Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1831
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10765
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 755
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Okuyucularımıza Sunduğumuz Temel Bilgiler
CİRİT

CİRİT “Dörtnala gelip uzak Asya’dan”, Anadolu topraklarına girip “Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan” bu coğrafyaya yerleştiğimizde “at”ın yaşamımızda kuşkusuz vazgeçilmez bir yeri vardı. Anayurdumuz Orta Asya bozkırlarına ait panoramanın ana öğelerinden atın, sırtına binerek, arabaya koşularak ilk kullanılmaya başlandığı toprakların da, göçüp vardığımız yer olan Anadolu’nun kuzeydoğusunda, Karadeniz’le Hazar Denizi arasında kalan bölge olduğu sanılıyor. Bizler de Anadolu’ya gelirken sadece atlarımızı değil; onlara ait birçok kültürel motifi de beraberimizde getirdik. Bunların başında da, kimi yörelerde “değnek oyunu” olarak da bilinen “cirit” gelmektedir. Biniciliği geliştirmek amacıyla oynanan cirit, birbirine eşit sayıdaki atlı iki takımın mücadelesidir. Her bir oyuncunun elinde bulunan cirit, kabuğu soyulmuş, düzeltilmiş, kurutulmuş hurma, meşe ya da kavak dalından yapılır. 70 ile 100 cm uzunluğunda olan ciritin kalınlığı ise 2-3 cm çapındadır. Ucu, herhangi bir yere “saplanmayacak” bir şekilde yontularak küt hale getirilir.

Önceleri oldukça ağır ve kalın olan ciritin, yaralanma tehlikesine karşı, kuruyunca hafifleyen kavaktan imal edilmesi çoğu kez tercih edilir hale gelmiştir.

Bu oyun için özel olarak yetiştirilmiş atlara binen iki takım, kendi içinde düzenli bir şekilde yanyana, birbirlerinden ortalama 100 metre uzaklıkta karşılıklı dururlar. Oyunu başlatan kişiye “çavuş” denir. Çavuş, önce her oyuncuyu övücü sözlerle seyircilere tanıtır. Bu esnada davul-zurna eşliğinde cenk ve Köroğlu havaları çalınır. Oyun başladığında, geleneklere göre, iki takımdan birinin yaşı en küçük olan oyuncusu, atını tırısa kaldırarak karşı takıma doğru ilerler.

akiplerine 10-15 metre kadar yaklaştığında elindeki ciriti rakip takımdan birini hedefleyerek savurur. Aynı anda atının yönünü gerisin geriye çevirerek hızla takım arkadaşlarının yanına varmaya çalışır. Ancak bu defa elinde ciriti ile onu kovalamakta olan bir rakip oyuncu vardır.

Oyun bu şekilde kaçıp-kovalama, ciriti rakibe isabet ettirebilme çabasıyla sürer gider. Oyunun kuralları, ustalık ve centilmenlik gerektirir. Ciritin rakip yerine ata isabet etmesi “acemilik” olarak değerlendirilir ve bunu yapan, oyundan ihraç edilir. Eski ciritçiler ve yörede hatırı sayılır kişilerden oluşan hakemler kurulu, uygun bir yerde durur, ciritin oyunculara isabet ettirilişini sayar ve oyunun sonunda galip takımı ilan eder. Usta ciritciler, hemen her attıklarını rakiplerine isabet ettirdikleri gibi, kendileri kaçarken arkalarından atılan ciritten kurtulmak için, eğilirler, iki yana sarkarlar, hatta atları üzerinde öyle hareketler yaparlar ki, bir çeşit akrobat oldukları düşünülebilir.

Bir diğer hünerleri de atlarını bu oyunun kaderinde önemli bir rol üstlenecek derecede iyi yetiştirmeleridir. Ciritte, takımların karşılıklı oluşturulmasında dikkat edilecek geleneksel kurallar vardır. Daha önce aralarında bir sorun olan oyuncuların rakip takımlarda yer almamasına özen gösterilir.
Oyun süresince art niyetli davranışları tespit edilen oyuncular bir daha takımlara alınmazlar. Cirit, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, özellikle 16. yüzyıldan itibaren Anadolu’da büyük bir yaygınlık kazandı ve en önemli savaş gösterisi haline geldi. Böylelikle imparatorluğun başkenti İstanbul’a kadar ulaştı. Barışta, askerlerin hücum ve savunma becerilerini geliştirmek, sefer esnasında da askerleri şevke getirmek için oynanırdı. Tarihçilerden kalan belgeler ve birçok yabancı kaynakta, kimi sultanların da cirit oynadıkları söylenir. Yıldırım Bayezıd ve Çelebi Mehmed, askerlerin ciritle de eğitilmesine önem verdiler. Orduda, ciriti ustalıkla kullananlardan oluşturulmuş bir süvari sınıfı vardı ki; bunlara “cundi” adı verilirdi. Havada giden ciridi yakalayacak kadar ustalaşan ciritçilerin düşme, yaralanma ve ölüm olaylarıyla karşılaşmaları üzerine, II. Mahmud ciritin tehlikeli olduğunu ilan etti ve 1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nın kapatılmasıyla birlikte oyunu da yasakladı. Ancak, bir süre sonra -öncelikle eyaletlerde- yeniden oynanmaya başlandı.

Yine de, cirit hiçbir zaman eski şaşaalı günlerine bir daha geri dönemedi. Bugün yurt genelinde, eskisi kadar yaygın olmasa da, başta Erzurum olmak üzere, Artvin, Kars, Bayburt, Diyarbakır, Siirt ve Konya’da daha çok gösteri niteliğinde cirit müsabakalarının tertip edildiği, folklor derneklerince düzenlenen gösterilerde geleneğin yaşatılmaya çalışıldığı gözlenmekte.

 

 

 

* Çağan Şanad, gazeteci.



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.