Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10787
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Okuyucularımıza Sunduğumuz Temel Bilgiler
DOĞU TÜRKİSTAN -2

                

ÖZGÜRLÜK TİMSALİ RABİA KADİR

 

 

 

 

Rabiye Kadir Kurtulduktan Sonra Amerikada Resim: rfa

 

Forbes Dergisi tarafından 1994 yılında Çin`in en zengin 10 kişisinden birisi olarak gösterilen Uygur asıllı iş kadınının  Uluslararası Af Örgütü ve merkezi New York ta  bulunan Çin`deki İnsan Haklarını İzleme Grubu tarafından yapılan açıklamada, Rabiye Kadir`in  8 yıl hapis cezasına çarptırıldığı açıklanmıştı.

Çin Ulusal Halk Meclisi toplantıları nedeniyle Pekin`de bulunan Doğu Türkistan`ın sözde Bölge Meclisi Başkanı Amadun Niyaz Amerikan Kongresi yetkilileriyle görüşmesinden hemen önce tutuklanan Rabiye Kadir`in yakında yargı önüne çıkarılacağını belirtmiş ve Doğu Türkistanlı iş kadınının ``ulusal birliği sabote`` etmekle suçlandığını söylemişti.

Ağustos 1999 yılında sözde "gizli devlet belgelerini yabancılara vermek ve bölücü faaliyetlerde bulunma" suçuyla tutuklanan Rabiye Kadir`in eşi Sıdık Hacı Rozi, ABD, de yaşıyor ve Amerikan yönetimince desteklenen Özgür Asya Radyosunda çalışıyor. Kadir`in Amerikan Kongresi görevlilerine gizli belgeler verdiği iddia ediliyor. Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü James Rubin de geçen ay, Çin makamlarından Rabiye Kadir`in serbest bırakılmasını istemişti.

Rabiye kadir Çin İstihbarat elemanları tarafından pasaportuna el konularak gözaltına alındı. 400 milyon frank sermayesi olan ve Bill Gates`in yakın dostu olan Rabiye Kadir`in milletvekili dokunulmazlığına rağmen, En Çu En-Tin tarafından Urümçi Havaalanı`nda Taşkent`e hareket ederken çırılçıplak soyulmak suretiyle üstü arandıktan sonra, pasaportuna el konulmuştu.

Havaalanındaki tartaklamadan sonra, havaalanı yolu üzerinde bulunan İstihbarat Merkezi`ne getirilen Rabiye Kadir`e yurt dışına çıkış yasağı getirildiği söylendi. "Acı ve Sıkıntı çeken Doğu Türkistan halkını bu kaostan kurtararak soydaşlarıma model olmaya çalışıyorum" diyen Rabiye, Kadir`in pasaportunun müsadere edildiğini ABD`de bulunan eşi de doğrulayarak, "Biz siyasetle uğraşmıyoruz. Ticaret yapıyoruz. Kazandıklarımızı  da yoksularla, ihtiyacı olanlarla paylaşıyoruz. O kadar`` diyerek açıklamalarda bulunmuştu.

 

Suçlanma gerekçeleri ise ;

1.                  Doğu Türkistan`ın Feyzabad şehrinde meydana gelen deprem sonrası bölgeye 10  kamyon yardım malzemesi göndererek, devleti küçük düşürmek ve halkı devlete karşı kışkırtmak,

2.                  4 Şubat Gulca direnişi sonrası çıkan çatışmalarda çocukları ölen, yaralanan ailelere para ve erzak yardımı yaparak, ayrılıkçı güçlere destek vermek,

3.                   ABD`de ticari şirket kuran Eşi Prof. Sıdık Hacı Rozi`nin yedi aydır ABD`den Çin`e dönmeyerek, siyasi faaliyetlerde bulunması nedenleriyle... Rabiye Kadir`e  yurt dışına çıkma yasağı  getirildiği  belirtildi.

Kültür Devrimi sırasında da tutuklanmış. Deriden dokuma sanayiine kadar birçok fabrikası, mağazaları, ticaret merkezlerinin sahibi olan Rabiye Kadir yurt dışından otomobil de ithal ediyordu. Geçen yıl Bill Gates`in davetiyle ABD`ye gitti ve burada da bir şirket açmıştı.

Rabiye Kadir, 54 yasında bir kadın, hayatını Doğu Türkistan`ın kurtuluşuna adamış. Defalarca hapse girip çıkmış.

Rabiye   Kadir, kendini tamamen çocuklarına ve halkının özgürlüğüne adamış durumda. Özellikle Uygur insanlarının iyiliği için her türlü fedakarlığı yapan Kadir`in, yıllar boyunca da bu uğurda başına gelmeyen kalmamış.

Hapis`e defalarca girip çıkan Kadir, çevresindeki insanlar ve halkı tarafından ``iyilik meleği``, ``özgürlük savaşçısı`` diye tanımlanıyor.

Kadir, oğlu ve sekreteriyle birlikte Amerika`ya, eşinin yanına gönderileceği günü bekliyordu. İddialara göre, özgürlük savaşçısı Kadir bu yolda Çinli`lerin elinde işkence bile görmüş. Bütün yaşadıklarına rağmen azimle yoluna devam eden bu kadından şimdi herkes ``güç timsali`` diye bahsediyor.

 Dünyada kendine  iş olarak yardım severliği seçen pek çok insan vardır muhakkak. Ama bazıları tavırlarıyla, çektikleri çilelerle ve atıldıkları maceralarla daha çok göz önüne geliyorlar. İşte Rabiye Kadir de onlardan biri. Çinli otoriteler ve Amerikan İnsan Hakları Örgütleri arasında yoğun bir tartışmaya sebep olan bu  olaylar zinciri, Kadir`in ısrarlara rağmen bir türlü serbest bırakılmamasıyla iyice doruğa ulaşmıştı.

 

KALP İLAÇLARINI DAHİ VERMİYORLAR  

 

Amerikan House of Representatives`in 24 Temmuz 2000`de çıkardığı kararnameyle serbest bırakılması istenen Rabiye Kadir, kendisiyle birlikte Çin`de bulunan oğlu ve sekreteriyle birlikte eğer isterse Amerika ya dönebileceğini söylemelerine rağmen serbest bırakmamışlardı.

Eşi de Amerika`da  olan Kadir`in hapis cezası, Amerikan Meclisi tarafından ``politik amaçlı bir düzmece`` olarak nitelendiriliyordu.

Amerika`nın Kadir`i kurtarmak için harekete geçmesinin sebebi, Çinli gardiyanların özgürlük savaşçısı kadına kalp ilaçlarını  vermeyi reddetmeleri. Kalp hastası olan Kadir`in her gün düzenli olarak ilaçlarını alması ve doktor kontrolünde olması gerekirken, Hong Kong`daki İnsan Hakları ve Demokrasi Merkezi`nin 25 Temmuz tarihli raporuna göre, Kadir, sadece ilaçlarını alamamakla kalmıyor, hapiste bulunduğu bir sene içinde ziyaretçi kabul etme hakkından da yararlanamıyordu.

Adı açıklanmayan bir kişi de, Kadir`in hapis`e girmeden önce nezaret altında tutulduğu süre içinde de, yanlış ifade imzalaması için işkence gördüğünü söylemişti. Yapılan araştırma sonucunda, imzalanmamış bir ifade kopyasının Kadir`in ailesine gönderildiği ortaya çıktı.

Peki ``özgürlük savaşçısı`` olarak anılan ve çevresinde yardım meleği diye tanınan bu kadının suçu    neydi?

Önce, Doğu Türkistan`daki mücahitlerle işbirliği yaptığı iddia edildi.

Zaten Kadir`in kendisi de Uygur kökenliydi. Ama asıl suçlama sonrasında geldi: Rabiye Kadir, geçen  Mart ayında sözde ``ülke sırlarını yasal olmayan yollardan dış ülkelere aktarmak`` suçuyla sekiz sene hapis`e mahkum edildi.

 

Doğu Türkistan da bir Amerikalı delegeyle buluşup, ona bölgedeki politik suçluların durumu hakkında bilgi vermek üzereyken tutuklanan Kadir için, bu bir ilk değildi. Daha önce de Çin`de hapse mahkum edilen bu kadın, hayatını halkına özgürlük sağlamak amacıyla çile çekerek geçirdi. Bu tutuklama olayı ile eğer dünya kamuoyu ilgilenmemiş olsaydı, Doğu Türkistan`daki cezası yargısız bir şekilde idam idi.

 

24.09.2004 tarihinde Rabia Kadir`e İnsan Hakları Ödülü Verildi

  
          1999 yılından bu yana hapiste bulunan Doğu Türkistanlı iş kadını Rabia  Kadir`e, insan hakları ödülü verildi. Kadir, Doğu Türkistan`ın  bağımsızlığını istemekle suçlanıyordu.
          Norveç`te her yıl bir insan hakları savunucusuna verilen Rafto ödülü, bu  yıl Çin`de cezaevinde bulunan Doğu Türkistanlı iş kadını Rabia Kadir`e verildi. Ödül komitesi, "yabancılara bilgi vermekle`` suçlanarak cezaevine atılan Kadir`e verilen ödülün, "Çin yönetimine Uygurların ve diğer azınlıkların ekonomik, kültürel ve sosyal haklarına saygılı olması yolunda çağrı`` anlamına geldiğini bildirdi. BM Kadın Konferansı`na 1995 yılında Çin temsilcisi olarak katılan Kadir, 1999`da tutuklanmış ve Doğu Türkistan bölgesinde yaşayan Uygurlara karşı izlenen politikalar yüzünden Pekin yönetimini eleştirmekten ve yerel basında çıkan makaleleri yabancılara vermekten 8 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Dünyanın tanımadığı isimlere verilen ödülü, 2001`de İranlı Şirin Ebadi almıştı.

 

 

İnsan Hakları ve Demokrasi Merkezi`nin sonradan yaptığı bir açıklamaya göre de, Çinli otoriteler Kadir`in mahkumiyet sonrasındaki temyiz başvurusunu dikkate bile almamışlardı.

Rabiye Kadir de, 1993`ten 1997`ye kadar Çin Politik Kongresi`nde Uygur insanlarının temsilcisi olarak yer aldı. Kadir aslında zengin bir işkadını. Kocası Sıdık Rozi ile birlikte tam 11 tane çocukları var. Rozi de aynı Kadir gibi Amerika`ya girmeden önce Çinli otoriteler tarafından birçok defa arandı ve hakkında tutuklama emri çıkarıldı. Amerika`ya kaçtığında ise, Özgür Asya Radyosu`nda çalışıp, Uygur`lara karşı Çin ayrımcılığını eleştiren söylevler verdi.

Kadir ve eşinin Doğu Türkistan`ın başkenti olarak bilinen Urümçi `de  altı bloklu bir binaları var. Adı da "Rabiye Binası" Sadece kadınlar tarafından işletilen küçük dükkan ve marketler bulunan binanın üçüncü katında da, Kadir tarafından 1996`da kurulan bir yabancı di1 okulu var. Arapça ve İngilizce dersleri verilen okul, alt katındaki restoran ve üst katında deri mobilya mağazasıyla büyük uyum içinde işletiliyor.

 

Kadir, namazlarını kılıyor ve çevresindeki herkese gücü dahilinde hediyeler veriyor. Kendisi her ne kadar ``Ben süper kadın değilim. Sadece bir ailenin annesiyim`` dese de, Kadir`in gücü çevresinde son derece yoğun olarak hissediliyor.

1997`de bir Fransız dergisinde yayınlanan röportajında, ``Güç hepimizin içinde vardır. Ben sade halkıma yardım etmek istiyorum. Yapabildiğim kadarıyla bazı şeyle değiştirmeye çalışıyorum" diyor. Gücü ve bitmeyen azmiyle kadınlara örnek olarak gösteriliyor.

 

 

 

 KÜRTAJ İLE İNFAZ

  

"10 Mayıs Anneler Günü`` dolayısıyla Doğu Türkistanlı hanımlarla çocukla en uzaktaki ata yurdumuzun mazlum  tutsak evlatları... Kızıl Çin temsilcilikleri önünde, dünyanın bu en büyük zulmünü protesto ettiler. Bilmem dünya işitti mi?

Kızıl Çin`de Doğu Türkistan halkına yapılan zulümleri, bilmem bizim medya ve yetkili kişiler işittiler mi, bilmem, dünyanın en büyük Müslümanlarından birkaçını çıkaran bu diyarın çığlıkları, İslâm aleminde duyuldu mu? insan kılığında Sırp ve Çin erkeklerinin ve işgalci hükümetlerin, ana rahmine kadar saldıran vahşiliklerinden utanan, boynu bükük kadınlar, kız kardeşlerinin analarının melâl dolu hallerini anlatırken, Çin temsilcileri, hala kadınların, anaların yüzüne bakabiliyorlar mı?

Bizimkiler susuyor, insanlık sükut ediyor, dünya Müslümanları ve dünya Türkleri, Doğu Türkistan`da hiçbir zulüm yapılmıyormuş gibi, tınmadan oturuyor, konuşuyor, gazete okuyorlar. Oysa Doğu Türkistan`da, Kaşgar gibi Türk kültür ve medeniyetinin bir şahane ocağında, Türk soyunu bitirmek için koca Çin tek zulüm, tek eziyet haline gelmiştir.

2 yıl önce yitirdiğimiz, Türk dünyasının en büyüklerinden İsa Yusuf Alptekin`in, Amerika`dan Hindistan`a, Avrupa`ya kadar gözyaşı mesajları halinde tanıttığı, bugün Erkin Alptekin`in de bu gayreti babasından devraldığı bir ülkedir Doğu Türkistan.

Duygulu yeğenim Servet Kabaklı başkanlığında bir heyetle Türk Edebiyatı Vakfında da andık onları. Gördükleri zulmü biz Anadolu ve Özbekistan Türklerine anlattık. D.Türkistan`ın öz çocuklarından ateş gibi milliyetçi, insaniyetçi bir grup, hukukça, siyasetçe, sanatça  anlattılar ata yurdumuzun ıstırabını.         Onlar: İsa Yusuf efendinin oğlu Arslan Alptekin, Hızırbek Gayretullah ve Ahmet Türköz beylerdi. Anlatılanları dinleyen kişi, böyle bir asırda, bunu yapanlarla aynı dünyada yaşamakta olmaktan utanır. Mesela Doğu Türkistan halkının büyük bir yüzdesi, halen hapishanededir. Mahkumlar haksız yere içeri tıkılmış; çoğu bir bahane ile girdikten sonra oradan sağlam çıkan kimse de yok. Mahkumların böbrekleri çıkarılıp satılmakta imiş. Tepesine vurularak idam edilenlerin, kurşun ve hapishane masrafları bile eş ve çocuklarından, akrabalarından zorla alınıyormuş. Fakat, daha orijinal bir Çin zulmü var ki adı "kürtaj ile infazdır." Her kadının, bir tek çocuk doğurma hakkı var. Fazladan olan çocuk mutlaka öldürülüyor. Yedi sekiz aylık yavrular bile zorla sökülerek alınıyor. 20-25 aylık çocuk bile ``kota fazlası`` denilerek kurşunlanıyor .Umumi kısırlaştırmalar da cabası. Yalnız Hoten şehrinde 27 bin kadın-erkek kısır hale getirilmiş. Bu Çin zulmü 40-50 seneden beri böyle gidiyor",-Ne yazık İslâm dünyasından hiçbir tepki yok. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri belki Çin den, Rus`tan korkarak, Doğu Türkistan`da ezilen soydaşlarına dönüp bakmıyorlar. Türkiye, İsa Alptekin zamanında, bu atayurt insanlarına, oldukça ev sahipliği yaptıysa da bugün, onları barındırmaktan sakınıyor gibiyiz.Yalnız Hollanda`dan, Almanya`dan ve özellikle Amerika`dan, bu kardeşlerimize şefkatli yakınlıklar görülüyor. ABD`de esir milletlerin haklarının konuşulduğu bir törende, geçen yıl Manhattan`da, 15 gün dalgalanan bayraklardan birisi de Doğu Türkistan`ın Gökbayrağı imiş. Gök Bayrak, Atatürk`ün de tanıdığı, sevdiği bir sembol .

 

Dostumuz İsmail Cem, Iraklı çocuklara olan acımalı sevgisini, geçen bir seyahatinde dile getirmişti. Çin seyahatinde ise Kaşgarlı Çocukların, mazlum hallerinden hiç bahsetmedi. Halbuki en çok ondan beklerdik ve bekliyoruz: Hiçbir millet, soydaşlarının kanını emen bir başka devletle gerçek dostluk kuramaz. Buna tevessül eden bir Hariciyenin ciddiye alınması da imkansızdır zaten.

 

Ahmet KABAKLI-12.05.1998


AİLE PLANLAMASI 

 

Çin hükümeti Uygurları hedef alan aile planlama siyasetini 1988 yılından bu yana sürdüre gelmektedir.

Çinin gösterdiği resmi rakamlara bakıldığında Doğu Türkistan coğrafyasının büyüklüğü 1 milyon 600 bin metre kare olup, Uygurların toplam nüfusu ise 8 milyondur. ( Bunlar Çinin gösterdiği resmi rakamlar olup, Uygurların gerçek nüfusu 30 milyon civarındadır.) Çin hükümeti ve uluslararası tanınmış ilim adamlarının yeni incelemelerine göre Doğu Türkistan`daki petrol, altın, kömür, doğal gaz ...vs gibi değerli yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin rezervi çok bol olup,, bu açıdan bakıldığında Doğu Türkistan toprakları dünya çapında çok nadir bulunan doğal zenginlik deposudur.

Bunlara dayanarak Uygurların 8 milyon nüfusunu Doğu Türkistan`ın toprak genişliği ve doğal zenginliklerine oranla Doğu Türkistan`daki Uygurları bu zenginliklerin tamamını bile değil, çok az bir kısmından yararlanma imkanına sahip olması halinde bile 2 - 3, 10 - 20 çocuk yapmaları durumunda rahat, refah ve bolluk içinde yaşamalarının tamamen müm-kün olduğunu söyleyebiliriz. Fakat Çin hükümeti tüm yer altı ve yerüstü zenginlikler devlete aittir , onu devlet kazar ve idare eder" gibi zalimane bir kanun çıkartarak Doğu Türkistan`ın zenginliklerini istedikleri şekilde gasbetti ve etmektedir. Bu zenginliklerin asıl sahipleri olan Uygurları ise gıda, pamuk ve diğer çeşitli ürünleri yetiştiren fakir, cahil devlete muhtaç hale düşürdüler. Bu da yetmiyormuş gibi hiç utanmadan Uygurların bugünkü cahil ve fakir hale gelmesini plansız çocuk yapmanın sonucu olduğunu ifade ederek " doğum kontrol siyaseti"ni uygulamaya koyarak "Uygurları fakirlik ve cehaletten kurtaracağız" diye kendileri asıl amacını gizlemeye çalışmaktadırlar.

"Doğum kontrol siyaseti" her şeyden önce o devlet ya da bölgedeki nüfusun azalmasını amaçlar. Fakat Uygurlara karşı çok sert bir şekilde planlı doğum siyaseti uygulanmakta olup, bırakın henüz doğmamış olanları, dünyaya gözünü açmış olan " Bebekler" bile " plan dışı doğurtulmuş" diye boğularak öldürülmekte, buna karşılık ise her gün yüz binlerce Çinli göçmen Doğu Türkistan topraklarına getirilerek yerleştirilmektedir.

10 sene önce Çinin açıkladığı resmi rakama göre Doğu Türkistan`da yaşayan Uygurların toplam nüfusu 7 milyon, Çinli`lerin ise 6 milyondu. Çinin geçen sene açıkladığı resmi rakamlara göre ise Uygurların nüfusu 8 milyon olup, doğum kont-rol siyaseti uygulamaya konan geçen 10 sene zarfında 1milyon nüfus artmıştır.

Bundan açık seçik şu anlaşılmaktadır, Uygurlara uygulanan planlı doğum siyaseti asla Doğu Türkistan`da nüfusun azalmasını ve Uygurları fakirlikten kurtarmayı hedef edinmemekte, bilakis Uygurların çoğalmasını engellemek karşılığında daha fazla Çinli göçmene yer boşaltmak ve Uygurların Doğu Türkistan`daki sayısını azaltmakla yakın bir zamanda asimle etmeyi amaçlayan bir siyasi hile ve bir entrikadır.

Şayet öyle değilse, Çin hükümetinin Doğu Türkistan`a şuan ve gelecekte yine birkaç milyon Çinli göçmen getirmeyi plan-laması ve bunu uygulamaya koyması neyin nesi ve nasıl izah edilebilir ki?

Doğu Türkistan`da Uygurları hedef alan "Doğum kontrol siyaseti"nin tamamen zorlama ve baskıyla uygulanması, Uygur anneleri ve doğmak üzere olan bebekleri insanlık dışı, vahşice yapılan feci cinayetlerin işlenmesine sebep olan sözde "Doğum kontrol siyaseti "nin Uygurlar için bir çeşit milli zulüm ve insan haklarını ihlal etme konusuna dönüştüğünü görmekteyiz.

Doğu Türkistan Enformasyon Merkezi Hotan vilayet partiye ve memur mahkemesinin "Doğum kontrol siyaseti daha da sıkı uyguluma" konusunda yayınladığı kararın tam metnini elde etmiştir.
Hotan vilayeti Doğu Türkistan`da Uygurların çoğunlukta olarak yaşadığı bölgelerden biri olan Hotan bölgesinde nüfusun % 95 i Uygurlardan oluşmaktadir. Bunun % 90 ise çiftçilerden meydana gelmektedir. Bu yüzden Hotan`daki Çin yönetiminin çıkartmış olduğu kararname, Çin hükümetinin Uygurlara uyguladığı "Doğum kontrol siyaseti "nin mahiyetini anlamada iyi bir örnek olur.

Örneğin söz konusu "kararname"nin" planlı doğuma yönelik yönlendirmeyi gerçekten güçlendirme" denen kısmında her tabakadaki parti ve hükümetin üst düzey yöneticilerinin, Doğum kontrol hizmetini esas ilgilendiren sorumluları oldukları, onların ayrı ayrı halde doğum kontrolü için hizmet etme gruplarının birinci ve ikinci derecedeki başkanlıkları üstlenmeleri gerektiği, bunlardan başka, yine nahiye köy ve mahalleden ibaret üç tabakada yer alan yöneticilerin de bizzat doğum kont-rol hizmetini yapmaları gerektiği ve bu vesileyle lider konumdaki yöneticilerin doğum kontrol hizmetine olan çalışmayı artırması gerektiği bildirilmektedir.

Bunlardan şunu anlamak mümkündür-ki Çin hükümeti Uygur bölgesine yönelik uyguladığı doğum kontrolü üretimi verimlileştirmek, halkın yaşam seviyesini yükseltmek ... gibi en zaruri ve önemli olan esas meselelere önem vermek yerine, kendileri için daha önemli olan siyasi hizmet yapmıştır! O nedenle o kadar çok özel doğum kontrol hizmetini yapan kuruluşun bu kadar elemanları olmasına rağmen, tüm bölgelerdeki üst düzey yöneticilerden doğum kontrol hizmetini! yürütme-yi istemişlerdir.

Söz konusu "Karar"ın "1998 yılından Nisan 2000 e kadar doğan çocukları yeniden inceleme" kısmında, hükümetin doğum kontrol siyasetini iyi uygulayamayan her tabakadaki yöneticileri cezalandırma tedbirleri beyan edilmiş olup, 2000 yılından başlayarak plan dışı doğurma durumu görülmesi halinde nahiye ve şehirlerin üst düzey yöneticilerinin sorumluluğunun inceleneceğini, köy ve kentlerde bir çocuk plan dışı doğum yapıldığı takdirde köy- kent başkanlarının bir aylık maaşın-dan 10 günlük yevmiyesinin kesileceğini, eğer iki çocuk plan dışı doğum yapılması halinde ise cezanın ağırlaştırılacağını, doğmuş bebeklerin sayısını eksik ve yahut da yanlış bildiren yöneticilerin görevlerinden alınarak kovulacağını, hatta yargı organlarına teslim edileceği bildirilmektedir.

Bundan anlaşılır ki, komünist Çin hükümeti sivil asker yerleştirilen nahiye ve köy memurlarına ağır baskı yaparak, onları tüm varlığıyla "doğum kontrol siyaseti"ni uygulamaya zorlamaktadır. Çin, bu tür baskıcı siyaseti nedeniyle Uygurların yoğun olarak yaşadıkları köy ve kentlerde Çinin doğum kontrol siyasetini uygulayan idari yönetimde mevki sahibi şahıslar, cezalandırılmaktan korkup, verilen hizmetleri kaba bir şekilde, hatta zorbalıkla uygulamaktadırlar. "doğum kontrol siyaseti"ne karşı çıktın diye kişileri istedikleri gibi dövmek,ağır ekonomik ceza vermek ... gibi uygulamalar sık sık yaşanmaktadır. Daha da iç acıtıcı olanı ise hamile kadınlar zorla hastanelere götürülerek, karnındaki 5-6 aylık olan, hatta doğumuna birkaç gün kalan bebekler öldürülmektedir. Böylece dünyada bizim kadınlardan başka hiçbir kadın milletinin başına gelmeyen, ikinci bir benzeri bulunamayacak bu tip vahşice cinayetler binlerce Uygur annelerini bitmez tükenmez acılara düçar etmektedir.

Örneğin: Doğu Türkistan Enformasyon Merkezinin vatandan direkt olarak aldığı bir haberde bildirildiğine göre; geçen sene sonbaharda Doğu Türkistan`ın Turfan şehrinde insanın yüreğini parçalayan şöyle bir olay ceryan etmiştir.

"Turfan" şehrinde yaşayan "Hayrunnisahan" adındaki 32 yaşında bir Uygur kadın, kasım 1999 yılında "Ahmet can" adında 36 yaşındaki bir kişi ile evlenmiş. Aslında bunlar daha önce bir kez evlenmiş olup, her ikisinin daha önceki evliliğinden birer çocuğu varmış. Fakat bu çocuklar şu an onlarla birlikte değillermiş. "Ahmetcan"ın oğlu kendi annesi ile birlik-te yaşıyormuş. "Hayrunnisahan"ın kızı ise kendisi ile birlikte imiş. Onlar "ikimiz yeniden evlendik. üstelik şu an yanımızda ikimizin birlikte bakacağımız çocuğumuz olmadığından hükümet izin verir" umuduyla bir çocuk dünyaya getirmeye karar vermişler. Ama "Hayrunnisahan"ın hamileliğinden bir ay sonra doğum kontrol memuru incelemeye gelerek "plan dışı hamile kalmışsın, çocuğu derhal aldır" demişdir.

Karı koca ikisi ilgili yerlere giderek durumu anlatmış ne kadar yalvarmışlarsa da hiçbir fayda sağlamamış. Doğum kontrol memurları her gün gelerek çocuğu aldırmaya zorlamışlar, kocasının çalıştığı devlet dairesindeki yöneticiler eğer çocuğu aldırmazsan seni işten çıkaracağız demişler. Ahmetcan çaresizlikten çocuğu aldırtma karar vermiş. Fakat "Hayrunnisahan" bu durumdan kurtulmak ve eşinin işine devam edebilmesi için resmi olarak boşanmaya ve başka bir yere giderek gizlice doğum yapmaya ve olay yatıştıktan sonra yeniden resmi olarak evlenmeye karar vermiştir. Bu şekilde hem çocuğu, hem de kocasının işine devam etmesini sağlamayı planlayan "Hayrunnisahan", tüm zorluklara sabrederek çocuğu sağ-salim dünyaya getirmeye karar vermiş, onlar gerçekten boşanmış ve "Hayrunnisahan" gizlice doğum yapmak için "Piçan" nahiyesindeki bir akrabasının evine gitmiş, bir ay sonra, "Turfan"daki sözü geçen doğum kontrol memuru araya araya "Hayrunnisahan"ı "Piçan"daki gizlendiği yerden bulmuş ve derhal "Turfan"a giderek çocuğu aldırmaya zorlamış. Hayrunnisahan oradan da kaçıp, Toksun nahiyesindeki bir akrabasının evine sığınmıştır.

Aradan bir bucuk ay geçtikten sonra yine durum fark edilince, son kez "Turfan"dan 300 km uzakta olan "Kara" Şehre bağlı bir dağlık bölgede çobanlık yapan başka bir akrabasının evine giderek kendini saklamış. Kim bilir, "Hayrunnisahan"ın doğum zamanı yaklaşan bir günde, söz konusu, "Turfan"lı doğum kontrol memuru burasını da bularak gelir, bu kez, o iki polisle birlikte gelmiş olup, "Hayrunnisahan"ın içten yalvarmalarına, feryat etmelerine hiç mi hiç kulak asmadan, onu güya bir suçlu gibi zorla "Turfan"a götürerek doktorların ameliyat bölümüne teslim etmişler, doktorlar da onu yatağına bağlayarak, hamile karnındaki bebek düşene kadar iğne yapmışlar, aslında bebeğin doğmasına sadece 5-6 gün kaldığı için iğne pek etki edememiş ve çocuk onların istememesine rağmen sağ doğmuş, çocuk erkek olup, doktorlar çocuğa da ayrıca bir iğne daha vurarak, talihsiz bu bebeği annesinin gözleri önünde öldürmüşlerdir.

Çocuğunu aydınlık dünyaya göz açtırmak için, sayısız bedeller ödedikten sonra yine de arzusuna ulaşamayan biçare anne bu dehşet verici faciaya dayanamayıp aklını kaybetmiştir. Bu günlerde "Turfan"a giden tüm Uygurlar bu talihsiz bebeğin acı verici hadisesini duymuşlar.
Çinin vahşice uygulaya geldiği "Doğum kontrol siyaseti"nin kurbanı olan "Hayrunnisahan"ı da "Turfan" sokaklarında görmüşlerdir.

"Hayrunnisahan`ın aklını durduracak ve donduracak şekildeki faciası, çinin uyguladığı bu türden facialardan sadece bir tanesidir. Bu gibi facialar Doğu Türkistan`daki planlı doğum siyaseti yürürlüğe girdiği 12 seneden buyana yüz binlerce kez meydana gelmiştir.

Yine Hotan vilayetinin parti ve memur mahkemesinin "doğum kontrol hizmetini daha da güçlendirme konusundaki" yukarıda sözü edilen kararnamenin 6. maddesinde " Uygurların plan dışı hamile kalmasını önlemek için, doğum kontrol memurlarının köy ve mahallelerde ayda bir kez ev ev gezerek, kadınların hamile olup olmadıklarını tespit etmesi, hamilelikten korunma halkası taktıran kadınların, başka yerlere giderek gizlice halkayı çıkarmalarını kesin engellemek gerektiğini, eğer halkayı aldırmak gerekirse kati bir şekilde İlçe ve yahut da köy "doğum kontrol hizmeti başkanlıklarının iznini almaları gerektiği, eğer her hangi bir hastane, her hangi bir doğum kontrol komitesi tarafından taktırılan hamilelikten koruma halkasını kendi iradesiyle çıkartırsa sorumluları bularak,doktoru vazifesinden alınması ve 10 bin yuan para cezası vermek gerektiği" yazılmaktadır. "Kararname"nin söz konusu maddesinde yine " köylerde üç çocuk doğuran kadınlar ilelebet çocuk doğuramaz ameliyatı yapılmalıdır" ifadesi de özellikle yer almaktadır:

Bu maddeden açık seçik olarak şu anlaşılmaktadır ki, Çin hükümeti "doğum kontrol siyaseti " adı altında Uygurların neslini kurutmak için insanlık dışı faşistçe yollara başvurmaktadır. Şimdi ise Uygur köylerinde, köy kadınlarını tıpkı tutuklular gibi göz hapsine alarak, zorla halka taktırmak, doğurmama ameliyatı yaptırmak, her gün zorla inceleme yaparak Uygur kadınlarını hayatlarından bezdirmişlerdir.

Bu durum, Uygur kadınlarını sadece sinirsel açıdan rahatsız etmiyor, aynı zamanda onların sağlığını da bozmaktadır.
Çünkü söz konusu kararın "planlı doğum hizmetinde çözülemeyen problemler kısmında köy statüsündeki planlı doğum kontrol memurlarının niteliği düşük" diye itiraf edildiği gibi, Çin hükümetinin yeterli derecede tıbbi koşulları oluşturmadan, Uygur kadınların üzerinde " halka taktırma, doğumu engellemek ve çocuğu aldırma ameliyatı ... uygulamalarını yürütmesi, Uygur kadınlarına açıktan açığa zarar vermekten başka bir şey değildir.

Doğu Türkistan`daki devlet gazetelerinden biri olan "Hotan" gazetesinin 1 Eylül sayısında yazıldığına göre; sadece "Hotan" ilçesinde, bir yıl içinde doğum yaşında 45 bin kadın olup, bunlardan 30 400 kadına uzun vadeli doğumu önleme tedbirleri kullanılmıştır.

Bundan şunu anlamak mümkün ki; Hotan yönetimi biz yukarıda sözünü ettiğimiz "doğum kontrol siyaseti"ni daha da güçlendirmek, konusundaki kararda yer alan önlemleri gerçekten zorbalıkla almıştır.
Yine Doğu Türkistan Enformasyon Merkezinin haberine dayanılarak 20 haziran 99 tarihinde doğurmak üzere olan 28 Uygur kadını "Peyizabad" nahiye doğum kontrol memurlarınca İlçe doğumu önleme hastanesine zorla götürülürler. Çin hükümeti bu kadınları "plan dışı hamile kalmışsınız" diyerek "Peyzavat"ın çeşitli köylerinden tutuklayıp getirilmiş olup, hastanede bu kadınlar bir bir ameliyat edilerek, onların rahimleri çıkartılmıştır. Rahimdeki 7-8 aylık bebekleri alıp atmışlardır. Ameliyat esnasında bu kadınlardan "Kamber han", "Mükerremhan" başta olmak üzere ameliyat yapılırken kan kaybından ölmüşlerdir. Bunların yaşları ise 25 ile 34 arasındadır.

Şuan Almanya`nın München şehrinde siyasi sığınma hakkı talep eden ve adının açıklanmasını istemeyen bir Doç. Dok-torun ifadesine göre, Doğu Türkistan genelindeki tüm hastaneler gerekli tıbbi koşulları hazırlamadan Uygurları toplu halde, zorunlu doğurmama ameliyatı yaptırdığı için, ameliyat esnasında ve ameliyattan sonra ölme riski yüksek, ağır hastalıklara yakalanma oranı da yüksek düzeydedir. Üstelik köylerde yaşayan Uygur kadınlarının çoğunluğu yoksul, kültür seviyesi düşük, aynı zamanda her hangi bir tıbbi bilgisi olmadığından hastanelerdeki ameliyatlardan sağlam çıksa bile, evine dön-düğü zaman yeterli bakımın olmaması ve ağır fiziksel güç gerektiren çalışmalar nedeniyle genellikle ömür boyu sürebilecek fiziksel rahatsızlıklara düçar olmaktadır.

Özetle belirtmek gerekirse komünist Çin hükümeti Doğu Türkistan`da Uygurlara yönelik uyguladığı "doğum kontrol politikası şudur: Doğu Türkistan`da nüfusu kontrol altına alıp, halka refah getirmeyi amaçlayan olumlu bir tedbir değil, bilakis Uygurların neslini kurutmayı amaçlayan, Uygurların insani hak ve hukukunu ayaklar altına alan, insanlığa karşı yürütülen zalimane bir uygulamadır.

                                   DOĞU TÜRKİSTAN ENFORMASYON MERKEZİ

 

 

 

AİLE KATLİAMI

 

 

 

 

2 Kasım 1999 günü hunhâr Çin Polisi, Keriye Nâhiyesi`nin Karakir Kasabası`ndaki Uygur Türkü çiftçi Alim Kurban`ın eşi Arzugül`ü, 14 yaşındaki oğlu Abdullatif`i ve 8 yaşındaki kızını insanlık dışı bir şekilde döverek öldürdü.
Kânun dışı dînî faâliyette bulundukları suçlamasıyla Keriye Nâhiyesi`nin Karahan hapishânesine atılan üç tâlip (öğrenci) Eylül 1999`da firâr ettiler. Bunlar, Hoten (Khotan) Vilâyeti`nin Hanerik Kasabası`ndan 22 yaşındaki Ahmet Hoca, yine Hoten Nâhiyesi`nden Muhammet Abdullah Hoca ve Karakaş Yava Kasabası`ndan Nurmehmet adlı öğrencilerdir. Çin Hükümeti 2 Kasım 1999`da hapishâneden kaçan bu üç öğrenciyi yakalamak için Keriye Nâhiyesi`nde genel bir operasyon düzenledi. Operasyona katılan beş Çin polisi Keriye Nâhiyesi`nin Karakir Kasabası`ndaki çiftçi Alim Kurban`ın evinde arama yaptılar. Bu aramada polisler, Alim Kurban`ın evinde gizlenen siyâsî kaçak Nurmehmet adlı tâlibi yakaladılar. Çin Polisleri ev sâhibi Alim Kurban`ı soyduktan sonra, sıkıca bağlayarak, diğer iki kaçağın nerede olduklarını öğrenmek için sorguya çektiler. Bu işkenceli sorgulamaya dayanamayan Alim`in evdeşi Arzugül polislere karşı koydu. Polisler de Arzugül`ü oracıkta işkenceyle öldürdüler. Âilenin bu fâciâya tanık olan 14 yaşındaki oğlu Abdullatif, anasının öcünü almak için polislere baltayla saldırdı. Bunun üzerine Çinli polisler 14 yaşındaki çocuğu vurarak öldürdüler.

Edinilen bilgilere göre bu operasyonda Karakir Kasabası`nda Uygur Türkü 14 köylü ağır şekilde işkence görmüşlerdir. Köylüler hâlen Keriye Nâhiyesi hapishânesinde tutuklu bulunmaktadırlar.

 Diğer bir olay ise:

Doğu Türkistan Enformasyon Merkezinin  güvenilir kaynaklardan aldığı habere göre olay şöyle gerçekleşti:
28 Ağustos 2000 günü Keriye ilçesinin pazarında orta yaşlı bir Uygur kadın ihtiyaçlarını karşılamak için bir ufak mağazaya girer. Kadın farkında olmadan mağazada bulunan bir Çinli çocuğun ayağına basar. Her ne kadar kadın çocuktan ve babasından özür dilemiş olsa da, Çinli baba ağzına gelen küfürleri ederek kadına tekme tokat girişir. Dövmekle yetinmeyen Çinli eline geçirdiği bir demir parçası ile kadına vurmaya başlar. Çok geçmeden aldığı darbeler sonucu kadın kan revan içinde yere yığılarak baygın vaziyette yatar. Olay yerinde bulunan bir diğer Çinli ise kavgayı ayıracağına, daha da körükleyerek "vur, vur, daha vur... Döverek öldürsen bile bunun cezası yok nasılsa" diye bağırınca, gelişen olayları vicdanları sızlayarak seyreden Uygurlar daha fazla dayanamayarak bu iki Çinliye adam akıllı sopa çekerler. Olayı duyan ve galeyana gelen bölge sakinleri bir bir pazara toplanırlar. Bir kaç dakika içinde pazarda 7000`den fazla Uygur Türk`ü toplanır. "Biz  hayvan mıyız ki bizi öldürenler cezalandırılmasın? Bu dünyada adalet var mıdır, yok mudur?" diye sloganlar atarak Çin hükümetinin adaletsizliğini protesto etmeye başlarlar.

Olay yerine kısa zamanda Çinli göçmenlerde toplanmaya başlar. Karşılıklı sözlü sataşmalardan sonra pazarda büyük bir çatışma çıkar. Çatışma sonucunda her iki taraftan da çok sayıda insan yaralanmıştır. Olay anında ilçe polis teşkilatı tüm personelini seferber etmiş olsa da olayları  bastırmakta aciz kalır. Bunun üzerine ilçe jandarma birliği ve Keriye ilçesinin "Emek İle Değişim" meydanındaki silahlı birlikler olay yerine gelmiş ve göz yaşartıcı bombalar kullanarak göstericileri dağıtmaya çalışmışlardır. Ama dağılacağı sanılan Uygur Türkleri  daha da fazla sayıda toplanmaya başlamıştır. Olayın ciddiyetini anlayan Çin hükümeti, olay günü akşamüstü 6 da Çin silahlı kuvvetlerinin Hoten şehrine bağlı bölüğünden 30 askeri araç dolusu tam teçhizatlı asker göndermiştir.

Göstericileri kuşatan askerler 100 den fazla göz yaşartıcı bomba kullanmış ve 200 den fazla Uygur Türk`ünü olay yerinde tutuklamıştır. Diğer göstericiler ise zor kullanılarak dağıtılmıştır.
Edinilen malumatlara göre Çin hükümeti olay sonrası "Bu seferki olay önceden planlanmış ve programlanmış bir devrim karşıtı harekettir" diye fetva çıkarmış ve bu bahanelerle Uygur Türleri`ne karşı geniş kapsamlı tutuklama operasyonuna başlamıştır.

 

 

Muhabir Abdullah PAMİR


 

 




Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.