Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10787
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Okuyucularımıza Sunduğumuz Temel Bilgiler
ERMENİ DİASPORASININ ORTAYA ÇIKMASINI İSTEMEDİĞİ AVRUPA ADALET DİVANI`NIN NİHAİ KARARI
Y.Müh.Refik Mor
Yeminli Tercüman ve Çevirmen
Neumünster-Meclis üyesi-CDU (Christlich Demokratische Union-Hristiyan Demokratlar Birligi partisi)
Neumünster 25 Aralık 2008

OYUN  BITTI,  GAME OVER,  DER SPIEL IST AUS !!!!!!!!

ERMENİ DİASPORASININ SIR GİBİ SAKLADIĞI
AVRUPA ADALET DIVANI’NIN (AAD) NİHAİ KARARI 

•    Ön bilği
•    Konuya giriş
•    Kararın Türkce çevirisi
•    Kararın Almanca aslı-AAD birinci dairesinin-
•    Kararın Fransızca aslı-AAD dördüncü dairesinin nihai kararı-
•    Kararın Almanca aslı-AAD dördüncü dairesinin nihai kararı-

•    Ön bilği
Avrupa Adalet Divanı(AAD):(European Court of Justice)
Merkezi Lüxemburg“da olan Avrupa Adalet Divanı- AAD,Avrupa birliği üyesi
Ülkeleri arasında, AB hukukunu ilgilendiren konularda son sözü söyleyen kurumdur.
Adalet Divanı’nın görevi, Avrupa anlaşmalarının yasaya uygun biçimde yorumlanması ve uygulanmasını sağlamak. Üye devletlerin anlaşmalarda öngörülen yükümlülükleri yerine getirip getirmediklerine karar vermek, ulusal mahkemelerin başvurusu üzerine topluluk hukukuna ilişkin çeşitli konuların yorumlanması ya da geçerliliği hakkında ön kararlar almak yetkileri arasında.
Hukuki bir işlemin tartışmalı bir konu doğurması halinde ulusal mahkemelerden herhangi biri Avrupa Adalet Divanı’ndan ön karar isteyebiliyor. Ancak bunun yapılabilmesi için üye devlette daha yüksek bir temyiz mercii bulunmaması gerekiyor. Ve Divan kararı bağlayıcı oluyor.
Avrupa Adalet Divanı(AAD), merkezi Strazburg’da olan ve Avrupa konseyi’nin bir kurumu olan Avrupa Insan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve merkezi Lahey’de olan Uluslararası Adalet-UAD- ile kariştırılmamalıdır

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), uluslararası bir teşkilat olan Avrupa Konseyi`ne bağlı olarak kurulmuş uluslararası bir mahkemedir. Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleriyle güvence altına alınmış olan temel hakların çiğnenmesi durumunda bireylerin, birey gruplarının, tüzel kişiliklerin ve diğer devletlerin, belirli usulî kurallar dahilinde başvurabileceği bir yargı merciidir.

Uluslararası Adalet Divanı-UAD- :UAD, BM`nin başlıca yargı organıdır. Uluslararası Adalet Divanı`nın merkezi Hollanda`nın Lahey kentindedir. Genel Kurul ve Güvenlik Konseyi`nden seçilen 15 yargıçtan oluşur. Yargıçlar değişik ülkelerden seçilir, böylece dünyadaki değişik hukuk sistemlerinin temsil edilmesi sağlanmaya çalışılır.
Divanın yetki alanı, bir uluslararası uyuşmazlıkta taraf olan ülkelerin kendisine getirdikleri davalar ile BM Antlaşması`nda ya da yürürlükteki uluslararası antlaşmalarda özellikle öngörülmüş konuları içine alır. Uluslararası Adalet Divanı Statüsü, BM Antlaşması`nın (BM Şartı) ayrılmaz bir parçasıdır ve Adalet Divanı`nın çalışma esaslarını belirler.





-2-
•    Konuya  giriş
Aşağıda Türkce çevirisini yaptığım AAD-nihai kararı, bu konuda, başta şu anda tozu dumana katan ‘özür diliyoruz’ kampanyasını yürütenleri zor duruma sokacağa benziyor.
Avrupanın en yüksek yargı organlarından olan ve milli parlamentolarda siyasi olarak alınan sözde Ermeni soykırımı kararı veya kararları, en yüksek nihai hukuki bu karar karşısında  geçerliliğini artık tamamen kaybetmiştir.
Sivil toplum örğütleri ve politikacılar hukuki temsilcileri kanalı ile veya bizzat, bu kararı Federal Almanya’nın diğer meclis üyelerine ve basına zaman kaybetmeden ulaştırmalıdırlar. Türkiye Cumhuriyeti dışişleri bakanlığındaki hukuk uzmanlarının da bu konuda artık harekete geçmeleri ve bu meclislerin aldıkları siyasi kararın  hukuken artık hiç bir değeri olmadığı bildirilmesi gerekmektedir.
Kararın çevirisi AB ülkelerinin tüm dillerine zaten yapılmiş durumda.
İhtiyaç halinde aşağıdaki adresten temin edilebilir.

http://curia.europa.eu/jurisp/cgi-bin/form.pl?lang=de

Şimden sonra da herhangi bir Avrupa ülkesi, sözde Ermeni soykırımı hakkında karar aldığında, yine Türkiye Cumhuriyeti dışişleri bakanlığı hukukcuları tarafından o ülke hakkında, AAD’nın bu konudaki kararını ihlal ettiğinden dolayı girişimde  bulunulmalıdır.
Demokrasinin olmazsa olmazı olan aşağıda sıraladığımız üç ayağı vardır (Medya’yı şu an saymayalım) 

•    Yasama -kanun koyucu, meclisler v.s.-(legislative)
•    yargı  -mahkemeler-    (Judikative)
•    yürütme –Polis, Jandarma, asker v.s.kolluk kuvvetleri -(Exikutive)

Bu anlamda, AAD’nın bu nihai kararını-yarğıyı- kabul etmeyenin  hukukun üstünlüğü konusunda hazımsızlığı olduğu, böyle kişilerin  de asla demokrat olamıyacağı belirtilmelidir.

Söz konusu davada,  Avrupa Adalet Divanı’nın Ermenilere son sözü: 

‘’Sözde  soykırımı önce ispatlayın, ondan sonra tazminat isteyin’’ olmuştur.

Her ne kadar Ermeni diasporası tarafından bu dava ;

‘’akit  ((Antlaşma)) dışı sorumluluktan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davası’’

Olarak lanse edilse de, mahkemede bunu hak etmek için de, sözde soykırımın ve bu soykırımdan kaynaklanan zararın ispatlanması, davanın ana damarını –esasını- teşkil etmiştir. Ermeniler bu dava ile kıyısından bucağından göle bir maya çalmaya çalışmışlardır ama tutmamıştır. 
Bazı hukukçular bu gibi subjektif konularda, dolayısıyla tüm siyasi alanda doğan problemlerin mahkemelerin yetkilerinin içine girmediğini (doctrine of political question) iddia etseler de, peki o zaman adama: ‘AAD’ı bu davayı neden kabul etti’ diye sormazlarmı.?
Tüm medeni ceza kanunlarının mihenk taşı-çoğu zaman birinci maddesi- içerik olarak hemen hemen aşağıdaki gibidir.

‘’Nulla poena sine lege, nullum crimen sine lege’’

’’Kanunsuz ceza kesilmez, kanunsuz suç olmaz’’

„keine Strafe ohne Gesetz, kein Verbrechen ohne Gesetz“,

Kanunsuz ceza kesilmez. Bir eylemin cezalandırılabilinmesi ise,  bu eylemin yapılmasından önce kesinleşmiş bir kanunla  ancak mümkündür.
Diğer bir deyişle,  örneğin  2000 yılında kesinleşmiş bir kanunla,  kalkıpta 1999 yılında işlenen bir suçu yarğılayamazsınız. 

-3-

Bu anlamda,  Ermeni’lerin  şu andaki soykırım hukukunu, siyasi zorlamalarla  geçmişe uyğulamaya kalkmaları, abesle iştiğaldir.

Böyle hallerde, kanunun makabline şümul yasağı veya yeni Türkce ile söyleyecek olursak: Geçmişe uyğulama yasağı vardır. (Rückwirkungsverbot).

Gerçi bazı hukukcular insanlığa karşı işlenen suçlarda hukukun geçmişe uygulama yasağının geçerli olamıyacağını v.s. savunuyorlarsa da, şu anda henüz bu konuda herkesin bir noktada birleştiği kesinleşmiş uluslararası bir karar bulunmamaktadır.
İspat yükünün davacıda olduğu  bu davada, sözde Ermeni diasporası, kendilerinden istenilen ‘sözde ermeni soykırımı’nı ispatlama konusunda, siyasi söylem ve iddiadan başka hiçbir varlık gösterememişlerdir

Bu ‘’tazminat’’ davasının kazanıldığını ve bir de  ondan sonra koparılan velveleyi düşünebiliyormusunuz. Bu dava kazanılsa idi,  anında EMSAL dava olarak kainata ilan edilirdi ve sonucunda ise:

•    Türkiye Cumhuriyeti AB’ne üye olması için, önceden Ermeni soykırımını kabul etmek mecburiyetinde kalacaktı.

•    AAD’nın bu nihai kararı EMSAL karar olarak gösterilip, Ermenilerin ardı arkası kesilmeyen isteklerinin yanı sıra, Türkiye’den birşeyler koparmak isteyen bazı devletlerin siyasi santajları..v.s ile karşı karşıya gelinecekti.

AAD’nın rededtiği T-346/03, C-18/04 P Esas sayılı davanın 25 nolu gerekcesinde, hakim aynen söyle demektedir:

25.
((Hüküm vermenin))  şartına gelince; davacıların gerçekten somut olarak zarara uğramış olmalarının tesbit edilmesi gerekir. Davacıların dava dilekcesinde talep ettikleri,   
şahıslarının ve Ermeni cemaatinin uğradığı, genel tarifi ile yetindikleri sözde manevi zararın ispatı konusunda, ki davacılar bu konuda  ne kapsamı, ne de varlığı hususunda zerre kadar  somut  bilği sunmuş değiller. Davacılar  bununla, kendilerinin gerçekte,  somut olarak zarar görüp    görmedikleri  hakkında mahkemenin hüküm verebilmesi için yeterli bilği  verememişlerdir. (AAD’nın bu konuda 2 Temmuz 2003 tarihli T-99/98, Hameico Stutgart /konsey ve komisyon davası kararı ve komisyonun no.68 ve 69, Slg.2003, II-0000 emsal kararları)’’

     Yine, iddianamenin 10.cu numarasında Davacilar:

10.
Davacılar ayrıca, bir çok temel insan haklarının, özellikle 4.Kasım 1950 yılında Roma’da imzalanan insan hakları ve temel özgürlükleri koruma altına alan   Avrupa  sözleşmesinin 3. ve 8. maddesine dikkat çekerek, burada sözü  edilen,  özel yaşam  hakkının kutsallığı,  aşağılayıcı  veya insanlık dışı   Muameleye tabi  tutulmama haklarının ihlal  edidiğini,  savunmaktadırlar.
Hakim ise, bu iddiaya istinaden  aşağıdaki cevabı vermiştir

21.
.Temel hakların sözde ihlali konusunda ise, (yukarıdaki 10. numaraya   bakınız) davacıların, böyle  temel insan haklarının ihlali iddiası ile sınırlı  kalıp, bunun davalı organlara atfedılen suç ile ne kadar ilğili olduğunu   açıklayamamasını belirtmek yeterlidir. 



-4-
Olayların gelişimi:

Tarih 20 Temmuz 1987.
Avrupa parlamentosu C-190 esas nolu karari ile, içerik olarak :

‘’Türkiye Ermeni soykırımını tanımadığı müddetce, AB’ne üye olamaz’’

denen bir karar alır.

Yıl 1999.
AB ve o anda başbakanı sayın Bülent Ecevit olan Türkiye Cumhuriyeti, Türkiye’nin AB’ne  üyelik için aday olup olamıyacağı konusunda restleşmektedirler.
Başbakan Ecevit Avrupalıların restini görür ve ‘bizi istemeyeni biz hiç istemeyiz ‘ der ve nihayet, o hatırlayacağınız sahnelerle Başbakan sayın  Ecevit  ertesi gün  apar topar Helsinki’ye davet edilerek, Türkiye’nin AB üyeliğine adaylık kararı verilir

Bunun üzerine adeta çileden çıkan Ermeni diasporası: 

-20 Temmuz 1987 tarihli Avrupa parlamentosunun C-190 esas nolu kararına atıfta bulunarak- ‘’Türkiye önce Ermenilere yaptığı soykırımı kabul etsin, ondan sonra üyeliğe adaylık statüsü verin, aksi takdirde AB akit dışı sorumluluğunu zedelemiş olur’’ diyerek,

•    Avrupa Parlamentosu’na,
•    Avrupa Birliği Konseyi’ne ve
•    Avrupa Birliği Komisyonu’na karşı

Avrupa Adalet Divanı’nda-AAD’nında-

   ‘Birliğin akit dışı sorumluluğu ve davanın esassızlık  (gerekcesizlik) konumu ‘                     

İçerikli dava açar.

Yukarıda , davanın içeriğini oluşturan;

‘’BİRLİĞİN AKİT ((Antlaşma)) DIŞI SORUMLULUĞUNDAN’’ kasdedilen,

uluslararası insan hakları ve   1915 olaylarında yaşanan trajik tarihi olaylardır.

Daha net söyleyecek olursak:

Eğer bu dava kazanıılsa idi, Ermeniler soykırım davasının dörte üçünü kazanmış olacaklardı.

Eğer Ermeni diasporası bu davayı kazansa idi, bir dakika dahi durmadan  İLK işleri Uluslararası Ceza Mahkemesine başvurup, Türk’ler hakkında  soykırım davasını açarlardı
.
Ama bu dava, AAD’nın birinci dairesi tarafından 17 Aralık 2003 tarihinde Esas No: T-346/03 kararı ile rededilir.
Ermeni diasporası bunun üzerine temyize gider (karar”a itiraz eder) ve
AAD’nın dördüncü dairesinde görülen  temyiz davası, (itiraz davasI)  17.04.2004 tarihinde,
C-18/04 P Esas nolu  nihai karar ile yeniden rededilir ve bu nihai kararla Ermeniler ayrıca 30.bin Avro’luk mahkeme masrafını da ödemeye mahkum edilirler



 
-5-
Kararın Türkce çevirisi

Y.Müh.Refik Mor
Yeminli tercüman ve çevirmen,
Neumünster /meclis üyesi-CDU, (Christlich Demokratische Union-Hristiyan Demokratlar Birligi)
AVRUPA ADALET DİVANI
BİRİNCI DAİRESİ K A R A R I
17.ARALIK 2003
Esas No      T-346/03
Şansolye      H.Jung
Başkan       B.Vesterdorf
Hakim          P.Mengozzi
Hakim                 E.Ribeiro

Davacı      Gregoire Krikorian, Bouc-Bel-Air (Fransa) ikametli
Davacı         Suzanne Krikorian Bouc-Bel-Air  ikametli
Davacı         Avrupa Ermeni Birliği, Marsilya (Fransa)
Vekili          Av.  P. Krikorian

Davalı          Avrupa Parlementosu
Vekili        R.Passos ve A.Baas, Tebligat adresi Luxenburg

Davalı       Avrupa Birliği Konseyi
Vekili           S.Kypriakopoulou ve G Marhic

Davalı          Avrupa Birligi Komisyonu
Vekili         F.Dintilhac ve C. Ladenburger. Tebligat adresi Luxenburg 

Dava                ‘’Birliğin akit dışı sorumluluğu ve davanın esassızlık  (gerekcesizlik) konumu’’                   
Davacı, verdiği manevi tazminat dava dilekcesinde, güya, özellikle de Türkiye Cumhuriyetine Avrupa Birliğine girmesi için adaylık statüsü tanındıgından dolayı, zarara ugradıklarını beyan etmiştir. 
1.    1915 de  Türkiye’de yaşayan Ermenilere  yapılmış olan soy kırımını  kabul etmeyi redettiği halde,  Türkiye Cumhuriyetine Avrupa Birliğine girmesi için üyeliğe adaylık statüsü tanındıgından dolayı, güya, özellikle kendilerine  maddi zarar verildiğini beyan eden davacılar, 9.Eylül 2003 tarihinde  mahkemeye ulaşan dava dilekcesinde aşagıda sözü edilen tazminat davasını açmışlardır.
2.    Davacılar dilekcesinde ayrıca,
•    Avrupa Parlementosunun 18.Haziran 1987 tarihli, Ermeni sorununun siyasi çözümü konusunda aldıgı kararının, (Esas: C-190,  resmi gazete sayfa 119)Avrupa Birliği için de hukuken bağlayıcı olduğununa,
•    Davalıların, birlik hukukunu  vasıflı olarak , davacılara zarar verecek şekilde ihlal edip etmediğine,
•    Davallıları, her davacıya bir Euro, tazminat olarak ödemeye mahkum etmeye,
•    30.000 Euro mahkeme masraflarının faizi ile birlikte olmak üzere, davalılara yüklenmesine,

3.    Davacılar ayrıca, mahkemeye 9.Ekim 2003 tarihinde ulaşan geçici tedbir kararı alınmasını istediği  özel  dilekcesinde de, davalılardanTürkiye Cumhuriyetinin Avrupa Birliği üyeliği  statüsünün   incelenmesinin ertelemesini ve  görüşmelerin tekrar  başlaması için ise,  bu  devletin  sözü edilen soykırımının önce kabul etmesinin,  karara bağlanmasını talep   etmiştir.
       

-6-
     Kararın gerekceleri
    Tarafların beyanı   

4.    Davacıların görüşüne göre, Avrupa Birliği için akit dışı sorumluluk gerektiren ilk durum, Avrupa  Konsey’inin Türkiye Cumhuriyeti’ne  10 ve 11 aralık 1999 Helsinki’deki (Finlandiya)  toplantısında, resmi olarak Avrupa birliği üyeliği statüsünü verirken,  bu devletin, sözü edilen soykırımı önceden tanıması şartına bağlamaması ile hasıl olmuştur.               

     Davacılar ayrıca,Türkiye Cumhuriyetinin üyelik ortaklığından fadalanarak,         
     küçümsenmiyecek yardımlar alarak, geriye dönüşü olmayan üyeliğe doğru yol alabileceğine 
     dikkat çekmektedirler.Bu konuda çeşitli kaynaklar göstermektedirler. Örneğin  Konseyin 26 
     Şubat 2001 tarihli  Türkiye ile  yakınlaşma ştratejisi çerçevesinde Türkiye’ye yardım   
      konulu(EG) 390/2001  nolu kararnamesi ve bilhassa üyeliğe hazırlık hakkında 17 Aralık     
     2001 tarihinde konseyin  (EG) Nr.2500/2001 (Abl.L 58, S 1)  nolu     
     kararnamesi.Ayrıca(EWG)No.3906/89,(EG)No.1267/1999,(EG)no.1268/1999
     ve (EG)No.555/2000 (ABl.L342,S 1) ve yine konseyin 8.Mart 2001  2001/235  sayılı   
     kararları. (ABl.L85, S13)

5.    Bu sebeplerden dolayı da, davalı organlar Helsinki kararını ayan beyan bir şekilde ihlal etmiş olmuşlarmış. Avrupa Parlamentosunun bu kararı, Türk hükümetinin sözü edilen soykırımını kabul etmemesini, Türkiye Cumhuriyeti’nin AB’ne olası üyelik statüsünün görüşülmesinde, aşılması mümkün olmayan bir engel olarak görüyormuş.

6.    Davacılara göre, 1987 yılında alınan parlamento kararı, aynı zamanda tavsiye  ve mutelaa  olarak hukuki sonuçlar oluşturabilecek, hukuki bir eylemdir. (AAD’nın13 Aralık 1989 tarihli C-322/88 esas nolu Grimaldi kararı, Slg.1989, 4407). 1987 ylında alınan bu parlamento kararının, Görüşülen bu davada hüküm oluşturduğu (inkişaf ettigi) veya parlamentonun sıradan işlerinin çerçevesini aşan, hükümler oluşturacak boyutta olduğu savunulmaktadır. (AAD’nın 2 Ekim 2001 tarihli T-222/99, T-327/99 ve T-329/99 esas nolu kararları, Martinez /Parlamento, Slg. 2001, II-2823).  Parlamento , sözü edilen  soykırımının önceden tanınmasını şart koşan  bu kararı ile, Türkiye Cumhuriyeti’ne, kamu oyu önünde olağanüstü üyelik şartları koymuştur, denmektedir.
7.    Davacılar, 1 Haziran 1987  tarihinde uzlaşılmış Avrupa Birliği Dosyasının yürürlüğe girmesi ile   237 EWG/akit maddesinin yürürlükten kalktığını hatırlatarak, parlamentonun artıkTürkiye Cumhuriyeti’nin üyeliğine karşı gelme selahiyetine sahip olduğuna dikkat çekip, parlamentonun artık şimden sonra Avrupa Birliği hakkındaki  onaylayıcı mütaalasının, akitin 49.maddesine göre vermesi gerektiğini beyan ederek, 1987 deki parlamento kararının bu tarihten sonra, yani 20 Temmuz 1987 tarihinde yayımlandığını ve bundan dolayı ancak bilğileri olduğunu özellikle vurgulamışlardır. 
8.    Bundan dolayıdırki, 1987 deki parlamento kararı davacılarda, parlamentonun Türkiye Cumhuriyeti’nin üyeliği söz konusu olduğunda veto hakkını kullanacağı doğrultusunda haklı bir güvenç doğurduğu veya genel olarak ifade etmek gerekirse,  şüpheli soy kırımını onlar tarafından (Türkiye Cumhuriyeti) tanınmadığı müddetce, Avrupa Birliği organlarıTürkiye Cumhuriyeti’nin üyeliğinin incelenmesine karşı geleceği kanısı hasıl olmuş.Yukarıda 4.numarada sözü edilen hususlar da haklı güvencenin ihlali olarak beyan edilmektedir.
9.    Davacılar, Avrupa Birliğinin kendi kendisini ((kusursuz)) davranış ve başarı sorumluluğu ile mükellef tuttuğunu, oysa ki, burada birlik hukukunun kafi derecede vasıflı ihlalini ispat etmek için, 1987 parlamento kararının önğördüğü kriterlerinin  hafifden dahi olsa ihlal edildiğini tesbit etmek yeterlidir, denmektedir. .
10.    Davacılar ayrıca, bir çok temel insan haklarının, özellikle 4.Kasım 1950 yılında Roma’da imzalanan insan hakları ve temel özgürlükleri koruma altına alan  Avrupa  sözleşmesinin 3. ve 8. maddesine dikkat çekerek, burada sözü edilen,  özel yaşam  hakkının kutsallığı,  aşağılayıcı veya insanlık dışı Muameleye tabi  tutulmama haklarının ihlal  edidiğini,  savunmaktadırlar.

-7-

11.    Davacılar  en nihayet olarak,  Ermeni toplumunun üyesi  ve de sözde soykırımdan kurtulanların zürriyetleri olarak manevi zarara uğradıklarını iddia etmektedirler.

12.    sözü edilen soykırım  gerçeği hatırlanıldıgında ve tüm  Ermenilerin onurunu oluşturan tarihi gerçek  hakkındaki kayğı da göz önünde  bulundurulduğunda,  davacılar, davalı kurumların davranışının onurlarını yaraladığını iddia etmektedirler.Bu soykırımı, Ermeni halkının kimliği ve ermeni tarihinin  vazgeçilmez bir parçası olduğundan, davacıların kimliği, davalı kurumların   davranışlarından dolayı, tamiri mümkün olmayan bir biçimde zarar gördüğü iddia edilmiştir. Eger sözü edilen soykırım gerçeğinden şüphelenilirse, nihayetinde Ermeni toplumunun kendisini düşük değerli hissetmesine ve marjinalleştirilmesine         yolaçacağı beyanında bulunulmuştur.Türkiye Cumhuriyetinin tutumunun davacıyı adeta kanı helal ilan ederek, onları ikinci sınıf magdur sınıfına soktuğu beyan  edilmiştir. Bu durumun davacıyı, çok derin bir  haksızlığa uğramışlık hissi ile doldurduğu ve  yasını dahi  yeterli derecede  tutamadığı belirtilmiştir.


Gereği düşünüldü, mahkemenin takdiri:

13.    Eger bir davanın,  alenen, hertürlü hukuki bir dayanağı yok ise, Mahkeme, mahkemenin  111. yargılama hükmüne göre yargılamayı devam ettirmeyerek,  hüküm verip, gerekceleri ile karara bağlıyabilir. Mahkeme, dava dilekcesini göz önünde bulundurarak, davalı kurumları dinlemeden ve sözlü duruşmayı açmadan da, sözkonusu davanın  gerekçeliliği hakkında  karar verecek durumda oldugu kanaatindedir. 

14.    Daha önce verilen emsal kararlara göre, Avrupa birliğinin  akit dışı  sorumluluğu, birliğin 288.maddesinin 2.paragrafında  belirlenmiş olup, bir sürü şartların yerine getirilmiş olmasına baglıdır. Yani buna göre,  Kurumlara atfeilen kanun dışı davranış ile gerçekte var olan ve telafisi istenen  (madi ve  manevi) zarar arasında sebep-sonuç ilişkisinin olması gerekmektedir. (Bu konudaki AAD’nın:29 Eylül 1982, esas no.26/81, Oleifici MediteraraneiEWG,Slg.1982,  3057, Randnr.16 ve yine 11 Temmuz 1996, esas no.T-175/94, Internatıonal Procurement  Servıces/kommıssıon, Slg.1996,  II-729,II-1343, Randnr.30. ve yine 11      Temmuz 1997 esas no. T-267/94,Oleifici İtaliani/Kommission, Slg.1997,II- 1239, Randnr.20, emsal kararlarıdır).


15.    Bu şartlardan herhangi birisinin yerine getirilmemesi durumunda, birligin akit dışı sorumluluğunu belirleyen geriye kalan diğer sartlara bakılmaya  gerek görülmeden, dava tümden rededilir.(Bu konuda AAD’nın 14 Ekim  1999 tarihli esas no.C-104/97 P, Atlanta/Avrupa Birliği,Slg.1999,I-6983,   Randnr.65 kararı).

16.    Davacılar burada, birincisi, 10 ve 11 Aralık 1999 tarihinde Avrupa konseyinin Türkiye Cumhuriyeti’ne Helsinki’de AB’ne üye olabilme statüsünü vermiş  olması ve digeri ise,Türkiye Cumhuriyeti’nin bu konumdan  çıkar elde etmiş  olması hususu olarak, birliğin akit dışı sorumluluğunun devreye girmesi  gerektiği, iki  husus  belirtmektedir.


17.    Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa birliğine  üyeliğe adaylık statüsünün  tanınmasına gelince; bu kararın, EG’nin 7. maddesi gereği birliğin  organı olmayan, avrupa konseyinin tasarrufunun sonucu olduğunu tesbit etmek  gerekir. Kaldıki, 14.cü numarada belirtildiği gibi, yalnız birliğin organı olan bir kurumun davranışı, akit dışı sorumluluğu doğurabilir.Bundan  dolayıdır ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa birliğine  üyeliğe adaylık statüsünün  tanınmasının, birliğin  akit dışı sorumluluğunu doğurduğu  gerekcesinin  rededimesi gerekir.


-8-

18.    Davacılar burada, Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği ile olan ortaklığından  yararlanmasının, 1987 de alınan  karara ters düştüğünü ve davalı organın davranışının hukuki geçerliliğinin olmadığını, savunmaktadır.   
   
19.    1987 ‘de alınan kararın, saf siyasi bir açıklama içeren, her an  parlamento tarafından tekrar değiştirilebilinecek  bir  döküman olduğunun tesbitini  yapmak  yeterlidir. Bu sebeplerden dolayıdır ki,  bu kararın, kararı alanlara  karşı  hukuki bağlayıcılığı olmadığı gibi,  hele hele diğer davalı orğanlara karşı da hiç bir bağlayıcı hukuki sonuçlar inkişaf  ettirmez.

20.    (yukarıda 19”da) yapılan bu tesbit,  davacılarda haklı olarak oluşabilecek; ‘’bundan sonra artık AB-organları, Avrupa Parlamentosu’nun 1987 ‘deki   kararının içeriği doğrultusunda hareket edecekler’’ hissini bertaraf etmek için  yeterlidir. (Bu  anlamdaki AAD’nın  11 Temmuz 1985 tarihli 87/77, 130/77, 22/83, 9/84 ve 10/84, salerno / avrupa komısyonu ve Avrupa konseyi davası ve Slg.1985,  2523, no 59 ve 28 Kasım 1991 tarihli  Esas no C-213/88 ve C- 39/89, Lüxenburg/Parlamento davaları, komisyonun Slg. 1991, I-5643,no.25 kararı).

21.    Temel hakların sözde ihlali konusunda ise, (yukarıdaki 10. numaraya  bakınız) davacıların, böyle  temel insan haklarının ihlali iddiası ile sınırlı  kalıp, bunun davalı organlara atfedılen suç ile ne kadar ilğili olduğunu açıklayamamasını belirtmek yeterlidir. 

22.    Bu arada, bir şeyi  de zikretmek gerekir ki, o da,  davacıların neden-sonuç- ilişkisini belirleyen şartların yerine getirildiğini açıkca ispatlıyamadığıdır.

23.    sürekli veilen yargısal (emsal) kararlara göre, sözü edilen organların işlediği sözde hata ile, iddia edilen zarar arasında, neden-sonuç-ilişkisi olması mecburiyeti olup, bunun da   ispat yükü davacıya aittir.(AAD’nın 24 Nisan 2002 tarihli, esas no.T-220/96,EVO/Rat davası kararı ve Komisyonun Slg.2002, II- 2265, no.41 ve orada yapılan karar alıntısı)  Ayrıca,sözü edilen organın hatalı davranışı, bu zararın doğmasına  doğrudan ve tayin edici neden olması gerekmektedir. (AAD’nın 15 Haziran 2000 tarihli, esas no.T-614/97, Aduanas Pujol Rubıo  /konsey davası kararı ve Komisyonun Slg.200, II-2387,no.19 kararı ve AAD’nın T-16 Haziran 2000 tarihli, esas no.T-611/97, T-619/97 Transfluvia/konsey davası kararı ve komisyonun Slg.2000, II-2405, no.17  ve AAD’nın 12 Aralık 2000 tarihli esas no.T-201/99 Royal Cruıses /konsey davası kararı ve komisyonun Slg. 2000, II-4005, no. 26 kararı. Temyiz edilen bu karar da, ayrıca AAD’nın 15 Şubat 2002 tarihinde verdiği, resmi gazetede yayınlanmamış olan  Royal Olympıc Cruıses/Konsey ve Komısyon davasında esas no.C-49/01 nihai kararı ile tasdik edilmiştir.)

24.    Davacıların dava dilekcesindeki gerekcelerinden, iddia edilen manevi  tazminatın, suçlanan organların davranışlarından değil de, Türkiye Cumhuriyeti’nin sözde soy kırımı tanımadığından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Davacılar bununla,  davalı organlara atfedilen suçlu   davranışın, iddia edilen zararın  ortaya çıkmasında, doğrudan ve tain edici bir unsur olduğuna dair hiç bir ispat ortaya koyamamıştır. 

25.    Davacıların gerçekten  ve somut zarar  görmüş olduklarını gösteren deliller  konusuna  gelince; davacılar, dava dilekcesinde genel ifadelerle Ermeni birliğinin uğradığı manevi zararın talebi ile sınırlı kalmış olup,  ne bu konuda,  ne de şahsen kendilerinin ugradıgı zararın kapsamı hakkında  zerre kadar  dahi delil gösterememiş olmalarıdır  Davacılar  bununla, kendilerinin gerçekten ve somut olarak zarar görüp görmedikleri  hakkında mahkemenin hüküm verebilmesi için yeterli bilği  verememişlerdir. (AAD’nın bu konuda 2 Temmuz 2003 tarihli T-99/98,  Hameico Stutgart /konsey ve komısyon ((Emsal))davası kararı ve komisyonun  No.68 ve 69, Slg.2003, II-0000 kararı)

26.    Davacılar bu konuda, açıkca, birliğin akit dışı sorumluluğunun olduğunu İspatlıyamamışlardır. 

-9-

27.    yukarıdaki nedenlerden dolayı tazminat davasının açıkca esassız olması  itibariyle reddine.

               Masraflar :

28.    (Yarğılama) masraflarının, yarğılama usülünün 87.ci maddesinin 2.ci   parağrafına göre,  dilekce vererek, davayı kaybedene ödettirilmesine,

29.    Davacıların, davaya cevap dilekcesini  ve masraf dilekcesini mahkemeye ibraz  etmeden önce, şu anki  dava hakkındaki karar, yarğılama usülünün 111.ci  maddesine göre  veriliyor. Onun için, mahkemenin herhanği olağan üstü bir  durum tesbit ettiği  durumlarda masrafları paylaştırabileceği,  yarğılama usülünün 87.ci maddesinin 3. parağrafının uyğulanmasına,
         
30.    Davacıların mahkemeyi kaybeden olduklarından, masrafların onların tarafından ödenmesine,

31.   
Bu sebeplerden dolayıdırki;

1.davanın reddine,

2.yarğılama masraflarının davacılar tarafından ödenmesine, AAD’nın((Avrupa Adalet Divanı’nın))  birinci dairesi tarafından Karar vermiştir.

Lüxenburg. 17.Aralık 2003
Şansölye                                                        Başkan                           
H.Jung                                                         B.Vesterdorf
Not:16 Ocak 2004’de temyize verilen (itiraz edilen) bu dava, yine 29.Ekim 2004 tarihinde, AAD’nın dördüncü dairesi tarafından Fransız dilinde görüşülmüş ve

Esas No: C-18/04 P ile rededilerek nihai karar verilmiştir.


Daha fazla bilği için, AAD’nın (Avrupa Adalet Divanı’nın) bilği bankasının adresi:

http://curia.europa.eu/jurisp/cgi-bin/form.pl?lang=de.

  -------------------------------------------------------------------------------



















         AralIk .2008
“Özür diliyoruz” kampanyacIlarIna ;
Y.Müh.Refik Mor     
Neumünster meclis üyesi ,Hiristiyan Demokratlar Birligi-( Christlich Demokratische Union-CDU)
Almanya

HUKUK DIYORSA EVET, ÖZÜR DİLERİZ....!!
SIYASETCILER DİYORSA HAYIR,  ÖZÜR DİLEMİYORUZ...!!
‘’ERMENİ SOYKIRIMININ’’  HUKUKİ     BİR  DAYANAĞI  YOKTUR .

Türkiye’de bır kısım ‘Entellektüel’ şu sıralarda Ermeni’lerden ‘özür diliyoruz’ diye bir kampanya başlatmıştır.Bu kampanyanın hedefi, hukuki bir dayanağı olmayan ‘sözde Ermeni soykırımına’ kamu oyu baskısı ile siyasi bir kılıf uydurarak, hukukun üstünlüğünü delmeye yöneliktir.

‘Özür diliyoruz’ diye verilmeye kalkışılan mesaja ve ‘1915 olaylarına’ gelince;

Demokrasinin olmazsa olmazı olan aşağıda sıraladığımız üç ayağı vardır (Medya’yı şu an saymayalım) 

•    Yasama -kanun koyucu, meclis v.s.-(legislative)
•    yargı -mahkemeler-    (Judikative)
•    yürütme –Polis, Jandarma, asker v.s.kolluk kuvvetleri -(Exikutive)
•   
Bu üç ilkenin birisini ihlal ettiğiniz  zaman, siz artık demokrat sayılmazsınız ve sizin yeriniz artık  herhanği bir muz cumhuriyetidir.

Tüm medeni ceza kanunlarının mihenk taşı-çoğu zaman birinci maddesi- içerik olarak hemen hemen aşağıdaki gibidir.

‘’Nulla poena sine lege, nullum crimen sine lege’’

’’Kanunsuz ceza kesilmez, kanunsuz suç olmaz’’

Kanunsuz ceza kesilmez. Bir eylemin cezalandırılabilinmesi  ise,  bu eylemin yapılmasından önce kesinleşmiş bir kanunla  ancak mümkündür.

Diğer bir deyişle,  örneğin  2000 yılında kesinleşmiş bir kanunla,  kalkıpta 1999 yılında işlenen bir suçu yarğılayamazsınız. 

Bu anlamda,  Ermeni’lerin  şu andaki soykırım hukukunu, siyasi zorlamalarla  geçmişe uyğulamaya kalkmaları, abesle iştiğaldir.

Böyle hallerde, kanunun makabline şümul yasağı veya yeni Türkce ile söyleyecek olursak: kanunun geçmişe uyğulama yasağı vardır.

Çünkü demokrasinin uygulamalı yaşandığı ülkelerde ceza kesilmeden önce ;
•    suçun hangi hukuki tanıma göre verildiği hakim tarafından gerekçelendiriler ve okunur. Yerel ve uluslararası hukuk bunu emreder.
•    Örneğın: „suçu” hafifletici ve ağırlaştırıcı nedenler varmıdır. Kamu vijdanı ne durumdadır ?
•      savaş veya barış ortamı varmıdır?
•    Vatana ihanet, nefsi müdaafa söz konusumudur ?
•    Ülkeden toprak talebi veya silahlı ayaklanma varmıdır.... v.s., v.s.




-2-
Bunların hiç birini veya bir kaçını göz önünde bulundurmadan birisini veya birilerini yargilamaya kalkarsanız kanunsuz ceza vermiş oluırsunuz, ki bu da yukarıda sözü edilen tüm ceza kanunlarının birinci maddesi olan ;

„Hiç kimse kanunsuz cezalandırılamaz“

İlkesine ters düşer. Yoksa her kes her önüne gelene, senden şu kadar alacağım var, veya bana şunu yaptın deyıp iddia bazında ceza kestiremez. 

Almanlar Nürnberg’de yargılanıp mahkum edildiler.

Türkler hakkında ise yalnız ve yalnız siyasi iddia bazında suçlamalar vardır. O kadar.

O halde bizim entellektüel ‘Özür diliyorum’ kampanyasını yürütenlerin kast ettiği o zamana dönelim ve duruma bir bakalım.
 
Yıl 1912, İtalyanlar, Osmanlı toprağı olan Trablusgarp’ ı işğal ettmiş, güney ve batı anadolu fransızlara; Suriye, Adana, Mersin ingilizlere; Ege bölgesi Yunanlılara; boğazlar ve doğu Anadolu ruslara vaad edilmiş ve ülke şimdiki İrak gibi resmen işğal altındadır. Ermenilere’ de doğu anadolu’da kurulacak bir Ermenistan vaad edilmiştir.

İşte tam da bunun için ermeniler kendilerince, vatandaşı oldukları Osmanlıya karşı “haklı” bir savaşa girişmişlerdir.

Ermenililer bu savaşda osmanlıya karşı işgalcilerle özellikle Ruslarla ve Fransızlarla bir olup, Türkleri arkadan hançerlemişlerdir. Ermenililer Antep kuşatmasında fransizlara birlikde Türklere karşı nasil savaştiklarını, ben şahsen bu savaşa katılan akrabalarımdan canlı dinlemişimdir. Osmanlılar işgalcilere karşı cephede savaşı kazanmak için cephe gerisindeki bu iç savaşı önce önlemeleri gerekirdi.
İşte tam da bunun için Ermeniler, Osmanlı toprağı olan şimdiki Suriye ve Irak olan topraklara zoraki göçe (tehcir) tabii tutuldular. 

•    Amerikalılar ikinci dünya savaşında, japonların Pearl Harbour limanına saldırısından sonra da aynı Osmanlı’nın bu yöntemine baş vurdular ve bu bölgedeki yaklaşık yarım milyon Amerikan vatandaşı japon’u  iç bölgelere zoraki göç ettirdiler, ki japonlar saldırgan japonlarla iş birliği yapmasınlar diye. Amerikalilar soykırımı mı yaptılar? Hayır.

•    Çekoslovaklar, ikinci dünya savaşında, Naziler’e misilleme olarak Çekoslovakya’dan tam bir buçuk milyon Alman’ı (Sudetendeutschen) şimdiki kuzey Amanya’ya, yani Schleswig-Holstein’ a zoraki göç ettirdiler. Çekoslovaklar soy kırımı mı yaptılar? Hayır. 
•    Irak’ da işğalden beri tam bir milyon ikiyüz bin  kişi, batılılar tarfından öldürüldü. Beş milyon yetim çocuk ve bir o kadar insanı sakat bıraktılar. Soykırımı mı yaptılar? Batılıların yanıtı hayır. 
Onlara göre, hukuki ‘’haklı’’ nedenleri var olup savaş durumu hakim diyorlar. 

Şimdi gelelim soy kırımı kavramının uluslararası tanımına:
 
„Soy kırımı, silahsız ve savunmasız bir toplumun bütün bireylerinin ayrım gözetmeksizin, silahlı bir toplum tarafından ve planlı bir biçimde, yalnIz belli bir ırka tabii olduklarından dolayı, yok edilmesidir “

Örnek: Almanların yahudilere ve afrikalı herero halkına ve sırpların 1999 boşnaklara yaptığı gibi. Ayrica, soy kırımına uğradığını ileri süren tarafın savaş halinde düşmanla iş birliği yapmaması ve silah kullanmaması gerekiyor. Saldırıya uğrayan gurubun silahsız olması gerekiyor.



-3-
Aksi takdirde her silahlı catışmayı ve savaş anındaki kitle katliamını – Hiroşima’ da bir çırpıda 250 bin kişinin ölümünü – soy kırımı kabul edersek ve soy kırımı yapanların bir listesini çıkartmak istersek, Türkiye,Amerika, Almanya, Fransa, İlgitere, Belçika ve diğer bir çok ülkeden sonra listedeki en son isim olur. 

Hiç eveleyip gevelemiyelim, eğer Türkler o savaşda yenilseydi – Sevr(Sevres) antlaşması kalsaydı- biz Ermenilerin, Ermeniler’ de bizlerin konumunda olacakdı. Savaşdık ve biz galip geldik.

Anlaşılan odur ki, o dönemin işğalci emparyalist güçleri, Anadoluda uğradıkları o korkunç hezimeti hala içlerine sindirememişler ve hala revanşı oynamaya kalkışıyorlar.

Medeni bir Millet olarak biz  Türkler, bu konuda şunu diyoruz:
Kavga, döğüş ve savaş yaptıksa, bunlar iyi şeyler olmadığından dolayı, tekrar barI$mak icin,  birbirimizden özür dileyebiliriz. Ama tek taraflı değil.

Çözüm önerisi:
•    Taraf ülkeler olarak Türkiye’den ve Ermenistan’dan eşit sayıda tarihci  davet edilsin.
•    Amerika, Almanya, Fransa, Ingiltere Türk  ve Ermenistan gibi tüm ülkelerin arşivleri  bu tarihcilerin emrine verilsin.
•    bu tarihcilerin elde ettikleri sonuçlar, tarafsız bir kuruma, örneğin UNESKO’ya verilerek değerlendirilsin.

sonuca herkes katlansın.

Hodri meydan.

Refik Mor     
Neumünster meclis üyesi ,Hiristiyan Demokratlar Birligi-( Christlich Demokratische Union-CDU)
Almanya
----------------------------------------------------------------------------




























•    Kararın AlmancasI-birinci daire-

AAD“nIn“  asagıdaki bilgi bankası adresinden yukarıdaki bilgilere doğrudan ulaşılabilir.


BESCHLUSS DES GERICHTS (Erste Kammer)
17. Dezember 2003(1)

„Außervertragliche Haftung der Gemeinschaft - Offensichtliche Unbegründetheit der Klage“
In der Rechtssache T-346/03

Grégoire Krikorian, wohnhaft in Bouc-Bel-Air (Frankreich),
Suzanne Krikorian, wohnhaft in Bouc-Bel-Air,
Euro-Arménie ASBL mit Sitz in Marseille (Frankreich),

Prozessbevollmächtigter: Rechtsanwalt P. Krikorian,
Kläger,
gegen

Europäisches Parlament, vertreten durch R. Passos und A. Baas als Bevollmächtigte,
Zustellungsanschrift in Luxemburg,

Rat der Europäischen Union, vertreten durch S. Kyriakopoulou und G. Marhic als Bevollmächtigte,

und
Kommission der Europäischen Gemeinschaften, vertreten durch F. Dintilhac und C. Ladenburger als Bevollmächtigte, Zustellungsanschrift in Luxemburg,
Beklagte,

wegen Antrags auf Ersatz des immateriellen Schadens, den die Kläger angeblich insbesondere dadurch erlitten haben, dass der Türkischen Republik der Kandidatenstatus für den Beitritt zur Europäischen Union zuerkannt wurde,
erlässt
DAS GERICHT ERSTER INSTANZ
DER EUROPÄISCHEN GEMEINSCHAFTEN (Erste Kammer)

unter Mitwirkung des Präsidenten B. Vesterdorf sowie der Richter P. Mengozzi und der Richterin

E. Martins Ribeiro,
Kanzler: H. Jung,
folgenden

Beschluss
Dem Rechtsstreit zugrunde liegender Sachverhalt und Verfahren 

1.    Mit Klageschrift, die am 9. Oktober 2003 bei der Kanzlei des Gerichts eingegangen ist, haben die Kläger die vorliegende Schadensersatzklage erhoben, mit der sie Ersatz des Schadens verlangen, der ihnen angeblich insbesondere dadurch entstanden ist, dass der Türkischen Republik der Kandidatenstatus für den Beitritt zur Europäischen Union zuerkannt worden sei, obwohl dieser Staat es abgelehnt habe, den 1915 an den in der Türkei lebenden Armeniern begangenen Völkermord anzuerkennen.





-2-
2.    Die Kläger beantragen,

-    die Entschließung des Europäischen Parlaments vom 18. Juni 1987 zu einer politischen Lösung der armenischen Frage (ABl. C 190, S. 119, im Folgenden: Entschließung von 1987) für rechtsverbindlich gegenüber der Europäischen Gemeinschaft zu erklären;
-    festzustellen, dass die Beklagten das Gemeinschaftsrecht in hinreichend qualifizierter Weise zum Schaden der Kläger verletzt haben;
-    die Beklagten zu verurteilen, an jeden der Kläger einen Betrag von einem Euro als Schadensersatz zu zahlen;
-    den Beklagten die Kosten aufzuerlegen, die mit 30 000 Euro zuzüglich Zinsen veranschlagt werden.

3.    Mit besonderem Schriftsatz, der am 9. Oktober 2003 bei der Kanzlei des Gerichts eingegangen ist, haben die Kläger einen Antrag auf einstweilige Anordnung eingereicht, der darauf abzielt, dass die beklagten Organe das Verfahren zur Prüfung der Kandidatur der Türkischen Republik für den Beitritt zur Europäischen Union aussetzen und die Wiederaufnahme dieses Verfahrens von der vorherigen Anerkennung des erwähnten Völkermordes durch diesen Staat abhängig machen.

Entscheidungsgründe
Vorbringen der Parteien

4.    Nach Ansicht der Kläger besteht der erste haftungsbegründende Umstand für die außervertragliche Haftung der Gemeinschaft darin, dass der Europäische Rat auf seiner Tagung am 10. und 11. Dezember 1999 in Helsinki (Finnland) der Türkischen Republik offiziell den Kandidatenstatus für den Beitritt zur Europäischen Union zuerkannt habe, ohne diesen Beitritt von der vorherigen Anerkennung des erwähnten Völkermordes durch diesen Staat abhängig zu machen.

    Die Kläger weisen außerdem darauf hin, dass die Türkische Republik von einer     
    Beitrittspartnerschaft profitiere, die eine beträchtliche Unterstützung vorsehe, wodurch
    sich dieser Staat unwiderruflich auf den Weg zum Beitritt begeben könne. Sie beziehen   
    sich insoweit auf mehrere Dokumente, darunter die Verordnung (EG) Nr. 390/2001 des     
    Rates vom 26. Februar 2001 über die Hilfe für die Türkei im Rahmen der 
    Heranführungsstrategie und insbesondere über die Errichtung einer Beitrittspartnerschaft 
    (ABl. L 58, S. 1), die Verordnung (EG) Nr. 2500/2001 des Rates vom 17. Dezember 2001
    über die finanzielle Heranführungshilfe für die Türkei und zur Änderung der Verordnungen
   (EWG) Nr. 3906/89, (EG) Nr. 1267/1999, (EG) Nr. 1268/1999 und (EG) Nr. 555/2000 (ABl.     
   L 342, S. 1) und den Beschluss 2001/235/EG des Rates vom 8. März 2001 über die 
   Grundsätze, Prioritäten, Zwischenziele und Bedingungen der Beitrittspartnerschaft für die
   Türkische Republik (ABl. L 85, S. 13).

5.    Aus diesem Grund hätten die beklagten Organe in eklatanter Weise gegen die Entschließung von 1987 verstoßen. Das Parlament habe mit dieser Entschließung erklärt, dass die Weigerung der türkischen Regierung, den erwähnten Völkermord anzuerkennen, ein unüberwindliches Hindernis für die Prüfung eines möglichen Beitritts der Türkischen Republik zur Europäischen Union darstelle. 

6.    Nach Ansicht der Kläger stellt die Entschließung von 1987 einen Rechtsakt dar, der in gleicher Weise wie die Empfehlungen und Stellungnahmen Rechtswirkungen entfalten könne (Urteil des Gerichtshofes vom 13. Dezember 1989 in der Rechtssache C-322/88, Grimaldi, Slg. 1989, 4407). Im vorliegenden Fall entfalte die Entschließung von 1987 Rechtswirkungen oder sei dazu bestimmt, Rechtswirkungen zu entfalten, die über den Rahmen der internen Arbeitsorganisation des Parlaments hinausgingen


-3-

     (Urteil des Gerichts vom 2. Oktober 2001 in den Rechtssachen T-222/99, T-327/99 und   
     T-329/99, Martinez u. a./Parlament, Slg. 2001, II-2823). Denn mit dieser Entschließung   
    habe das Parlament öffentlich eine besondere Beitrittsbedingung für die Türkische 
    Republik aufstellen wollen, die in der vorherigen Anerkennung des genannten
    Völkermordes bestehe. Die in der Entschließung gebrauchten Formulierungen ließen im 
    Übrigen keinerlei Zweifel an der Absicht des Gemeinschaftsorgans.

7.    Die Kläger erinnern in dieser Hinsicht daran, dass das Parlament mit dem Inkrafttreten der Einheitlichen Europäischen Akte am 1. Juli 1987 aufgrund des inzwischen aufgehobenen Artikels 237 EWG-Vertrag die Befugnis gehabt habe, sich dem Beitritt der Türkischen Republik zu widersetzen, und dass sich das Erfordernis einer zustimmenden Stellungnahme des Parlaments nunmehr aus Artikel 49 des Vertrages über die Europäische Union ergebe. Sie heben hervor, dass die Entschließung von 1987 nach diesem Datum, nämlich am 20. Juli 1987, veröffentlicht worden und so zu ihrer Kenntnis gelangt sei.

8.    Infolgedessen habe die Entschließung von 1987 bei ihnen ein berechtigtes Vertrauen darauf, dass das Parlament gegebenenfalls von seinem Vetorecht hinsichtlich des Beitritts der Türkischen Republik Gebrauch mache, oder, allgemeiner gesagt, darauf entstehen lassen, dass sich dieses Organ der Prüfung der Kandidatur der Türkischen Republik widersetzen werde, solange diese den fraglichen Völkermord nicht anerkannt habe. Die oben in Randnummer 4 genannten Umstände stellten eine Verletzung dieses berechtigten Vertrauens dar.

9.    Die Kläger meinen deshalb, da sich die Gemeinschaft eine Verhaltens- und Erfolgspflicht auferlegt habe, genüge die bloße Feststellung eines Verstoßes gegen die Vorgaben der Entschließung von 1987, um eine hinreichend qualifizierte Verletzung des Gemeinschaftsrechts nachzuweisen.

10.    Die Kläger berufen sich außerdem auf einen Verstoß gegen mehrere Grundrechte, insbesondere das Recht darauf, keine unmenschliche oder erniedrigende Behandlung zu erleiden, und das Recht auf Achtung des Privatlebens, die in Artikel 3 und 8 der am 4. November 1950 in Rom unterzeichneten Europäischen Konvention zum Schutze der Menschenrechte und Grundfreiheiten verankert seien.

11.    Schließlich machen die Kläger geltend, dass sie als Mitglieder der armenischen Gemeinschaft und als Nachkommen von Überlebenden des fraglichen Völkermordes einen immateriellen Schaden erlitten.

12.    Insoweit tragen sie vor, dass das Verhalten der beklagten Organe eine Verletzung ihrer Würde darstelle, berücksichtige man die Tatsache, dass die Erinnerung an die Opfer des genannten Völkermordes und die Sorge um die historische Wahrheit integraler Bestandteil der Würde aller Armenier seien. Da dieser Völkermord integraler Bestandteil der Geschichte und Identität des armenischen Volkes sei, sei die Identität der Kläger selbst in irreparabler Weise durch das Verhalten der beklagten Organe beeinträchtigt. Schließlich führe es zu einer Marginalisierung und einem Inferioritätsgefühl in der armenischen Gemeinschaft, wenn die Realität des genannten Völkermordes in Frage gestellt werde. So bewirke die Haltung der Türkischen Republik eine Ächtung der Kläger, da sie als Opfer zweiter Klasse angesehen würden. Diese Umstände hätten zur Folge, dass die Kläger von einem tiefen Ungerechtigkeitsgefühl erfüllt seien, das sie auch daran hindere, ihre Trauer ausreichend zu verarbeiten.



-4-
Würdigung durch das Gericht


13.    Nach Artikel 111 seiner Verfahrensordnung kann das Gericht, wenn einer Klage offensichtlich jede rechtliche Grundlage fehlt, ohne Fortsetzung des Verfahrens durch Beschluss entscheiden, der mit Gründen zu versehen ist. Das Gericht sieht sich in Anbetracht der Klageschrift in der Lage, über die Begründetheit der vorliegenden Klage zu entscheiden, ohne die beklagten Organe anzuhören und ohne die mündliche Verhandlung zu eröffnen.

14.    Nach ständiger Rechtsprechung hängt die außervertragliche Haftung der Gemeinschaft im Sinne von Artikel 288 Absatz 2 EG davon ab, dass eine Reihe von Voraussetzungen erfüllt sind, nämlich die Rechtswidrigkeit des den Organen vorgeworfenen Verhaltens, das tatsächliche Vorliegen eines Schadens und das Bestehen eines Kausalzusammenhangs zwischen diesem Verhalten und dem geltend gemachten Schaden (Urteil des Gerichtshofes vom 29. September 1982 in der Rechtssache 26/81, Oleifici Mediterranei/EWG, Slg. 1982, 3057, Randnr. 16; Urteile des Gerichts vom 11. Juli 1996 in der Rechtssache T-175/94, International Procurement Services/Kommission, Slg. 1996, II-729, Randnr. 44, vom 16. Oktober 1996 in der Rechtssache T-336/94, Efisol/Kommission, Slg. 1996, II-1343, Randnr. 30, und vom 11. Juli 1997 in der Rechtssache T-267/94, Oleifici Italiani/Kommission, Slg. 1997, II-1239, Randnr. 20).

15.    Sobald eine dieser Voraussetzungen nicht vorliegt, ist die Klage in vollem Umfang abzuweisen, ohne dass die übrigen Voraussetzungen für die außervertragliche Haftung der Gemeinschaft geprüft zu werden brauchten (Urteil des Gerichtshofes vom 14. Oktober 1999 in der Rechtssache C-104/97 P, Atlanta/Europäische Gemeinschaft, Slg. 1999, I-6983, Randnr. 65).

16.    Im vorliegenden Fall führen die Kläger im Wesentlichen zwei Umstände an, die die außervertragliche Haftung der Gemeinschaft auslösen könnten, nämlich zum einen, dass der Türkischen Republik vom Europäischen Rat von Helsinki am 10. und 11. Dezember 1999 der Kandidatenstatus für den Beitritt zur Europäischen Union zuerkannt worden sei, und zum anderen, dass dieser Staat von einer Beitrittspartnerschaft mit der Europäischen Union profitiere.

17.    Was die Zuerkennung des Kandidatenstatus für den Beitritt zur Europäischen Union an die Türkische Republik angeht, so ist festzustellen, dass sie sich aus einer Handlung des Europäischen Rates ergibt, der kein Gemeinschaftsorgan im Sinne von Artikel 7 EG ist. Wie oben unter Randnummer 14 ausgeführt, kann jedoch nur das Verhalten eines Gemeinschaftsorgans die außervertragliche Haftung der Gemeinschaft auslösen. Unter diesen Umständen ist das Argument zurückzuweisen, dass die Zuerkennung des Kandidatenstatus für den Beitritt zur Europäischen Union an die Türkische Republik dazu angetan sei, die Haftung der Gemeinschaft auszulösen.

18.    Was den Umstand betrifft, dass die Türkische Republik von einer Beitrittspartnerschaft zur Europäischen Union profitiert, so stützen sich die Kläger auf die These, dass das Verhalten der beklagten Organe rechtswidrig sei, weil es gegen die Entschließung von 1987 verstoße.

19.    Dazu genügt die Feststellung, dass die Entschließung von 1987 ein Dokument ist, das rein politische Erklärungen enthält, die jederzeit vom Parlament geändert werden können. Aus diesem Grund kann sie nicht gegenüber ihrem Verfasser und erst recht nicht gegenüber den anderen beklagten Organen verbindliche Rechtswirkungen entfalten.



-5-

20.    Diese Schlussfolgerung genügt auch, um das Argument zurückzuweisen, dass die Entschließung von 1987 bei den Klägern ein berechtigtes Vertrauen darauf habe entstehen lassen können, dass sich die Organe nach dem Inhalt dieser Entschließung richten würden (in diesem Sinne Urteile des Gerichtshofes vom 11. Juli 1985 in den Rechtssachen 87/77, 130/77, 22/83, 9/84 und 10/84, Salerno u. a./Kommission und Rat, Slg. 1985, 2523, Randnr. 59, und vom 28. November 1991 in den Rechtssachen C-213/88 und C-39/89, Luxemburg/Parlament, Slg. 1991, I-5643, Randnr. 25).

21.    Bezüglich der angeblichen Verletzung der Grundrechte (siehe oben, Randnr. 10) genügt die Bemerkung, dass sich die Kläger auf die Behauptung beschränken, eine solche Verletzung habe stattgefunden, ohne zu erklären, inwiefern diese auf das den beklagten Organen im vorliegenden Fall vorgeworfene Verhalten zurückzuführen sein soll. 

22.    Nur nebenbei sei zum einen erwähnt, dass die Kläger offensichtlich nicht dargetan haben, dass die Voraussetzung hinsichtlich des Kausalzusammenhangs vorliegend erfüllt ist.

23.    Nach ständiger Rechtsprechung muss nämlich ein unmittelbarer Kausalzusammenhang zwischen dem von dem betreffenden Organ angeblich begangenen Fehler und dem geltend gemachten Schaden bestehen, für den der Kläger die Beweislast trägt (Urteil des Gerichts vom 24. April 2002 in der Rechtssache T-220/96, EVO/Rat und Kommission, Slg. 2002, II-2265, Randnr. 41, und die dort zitierte Rechtsprechung). Außerdem muss das Fehlverhalten des betreffenden Organs die unmittelbare und entscheidende Ursache für diesen Schaden sein (Beschlüsse des Gerichts vom 15. Juni 2000 in der Rechtssache T-614/97, Aduanas Pujol Rubio u. a./Rat und Kommission, Slg. 2000, II-2387, Randnr. 19, vom 16. Juni 2000 in den Rechtssachen T-611/97, T-619/97 und T-627/97, Transfluvia u. a./Rat und Kommission, Slg. 2000, II-2405, Randnr. 17, und vom 12. Dezember 2000 in der Rechtssache T-201/99, Royal Olympic Cruises u. a./Rat und Kommission, Slg. 2000, II-4005, Randnr. 26, auf Rechtsmittel bestätigt durch Beschluss des Gerichtshofes vom 15. Januar 2002 in der Rechtssache C-49/01 P, Royal Olympic Cruises u. a./Rat und Kommission, nicht in der amtlichen Sammlung veröffentlicht).

24.    Im vorliegenden Fall geht aus den Argumenten der Kläger hervor, dass sich der behauptete immaterielle Schaden aus der Weigerung der türkischen Regierung ergibt, den fraglichen Völkermord anzuerkennen, und nicht aus dem den beklagten Organen vorgeworfenen Verhalten. Die Kläger haben daher durch nichts dargetan, dass das den beklagten Organen vorgeworfene Verhalten die unmittelbare und entscheidende Ursache für den behaupteten Schaden war.

25.    Zum anderen ist zu der Voraussetzung, dass die Kläger einen tatsächlichen und sicheren Schaden erlitten haben müssen, festzustellen, dass sie sich in ihrer Klageschrift darauf beschränkt haben, in allgemeiner Form einen immateriellen Schaden geltend zu machen, der der armenischen Gemeinschaft zugefügt worden sei, ohne die geringste Angabe zum tatsächlichen Vorliegen und zum Umfang des Schadens zu machen, den sie nach ihrer Ansicht persönlich erlitten haben. Die Kläger haben somit keine Informationen gegeben, die dem Gericht die Feststellung ermöglichen, ob sie wirklich selbst einen tatsächlichen und sicheren Schaden erlitten haben (in diesem Sinne Urteil des Gerichtshofes vom 2. Juli 2003 in der Rechtssache T-99/98, Hameico Stuttgart u. a./Rat und Kommission, Randnrn. 68 und 69, Slg. 2003, II-0000).







-6-


26.    Die Kläger haben demnach offensichtlich nicht dargetan, dass die Voraussetzungen für eine außervertragliche Haftung der Gemeinschaft erfüllt sind.

27.    Aus dem Vorstehenden folgt, dass die Schadensersatzanträge offensichtlich unbegründet sind.

Kosten


28.    Nach Artikel 87 § 2 der Verfahrensordnung ist die unterliegende Partei auf Antrag zur Tragung der Kosten zu verurteilen.

29.    Im vorliegenden Fall ergeht der Beschluss nach Artikel 111 der Verfahrensordnung, bevor die Beklagten ihre Klagebeantwortung eingereicht haben und Kostenanträge stellen konnten. Deshalb ist Artikel 87 § 3 der Verfahrensordnung anzuwenden, wonach das Gericht die Kosten teilen kann, wenn ein außergewöhnlicher Grund gegeben ist.


30.    Da die Kläger unterlegen sind, sind ihnen die Kosten aufzuerlegen.

Aus diesen Gründen
hat

DAS GERICHT (Erste Kammer)
beschlossen:

1. Die Klage wird abgewiesen.
2. Die Kläger tragen die Kosten des Verfahrens.

Luxemburg, den 17. Dezember 2003
Der Kanzler
Der Präsident
H. Jung
B. Vesterdorf
1: Verfahrenssprache: Französisch.  



















•    Kararın Fransızca aslı-nihai karar-

ORDONNANCE DU PRÉSIDENT DE LA COUR
13 septembre 2004 (1)
«Pourvoi – Procédure en référé – Adhésion de la république de Turquie à l`Union européenne»
Dans l`affaire C-18/04 P(R),
ayant pour objet un pourvoi au titre de l`article 57, deuxième alinéa, du statut de la Cour de justice, introduit le 16 janvier 2004,
Grégoire Krikorian,
Suzanne Krikorian,
Euro-Arménie ASBL,
représentés par Me P. Krikorian, avocat,
parties requérantes,
les autres parties à la procédure étant:
Parlement européen, représenté par MM. A. Baas et R. Passos, en qualité d`agents, ayant élu domicile à Luxembourg,
Conseil de l`Union européenne, représenté par Mme S. Kyriakopoulou et M. G. Marhic, en qualité d`agents,
et
Commission des Communautés européennes, représentée par MM. C. Ladenburger et F. Dintilhac, en qualité d`agents, ayant élu domicile à Luxembourg,
parties défenderesses en première instance,
LE PRÉSIDENT DE LA COUR,
l`avocat général, M. M. Poiares Maduro, entendu,
rend la présente
Ordonnance
1
Le pourvoi est dirigé contre l’ordonnance du président du Tribunal de première instance du 17 décembre 2003, Krikorian e.a./Parlement, Conseil et Commission (T-346/03 R, non encore publiée au Recueil) (ci-après l’«ordonnance attaquée»).
2
Par cette ordonnance, le président du Tribunal a rejeté la demande en référé visant, notamment, à ce que les parties défenderesses en première instance suspendent la procédure d’examen de la candidature de la république de Turquie à l’adhésion à l’Union européenne et subordonnent la reprise de cette procédure à la reconnaissance par ledit État du génocide perpétré en 1915 contre les Arméniens vivant en Turquie.
3
L’ordonnance attaquée constate que le Tribunal a, par ordonnance du 17 décembre 2003, Krikorian e.a./Parlement, Conseil et Commission (T-346/03, non encore publiée au Recueil), rejeté comme manifestement non fondé le recours au principal et que, dès lors, il n’y a plus lieu de statuer sur la demande en référé.
4
Par leur pourvoi, les requérants demandent l’annulation de l’ordonnance attaquée et qu’il soit fait droit en totalité à leurs conclusions présentées en première instance.
5
Ils soutiennent que l’ordonnance rendue par le Tribunal dans l’affaire T-346/03 est entachée de plusieurs erreurs de droit et que, par voie de conséquence, l’ordonnance attaquée doit également être annulée.
6
À cet égard, il convient de rappeler que, en vertu de l’article 104, paragraphe 1, deuxième alinéa, du règlement de procédure du Tribunal, toute demande relative à une mesure provisoire visée à l’article 243 CE n’est recevable que si elle émane d’une partie à une affaire dont le tribunal est saisie et si elle se réfère à ladite affaire.
7
Il en découle nécessairement que, le Tribunal ayant rejeté le recours au principal, il n’y avait donc plus lieu à statuer sur la demande en référé, comme le président du Tribunal l’a à juste titre jugé.
8
Dans ces conditions, le pourvoi est manifestement non fondé et doit être rejeté. 
Par ces motifs, le président de la Cour ordonne:
1)
Le pourvoi est rejeté.
2)
Les dépens sont réservés.
Signatures. 
1 –
Langue de procédure: le français. 

•    KararIn Almancası-nihai karar -

AAD“nın birinci dairesinde esas No:T-346/03 ile görüsülüp rededilen -Türkce cevirisi ilisikte-ve temyiz edildikten sonra yine AAD dördüncücü dairesinde fransIz dilinde C-18/04 esas numarasI ile rededilip nihai karara baglanan dava sonucunun, resmi gazetede yayınlanan Almanca kIsa metni:
Amtsblattmitteilung
BESCHLUSS DES GERICHTSHOFES
(Vierte Kammer)
vom 29. Oktober 2004
in der Rechtssache C-18/04 P: Grégoire Krikorian u. a. gegen Europäisches Parlament, Rat der Europäischen Union, Kommission der Europäischen Gemeinschaften1
(Rechtsmittel - Außervertragliche Haftung der Gemeinschaft - Klage auf Schadensersatz Rechtsmittel, das zum Teil unzulässig und zum Teil unbegründet ist)
(Verfahrenssprache: Französisch)
In der Rechtssache C-18/04 P betreffend ein Rechtsmittel gemäß Artikel 56 der Satzung des Gerichtshofes, eingereicht beim Gerichtshof am 16. Januar 2004, Grégoire Krikorian, wohnhaft in Bouc-Bel-Air (Frankreich), Suzanne Krikorian, geb. Tatoyan, wohnhaft in Bouc-Bel-Air (Frankreich), Euro-Arménie ASBL mit Sitz in Marseille (Frankreich), Prozessbevollmächtigter: P. Krikorian, andere Verfahrensbeteiligte: Europäisches Parlament (Bevollmächtigte: A. Baas und R. Passos), Rat der Europäischen Union (Bevollmächtigte: S. Kyriakopoulou und G. Marhic) und Kommission der Europäischen Gemeinschaften (Bevollmächtigte: C. Ladenburger und F. Dintilhac), hat der Gerichtshof (Vierte Kammer) unter Mitwirkung des Kammerpräsidenten K. Lenaerts sowie der Richterin N. Colneric (Berichterstatterin) und des Richters J. N. Cunha Rodrigues - Generalanwalt: M. Poiares Maduro - am 29. Oktober 2004 einen Beschluss mit folgendem Tenor erlassen:
Das Rechtsmittel wird zurückgewiesen.
Die Rechtsmittelführer tragen die Kosten des Rechtsmittelverfahrens.
____________
1 - ABl. C 94 vom 17.4.2004.

AAD“nIn“  asagidaki bilgi bankasi adresinden yukarIdaki bilgilere dogrudan ulasilabilir.
http://curia.europa.eu/jurisp/cgi-bin/form.pl?lang=de

http://curia.europa.eu/jurisp/cgi-bin/form.pl?lang=de   .












INGILIZCE RESMI METIN

http://curia.europa.eu/jurisp/cgi-bin/form.pl?lang=en adresinden T-346/03 nolu dosya aratilarak ulasilabilinir.

ORDER OF THE COURT OF FIRST INSTANCE
17 December 2003 (1)
(Non-contractual liability of the Community - Action manifestly lacking any foundation in law)
In Case T-346/03,
Grégoire Krikorian, residing in Bouc-Bel-Air (France),
Suzanne Krikorian, residing in Bouc-Bel-Air,
Euro-Arménie ASBL, established in Marseille (France),
represented by P. Krikorian, lawyer,
applicants,
v
European Parliament, represented by R. Passos and A. Baas, acting as Agents, with an address for service in Luxembourg,
Council of the European Union, represented by S. Kyriakopoulou and G. Marhic, acting as Agents,
and
Commission of the European Communities, represented by F. Dintilhac and C. Ladenburger, acting as Agents, with an address for service in Luxembourg,
defendants,
APPLICATION for compensation for the non-material damage suffered by the applicants on account of, inter alia, recognition of Turkey`s status as a candidate for accession to the European Union,
THE COURT OF FIRST INSTANCE
OF THE EUROPEAN COMMUNITIES,
composed of: B. Vesterdorf, President, P. Mengozzi and M.E. Martins Ribeiro, Judges,
Registrar: H. Jung,
makes the following
Order
Facts and procedure
1.
By application lodged at the Registry of the Court of First Instance on 9 October 2003, the applicants brought this action for damages in which they seek compensation for the harm caused to them by, inter alia, recognition of Turkey`s status as a candidate for accession to the European Union, although that State has refused to acknowledge the genocide perpetrated in 1915 against the Armenians living in Turkey.
2.
The applicants claim that the Court of First Instance should:
- declare that the resolution of the European Parliament of 18 June 1987 on a political solution to the Armenian question (OJ 1987 C 190, p. 119) (‘the 1987 resolution’) has binding legal force in respect of the European Community;
- declare that the defendants are in serious breach of Community law to the prejudice of the applicants;
- order the defendants to pay each of the applicants the sum of EUR 1 in damages;
- order the defendant to pay the costs, assessed at EUR 30 000, plus interest.
3.
In a separate document, lodged at the Registry of the Court of First Instance on 9 October 2003, the applicants applied for interim measures seeking, in particular, suspension of the procedure for examining the Republic of Turkey`s candidature for accession to the European Union by the defendant institutions and asking that resumption of that procedure be made conditional on prior acknowledgement by that State of the abovementioned genocide.
Law
Arguments of the parties
4.
According to the applicants, the first element giving rise to the non-contractual liability of the Community is the fact that, at its meeting in Helsinki (Finland) on 10 and 11 December 1999, the European Council officially recognised the Republic of Turkey`s status as a candidate for accession to the European Union, but did not make that accession conditional on the prior acknowledgement by that State of the abovementioned genocide. Moreover, they note that the Republic of Turkey enjoys an accession partnership, which provides in particular for significant assistance to enable that State to begin the irreversible process of accession. They refer in that connection to several documents, including Council Regulation (EC) No 390/2001 of 26 February 2001 on assistance to Turkey in the framework of the pre-accession strategy, and in particular on the establishment of an Accession Partnership (OJ 2001 L 58, p. 1), Council Regulation (EC) No 2500/2001 of 17 December 2001 concerning pre-accession financial assistance for Turkey and amending Regulations (EEC) No 3906/89, (EC) No 1267/1999, (EC) No 1268/1999 and (EC) No 555/2000 (OJ 2001 L 342, p. 1) and Council Decision 2001/235/EC of 8 March 2001 on the principles, priorities, intermediate objectives and conditions contained in the Accession Partnership with the Republic of Turkey (OJ 2001 L 85, p. 13).
5.
The defendant institutions therefore blatantly failed to have regard to the 1987 resolution. In that resolution, the Parliament declared that the Turkish Government`s refusal to acknowledge that genocide constituted an insurmountable obstacle to the examination of the Republic of Turkey`s possible accession.
6.
According to the applicants, the 1987 resolution is a legal act which, in the same way as recommendations and opinions, can produce legal effects (Case C-322/88 Grimaldi [1989] ECR 4407. In this case, the 1987 resolution has or is intended to have legal effects going beyond the internal organisation of the Parliament`s work (Joined Cases T-222/99, T-327/99 and T-329/99 Martinez and Others v Parliament [2001] ECR II-2823). In that resolution the Parliament intended publicly to lay down a special condition for the Republic of Turkey`s accession, namely the prior acknowledgement by that State of the genocide in question. Moreover, the words used in the resolution leave no room for ambiguity as to the intention of that Community institution.
7.
The applicants note in that connection that, since the entry into force of the Single European Act on 1 July 1987, the Parliament had the power under Article 237 of the EEC Treaty, since repealed, to object to the Republic of Turkey`s accession; they state that the requirement of the assent of the Parliament is now laid down in Article 49 of the Treaty on European Union. They point out that the 1987 resolution was published - and therefore brought to their knowledge - after that date, namely on 20 July 1987.
8.
It follows that the 1987 resolution gave rise to a legitimate expectation on their part that the Parliament would, if necessary, exercise its right of veto on the Republic of Turkey`s accession or, more generally, that that institution would object to examination of the Republic of Turkey`s candidature as long as the latter had not acknowledged the genocide in question. The situation noted in paragraph 4 above constitutes an infringement of that legitimate expectation.
9.
The applicants therefore claim that, since the Community set itself an obligation of conduct and an obligation as to the result to be achieved, the mere fact that there has been a failure to have regard to the requirements of the 1987 resolution suffices to prove a sufficiently serious breach of Community law.
10.
The applicants also rely on an infringement of several fundamental rights, including the right not to be subjected to inhuman or degrading treatment and the right to respect for private life, laid down in Articles 3 and 8 of the European Convention for the Protection of Human Rights and Fundamental Freedoms, signed in Rome on 4 November 1950.
11.
Finally, the applicants claim that, as members of the Armenian community and descendants of survivors of the genocide in question, they have suffered non-material damage.
12.
In that respect, they state that the conduct of the defendant institutions is an affront to their dignity, in view of the fact, as they claim, that the memory of the victims of that genocide and the concern for historical truth are an integral part of the dignity of all Armenians. Moreover, since that genocide is an integral part of the history and identity of the Armenian people, the identity of the applicants is itself irreparably affected by the conduct of the defendant institutions. Finally, calling into question the reality of the abovementioned genocide brings about marginalisation and a feeling of inferiority within the Armenian community. Thus the attitude of the Republic of Turkey has the effect of ostracising the applicants, since they are regarded as second-rate victims. Those circumstances result in the applicants` harbouring feelings of deep injustice, which also prevents them from completing the mourning process satisfactorily.
Findings of the Court
13.
Under Article 111 of the Rules of Procedure of the Court of First Instance, where an action is manifestly lacking any foundation in law, the Court of First Instance may, by reasoned order and without taking further steps in the proceedings, give a decision on the action. In the light of the application, the Court of First Instance considers that it is able to give a decision on the substance of the present action, without hearing the observations of the defendant institutions and without opening the oral procedure.
14.
It is settled case-law that, for the Community to incur non-contractual liability within the meaning of the second paragraph of Article 288 EC a number of conditions must be satisfied, namely the illegality of the conduct alleged against the institutions, the fact of damage and the existence of a causal link between the alleged conduct and the damage complained of (Case 26/81 Oleifici Mediterranei v EEC [1982] ECR 3057, paragraph 16; Case T-175/94 International Procurement Services v Commission [1996] ECR II-729, paragraph 44; Case T-336/94 Efisol v Commission [1996] ECR II-1343, paragraph 30; and Case T-267/94 Oleifici Italiani v Commission [1997] ECR II-1239, paragraph 20).
15.
If any one of those conditions is not satisfied, the entire action must be dismissed and it is unnecessary to consider the other conditions for non-contractual liability on the part of the Community (Case C-104/97 P Atlanta v European Community [1999] ECR I-6983, paragraph 65).
16.
In this case, the applicants plead, essentially, two circumstances capable of giving rise to the non-contractual liability of the Community, namely recognition of the Republic of Turkey`s status as a candidate for accession to the European Union by the European Council at Helsinki on 10 and 11 December 1999, and the fact that that State enjoys a European Union accession partnership.
17.
As regards recognition of the Republic of Turkey`s status as a candidate for accession to the European Union, it must be stated that that is the result of an act of the European Council, which is not an institution of the Community within the meaning of Article 7 EC. As has been noted at paragraph 14 above, only the conduct of an institution of the Community can give rise to the non-contractual liability of the Community. In those circumstances, the argument that recognition of the Republic of Turkey`s status as a candidate for accession to the European Union gives rise to liability on the part of the Community must be rejected.
18.
As regards the fact that the Republic of Turkey enjoys a European Union accession partnership, the applicants rely on the argument that the conduct of the defendant institutions is unlawful because it is contrary to the 1987 resolution.
19.
It suffices to point out that the 1987 resolution is a document containing declarations of a purely political nature, which may be amended by the Parliament at any time. It cannot therefore have binding legal consequences for its author nor, a fortiori, for the other defendant institutions.
20.
That conclusion also suffices to dispose of the argument that the 1987 resolution could have given rise to a legitimate expectation, on the part of the applicants, that the institutions would comply with that resolution (see, to that effect, Joined Cases 87/77, 130/77, 22/83, 9/84 and 10/84 Salerno and Others v Commission and Council [1985] ECR 2523, paragraph 59, and Joined Cases C-213/88 and C-39/89 Luxembourg v Parliament [1991] ECR I-5643, paragraph 25).
21.
As regards the alleged breach of fundamental rights (see paragraph 10 above), it is sufficient to note that the applicants merely claim that such a breach took place, without explaining how that follows from the conduct of the defendant institutions complained of in this case.
22.
For the sake of completeness, it should be pointed out, first, that the applicants have manifestly not shown that the requirement of a causal connection is satisfied in this case.
23.
It is settled case-law that there must be a direct link of cause and effect between the fault allegedly committed by the institution concerned and the damage pleaded, the burden of proof of which rests on the applicant (Case T-220/96 EVO v Council and Commission [2002] ECR II-2265, paragraph 41, and the case-law cited). Moreover, the wrongful conduct of the institution concerned must be the direct and determining cause of that damage (orders of the Court of First Instance in Case T-614/97 Aduanas Pujol Rubio and Others v Council and Commission [2000] ECR II-2387, paragraph 19; Joined Cases T-611/97, T-619/97 to T-627/97 Transfluvia and Others v Council and Commission [2000] ECR II-2405, paragraph 17; and Case T-201/99 Royal Olympic Cruises and Others v Council and Commission [2000] ECR II-4005, paragraph 26, confirmed on appeal by order of the Court of Justice of 15 January 2002 in Case C-49/01 P Royal Olympic Cruises and Others v Council and Commission, not published in the ECR).
24.
In this case, it appears from the arguments put forward by the applicants that the alleged non-material damage is the result of the refusal by the Turkish Government to acknowledge the genocide in question rather than of the conduct of the defendant institutions complained of. In those circumstances, the applicants have not in any way shown that the conduct of the defendant institutions complained of is the direct and determining cause of the alleged damage.
25.
Secondly, as regards the requirement that the applicants must have suffered actual and certain damage, the applicants clearly confined themselves in their application to relying in general terms on non-material damage caused to the Armenian community, without giving the least indication as to the nature or extent of the damage which they consider they had suffered individually. Therefore the applicants have supplied no information that would enable the Court to find that the applicants in fact suffered actual and certain damage themselves (see, to that effect, Case T-99/98 Hameico Stuttgart and Others v Council and Commission [2003] ECR II-2195, paragraphs 68 and 69).
26.
In those circumstances, the applicants have manifestly not shown that the conditions under which the Community will incur non-contractual liability are satisfied.
27.
It follows from the foregoing that the claims for compensation are manifestly unfounded.
Costs
28.
In accordance with Article 87(2) of the Rules of Procedure, the unsuccessful party is to be ordered to pay the costs if they have been applied for in the successful party`s pleadings.
29.
However, in the present case, pursuant to Article 111 of the Rules of Procedure, the order is made before the defendants have lodged their defence and had the opportunity to apply for costs. It is therefore necessary to apply Article 87(3) of the Rules of Procedure, according to which the Court of First Instance may order the costs to be shared where the circumstances are exceptional.
30.
Since the applicants have been unsuccessful, they must be ordered to pay the costs.
On those grounds,

THE COURT OF FIRST INSTANCE,

hereby orders:

1. The action is dismissed.
2. The applicants shall bear the costs.

Luxembourg, 17 December 2003.

H. Jung
B. Vesterdorf
Registrar
President


AAD’nın gerekceli kararının FRANSIZCA ORIJINAL METNİ

Not: Dava -duruşma- dili Fransızcadır!

http://curia.europa.eu/jurisp/cgi-bin/form.pl?lang=fr adresinden T-346/03 nolu dosya aratılarak ulasilabilinir.

ORDONNANCE DU TRIBUNAL (première chambre)
17 décembre 2003 (1)
«Responsabilité non contractuelle de la Communauté – Recours manifestement dépourvu de tout fondement en droit»
Dans l`affaire T-346/03,
Grégoire Krikorian, demeurant à Bouc-Bel-Air (France),
Suzanne Krikorian, demeurant à Bouc-Bel-Air,
Euro-Arménie ASBL, établie à Marseille (France),
représentés par Me P. Krikorian, avocat,
parties requérantes,
contre
Parlement européen, représenté par MM. R. Passos et A. Baas, en qualité d`agents, ayant élu domicile à Luxembourg,
Conseil de l`Union européenne, représenté par Mme S. Kyriakopoulou et M. G. Marhic, en qualité d`agents,
et
Commission des Communautés européennes, représentée par MM. F. Dintilhac et C. Ladenburger, en qualité d`agents, ayant élu domicile à Luxembourg,
parties défenderesses,
ayant pour objet une demande d`indemnisation du préjudice moral que les requérants auraient subi en raison, notamment, de la reconnaissance du statut de candidat ayant vocation à l’adhésion à l`Union européenne à la république de Turquie,

LE TRIBUNAL DE PREMIÈRE INSTANCE
DES COMMUNAUTÉS EUROPÉENNES (première chambre),

composé de MM. B. Vesterdorf, président, P. Mengozzi, et Mme M. E. Martins Ribeiro, juges,
greffier: M. H. Jung,
rend la présente

Ordonnance

Faits à l’origine du litige et procédure
1
Par requête déposée au greffe du Tribunal le 9 octobre 2003, les requérants ont introduit le présent recours en indemnité, par lequel ils demandent la réparation du préjudice qui leur aurait été causé, notamment, par la reconnaissance du statut de candidat ayant vocation à l’adhésion à l’Union européenne à la république de Turquie, alors que cet État aurait refusé de reconnaître le génocide perpétré en 1915 contre les Arméniens vivant en Turquie.
2
Les requérants concluent à ce qu’il plaise au Tribunal:

déclarer que la résolution du Parlement européen, du 18 juin 1987, sur une solution politique de la question arménienne (JO C 190, p. 119, ci-après la «résolution de 1987») a force juridique contraignante à l’égard de la Communauté européenne;

déclarer que les parties défenderesses ont violé de façon suffisamment caractérisée le droit communautaire au préjudice des requérants;

condamner les parties défenderesses à payer à chacun des requérants la somme d’un euro à titre de dommages-intérêts;

condamner les défenderesses aux dépens, évalués à 30 000 euros, majorés d’intérêts.
3
Par acte séparé, enregistré au greffe du Tribunal le 9 octobre 2003, les requérants ont introduit une demande en référé visant, notamment, à ce que les institutions défenderesses suspendent la procédure d’examen de la candidature de la république de Turquie à l’adhésion à l’Union européenne et subordonnent la reprise de cette procédure à la reconnaissance préalable par ledit État du génocide susmentionné.

En droit
Arguments des parties
4
Selon les requérants, le premier élément générateur de la responsabilité non contractuelle de la Communauté réside dans le fait que le Conseil européen a, lors de sa réunion de Helsinki (Finlande) des 10 et 11 décembre 1999, officiellement reconnu à la république de Turquie le statut de candidat ayant vocation à l’adhésion à l’Union européenne, sans pour autant subordonner cette adhésion à la reconnaissance préalable par ledit État du génocide susmentionné. En outre, ils font observer que la république de Turquie bénéficie d’un partenariat pour l’adhésion, lequel prévoirait notamment une aide importante permettant à cet État de s’engager de façon irréversible sur la voie de l’adhésion. Ils se réfèrent à cet égard à plusieurs documents, dont les règlements (CE) n° 390/2001 du Conseil, du 26 février 2001, concernant l’assistance à la république de Turquie dans le cadre de la stratégie de préadhésion, et notamment l’instauration d’un partenariat pour l’adhésion (JO L 58, p. 1), et n° 2500/2001 du Conseil, du 17 décembre 2001, concernant l’aide financière de préadhésion en faveur de la république de Turquie et modifiant les règlements (CEE) n° 3906/89, (CE) n° 1267/1999, (CE) n° 1268/1999 et (CE) n° 555/2000 (JO L 342, p. 1), ainsi que la décision 2001/235/CE du Conseil, du 8 mars 2001, concernant les principes, priorités, objectifs intermédiaires et conditions du partenariat pour l’adhésion de la république de Turquie (JO L 85, p. 13).
5
De ce fait, les institutions défenderesses auraient méconnu de façon flagrante la résolution de 1987. Par cette résolution, le Parlement aurait déclaré que le refus du gouvernement turc de reconnaître ledit génocide constituait un obstacle incontournable à l’examen d’une éventuelle adhésion de la république de Turquie.
6
Selon les requérants, la résolution de 1987 constitue un acte juridique qui, de la même manière que les recommandations et les avis, peut produire des effets juridiques (arrêt de la Cour du 13 décembre 1989, Grimaldi, C 322/88, Rec. p. 4407). En l’espèce, la résolution de 1987 produirait ou serait destinée à produire des effets juridiques dépassant le cadre de l’organisation interne des travaux du Parlement (arrêt du Tribunal du 2 octobre 2001, Martinez e.a./Parlement, T 222/99, T 327/99 et T 329/99, Rec. p. II-2823). En effet, par ladite résolution, le Parlement aurait entendu poser publiquement une condition spéciale d’adhésion concernant la république de Turquie, consistant en la reconnaissance préalable par cet État du génocide en cause. En outre, les termes utilisés dans la résolution ne laisseraient subsister aucune ambiguïté quant à l’intention de l’institution communautaire.
7
Les requérants rappellent à cet égard que, dès l’entrée en vigueur de l’Acte unique européen, le 1er juillet 1987, le Parlement avait le pouvoir, en vertu de l’article 237 du traité CEE, depuis lors abrogé, de s’opposer à l’adhésion de la république de Turquie et indiquent que l’exigence d’un avis conforme du Parlement résulte désormais de l’article 49 du traité sur l’Union européenne. Ils relèvent que la résolution de 1987 a été publiée – et ainsi portée à leur connaissance – après cette date, à savoir le 20 juillet 1987.
8
Il en résulterait que la résolution de 1987 aurait fait naître dans leur chef une confiance légitime en l’exercice, le cas échéant, par le Parlement de son droit de veto concernant l’adhésion de la république de Turquie, ou, plus généralement, dans le fait que cette institution s’opposerait à l’examen de la candidature de la république de Turquie tant que celle-ci n’aurait pas reconnu le génocide en cause. Les circonstances rappelées au point 4 ci-dessus constitueraient une violation de cette confiance légitime.
9
Les requérants prétendent donc que, puisque la Communauté s’est imposée une obligation de comportement et une obligation de résultat, le seul constat de la méconnaissance des prescriptions de la résolution de 1987 suffit à établir une violation suffisamment caractérisée du droit communautaire.
10
Les requérants invoquent également une violation de plusieurs droits fondamentaux, dont notamment le droit de ne pas subir de traitement inhumain ou dégradant et le droit au respect de la vie privée, consacrés aux articles 3 et 8 de la convention européenne de sauvegarde des droits de l’homme et des libertés fondamentales, signée à Rome le 4 novembre 1950.
11
Enfin, les requérants font valoir que, en leur qualité de membres de la communauté arménienne et de descendants de personnes rescapées du génocide en cause, ils subissent un préjudice moral.
12
Ils indiquent, à cet égard, que le comportement adopté par les institutions défenderesses constitue une atteinte à leur dignité, compte tenu du fait, font-ils valoir, que la mémoire des victimes dudit génocide et le souci de la vérité historique font partie intégrante de la dignité de tous les Arméniens. En outre, puisque ledit génocide fait partie intégrante de l’histoire et de l’identité du peuple arménien, l’identité des requérants serait elle-même affectée de manière irréparable par le comportement des institutions défenderesses. Enfin, la remise en cause de la réalité du génocide susmentionné occasionnerait une marginalisation et un sentiment d’infériorité au sein de la communauté arménienne. Ainsi, l’attitude de la république de Turquie aurait pour effet de frapper les requérants d’ostracisme, ceux-ci étant considérés comme des victimes de second ordre. Ces circonstances auraient pour conséquence que les requérants nourriraient un sentiment de profonde injustice, ce qui les empêcherait également d’accomplir leur deuil de manière satisfaisante.
Appréciation du Tribunal
13
Aux termes de l’article 111 du règlement de procédure du Tribunal, lorsqu’un recours est manifestement dépourvu de tout fondement en droit, le Tribunal peut, sans poursuivre la procédure, statuer par voie d’ordonnance motivée. Au vu de la requête, le Tribunal s’estime en mesure de statuer sur le fond du présent recours, sans entendre les observations des institutions défenderesses et sans engager de procédure orale.
14
Il résulte d’une jurisprudence constante que l’engagement de la responsabilité non contractuelle de la Communauté, au sens de l’article 288, deuxième alinéa, CE, est subordonné à la réunion d’un ensemble de conditions, à savoir l’illégalité du comportement reproché aux institutions, la réalité du dommage et l’existence d’un lien de causalité entre le comportement allégué et le préjudice invoqué (arrêt de la Cour du 29 septembre 1982, Oleifici Mediterranei/CEE, 26/81, Rec. p. 3057, point 16; arrêts du Tribunal du 11 juillet 1996, International Procurement Services/Commission, T 175/94, Rec. p. II 729, point 44; du 16 octobre 1996, Efisol/Commission, T 336/94, Rec. p. II 1343, point 30, et du 11 juillet 1997, Oleifici Italiani/Commission, T 267/94, Rec. p. II 1239, point 20).
15
Dès lors que l’une de ces conditions n’est pas remplie, le recours doit être rejeté dans son ensemble sans qu’il soit nécessaire d’examiner les autres conditions de la responsabilité non contractuelle de la Communauté (arrêt de la Cour du 14 octobre 1999, Atlanta/Communauté européenne, C 104/97 P, Rec. p. I 6983, point 65).
16
En l’espèce, les requérants invoquent, en substance, deux circonstances susceptibles d’engager la responsabilité non contractuelle de la Communauté, à savoir, d’une part, la reconnaissance du statut de candidat ayant vocation à l’adhésion à l’Union européenne à la république de Turquie par le Conseil européen de Helsinki des 10 et 11 décembre 1999 et, d’autre part, le fait que cet État bénéficie d’un partenariat pour l’adhésion à l’Union européenne.
17
En ce qui concerne la reconnaissance du statut de candidat ayant vocation à l’adhésion à l’Union européenne à la république de Turquie, force est de constater qu’elle résulte d’un acte émanant du Conseil européen, lequel n’est pas une institution de la Communauté au sens de l’article 7 CE. Or, ainsi qu’il a été rappelé au point 14 ci-dessus, seul le comportement d’une institution de la Communauté peut engager la responsabilité non contractuelle de la Communauté. Dans ces circonstances, il y a lieu de rejeter l’argument selon lequel la reconnaissance du statut de candidat ayant vocation à l’adhésion à l’Union européenne à la république de Turquie serait de nature à engager la responsabilité de la Communauté.
18
En ce qui concerne le fait que la république de Turquie bénéficie d’un partenariat pour l’adhésion à l’Union européenne, il y a lieu de constater que les requérants se fondent sur la thèse selon laquelle le comportement des institutions défenderesses est illégal parce qu’il serait contraire à la résolution de 1987.
19
Il suffit de relever à cet égard que la résolution de 1987 est un document contenant des déclarations de caractère purement politique, lesquelles peuvent, à tout moment, être modifiées par le Parlement. Elle ne saurait, de ce fait, produire d’effets juridiques obligatoires à l’égard de son auteur ni, a fortiori, à l’égard des autres institutions défenderesses.
20
Cette conclusion suffit également à écarter l’argument selon lequel la résolution de 1987 aurait pu faire naître une confiance légitime, chez les requérants, en ce que les institutions s’aligneraient sur la teneur de ladite résolution (voir, en ce sens, arrêts de la Cour du 11 juillet 1985, Salerno e.a./Commission et Conseil, 87/77, 130/77, 22/83, 9/84 et 10/84, Rec. p. 2523, point 59, et du 28 novembre 1991, Luxembourg/Parlement, C 213/88 et C 39/89, Rec. p. I 5643, point 25).
21
En ce qui concerne la prétendue violation des droits fondamentaux (voir point 10 ci-dessus), il suffit de constater que les requérants se bornent à affirmer qu’une telle violation aurait eu lieu, sans expliquer en quoi celle-ci découlerait du comportement reproché en l’espèce aux institutions défenderesses.
22
À titre surabondant, il convient de relever, d’une part, que les requérants n’ont manifestement pas démontré que la condition relative au lien de causalité est remplie en l’espèce.
23
En effet, il est de jurisprudence constante qu’il doit exister un lien direct de cause à effet entre la faute prétendument commise par l’institution concernée et le préjudice invoqué, lien dont il appartient au requérant d’apporter la preuve (arrêt du Tribunal du 24 avril 2002, EVO/Conseil et Commission, T 220/96, Rec. p. II 2265, point 41, et la jurisprudence citée). En outre, le comportement fautif de l’institution concernée doit être la cause directe et déterminante de ce préjudice (ordonnances du Tribunal du 15 juin 2000, Aduanas Pujol Rubio e.a./Conseil et Commission, T-614/97, Rec. p. II-2387, point 19; du 16 juin 2000, Transfluvia e.a./Conseil et Commission, T 611/97, T-619/97 à T 627/97, Rec. p. II-2405, point 17, et du 12 décembre 2000, Royal Olympic Cruises e.a./Conseil et Commission, T 201/99, Rec. p. II 4005, point 26, confirmée sur pourvoi par ordonnance de la Cour du 15 janvier 2002, Royal Olympic Cruises e.a./Conseil et Commission, C 49/01 P, non publiée au Recueil).
24
En l’espèce, il ressort des arguments présentés par les requérants que le préjudice moral allégué résulte du refus par le gouvernement turc de reconnaître le génocide en cause et non pas du comportement reproché aux institutions défenderesses. Dans ces circonstances, les requérants n’ont en rien démontré que le comportement reproché aux institutions défenderesses soit la cause directe et déterminante du préjudice allégué.
25
D’autre part, en ce qui concerne la condition selon laquelle les requérants doivent avoir subi un préjudice réel et certain, force est de constater que les requérants se sont bornés, dans leur requête, à invoquer, en termes généraux, un préjudice moral qui serait causé à la communauté arménienne, sans donner la moindre indication sur la matérialité et l’étendue du préjudice qu’ils estiment avoir personnellement subi. Ainsi, les requérants n’ont pas fourni d’informations permettant au Tribunal de constater que les requérants ont effectivement subi un préjudice réel et certain qui leur soit propre (voir, en ce sens, arrêt du Tribunal du 2 juillet 2003, Hameico Stuttgart e.a./Conseil et Commission, T-99/98, Rec. p. II-2195, points 68 et 69).
26
Dans ces circonstances, les requérants n’ont manifestement pas démontré que les conditions engageant la responsabilité non contractuelle de la Communauté sont réunies.
27
Il résulte de ce qui précède que les conclusions en indemnité sont manifestement non fondées.

Sur les dépens
28
En vertu de l’article 87, paragraphe 2, du règlement de procédure, la partie qui succombe est condamnée aux dépens, s’il est conclu en ce sens.
29
Toutefois, dans la présente espèce, en vertu de l’article 111 du règlement de procédure, l’ordonnance est rendue avant que les parties défenderesses aient déposé leur mémoire en défense et pu conclure sur les dépens. Il y a donc lieu de faire application de l’article 87, paragraphe 3, du règlement de procédure, selon lequel le Tribunal peut répartir les dépens pour des motifs exceptionnels.
30
Les requérants ayant succombé, il y a lieu de les condamner aux dépens.

Par ces motifs,
LE TRIBUNAL (première chambre)

ordonne:
1) Le recours est rejeté.
2) Les parties requérantes sont condamnées aux dépens.
Fait à Luxembourg, le 17 décembre 2003.

Le greffier     Le président
H. Jung    B. Vesterdorf





-------- Original-Nachricht --------
> Datum: Sat, 14 Jan 2012 02:44:06 -0800 (PST)
> Von: Riza Muftuoglu <rsmuftuoglu@yahoo.com>
> An: Refik Mor <Refik_Mor@gmx.de>
> Betreff: Yan: T-346/03 dosya numaralı AVRUPA ADALET DiVANI KARARINI SARKOZY nin ÖNÜNE KOYUN ve BU OYUN BITSIN- SARKOZY `ye AÇIK MEKTUP

> Sayın Refik Mor, gayretleriniz takdire şayandır.Mektuplarınızı
> gerekli yerlere iletiyorum. Türkmeclisi sitesine de konuldu. Ancak arkadaşlar
> dosyayı açamadılar ve bana yazdığınız metin ekindeki mektupları
> koydular.İnşallah açılmayan dosyalarla aynıdır. Aynı değilse ve zahmet
> olmayacaksa bu dosyaları da açıp düz metin olarak
> gönderebilirmisiniz? .Ankara`ya geldiğinizde beklerim.Selamlar.Rıza Müftüoğlu
>
> --- 14/01/12 Cts tarihinde Refik Mor <Refik_Mor@gmx.de> şöyle yazıyor:
>
>
> Kimden: Refik Mor <Refik_Mor@gmx.de>
> Konu: T-346/03 dosya numaralı AVRUPA ADALET DiVANI KARARINI SARKOZY nin
> ÖNÜNE KOYUN ve BU OYUN BITSIN- SARKOZY `ye AÇIK MEKTUP
> Kime: rsmuftuoglu@yahoo.com
> Tarihi: 14 Ocak 2012 Cumartesi, 0:09
>
>
> ,
>
> Değerli Rıza bey,
>
> Sarkoyz ve kanun taslağının mucidi Valerie BOYER`e yazdığım Türkce
> ve İngilizce mektubu da gönderiyorum
>
> e-mailleri gerekli yerlere ulaştırma açısından kolunuz çok uzun.
>
> Bu Maıl`i elinizdeki TÜM adreslere göndermenizi RİCA ediyorum.
>
> Bu konuda elinizden geleni lütfen yapın
>
> Çıkmadık candan umut kesilmez derler
>
> Fransa`da Haftaya senatoda oylama olacak.Kulun artık birşey yapacak
> durumu kalmadı galiba ve işimiz Allah kalmişa benzer.
>
> Ben Fransa ve Almanya büyükelçiliklerine ve Hamburg konsolosluğuna hem
> telefon ederek durum anlattım, gönder biz size döneriz dediler.
>
> Ama gözümün kökü ağardı bekleye bekleye.
>
> şimdiden teşekkürler ve bekliyorum.
>
> Refik Mor
>
> KAMU OYUNA DUYURU,
>
> ilişikte, `Ermeni sıykırımı` meselesine son verecek olan, temyizi
> (itirazı) olmayan Avrupanın en yüksek mahkemelerinden olan,  Avrupa Adalet
> Divanı kararı ve bu konu  ile ilğili çalışmamı ilğinize
> sunuyorum.
>
> Refik Mor
> Neumünster meclis üyesi-CDU/Almanya
>
> Dava konusunda ZORUNLU Açıklayıcı ek not: YOKSA ANLIYAMASSINIZ:
>
> ``Akit dışı sorumluluk ve .....``
>
> kastedilen:
>
> Birileri ile akit (anlaşma), örneğin kararda adı geçen 1999-Helsinki
> anlaşmasını imzalarsınız. Anlaşmaya yazılmadığı halde,
> anlaşmamın parçası olan ve bütün modern dünya tarafından benimsenmiş ve
> kabul edilmiş teamüller vardır. Örnegin. Sipariş alıp üreteceginiz
> ürünün imalatında küçük çocukları çalıştırıp emek sömürüsü
> yapmanız yasaktır.Aksi takdirde, tazminat ödemeden, Akit geçersiz
> sayılabilir.
> 1999`da AB üyeliği adaylığına kabul edilen Helsinki anlaşması da,
> Ermenilere göre fesih edilmeli ve Türkiye AB`ne alınmamalıdır, çünkü
> Ermenilere göre Türkler Ermenilere soykırım uygulamışlardır.Yani
> anlaşmada olmadıyı halde anlaşma dışı sorumluluklar ihlal edilmiştir
> ve bu konuda dava açılmıştır..
> Ve tabii ki C-190 AP siyasi kararına çok güvenerek.
>
>
> Avrupa Adalet Divanının Ermenilere sorduğu ise şudur.
>
> Tamam kardeşim. Türklerin soykırım yaptıgını ispatla, mesele yok,
> her şeyi yapalım.
>
> SONUÇ:AAD kararını okuyun.Ermeni diasporasının  Davasının reddine
> ve 30 bin Avro  masrafın Ermeni diasporası tarafından ödenmesine KARAR
> VERİLMİŞTİR denmektedir. Karara itiraz edilir. Sonuç
> değişmeyecektir.
>
> Hepsi ek olarak sunduğum çalışmalarımda tek tek sunulmuştur.
>
> Bir başından, bir ortasından bir de sonundan okuyacaksanız hiç
> başlamayın.
>
> Kaş yapayım derken göz çıkartırsınız.
>
> Çünkü:
>
>
> YARIM DOKTOR CANDAN, YARIM HOCA İMANDAN EDER!!!
>
> İyi günler dileklerimle.
>
> Refik Mor
>
>
>
>
>
>
>
>
>
>
>
>
>
> Sayın Ali Ahmet bey,
> T.C. Berlin Büyükelçisi
>
> ilişikte sunduğum
> Avrupa Adalet Divanı kararını lütfen Sarkozy ve Boyer`in önüne koyun
> ve bu oyun bitsin.!!!
>
> Bu konu ile ilğili
> Paris Büyükelçiliğine ve
> Hamburg Başkonsolsluğuna gönderdiğim dokğmanları ilğinize
> sunuyorum.
>
>
>
> Berati bey,
>
> T.C. Hambur Konsolosu
>
> T.C. paris büyükelçiliğine yolladığım
>
> 1.
> Sarkozy`ye ve
> Valerıe BOYER`e
>
> tazdığım açık mektubun Türkce ve ingilizce`sini aynen gönderiyorum.
>
>
> AYRICA :
>
> 2.
> Avrupa Adalet Divannın bu konu hakkındaki kararını,
> a)bu kararın Türkce çevirisini
> b)Fransızca asıl metni ile
> c)Almanca ve Ingilizce resmi metinlerini
> d)Benim bu karar hakkında yaptığım tarihi ve siyasi çerçevedeki
> hukuki   yorumunu
> e)Sözde Ermeni soykırımından dolayı `özür` dileyenlere karşı
> yayınladığım basın açıklamamı
> f)İngiliz Baron ve milletvekili Flather`e,
>
> İngiltere`de söz konusu soykırım hakkında önerge verdiğinden
> dolayı yazdığım mektubun Türkce`sini, Almanca^sını ve Ingilizce`sini
>
> ilişikte ek olarak gönderiyorum.
> Gerekenin yapılmasını rica ediyorum.
> saygılarımla
>
> Refik Mor
>
> Ek not:
> İlk dağıttığımda, İnternette dolaşan benim bu zihinsel ürünüme
> maalesef bir çok kişi, benim ismimi silip kendi isimlerini yazarak
> (bunların içinde prof...v.s. ünvanlıları da var)etrafa dagıttılar.
> Bunu ben bizim sosyolg arkadaşa sordum ve cevabı şu oldu.:
>
> `kendi kendini aşamayanların, ilkel benliklerinin toplumun
> çıkarlarının önüne geçirme çabası`
>
> olarak yorumladı.
> Ne kadar doğru orasını pek anlamadım.
> Şurası doğrudur ki, böyle konularda başarısz olmamızın, başta
> sorumlusu biziz. Ermeniler değildir.
>
>
>
>
>
>
>
> ÇOK ACİL....S.O.S...
>
> PARİS TÜRK BÜYÜKELÇİLİĞİNE VE HAMBURG BAŞKONSOLOSLUĞUNA
>
> BERATİ ALVER Beye ulaştırılmak üzere:
>
> Y.Müh.Refik Mor
> Yeminli tercüman ve çevirmen
>
> Neumünster meclis üyesi/CDU
>
> Tel.0049-4321-28698
> Cep tel.: 0172 453 82 87
>
> www.refik-mor.de
>
> Sayın yetkili,
> sekreterinizin verdiği e-maıl adresi yoluyla size yazıyorum.
>
> Mekrubun Türkce”si ve Ingilizce”si
>
> Fransızca`sının adıma çevirisi yapılıp ve yine adıma
> cumhurbaşkanı Sarkozy`ye ve kanun taslağı sahibi miiletvekili Boyer`e gönderilmesi.
>
> Ben posta adreslerine bugün gönderdim fakat e-maıl adreslerine
> ulaşamıyorum.
>
> Ayrıca,sözü edilen kararın Türkce çevirisini,
> siyasi ve tarihi çerçeve içinde yaptığım hukuki yorumumu ek olarak
> yolluyorm.
>
> Ek Not:Ingilterede 5-6 ay önce, Ermeni soy kırımı vesilesi ile
> verilecek olan soru önergesine ilişkin, ıngiliz milletvekiline yazdığım
> mektubu Hamburg başkonsolosloğunda ingilizceye çevirmelerini rica
> ettiğimde, bana:
>
> ``biz o işlerle uğraşmıyoruz denmiştir` ((bunu bana diyen Canan
> Topcu`dur, şahidi ıse konsolos sekreteridir.
>
> Yazdığım bu mektubu basın mensupları ve kamu oyu ile buğün
> paylaşmış durumdayım.
>
> Yardımlarınız için teşekkürler
>
> saygılarımla
>
> Refık Mor
>
>
>
>
>
> Refik Mor Neumünster, 03.01.2012
> Geibelstr.13
> 24536 Neumünster
> Allemagne
>
> Sayın Cumhurbaşkanı Sarkozy,
> Sayın UMP- milletvekili Boyer,
>
> Tarafınızdan verilen;
>
> ’’Resmi olarak taınan soykırım suçlarının inkarına 1 yıl hapis
> ve 45 bin Euro para cezası’’
>
> öngören kanun tasarısı, Fransa meclisinde kabul edilmiş
> bulunmaktadır.
>
> Bu girişiminizi, parlamenter olmanız gereği en doğal hakkınız olarak
> görüyorum.
>
> Yalnız burada doğal ve hukuki olmayan birşey varsa, o da kabul edilen
> resmi önerğenizin Avrupa Adalet Divanı kararı karşısında artık
> hukuki bir dayanağının olmadığıdır.
>
> Avrupa Parlamentosunun siyasi kararı ile Fransız parlamentosunun siyasi
> kararından, Avrupa Adalet Divanı’nın hukuki kararının   bu
> ikisinden üstün olduğunu,  hepimiz biliyoruz.
>
> Lütfen benim görüşümü de dinlemenizi rica ediyorum.
>
> Bu konudaki Fransız ve Alman  parlamentolarının resmi kararlarını,
> bir yana bırakın,
>
> 20 Temmuz 1987’de
>
> Avrupa parlamentosu C-190 esas nolu resmi kararı ile, içerik olarak :
>
> ‘’Türkiye Ermeni soykırımını tanımadığı müddetce, AB’ne
> üye olamaz’’
>
> denen siyasi bir karar almıştır.
>
> Peki bu karar hâla geçerlimidir. Bunun cevabı aşağıdadır.
>
> AB’nin verdiği bu siyasi kararla ‘’cesaretlenen’’ Ermeni
> diasporasının Fransa’daki sözcüsü- ve avukatı olan  Suzanne ve Gregoire
> Krikorian, 1999’da Helsinki kararıyla Türkiye’nin AB üyeliğine aday
> devlet yapılması üzerine,
>
> Ermeni soykırıımına atıfta bulunarak,
>
> • Avrupa Parlamentosu’na,
> • Avrupa Birliği Konseyi’ne ve
> • Avrupa Birliği Komisyonu’na karşı
>
> Avrupa Adalet Divanı’nda
>
> ‘‘Birliğin akit dışı sorumluluğu ve davanın esassızlık
> ((gerekcesizlik)) konumu’ ‘
>
> ile ilğili, maddi ve manevi tazminat davası açmışlardır.
>
> Yukarıda , davanın içeriğini oluşturan;
>
> ‘’Birliğin akit ((Antlaşma)) dişi sorumluluğundan’’
>
> Kasdedilen:
>
> uluslararası insan hakları ve 1915 olaylarında yaşanan trajik tarihi
> olaylardır.
> Yani Ermenilere haksızlık edilerek soykırım uygulandığını iddia
> etmişlerdi.  Ancak, Suzanne ve Gregorie Krikorian bu davayı kaybettiler
> çünkü iddialarını ispatlayamadılar.
>
> Ermeni Diyasporası için adeta bir ‘’ön soykırım davası’’,
> olarak değerlendirilen bu maddi ve manevi tazminat davası, Avrupa Adalet
> Divanı tarafından 17 Aralık 2003 tarihinde Esas No: T-346/03 kararı ile
> rededilir ve kendileri de 30 bin Euro’luk mahkeme masraflarını ödemeye
> mahkum edilmişlerdir.
>
> AAD’nın rededtiği T-346/03 esas sayılı (dosya numaralı) davanın 25
> nolu gerekcesinde, hakim aynen söyle demektedir:
>
> T-346/03 esas nolu karardan 25 numaralı alıntı :
>
> 25.
> Davacıların gerçekten  ve somut zarar  görmüş olduklarını
> gösteren deliller  konusuna  gelince; davacılar, dava dilekcesinde genel
> ifadelerle Ermeni birliğinin uğradığı manevi zararın talebi ile
> sınırlı kalmış olup,  ne bu konuda,  ne de şahsen kendilerinin ugradıgı
> zararın kapsamı hakkında  zerre kadar  dahi delil gösterememiş
> olmalarıdır  Davacılar  bununla, kendilerinin gerçekten ve somut olarak
> zarar görüp görmedikleri  hakkında mahkemenin hüküm verebilmesi için
> yeterli bilği  verememişlerdir. (AAD’nın bu konuda 2 Temmuz 2003
> tarihli T-99/98,  Hameico Stutgart /konsey ve komısyon ((Emsal))davası kararı
> ve komisyonun  No.68 ve 69, Slg.2003, II-0000 kararı)
> Alıntının sonu.
>    
>       T-346/03 esas nolu kararının 10.cu numarasından alıntı :
>       10.
>       ‘’Davacılar ayrıca, bir çok temel insan haklarının,
> özellikle 4.Kasım 1950 yılında             
>       Roma’da imzalanan insan hakları ve temel özgürlükleri
> koruma altına alan  Avrupa 
>       sözleşmesinin 3. ve 8. maddesine dikkat çekerek, burada sözü
> edilen,  özel yaşam 
>       hakkının kutsallığı,  aşağılayıcı veya insanlık
> dışı Muameleye tabi  tutulmama
>       haklarının ihlal  edidiğini,  savunmaktadırlar.’’
>
>       Ve yine:
>       T-346/03 esas nolu karardan 21  numaralı alıntı :
>        21.
>        ‘’Temel hakların sözde ihlali konusunda ise,
> (yukarıdaki 10. numaraya  bakınız)       
>        davacıların, böyle  temel insan haklarının ihlali
> iddiası ile sınırlı  kalıp, bunun davalı     
>        organlara atfedılen suç ile ne kadar ilğili olduğunu
> açıklayamamasını belirtmek   
>        yeterlidir. ‘’
>
> Ermeni diasporası bunun üzerine temyize gider (karar”a itiraz eder).
>
> Avrupa Adalet Divanı’nın dördüncü dairesinde görülen temyiz
> davası, (itiraz davasI) 17.04.2004 tarihinde, C-18/04 P Esas nolu nihai karar
> ile yeniden rededilir.
>
> Sayın Cumhurbaşkanı Sarkozy,
> Sayın UMP- milletvekili Boyer,
> Yahudi soykırımının (Holocaust) Almanlar tarafından yapıldığı,
> Nürnberg mahkemesi tarafından hukuken karara bağlanmış olup, bunu inkar
> etmek de doğal olarak Almanya’da suçtur.
> Ama, hukuken kesinleşmemiş bir konu hakkında siyasetin ceza kesmesi
> ise, ancak muz cumhuriyetlerinde mümkündür.
> İspata dayandırılmadan yaptığınız yukarıda sözünü ettiğim bu
> kanun, Avrupa Adalet Divanı karşısında artık hiç bir hukuki dayanağı
> maalesf bulunmamaktadır. .
> Bundan dolayıdırki, yukarıda adı geçen Avrupa Adalet Divanı’nın
> hukuki kararına, her demokrat gibi sizin de uymanızı ve Türk’leri
> haksız yere itham ettiğinizden dolayı, verdiğiniz yasa önergesini geri
> çekerek , tüm Türk halkından özür dilemenizi talep ediyorum.
> Aksi takdirde, bu sizin pirus zaferinizden öte gitmeyecektir.
> Çünkü mahkeme kararları, resmi karardan üstündür.
> Tabiki bu kural demokratik devletler için  geçerli bir kuraldır.
>
> Refik Mor
>
>
> Ek not : Refik Mor 2003 yılından beri  CDU- Neumünster Meclis
> Üyesidir- 
>              
>
>
>
>
> Refik Mor Neumünster,                                 
>                                                  
>            12.01.2012
> Geibelstr.13
> 24536 Neumünster
> Allemagne
>
> Monsieur Le President Sarkozy,
> UMP Parliamentarian M. Boyer
> The proposal penned by you “to severely penalize those who deny
> officially recognized genocide with one year jail term and 45,000 Euro” has been
> voted into law by the French Parliament.   
> I see this initiative of yours as your natural right as a parliamentarian.
> However, if there is something unnatural and unlawful about this official
> example of yours is that, it has no legal basis when faced with the Court
> of Justice of the European Union decision.   We all know that the
> European Court overrules the political decisions of both the French and the
> European Parliaments.
> I beg you to please listen to my view also.
> Besides the official decisions of the French and German Parliaments on
> this subject, the European Parliament had also taken the political decision
> that
> “Turkey cannot become a member of the EU unless they accept the Armenian
> genocide”
> with the C-190 official decision of July 20, 1987.
> The answer to the query if this decision is still valid is as follows:
> Emboldened by this political decision of the EU, after Turkey became a
> candidate in 1999 with the Helsinki declaration, the speaker of the Armenian
> Diaspora in France and also their lawyer Suzanne and Gregorie Krikorian
> opened up a court case at the European Court of Justice demanding physical and
> moral compensation in reference to the Armenian genocide for “the
> Union’s responsibility beyond the agreement and the invalidity of the case”
> against
> (1) the European Parliament,  (2) the European Union Council and(3) the
> European Union Commission.
> What is meant by “the Union’s responsibility beyond the agreement”
> that made up the substance of the case mentioned above is international
> human rights and the historical tragic events of 1915.  Their claim was the
> Armenians were treated unjustly and were victims of genocide.  However,
> Suzanne and Gregorie Krikorian lost this case because they could not prove
> their claims.  This physical and moral compensation court case which was
> deemed as a “pre-genocide” case for the Armenian Diaspora was refused by the
> European Court of Justice on 17 December 2003 with decision number:
> T-346/03 and they were ordered to pay the 30,000 Euro as court expenses.
> The judge said the following at the 25th reasoning of the European Court
> of Justice ruling number
> T-346/03:
> QUOTE:
> 25.
> ‘’Secondly, as regards the requirement that the applicants must have
> suffered actual and certain damage, the applicants clearly confined
> themselves in their application to relying in general terms on non-material damage
> caused to the Armenian community, without giving the least indication as to
> the nature or extent of the damage which they consider they had suffered
> individually. Therefore the applicants have supplied no information that
> would enable the Court to find that the applicants in fact suffered actual and
> certain damage themselves (see, to that effect, Case T-99/98 Hameico
> Stuttgart and Others v Council and Commission [2003] ECR II-2195, paragraphs 68
> and 69).’’
> UNQUOTE
>
>
>
>
> Again at the 10th item of the European Court of Justice ruling number
> T-346/03:
> QUOTE:
> 10.
> ‘’The applicants also rely on an infringement of several fundamental
> rights, including the right not to be subjected to inhuman or degrading
> treatment and the right to respect for private life, laid down in Articles 3
> and 8 of the European Convention for the Protection of Human Rights and
> Fundamental Freedoms, signed in Rome on 4 November 1950. ‘’
> UNQUOTE
> Also another excerpt from the same ruling number T-346/03:
> QUOTE:
> 21.
> ‘’As regards the alleged breach of fundamental rights (see paragraph
> 10 above), it is sufficient to note that the applicants merely claim that
> such a breach took place, without explaining how that follows from the
> conduct of the defendant institutions complained of in this case. ‘’
> UNQUOTE
> The Armenian Diaspora objected to this decision at the Court of Appeals.
> The appeals case seen at the fourth district of the European Court of
> Justice was refused again with a final decision on 17.04.2004 and with
> principal number C-18/04 P.
> Monsieur Le President Sarkozy
> UMP Parliamentarian M. Boyer,
> The Jewish Holocaust was legally established by the Nuremberg Tribunals so
> it is naturally a crime to deny it.  However, to demand compensation
> based on a political verdict on a subject which did not become absolute in a
> court of law is possible only in banana republics.
>
> For this reason I request you to obey the court verdict mentioned above
> just as any democratic person would, and also withdraw the resolution of law
> which blames the Turkish nation and apologize from them for this unfounded
> allegation. 
> Otherwise, this will not go any further than a Pyrrhic victory, because
> court decisions are above official declarations.
> No doubt this condition is valid only for democratic governments.
>
> Refik Mor
>
> P.S. Refik Mor , Member of Neumünster  Parliament since 2003 – CDU
>




Mektup yazmamı gerektiren Linkler

http://www.turkishforum.com.tr/tr/content/2011/06/18/ingilterede-1915i-anma-gunu-girisimi/
   

http://www.panarmenian.net/eng/news/72787/

Refik Mor                                                                                       Neumünster, 25.06.2011
Geibelstr.13
24536 Neumünster
Germany


Westminster
House of Lords, London, SW1A 0PW

Tel: 020 7219 5353
Fax: 020 7219 5979

Sayın Baroness Shreela Flather,

‘’Hükümetin Ermeni soykırımını tanımak üzere ne gibi bir takvim önğördüğü’’

Yönündeki sorun önerğenizi, bir parlamenter olmanız gereği en doğal hakkınız olarak görüyorum.

Yalnız burada doğal ve hukuki olmayan birşey varsa, o da sizin önerğenizin hukuki bir dayanağının olmadığıdır.

Diğer bir deyişle, Suzanne ve Gregoire Krikorian   tarafından, Avrupa’nın en yüksek mahkemelerinden olan Avrupa Adalet Divanı’nda Ermeni soykırımına atıfta bulunularak açmış oldukları maddi ve manevi tazminat davası, 17 Aralık 2003 tarihinde Esas No: T-346/03 kararı ile rededilir  ve 30 bin Euro’luk mahkeme masraflarını ödemeye mahkum edilmişlerdir.

AAD’nın rededtiği T-346/03 esas sayılı (dosya numaralı) davanın 25 nolu gerekcesinde, hakim aynen söyle demektedir:

T-346/03 esas nolu karardan alıntı :
25.
‘’((Hüküm vermenin))  şartına gelince; davacıların gerçekten somut olarak zarara uğramış olmalarının tesbit edilmesi gerekir. Davacıların dava dilekcesinde talep ettikleri,   
şahıslarının ve Ermeni cemaatinin uğradığı, genel tarifi ile yetindikleri sözde manevi zararın ispatı konusunda, ki davacılar bu konuda  ne kapsamı, ne de varlığı hususunda zerre kadar  somut  bilği sunmuş değiller. Davacılar  bununla, kendilerinin gerçekte,  somut olarak zarar görüp    görmedikleri  hakkında mahkemenin hüküm verebilmesi için yeterli bilği  verememişlerdir. (AAD’nın bu konuda 2 Temmuz 2003 tarihli T-99/98, Hameico Stutgart /konsey ve komisyon davası kararı ve komisyonun no.68 ve 69, Slg.2003, II-0000 emsal kararları)’’
Alıntının sonu.
Yine, iddianamenin 10.cu numarasında Davacilar:
T-346/03 esas nolu karardan alıntı :
10.
‘’Davacılar ayrıca, bir çok temel insan haklarının, özellikle 4.Kasım 1950 yılında Roma’da imzalanan insan hakları ve temel özgürlükleri koruma altına alan   Avrupa  sözleşmesinin 3. ve 8. maddesine dikkat çekerek, burada sözü  edilen,  özel yaşam  hakkının kutsallığı,  aşağılayıcı  veya insanlık dışı   Muameleye tabi  tutulmama haklarının ihlal  edidiğini,  savunmaktadırlar. ‘’
Alıntının sonu.







Ve yine:
T-346/03 esas nolu karardan alıntı :
21.
‘’Temel hakların sözde ihlali konusunda ise, (yukarıdaki 10. numaraya   bakınız) davacıların, böyle  temel insan haklarının ihlali iddiası ile sınırlı  kalıp, bunun davalı organlara atfedılen suç ile ne kadar ilğili olduğunu   açıklayamamasını belirtmek yeterlidir.’’ 
Alıntının sonu.
Frana’daki Ermeni Diasporasını Avrupa Adalet Divanı’nda,  soykırıma atıfta bulunarak tazminat davasını açmaya cesaretlendiren konuya gelince.

Hafızaların tazelenmesi açısından ise, olaylar söyle gelişmiştir.

Tarih 20 Temmuz 1987.

Avrupa parlamentosu C-190 esas nolu karari ile, içerik olarak :

‘’Türkiye Ermeni soykırımını tanımadığı müddetce, AB’ne üye olamaz’’

denen siyasi bir karar alır.

Yıl 1999,  yani 12 yıl sonra.

AB ve o anda başbakanı sayın Bülent Ecevit olan Türkiye Cumhuriyeti, Türkiye’nin AB’ne  üyelik için aday olup olamıyacağı konusunda Avrupa’lılarla yoğun bir şekilde tartışmaktadır

Ve nihayet, o hatırlayacağınız sahnelerle Başbakan sayın  Ecevit  ertesi gün  apar topar Helsinki’ye davet edilerek, Türkiye’nin AB üyeliğine adaylık kararı verilir

Bunun üzerine adeta çileden çıkan Ermeni diasporası: 

-20 Temmuz 1987 tarihli Avrupa parlamentosunun C-190 esas nolu siyasi kararına atıfta bulunarak-

‘’Türkiye önce Ermenilere yaptığı soykırımı kabul etsin, ondan sonra üyeliğe adaylık statüsü verin, aksi takdirde AB akit dışı sorumluluğunu zedelemiş olur’’
diyerek,
•    Avrupa Parlamentosu’na,
•    Avrupa Birliği Konseyi’ne ve
•    Avrupa Birliği Komisyonu’na karşı

Avrupa Adalet Divanı’nda-AAD’nında-

‘’Birliğin akit dışı sorumluluğu ve davanın esassızlık  (gerekcesizlik) konumu’’                 
İçerikli dava açar.














Yukarıda , davanın içeriğini oluşturan;

‘’Birliğin akit ((Antlaşma)) dişi sorumluluğundan’’

Kasdedilen:

uluslararası insan hakları ve   1915 olaylarında yaşanan trajik tarihi olaylardır.
Yani Ermenilere haksızlık edilerek  soykırım uygulanmıştır denmektedir.

Ama bu dava, yukarıda da belirtildiği gibi, AAD’nın birinci dairesi tarafından
17 Aralık 2003 tarihinde Esas No: T-346/03 kararı ile rededilir.

Ermeni diasporası bunun üzerine temyize gider (karar”a itiraz eder).

AAD’nın dördüncü dairesinde görülen  temyiz davası, (itiraz davasI)  17.04.2004 tarihinde,
C-18/04 P Esas nolu  nihai karar ile yeniden rededilir.

Bu nihai kararla Ermeniler ayrıca 30.bin Avro’luk mahkeme masrafını da ödemeye mahkum edilirler

Sayın Baranes Shreela Flather,

Avrupa Adalet Divanı ve verdiği kararlar, vatandaşı olduğunuz İngiltere tarafından tanınmaktadır ve bu anlamda da sizler için bu kararların bağlayıcı olması gerekir.   

Yukarıda adı geçen Avrupa Adalet Divanı’nın kararına, her demokrat gibi sizin de uymanızı ve  Türk’leri  haksız yere itham ettiğinizden dolayı, verdiğiniz soru önergesini geri çekerek , tüm Türk halkından özür dilemenizi talep ediyorum.

Refik Mor 
Neumünster meclis üyesi-CDU                       
((İmza))                               



Baron bayan Flather’in yukarıdaki mektubuma verdiği mektubun  Almanca’sı:
Ich bin nicht interessiert in dem was der europäische Gerichtshof entschieden hat.

Ich habe persönlich schreckliche und ausreichende Belege für den Völkermord gesehen.

Wenn Sie und Ihr Land diese Verbrechen an der Menschlichkeit akzeptieren würden, würde damit auch das Ansehen der Türkei in der Welt ansteigen.

Nicht nur das, sondern es würde auch die Türkei näher an eine EU Mitgliedschaft bringen.

Ich möchte Sie nun bitten darüber nachzudenken wie wir über Deutschland heute denken würden wenn Sie den Holocaust verleugnen würden und wir erinnern uns sehr gut dran wie Hitler sagte, „Wer erinnert sich nun an die Armenier?“ Jede Zeitung in der westlichen Welt hatte seine Überschriften bzgl. Der Vorkommnisse gegenüber den Armeniern.


Ich habe Bilder von den Güterzügen mit Waggons für Rindern in denen Menschen eingepfercht waren, die nicht mal genügend Platz zum stehen hatten gesehen.
Ich habe Doktoren an Pfählen hängen gesehen. Wie Sie damit  leben können ist mir ein Rätsel.
Ich kann es nicht.


Bitte erinnern Sie sich das ich Inderin bin und ich habe keinen persönlichen Nutzen davon, aber ein solches Verbrechen muss von jedem zivilisiertem Land anerkannt werden, dies schließt  England mit ein.       


Milletvekili Baron Flather’in yukarıdaki mektubuna satır satır cevap:
Almanca olarak. İngilizcesi aşagıda ayrıca sunulmuştur.
Refik Mor                                                                    Neumünster, den 07.08.2011
Geibelstr.13
24536 Neumünster


Sehr geehrte Frau Baroness Flather,

Urlaubsbedingt schreibe ich Ihnen ein bisschen verspätet. Ich bitte um Verständnis.
Ich werde versuchen, damit wir uns besser verstehen, Ihren Brief Satz für Satz zu beantworten.

Erstmal zu Ihrer Information:
Im Jahr 1915, d.h. während des ersten Weltkriegs wurde das osmanische Reich (nicht die Türkei) von imperialistischen Kräften wie Frankreich, England, Russland usw. genau wie jetziger Irak, besetzt.
Armenischen Bürgern des osmanischen Reiches wurde von Imperialisten ein „unabhängige Armenien“ versprochen. Deswegen haben sich der Armeniern „zu Recht“ mit den Imperialisten solidarisiert, und das osmanische Reich von Hinten befallen. Um diese feindliche Solidarität der Armeniern zu minimieren, wurden sie nach jetzigen Syrien (damals gebiet des osmanischen Reiches) zwang umgesiedelt. Unterwegs nach Syrien geschah auch, unter Kriegzustand, tragische Ereignisse.
Jetzt zu Ihrem Brief:
Zitat:
„Ich bin nicht interessiert in dem was der europäische Gerichtshof entschieden hat.“

Antwort:
Sogar die Politiker der Bananen Republiken wagen so was nicht öffentlich zu sagen.
Mit Verlaub Frau Flather, aber Sie haben in Sachen Demokratie eine große Bildungslücke.


Als Politiker, d.h. als Mitglied der Legislative (Parlaments), einer Regierung in England, waren Sie oder Ihre Kollegen, die diese Verträge, mit anderen Ländern geschlossen hatten, wo die urteile des Europäischen Gerichthofs, anzuerkennen sind.

Sie verleugnen sich jetzt selbst, in dem Sie das Grundprinzip der Demokratie, dh. Die Judikative (Gerichten) nicht anerkennen.
Wenn Sie jetzt von Ihnen gemachten Gesetze nicht anerkennen, was soll ich nun einem rechtskräftig verurteilten kriminellen sagen?






Deswegen gilt immer:
Pacta sunt servanda (wörtlich: „Verträge sind einzuhalten“) ist das Prinzip der Vertragstreue im öffentlichen und privaten Recht.
Der Grundsatz besagt, dass derjenige, der Verträge bricht, rechtswidrig handelt. Des Weiteren gilt der Grundsatz der Vertragstreue kraft Völkergewohnheitsrechtes, in dem er bei dem Theorienstreit um die Frage der Verbindlichkeit internationaler Verträge besagt, dass nationale Gesetze keine Grundlage für die Nichteinhaltung sein dürfen.
Zitat:
„Ich habe persönlich schreckliche und ausreichende Belege für den Völkermord gesehen.“
Antwort:
Typische Merkmale einer Person, die  nicht dem unabhängigen Justiz, sondern nur sich selbst glauben. D.h. Sie bewerten sich hier höher als die Justiz. Fatal. Bevor die Gerichte entscheiden, grundsätzlich werden die beide Parteien Beklagte und angeklagte von Richtern angehört..

Zitat:
„Wenn Sie und Ihr Land diese Verbrechen an der Menschlichkeit akzeptieren würden, würde damit auch das Ansehen der Türkei in der Welt ansteigen. „


Antwort:
Ihre Unkenntnisse in Sachen Demokratie und Strafrecht holt Sie wieder ein.
•    Nach Angriff auf Pearl Harber haben die USA, um die Solidarität der einheimischen Japaner mit den Angreifern zu vermeiden, halbe Million Japaner nach innere des Landes deportiert. Haben die USA damit Völkermord begangen?
•    In Tschechien wurden nach dem zweiten Weltkrieg fast zwei Millionen Deutschen, (aber nicht im Luxuswagon) vertrieben. Haben die Tschechen Völkermord begangen?
•    In Hiroschima wurden mit einem Atomanschlag fast ein viertel Million zivile Menschen von Amerikanern getötet. Haben die USA Völkermord begangen?
•    Die westlich zivilisierte christliche Welt hat mit Vorwand den Irak besetzt. Seit dem haben sie fast ein Million Menschen, davon die hälfte zivile, getötet. Und sie töten in Afghanistan und in Pakistan weiter. Begehen die westlich zivilisierte Welt Völkermord?
•    Hatte das osmanische Reich im Kriegszustand nicht das gleiche Recht wie die restliche Länder der Welt?

Was der Justiz (Gerichte) sagt ist für uns Türken und Deutschen bindend, aber anscheinend nicht für die Politiker wie Sie.
Das Ansehen eines Landes, das an Justiz glaubt und sich an die Verträge hält, ist höher als die die den Politikern glauben.
Das ist das, was uns voneinander unterscheidet.

Zitat:

„Nicht nur das, sondern es würde auch die Türkei näher an eine EU Mitgliedschaft bringen.“


Antwort:
Wir haben rechtstaatliche Prinzipien. Wer sich nicht an die Regeln der Demokratie hält, kann uns gestohlen bleiben.

Zitat:

„Ich möchte Sie nun bitten darüber nachzudenken wie wir über Deutschland heute denken würden wenn Sie den Holocaust verleugnen würden und wir erinnern uns sehr gut dran wie Hitler sagte, „Wer erinnert sich nun an die Armenier?“ Jede Zeitung in der westlichen Welt hatte seine Überschriften bzgl. Der Vorkommnisse gegenüber den Armeniern. „




Antwort:
Holocaust wurde in Nürnberg beim internationalen Gericht per Beschluss anerkannt
Sie haben völlig Recht. Wer ein Urteil eines Gerichts nicht anerkennt, macht sich in aller Öffentlichkeit nicht nur lächerlich, sogar strafbar.
Wo ist bitte das Gerichtbeschluss eines europäischen oder internationalen Gerichts über die Genozid der Armenier durch das osmanische Reich?.
Es gibt aber darüber ein Beschluss des europäischen Gerichthofs mit dem Aktenzeichen
T-346/03, nun, Sie erkennen ihn Frau Abgeordnete Flather komischerweise aber nicht an.
Weil das Beschluss nicht Ihrem Wunsch entspricht. Sehr Seltsam.
Noch seltsamer ist, dass Sie einer Aussage eines Diktators wie Hitler mehr Glauben schenken als dem Beschluss eines europäischen Gerichthofes. Langsam fange ich an, an mich zu verzweifeln
Zitat:
„Ich habe Bilder von den Güterzügen mit Waggons für Rindern in denen Menschen eingepfercht waren, die nicht mal genügend Platz zum stehen hatten gesehen.
Ich habe Doktoren an Pfählen hängen gesehen. Wie Sie damit leben können ist mir ein Rätsel.
Ich kann es nicht. „

Antwort:
Wir sind einig darüber, dass der Krieg scheußlich ist. Beide Parteien des Krieges töten sich.
Wir sind aber mit der Definition von Völkermord nicht einigt.

Wenn man andere zivile Menschen tötet weil sie NUR EINER BESTIMMTEN RASSE gehören, begeht man Völkermord.

Wie die deutschen die Juden verfolgt und vernichtet haben.
Sonst würde man ja jede Kampfhandlungen im Krieg mit dem Völkermord ahnden.
Das osmanische reich hat hier während des ersten Weltkrieges gegen die imperialistischen Besatzern und gegen deren Handlangern (Armeniern) administrative Maßnahmen gegriffen und durchgeführt. Dabei geschahen auch für beide Seiten leider unkontrollierte tragische Umstände.
Sie haben Recht, ich kann auch nicht mit dem Unrecht  leben.
Endlich haben wir Gemeinsamkeiten.
Zitat:
„Bitte erinnern Sie sich das ich Inderin bin und ich habe keinen persönlichen Nutzen davon, aber ein solches Verbrechen muss von jedem zivilisiertem Land anerkannt werden, dies schließt  England mit ein.“       


Antwort:
Ich gratuliere, dass Sie als Mensch mit Migrationshintergrund soweit erfolgreich geschafft haben. Ich glaube auch dass Sie keinen persönlichen Vorteil hierdurch haben.

Aber, wenn Sie eine Person, eine Gesellschaft, sogar eine Nation, trotz  Beschluss des  europäischen Gerichtshofs, mit Völkermord beschuldigen, dann muss dieses undemokratischen Verhalten von Ihnen, von allen zivilisierten und demokratischen Land abgelehnt werden, dies schließt England mit ein.

Mit freundlichen Grüßen
Refik Mor


P.S.
Refik Mor ist seit 2003 Mitglied des Stadtparlaments von Neumünster.
(Christlich Demokratische Union-CDU)





Milletvekili Baron bayan Flather’in yukarıda sözü edilen mektubuna İngilizce olarark satır satır cevap:
Refik Mor                                                                                            Neumünster, 02.09.2011
Geibelstrasse 13
24536 Neumünster
Germany
Dear Baroness Flather,
I’m sorry that I’m writing to you rather late but I will answer your letter sentence by sentence.
First of all for your information.
In the year 1915, during World War 1 the Ottoman territories were divided by imperialist forces like France, England, and Russia etc. The same way Iraq is divvied up today.
The imperialist forces promised an independent Armenia to the Armenian subjects of the Ottoman Empire,. For this reason the Armenian people collaborated with them and attacked the Ottomans from behind. To minimize the hostilities, the Armenian people were moved to Syria (whıch was at the time within the borders of the Ottoman Empire – so they were nor deported). Tragedies occurred on the road to Syria and due to war conditions.
Now coming to your letter:
Citation:
"I’m not interested in what the European court decision was"
Answer:
Even banana republics don’t venture to say something like that in public.
If you will pardon the expression: in democracy you have a big gap in education.
As a member of the legislative (parliament), the government of England, you made an agreement to accept every decision of the European court.
When you as a judiciary deny the, judicative which is one of the basic principles of democracy, what can I say to a convicted criminal?
For this reason:
Pacta sunt servanda (Latin for "agreement must be kept", is a brocade, a basic principle of civil law and of international law.
In its most common sense, the principle refers to private contracts, stressing that contained clauses are law between the parties, and implies that unfulfilment of respective obligations is a breach of the pact. The general principle of correct behavior in commercial practice — including the assumption of good faith— is a requirement for the efficacy of the whole system, so the eventual disorder is sometimes punished by the law of some systems even without any direct penalty incurred by any of the parties.
Citation:
„I have personally seen sufficient horrifying evidence of the genocide“
Answer:
This is Typical characteristic of a person who only wants to reach her pre-determined goals and does not care for independent justice. That means you assess yourself higher than the court. Before courts make decisions they hear both parties, the defendant and the libellant. 
Citation:
„If you and your country accepted this crime against humanity it would only serve to enhance Turkey’s reputation in the world“ 
Answer:
Your ignorance in democracy and criminal law resurfaces again. 
•         After the Pearl Harbor attack, the USA deported half million Japanese to the inland to avoid their possible collaboration with their attackers. Did USA commit genocide?
•        After World War II The Czech Republic banished nearly 2 million Germans (not in luxury wagons) Did the Czech Republic commit genocide?
•        In Hiroshima nearly 2 Million civilians died after the A-bomb. Did USA commit genocide?
•         The Western civilized Christian world occupied Iraq under false pretences? Since then nearly one million, half of them civilians were killed by them. Did the Western world commit genocide?
•        Didn’t the Ottoman empire have the same rights like the others?  And yet they did not act on suspicion but on solid evidence of betrayal.
What justice says is for the Turks and the Germans obligatory but not what any other politician says.
The reputation of a country is higher if it believes in the justice and who keeps their contracts. It’s lost their reputation if it only believes in their politicians.
That’s the difference between us.
Citation:
"Not only that but it will also bring Turkey closer to the EU membership"
Answer:
We have constitutional principles. We do not care for the self asserting rules of so called „democracy“, please stay away.
Citation:
I want you to think how we would feel about Germany today if they denied the Holocaust and we all remember very well what Hitler said, „Who remembers the Armenians now?“ Your are in exactly the same position by denying the genocide. Every newspaper in the Western world at the time had headlines about the treatment of the Armenians. “
Answer:
The holocaust was accepted by the international court of Nürernberg.
You are right. Whoever does not accept the order of international tribunes makes himself a fool even a criminal.
Where is the order of an international or European court for the genocide of the Armenians by the Ottoman Empire?
There is an order, file number T-346/03 but you, Mrs. Flather, don’t accept it. Because the order does not agree with your prejudiced opinion. It makes the rest of us very curios.
But even more obvious is, that your belief and opinion is more akin to that of a Dictator like Hitler‘s rather than that of a court decision. 
Citation:
„I have seen the pictures of cattle trucks with people packed in them where they hardly have space to stand. I have seen pictures of doctors hanging from wooden post. How you can live with that is beyond me, I certainly cannot. “
Answer:
We agree that war is horrible. Both parties of war kill each other.  Besides there were no roads or Cadillacs at the time in Turkey for the Sultan to drive, let alone providing one for his enemies.
But we disagree on the definition of genocide.
If you kill civilian only because they belong to a race you commit genocide, but not when you kill your enemies.
Like the Germans chased the Jews and then killed them en masse.
Otherwise you would commit every combat operation as genocide.
The Ottoman Empire takes administrative actions against the imperialist and occupying forces. In doing so on both sides’ uncontrolled and tragic occurrences happened.
You are right I cannot live with that mischief.
Now we have a common ground.
Citation:
"Please remember that I am an Indian and have no personal axe to grind but any crime like that needs to be acknowledged by any civilized country and that includes Britain.“
Answer:
Congratulations to you for getting ahaed in politics. I believe that you haven’t got a personal axe.
But if you charge a person, a community or even nation genocide in face of the order of the European court, it must be declined of all civilian and democratic countries, and that includes Britain.
Kind regards
Refik Mor
PS.  Refik Mor is member of the city parliament of Neumünster since 2003                  (Christlich Demokratische Union-CDU)   

Ve bunun üzerine,  sayın milletvekili baron Flather’den TIK ses çıkmamış olup,
İngiliz cephesi şu anda susturulmuş durumdadır diyebiliriz.

Y.Müh.Reik Mor
Neumünster meclis üyesi-CDU
Neumünster Türk Dernekleri Başkanı






Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.