlidir.
 Olayların gelişimi:
 Tarih 20 Temmuz 1987`da Avrupa parlamentosu C-190 esas nolu larari ile,
 Ermeni sorununun siyasi çözümü hakkında bir karar alır ve bir dizi
 ``çözüm`` önerir.
 
 
Yıl 1999.
 AB ve o anda başbakanı sayın Bülent Ecevit olan Türkiye Cumhuriyeti,
 Türkiye`nin AB`ne  üyelik için aday olup olamıyacağı konusunda
 restleşmektedirler.
 Başbakan Ecevit Avrupalıların restini görür ve `bizi istemeyeni biz hiç
 istemeyiz ` der ve nihayet, o hatırlayacağınız sahnelerle Başbakan sayın
 Ecevit  ertesi gün  apar topar Helsinki`ye davet edilerek, Türkiye`nin AB
 üyeliğine adaylık  kararı verilir
 Bunun üzerine adeta çileden çıkan Ermeni diasporası:
 -20 Temmuz 1987 tarihli Avrupa parlamentosunun C-190 esas nolu kararına
 atıfta bulunarak- ``Türkiye önce Ermenilere yaptığı soykırımı kabul etsin,
 ondan sonra üyeliğe adaylık statüsü verin, aksi takdirde AB akit dışı
 sorumluluğunu zedelemiş olur`` diyerek,
 •       Avrupa Parlamentosu` na,
 •       Avrupa Birliği Konseyi`ne ve
 •       Avrupa Birliği Komisyonu`na karşı
 Avrupa Adalet Divanı`nda-AAD` nında-  dava açar.
 Bu dava, AAD`nın birinci dairesi tarafından 17 Aralık 2003 tarihinde Esas
 No: T-346/03 kararı ile rededilir. Ermeni diasporası bunun üzerine temyize
 gider ve
 AAD`nın dördüncü dairesinde görülen  temyiz davası, 17.04.2004 tarihinde,
  C-18/04 P Esas nolu  nihai karar ile yeniden rededilir ve bu nihai
 kararla Ermeniler ayrıca 30.bin Avro`luk mahkeme masrafını da ödemeye
 mahkum edilirler
 •       Kararın Türkce çevirisi
 Y.Müh.Refik Mor
 Yeminli tercüman ve çevirmen, Neumünster /meclis üyesi-CDU
 AAD`nın birinci dairesinde, 17.Aralık 2003 de görülen davanın Türkce
 çevirisi:

 AVRUPA ADALET DİVANI
 BİRİNCI DAİRESI
 K A R A R I
 17.ARALIK 2003
 Esas No         T-346/03
 Şansolye                H.Jung
 Başkan           B.Vesterdorf
 Hakim                   P.Mengozzi
 Hakim                   E.Ribeiro
 Davacı           Gregoire Krikorian, Bouc-Bel-Air (Fransa) ikametli
 Davacı           Suzanne Krikorian Bouc-Bel-Air  ikametli
 Davacı          Avrupa Ermeni Birliği, Marsilya (Fransa)
 Vekili                   Av.  P. Krikorian
 Davalı                  Avrupa Parlementosu
 Vekili                   R.Passos ve A.Baas, Tebligat adresi Luxenburg
 Davalı                  Avrupa Birliği Konseyi
 Vekili                  S.Kypriakopoulou ve G Marhic
 Davalı                  Avrupa Birligi Komisyonu
 Vekili                  F.Dintilhac ve C. Ladenburger. Tebligat adresi
 Luxenburg
 Dava                    `Birliğin akit dışı sorumluluğu ve davanın
 esassızlık
                                (gerekcesizlik) konumu `
 
 Davacı, verdiği manevi tazminat dava dilekcesinde, güya, özellikle de
 Türkiye Cumhuriyetine Avrupa Birliğine girmesi için adaylık statüsü
 tanındıgından dolayı, zarara ugradıklarını beyan etmiştir.

 1.      1915 de  Türkiye`de yaşayan Ermenilere  yapılmış olan soy
 kırımını  kabul etmeyi redettiği halde,  Türkiye Cumhuriyetine Avrupa
 Birliğine girmesi için üyeliğe adaylık statüsü tanındıgından dolayı, güya,
 özellikle kendilerine  maddi zarar verildiğini beyan eden davacılar,
 9.Eylül 2003 tarihinde  mahkemeye ulaşan dava dilekcesinde aşagıda sözü
 edilen tazminat davasını açmışlardır.
 
 

 2.      Davacılar dilekcesinde ayrıca,
 •       Avrupa Parlementosunun 18.Haziran 1987 tarihli, Ermeni sorununun
 siyasi çözümü konusunda aldıgı kararının, (Esas: C-190,  resmi gazete
 sayfa 119)Avrupa Birliği için de hukuken bağlayıcı olduğununa,
 •       Davalıların, birlik hukukunu  vasıflı olarak , davacılara zarar
 verecek şekilde ihlal edip etmediğine,
 •       Davallıları, her davacıya bir Euro, tazminat olarak ödemeye mahkum
 etmeye,
 •       30.000 Euro mahkeme masraflarının faizi ile birlikte olmak üzere,
 davalılara yüklenmesine,
 3.      Davacılar ayrıca, mahkemeye 9.Ekim 2003 tarihinde ulaşan geçici
 tedbir kararı alınmasını  istediği  özel  dilekcesinde de, davalılardanTü
 rkiye Cumhuriyetinin Avrupa Birliği üyeliği  statüsünün   incelenmesinin
 ertelemesini ve  görüşmelerin tekrar  başlaması için
 ise,  bu  devletin  sözü edilen soykırımının önce kabul etmesinin,  karara
 bağlanmasını talep   etmiştir.
      Kararın gerekceleri
      Tarafların beyanı
 4.      Davacıların görüşüne göre, Avrupa Birliği için akit dışı
 sorumluluk gerektiren ilk durum, Avrupa  Konsey`inin Türkiye Cumhuriyeti`
 ne  10 ve 11 aralık 1999 Helsinki`deki (Finlandiya)  toplantısında, resmi
 olarak Avrupa birliği üyeliği  statüsünü verirken,  bu devletin, sözü
 edilen soykırımı önceden tanıması şartına bağlamaması  ile hasıl olmuştur.
 Davacılar ayrıca,Türkiye Cumhuriyetinin üyelik ortaklığından fadalanarak,
 küçümsenmiyecek yardımlar alarak, geriye dönüşü olmayan üyeliğe doğru
 yol  alabileceğine dikkat çekmektedirler. Bu konuda çeşitli kaynaklar
 göstermektedirler. Örneğin  Konseyin 26 Şubat 2001 tarihli  Türkiye ile
           yakınlaşma ştratejisi çerçevesinde Türkiye`ye yardım konulu(EG)
 390/2001
 nolu kararnamesi ve bilhassa üyeliğe hazırlık hakkında 17 Aralık 2001
 tarihinde konseyin  (EG) Nr.2500/2001 (Abl.L 58, S 1)  nolu kararnamesi.
 Ayrıca(EWG) No.3906/89, (EG)No.1267/ 1999,(EG) no.1268/1999 ve(EG)No.555/
 2000 (ABl.L342,S 1) ve yine konseyin 8.Mart 2001  2001/235  sayılı
 kararları. (ABl.L85, S13)
 5.      Bu sebeplerden dolayı da, davalı organlar Helsinki kararını ayan
 beyan bir şekilde ihlal etmiş olmuşlarmış. Avrupa Parlamentosunun bu
 kararı, Türk hükümetinin sözü edilen soykırımını kabul etmemesini, Türkiye
 Cumhuriyeti` nin AB`ne olası üyelik statüsünün görüşülmesinde, aşılması
 mümkün olmayan bir engel olarak  görüyormuş.

 6.      Davacılara göre, 1987 yılında alınan parlamento kararı, aynı
 zamanda tavsiye  ve mutelaa  olarak hukuki sonuçlar oluşturabilecek,
 hukuki bir eylemdir.
 (AAD`nın13 Aralık 1989 tarihli C-322/88 esas nolu Grimaldi kararı,
 Slg.1989, 4407). 1987 ylında alınan bu parlamento kararının, Görüşülen bu
 davada hüküm oluşturduğu (inkişaf ettigi) veya parlamentonun sıradan
 işlerinin çerçevesini aşan, hükümler oluşturacak boyutta olduğu
 savunulmaktadı r. (AAD`nın 2 Ekim 2001 tarihli T-222/99, T-327/99 ve
 T-329/99 esas nolu kararları, Martinez /Parlamento, Slg. 2001, II-2823).
 Parlamento , sözü edilen  soykırımının önceden tanınmasını şart koşan  bu
 kararı ile,  Türkiye Cumhuriyeti` ne, kamu oyu önünde olağanüstü üyelik
 şartları koymuştur, denmektedir.
 7.      Davacılar, 1 Haziran 1987  tarihinde uzlaşılmış Avrupa Birliği
 Dosyasının yürürlüğe girmesi ile   237 EWG/akit maddesinin yürürlükten
 kalktığını hatırlatarak, parlamentonun artıkTürkiye Cumhuriyeti` nin
 üyeliğine karşı gelme selahiyetine sahip olduğuna dikkat çekip,
 parlamentonun artık şimden sonra Avrupa Birliği hakkındaki  onaylayıcı
 mütaalasının, akitin 49.maddesine göre vermesi gerektiğini beyan ederek,
 1987 deki parlamento kararının bu tarihten sonra, yani 20 Temmuz 1987
 tarihinde yayımlandığını ve bundan dolayı ancak bilğileri olduğunu
 özellikle vurgulamışlardı r.

 8.      Bundan dolayıdırki, 1987 deki parlamento kararı davacılarda,
 parlamentonun Türkiye Cumhuriyeti` nin üyeliği söz konusu olduğunda veto
 hakkını kullanacağı doğrultusunda haklı bir güvenç doğurduğu veya genel
 olarak ifade etmek gerekirse,  şüpheli soy kırımını onlar tarafından
 (Türkiye Cumhuriyeti) tanınmadığı müddetce, Avrupa Birliği
 organlarıTürkiye Cumhuriyeti` nin üyeliğinin incelenmesine karşı geleceği
 kanısı hasıl olmuş.Yukarıda 4.numarada sözü edilen hususlar da haklı
 güvencenin ihlali olarak beyan edilmektedir.
 9.      Davacılar, Avrupa Birliğinin kendi kendisini ((kusursuz)) davranış
 ve  başarı sorumluluğu ile mükellef tuttuğunu, oysa ki, burada birlik
 hukukunun kafi derecede vasıflı ihlalini ispat etmek için, 1987 parlamento
 kararının önğördüğü kriterlerinin  hafifden dahi olsa  ihlal edildiğini
 tesbit etmek yeterlidir, denmektedir. .
 10. Davacılar ayrıca, bir çok temel insan haklarının, özellikle 4.Kasım
 1950 yılında
      Roma`da imzalanan insan hakları ve temel özgürlükleri koruma altına
 alan
      Avrupa  sözleşmesinin 3. ve 8. maddesine dikkat çekerek, burada sözü
      edilen,  özel yaşam  hakkının kutsallığı,  aşağılayıcı  veya insanlık
 dışı
      Muameleye tabi  tutulmama haklarının
 ihlal  edidiğini,  savunmaktadırlar.
 11. Davacılar  en nihayet olarak,  Ermeni toplumunun üyesi  ve de sözde
      soykırımdan kurtulanların zürriyetleri olarak manevi zarara
 uğradıklarını iddia
      etmektedirler.
 12. sözü edilen soykırım  gerçeği hatırlanıldıgında ve tüm  Ermenilerin
 onurunu
      oluşturan tarihi gerçek  hakkındaki kaygı da göz
 önünde  bulundurulduğ unda, davacılar, davalı kurumların davranışının
 onurlarını yaraladığını iddia etmektedirler. Bu soykırımı, Ermeni halkının
 kimliği ve ermeni tarihinin vazgeçilmez bir parçası olduğundan,
 davacıların kimliği, davalı kurumların davranışlarından dolayı, tamiri
 mümkün olmayan bir biçimde zarar gördüğü iddia edilmiştir. Eger sözü
 edilen soykırım gerçeğinden şüphelenilirse, nihayetinde Ermeni toplumunun
 kendisini düşük değerli hissetmesine ve marjinalleştirilmesi ne yolaçacağı
 beyanında bulunulmuştur. Türkiye Cumhuriyetinin tutumunun davacıyı
 adeta kanı helal ilan ederek, onları ikinci sınıf magdur sınıfına soktuğu
 beyan edilmiştir. Bu durumun davacıyı, çok derin bir  haksızlığa
 uğramışlık hissi ile doldurduğu ve  yasını dahi  yeterli
 derecede  tutamadığı belirtilmiştir.
             Gereği düşünüldü, mahkemenin takdiri:
 13., Eger bir davanın,  alenen, hertürlü  hukuki bir dayanağı yok ise,
 Mahkeme,  mahkemenin  111. yargılama hükmüne göre yargılamayı devam
 ettirmeyerek,  hüküm verip, gerekceleri ile karara bağlıyabilir.
      Mahkeme, dava dilekcesini göz önünde bulundurarak, davalı kurumları
      dinlemeden ve sözlü duruşmayı açmadan da, sözkonusu davanın
      gerekçeliliği hakkında  karar verecek durumda oldugu kanaatindedir.

 14. Daha önce verilen emsal kararlara göre, Avrupa birliğinin  akit dışı
      sorumluluğu, birliğin 288.maddesinin 2.paragrafında  belirlenmiş
 olup,
      bir sürü şartların yerine getirilmiş olmasına baglıdır. Yani buna
 göre,
      Kurumlara atfedilen kanun dışı davranış ile gerçekte var olan ve
 telafisi istenen  (madi ve  manevi) zarar arasında sebep-sonuç ilişkisinin
 olması gerekmektedir.  (Bu konudaki AAD`nın:29 Eylül 1982, esas
 no.26/81, Oleifici MediteraraneiEWG, Slg.1982,  3057, Randnr.16 ve yine 11
 Temmuz 1996, esas no.T-175/94, Internatıonal Procurement
 Servıces/kommı ssıon, Slg.1996,  II-729,II-1343, Randnr.30. ve yine 11
 Temmuz 1997 esas no. T-267/94,Oleifici İtaliani/Kommission, Slg.1997,II-
 1239, Randnr.20, emsal kararlarıdır).
 15. Bu şartlardan herhangi birisinin yerine getirilmemesi durumunda,
 birligin akit dışı sorumluluğunu belirleyen geriye kalan diğer sartlara
 bakılmaya gerek görülmeden, dava tümden rededilir.(Bu konuda AAD`nın 14
 Ekim 1999 tarihli esas no.C-104/97 P, Atlanta/Avrupa Birliği,Slg.1999,
 I-6983, Randnr.65 kararı).
 16. Davacılar burada, birincisi, 10 ve 11 Aralık 1999 tarihinde Avrupa
 konseyinin Türkiye Cumhuriyeti` ne Helsinki`de AB`ne üye olabilme
 statüsünü vermiş olması ve digeri ise,Türkiye Cumhuriyeti` nin bu
 konumdan  çıkar elde etmiş olması hususu olarak, birliğin akit dışı
 sorumluluğunun devreye girmesi gerektiği, iki  husus  belirtmektedir.
 17.Türkiye Cumhuriyeti` nin Avrupa birliğine  üyeliğe adaylık statüsünün
 tanınmasına gelince; bu kararın, EG`nin  7. maddesi gereği birliğin
 organı  olmayan, avrupa konseyinin tasarrufunun sonucu olduğunu tesbit
 etmek  gerekir. Kaldıki, 14.cü  numarada belirtildiği gibi, yalnız
 birliğin organı olan bir kurumun davranışı, akit dışı sorumluluğu
 doğurabilir.Bundan  dolayıdır ki, Türkiye Cumhuriyeti` nin Avrupa
 birliğine  üyeliğe adaylık statüsünün  tanınmasının, birliğin  akit dışı
 sorumluluğunu doğurduğu  gerekcesinin  rededimesi gerekir.
 18.     Davacılar burada, Türkiye Cumhuriyeti` nin Avrupa Birliği ile olan
 ortaklığından yararlanmasını n,  1987 de alınan  karara ters düştüğünü ve
 davalı organın davranışının hukuki geçerliliğinin olmadığını,
 savunmaktadır.

 19.1987 `de alınan kararın, saf siyasi bir açıklama içeren, her
 an  parlamento tarafından tekrar değiştirilebilinecek  bir  döküman
 olduğunun tesbitini yapmak yeterlidir. Bu sebeplerden dolayıdır ki,  bu
 kararın, kararı alanlara  karşı hukuki bağlayıcılığı olmadığı gibi,  hele
 hele diğer davalı  orğanlara karşı da hiç bir bağlayıcı hukuki sonuçlar
 inkişaf  ettirmez.

 20.(yukarıda 19"da) yapılan bu tesbit,  davacılarda haklı olarak
 oluşabilecek; ``bundan sonra artık AB-organları, Avrupa Parlamentosu` nun
 1987 `deki kararının içeriği doğrultusunda hareket edecekler`` hissini
 bertaraf etmek için yeterlidir. (Bu  anlamdaki AAD`nın  11 Temmuz 1985
 tarihli 87/77, 130/77, 22/83, 9/84 ve 10/84, salerno / avrupa komısyonu ve
 Avrupa konseyi davası ve Slg.1985,  2523, no 59 ve 28 Kasım 1991
 tarihli  Esas no C-213/88 ve C- 39/89, Lüxemburg/Parlamento davaları,
 komisyonun Slg. 1991, I-5643,no.25 kararı).
 21.Temel hakların sözde ihlali konusunda ise, (yukarıdaki 10. numaraya
  bakınız) davacıların, böyle  temel insan haklarının ihlali iddiası ile
 sınırlı kalıp, bunun davalı  organlara atfedilen suç ile ne kadar ilgili
 olduğunu açıklayamamasını  belirtmek yeterlidir.
 22 .Bu arada, bir şeyi  de zikretmek gerekir ki, o da,  davacıların
 neden-sonuç ilişkisini belirleyen şartların yerine getirildiğini açıkca
 ispatlıyamadığıdır.
 23. Sürekli veilen yargısal (emsal) kararlara göre, sözü edilen organların
 işlediği sözde hata ile, iddia edilen zarar arasında, neden-sonuç-iliş
 kisi olması mecburiyeti olup, bunun da   ispat yükü davacıya aittir.(AAD`
 nın 24 Nisan 2002 tarihli, esas no.T-220/96, EVO/Rat davası kararı ve
 Komisyonun Slg.2002, II- 2265, no.41 ve orada yapılan karar
 alıntısı)  Ayrıca,sözü edilen organın hatalı davranışı, bu zararın
 doğmasına  doğrudan ve tayin edici neden olması gerekmektedir. (AAD`nın 15
 Haziran 2000 tarihli, esas no.T-614/97, Aduanas Pujol  Rubıo  /konsey
 davası kararı ve Komisyonun Slg.200, II-2387,no.19 kararı ve AAD`nın T-16
 Haziran 2000 tarihli, esas no.T-611/97, T-619/97
 Transfluvia/ konsey davası kararı ve komisyonun Slg.2000, II-2405, no.17
 ve AAD`nın 12 Aralık 2000 tarihli esas no.T-201/99 Royal Cruıses /konsey
 davası kararı ve komisyonun Slg. 2000, II-4005, no. 26 kararı. Temyiz
 edilen bu karar da, ayrıca AAD`nın 15 Şubat 2002 tarihinde verdiği, resmi
 gazetede yayınlanmamış olan  Royal Olympıc Cruıses/Konsey ve Komısyon
 davasında esas no.C-49/01 nihai kararı ile  tasdik edilmiştir.)
 24.Davacıların dava dilekcesindeki gerekcelerinden, iddia edilen manevi
 tazminatın, suçlanan organların davranışlarından değil de,
 Türkiye Cumhuriyeti` nin sözde soykırımı tanımadığından kaynaklandığı
 anlaşılmaktadır. Davacılar bununla,  davalı organlara atfedilen suçlu
 davranışın, iddia edilen zararın  ortaya çıkmasında, doğrudan ve tayin
 edici bir unsur olduğuna dair hiç bir ispat ortaya koyamamıştır.
 25.Davacıların gerçekten  ve somut zarar  görmüş olduklarını gösteren
 deliller konusuna  gelince; davacılar, dava dilekcesinde genel ifadelerle
 Ermeni birliğinin uğradığı  manevi zararın talebi ile sınırlı kalmış
 olup,  ne bu konuda, ne de şahsen kendilerinin ugradıgı zararın kapsamı
 hakkında zerre kadar dahi delil gösterememiş olmalarıdır
            Davacılar  bununla, kendilerinin gerçekten ve somut olarak
 zarar görüp görmedikleri  hakkında mahkemenin hüküm verebilmesi için
 yeterli bilği verememişlerdir. (AAD`nın bu konuda 2 Temmuz 2003 tarihli
 T-99/98, Hameico Stutgart /konsey ve komısyon ((Emsal))davası kararı ve
 komisyonun no.68 ve 69, Slg.2003, II-0000 kararı)
 26.Davacılar bu konuda, açıkca, birliğin akit dışı sorumluluğunun olduğunu
 İspatlıyamamışlardı r.
 27.yukarıdaki nedenlerden dolayı tazminat davasının açıkca esassız olması
 itibariyle reddine.
               Masraflar :
 28. (Yargılama) masraflarının, yarğılama usülünün 87.ci maddesinin 2.ci
      parağrafına göre,  dilekce vererek, davayı kaybedene ödettirilmesine,
 29.Davacıların, davaya cevap dilekcesini  ve masraf dilekcesini mahkemeye
 ibraz  etmeden  önce, şu anki  dava hakkındaki karar, yarğılama usülünün
 111.ci  maddesine göre  veriliyor. Onun için, mahkemenin herhanği olağan
 üstü bir  durum tesbit ettiği  durumlarda masrafları paylaştırabileceğ i,
 yargılama usülünün 87.ci maddesinin 3. parağrafının uygulanmasına,

 30.Davacıların mahkemeyi kaybeden olduklarından, masrafların onların
 tarafından ödenmesine,
 Bu sebeplerden dolayıdırki;
 1.davanın reddine,
 2.yargılama masraflarının davacılar tarafından ödenmesine,
 AAD`nın (Avrupa Adalet Divanı`nın) birinci dairesi tarafından
 Karar vermiştir.
 Lüxemburg. 17.Aralık 2003
 Şansölye                                                        Başkan
 H.Jung
 B.Vesterdorf
 Not:16 Ocak 2004`de temyize verilen bu dava, yine 29.Ekim 2004 tarihinde,
 AAD`nın dördüncü dairesi tarafından Fransız dilinde görüşülmüş ve Esas No:
 C-18/04 P ile reddedilerek nihai karar verilmiştir.
 
 
 

 



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.