Türk Meclisi |
|
||||||||
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832 Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10791 Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236 Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756 Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır. |
|
Okuyucularımıza Sunduğumuz Temel Bilgiler |
İKİ TÜRK BOYU (ZAZA VE KURMANCLAR) -2 |
ZAZACAYI VE KURMANCADAN AYIRAN ÖZELLİKLERBirbirinden oldukça farklı özellikler taşıyan ve Türkçe’nin iki lehçesi olarak kabul ettiğimiz “Kurmanc Türkçe’si” ile “Zaza Türkçe’si” arasındaki “lehçe ayrılıkları”na kısaca değinmek istiyoruz : 1- Kurmanccada “ğ” sesi yoktur.[1] Bunun tersine Zaza Türkçe’sinde “ğ” sesi vardır. Bu ses, kelimenin başında bulunduğu gibi, ortasında ve sonunda da yer alır. Her üç şekil için için misaller : ğem (gam), ğıdar (gaddar,azgın), ğele (buğday), belğur/belğul (bulgur), çızğı (çizgi), barığ/baruğ (uruk,kabile), sağ (sağ,sağlam) v.s... 2- Kurmanccada “ı” ile başlayan kelime yoktur.[2] Buna karşılık Zazacada “ı” ile başlayan epey kelime mevcuttur. Misaller : ıncah (ancak), ıstare (yıldız), ıncıl (incir), ıncas (kara erik), ın/ını (böyle) v.s... 3- Kurmanccada “u” ile başlayan kelime yoktur.[3] Zazacada ise bir hayli vardır. Misaller : uca(ora,orası), ucağ (ocak,aile), ucağkor (kör ocak, evlatsız, çocuksuz aile), umi (maya), umıd (umut), usıl (usul,biçim), ungaz (sapan,çift sürme aleti) v.s... 4- Kurmanc Türkçe’sinde iki harften müteşekkil, fakat bir tek ses veren bir “diftong” mevcuttur : (hw). Zaza Türkçe’sinde bu özellik yoktur. Misaller : Kurmancca Zazaca hwin gun kan hwen arak ter hwe sol tuz hwişk way kız kardeş 5- Kelimelerdeki “erkeklik-dişilik” durumu her iki lehçede de vardır. Ancak bu hususta Zazaca ile Kurmancca arasında bir takım farklılıklar göze çarpar. “Erkeklik-dişilik” özelliği bir Hint-Avrupa dili olan Farsça’da bulunduğu gibi, sami dilleri grubundan Arapça’da da –müzekker (erkek), müennes (dişi) – vardır. Şüphesiz bu özellik, yüzyıllar boyunca Fars ve Araplar’la süregelen komşuluk ilişkilerinden ve onların kültürlerinin tesiriyle Kurmanc ve Zaza Türkçe’lerine girmiştir. Bu sebepledir ki, “ithal malı” diyebileceğimiz bu özellik, her iki lehçeye de farklı şekillerde yansımıştır. Kurmanccada “nötr” (ne erkek, nede dişi) isimler de vardır. Mesela : kar (oğlak), berh (kuzu), şêr (aslan) isimleri bunlardandır. Zaza Türkçe’sinde ise bu gibi isimler (bızêk:oğlak, kavır:kuzu v.s.) sonlarına bir “-ê” sesi alıp dişi şekle girerler. Yani bu noktada Zaza Türkçe’si, Kurmanc Türkçe’sinden farklıdır. Kurmanccada nötr olan bazı isimler, Zazaca’da “erkek” olabilir. Keza Kurmanc lehçesinde “erkek” veya “dişi” olan bir isim, Zaza lehçesinde bunun tersi olabilir. Hatta aynı lehçe içinde bir kelime bazı bölgelerde “erkek”, bazı bölgelerde “dişi” olarak kullanılabilir. Bu faktörler, erkeklik-dişilik özelliğinin Farsça’dan veya Arapça’dan geçtiğinin işaretleridir. Konuşulmakta olan Türkçe’de de, Arap kültürünün tesiriyle olmuş olacak ki, bazı isimler, yukarıdaki özellikleri taşırlar. Mesela: müdür, memur, muallim, katip v.s. gibi kelimeler erkektir. Sonlarına birer “-e” harfinin getirilmesiyle (müdüre, memure, muallime, katibe), “dişi” hale gelirler. Şahıs isimlerinde de aynı durum söz konusudur : Emin, Fehim, Saim, Hamid v.s. gibi isimler, erkektir. Her birine bir “-e” sesinin ilavesiyle (Emine, Fehime, Saime, Hamide), dişi olurlar. Bu konuda Zazacayı Kurmancca’dan farklı kılan birkaç noktaya daha temas etmek istiyoruz. a) İnsanın dış organlarından Kurmanc lehçesinde dişi olanlar ; eni (alın), sıng (göğüs), lêv (dudak), tıli (parmak), gibi kelimelerin, Zazaca lehçesinde erkek olduğu görülür; çare (alın), sine (göğüs), lew (dudak). Yalnız “gışt”(parmak) sözü, Zaza Türkçe’sinde de dişidir. b) Roj (güneş) ve stêr (yıldız) Kurmanccada dişi iken, Zazacada erkektirler ; roc (güneş), ıstare (yıldız) c) Coğrafi özel yer adları Kurmanccada dişidir. Zazacada ise hem dişi olanları, hem erkek olanları vardır. d) Mastarlar Kurmanccada dişi, Zazacada erkektirler. e) Yaş ağaç ve onunla ilgili varlık adları Kurmanccada dişi, Zazacada ise bir kısmı dişi, bir kısmı erkektirler. f) Yağışlar ve havanın durumuyla ilgili sözler Kurmanccada dişidir. Zazacada ise hem dişi, hem erkek durumunda bulunanlar vardır. g) Yiyecek kapları Kurmanccada dişi iken, Zazacada bazıları dişi, bazıları erkektirler. 6- Kurmanc ve Zaza Türkçe’lerinde iki grup şahıs zamiri vardır. Ancak, adlandırmada bazı değişiklikler göze çarpar. a) Birinci gurup : Kurmancca Zazaca ez ez ben tu tı sen ew aw/we o em ma biz hûn şıma siz ew ay onlar b) İkinci gurup : Kurmancca Zazaca mın mın ben te tu sen wi,wê yı,ya o, o (dişi) me ma biz we şıma siz wan yın onlar 7- İşaret zamirleri : Kurmanccada her iki cinsin (erkek-dişi) tekili ve çoğulu için, yakın bir şahıs yada şey (veya şeyler) kastediliyorsa “ev” (bu,bunlar) ; uzak bir şahıs (veya şahıslar) yada şey (veya şeyler) kastediliyorsa “ev” (o, onlar, şu, şunlar)’dır. “Ev” ve “ew”in çekimleri yapılırken değişiklikler olmaktadır. Zaza Türkçe’sinde ise durum farklı olup, cinslerine göre ayrı ayrı adlandırıldıkları gibi, çekimlerinde de herhangi bir değişiklik söz konusu değildir. Karşılaştıralım : a) Yakın bir şahıs yada şey için : Kurmancca Zazaca vi ın bu (erkek için) vê ına bu (dişi için) van ıny bunlar (her iki cinsin çoğulu için) b) Uzak bir şahıs yada şey için : (Zaza Türkçe’sinde, Kurmanccadan farklı olarak, uzak bir şahıs yada şeyin birden fazla karşılığı mevcuttur.) Kurmancca Zazaca wi aw,we,yı,ay şu veya o (erkek için) wê ya,aya şu veya o (dişi için) wan yın,aynan(ayno) şunlar veya onlar(her iki cinsin çoğulu) 8- Çokluk eki : Kurmanc Türkçesi’nde çokluk eki “-an”dır. Bu ek, cümledeki durumuna göre bazen “-ên”, bazen de “-ın” şeklini alıyor. Misaller : bav-an (babalar), kıtêb-an (kitaplar), kıtêb-ên mın (kitaplarım), kelem-ên mın (kalemlerim) v.s. Bazı şivelerde de bu “-ên” şekli, “-êt” olarak kullanılır.Dar-êt mın (ağaçlarım) v.s.. Zaza Türkçe’sinde iki adet çokluk eki vardır. a) “-an” : Zaza Türkçe’sinin bazı şivelerinde doğruda “-an” biçimi kullanılırken, diğer bazı şivelerde de bu ek değişikliğe uğrayarak “-on” , “-un” şekline girmekte, hatta pek ziyade olarak da sondaki “n”ler yutularak sadece “-o” , “-u” şekli tercih edilmektedir. Bu özelliğe bilhassa Bingöl şivesinde rastlanır. Misal : kitab-an/ kitab-on/ kitab-o/ kitab-u (kitaplar) kağıd-an/ kağıd-on/ kağıd-un/ kağıd-o/ kağıd-u (kağıtlar) b) “-y” : Bu ek, Zaza Türkçe’sinin bütün şivelerinde geneldir. Hiçtir değişikliğe uğramadan aynen kullanılır. Misaller : kitab-y (kitaplar), kalem-y (kalemler), hoce-y (hocalar), ban-y (evler), tas-y (taslar) v.s... Her iki ekte rast gele birbirlerinin yerlerine değil, ancak cümledeki “zaman” durumuna göre kullanılırlar. Mesela, “kitaplar nerede?” cümlesindeki “kitaplar”ı “kitab-an” şeklinde değil, ancak “kitab-y” biçiminde yazmak mümkündür. Cümlelerin tamamı şöyle “kitay kancadê?” (kitaplar nerede?). “Kanca” kelimesi Zazaca’da varlığını devam ettirerek günümüze gelen eski bir Türkçe kelime olup, Divanı Lügâti’t Türk’te de geçmekte ve aynı anlamı vermektedir. 9- Mastarlar: Kurmanccada mastar ekleri “-n” ve “-in”dir. Bütün mastarlar “-n” veya “-in” harfleriyle son bulurlar.Eğer kök sesli bir harfle bitiyorsa mastar eki “-n”, eğer sessiz harfle bitiyorsa mastar eki “-in”dir. Zazacada ise mastar ekleri “-ış” ve “-yış”tır. Sessiz harfle biten kök “-ış”, sesli harfle biten kök de “-yış” mastar ekini alır. Misaller:
Kurmancca Zazaca avêt-ın eşt-ış atmak bıhist-in eşnawıt-ış işitmek,duymak giha-n resa-yış varmak, ulaşmak élımi-n musa-yış öğrenmek leyist-ın kaykerd-ış oynamak 10- Kurmanc ve Zaza Türkçelerinde iki soru zamiri vardır : Kurmancca Zazaca ki kam kim çı çına ne
11- Zazaca ve Kurmanccada soru sıfatları : Kurmancca Zazaca kijan kama/kuma hangi(kangi) çawa sini/sêni nasıl ........ nêçe nice lı ku,lı kêderê kancad,kancadı nerede,neredeki 12- Kurmanccada kelimelerin önüne; “bı”, “dı”, “jı”, “lı” gibi edatlar (ön edatlar) gelir. Zaza Türkçesinde ise bu durum yoktur. Karşılaştıralım : a) “Bı” ön edatı için misaller : Kurmancca Zazaca bı carekê raykıd bir defada bı hwe hura zaten, kendiliğinden, bizzat bı hevre piya birlikte Zaza Türkçe’sinde sadece, “ile” anlamını veren “pey” edatından başka hiçbir edatından başka hiçbir edat, kelimenin önünde yer almaz.Bu da büyük bir ihtimalle Farsça asıllıdır. Çünkü Farsça’da “ile” anlamını veren “ba” ön edatı mevcuttur. Zaza lehçesindeki “pey” ön edatına misaller : pey kalem (kalemle), pey defter (defter ile), peytıfıng (tüfek ile) v.s... Ancak, Zaza Türkçe’si ile kaleme alınan “Mevlid”in yazarı Ehmed-i Hasi, kitabında, “ile” karşılığında çoğunlukla “pey” olmakla birlikte, Farsça’daki “ba”yı andıran, “be” bazen”de “bı” ön edatını kullanmıştır.[4] b) “Dı” ön edatı için misaller : Kurmancca Zazaca dı nav mênıd/mênd/mêd içinde,ortasında dı nav wan de mên aynand onlar arasında dı nav gund de mên dewıd köyün ortasında dı lêhizim keykana oynuyorum dı çım şına gidiyorum c) “Jı” ön edatı için misaller : Kurmancca Zazaca jı gund dewıra köyden jı mal kiyera evden jı bo semed için jı bo kıtêb semed kitab kitap için ç) “Lı” ön edatı için misaller : Kurmancca Zazaca lı ku? kancad? nerede? lı hındurê zered içerde, içinde lı furnê fırnıd fırında lı behrê dengızıd denizde
13- Kurmanccada “lê” seslenme (hitap) edatı, kadınlara yapılan çağrıyı, “lo” seslenme (hitap) edatı ise erkeklere yapılan çağrıyı anlatırlar. “lê” veya “lo”, “hey!.” Demektir. Misaller: lê kizê (hey kız),lo apo (hey amca!.) v.s. Bu edatlar bazen tek başlarına kullanılırlar. Mesela, yerine göre kadına, lê lê, erkeğe de lo lo şeklinde seslenilir. Zazacada, “lê” veya “lo” yoktur. Bu lehçede kadın için “herê !” , erkek için de “hero !” seslenme (hitap) edatları kullanılır. Misaller : herê Fatê ! (hey Fatma !) , hero Ehmed (hey Ahmet !)v.s. Türkçe’deki bre (mere,more) seslenme edatı da bu kabildendir. 14- Kurmanccada “ya bo !.) , “ya dê !.) ünlemleri imdat çağrısını izah ederler. Bir kısım Kurmanclar (özellikle Mardin’in “Kılasori” Kurmancları), “yabo”yu baba, “yadê”yi anne anlamında kullanırlar. Bunların “yabo”su ile, eski Türk’lerin han, hakan (veya “devlet baba”)ları kullandıkları “yabgu” ünvanı arasında bir ilişki kurulabilir. Zaza Türkçe’sinde, imdat çağrısını izah eden “ya bo!” veya “ya dê” ünlemleri yoktur. 15- İsimden isim yapma eklerinden biri olan –lı, -li, -lu, -lü eki, (bu ekle yapılan isimler hem sıfat, hem isim olarak kullanılan vasıf isimleridir) ya sahiplik veya bağlılık ifade eder. a) Sahiplik fonksiyonunda bir kendinde bulundurma ifadesi belirtilir. Kurmanccada bu ek, “bı-“ dır ve ismin sonuna değil, önüne gelerek şekillenir. Zazacada ise bu ek, “-ın” olup, isimden sonra gelir. Misaller : Kurmancca Zazaca bı-av av-ın sulu bı-dû duman-ın dumanlı bı-çamur çamur-ın çamurlu bı-toz toz-ın tozlu b) Bağlılık fonksiyonunda da bir mensup olma ifadesi göze çarpar. Kurmanc Türkçe’sinde mensubiyet eki “-i”dir. Zaza Türkçe’sinde ise bu ek, bazı şivelerde (mesela Diyarbakır şivesi) “-ıc”, bazı şivelerde de (mesela Bingöl şivesinde) “-ıj” dır. Misaller : Kurmancca Zazaca gund-i dew-ıc/dew-ıj köylü Beritan-i Bêrt-ıc/Bêrt-ıj Beritanlı (aşiret) Diyarbekir-i Diyarbek-ıc/Diyarbek-ıj Diyarbakırlı Şel-i Şel-ıc/Şel-ıj Şelli(Şel, Diyarbakır’da bir köy) 16- Kurmanccada sayı isimleri yapmakta kullanılan ek “-em” ve “-hem”dir. Şayet sayı sessiz bir harfle bitiyorsa “-em”, sesli bir harfle bitiyorsa “-hem” eki getirilir. Zaza Türkçe’sinde ise, eğer sayı sessiz bir harfle bitiyorsa “-ın”, sesli bir harfle bitiyorsa “-yın” eki kullanılır. Misaller : Kurmancca Zazaca yek-em yew-ın birinci du-hem dı-yın ikinci sê-hem/sısê-hem hirı-yın üçüncü çar-em çiyer-ın dördüncü 17- Kurmanccada yapım eki olarak, dil isimleri yapma fonksiyonuna sahip ek, “-i” iken, Zazacada “-ki”dir. Misaller : Kurmancca Zazaca İngiliz-i İngiliz-ki İngilizce Eleman-i Alman-ki Almanca Erb-i Ereb-ki Arapça Fars-i Faris-ki Farsça 18- Kurmanc Türkçe’sinden farklı olarak, Zaza Türkçe’sinde bulunan dikkat çekici bir özellik şudur ki, meyve isimlerinin sonuna bir “-êr” eki getirilerek, o isme bir “ağaç”lık vasfı kazandırılır. Mesela, “tuy” (dut) ismine bir “-er” ilavesiyle, birleşik bir isim haline gelen “tuyer” sözü, “dut ağacı” anlamını vermektedir. Yine “mıroy” (armut) isminin sonuna “-er” ekinin getirilmesiyle oluşan “mıroyer” kelimesi “armut ağacı” manasına gelir. Kurmancca ise meyve ağacı için Zazacadaki durumdan farklı olarak iki ayrı kelimeye yer verilir. Fakat bu şekil de, konuşulmakta olan Türkçe’deki kaideye aykırı olarak, “ağaç” anlamına gelen “dar” sözü”, ismin başına getirilerek biçimlenir. Misaller : Kurmancca Zazaca dar a hêjir ıncıl-êr incir ağacı dar a behiv vam-êr/vum-êr badem ağacı dar e sêv say-er elma ağacı dar a alûc sınz-êr alıç ağacı dar a gûz goz-êr koz (ceviz) ağacı Gramer kaideleri açısından incelediğimiz Türkçe’nin Kurmanç ve Zaza lehçeleri arasındaki farklılıkları, başka alanlarda da görmek kabildir. Ancak, biz burada konunun ayrıntılarına girmeden, kısa ve öz olarak, ileri sürdüğümüz tezi destekler mahiyette, bazı konuları ihtiva eden kelimelerin Kurmanc ve Zaza Türkçe’lerindeki karşılıkları arasında mukayeseler yapacağız. Aile ile ilgili sözler
Kurmancca Zazaca bav baw/bay/babi baba da/dê day/dadi/may/aney ana bapir pirık/kalık/bawkal dede ap/mam ap/dat amca pısman datza amca oğlu hwişk/huşk wak/wakê/way bacı met em/emê hala,babanın kız kardeşi hewi wesni kuma jınebi viyay dul kadın dış balt-uz baldız hevling bacanağ bacanak hezur vıstore/wıstwre kayınbaba hwesu/hesu vısturi kayınanne buk veyv/vêv/vêw gelin Ev, Ev Eşyaları ve Aletler ile ilgili sözler
Kurmancca Zazaca mal/hani kiye/ban ev diwar dês/dis/diwar duvar dık eku/sekuy seki deri ber kapı kadin merak samanlık,saman konulan yer,merek hêtun kuçelan/kuçelu/çıklo ateş ocağı sêpê dizo/dêzo üzerine tencere vs. konulan üç ayaklı demir araç sêl tok/tewk üzerinde ekmek pişirilen sac den dor/hıl/kup küp beroş kuşhane/tencere tencere tawe tawa/kanzık tava kolek/nıkre lıye/lıyın/kazan kazan hesk kondêz büyük kepçe bêjıng pırçın kalbur hıri peşm yün ta/ben la ip,iplik şujın goçin çuvaldız mêvok/pıkoj gocak düğme neynık lilık/eyne ayna kurtan cıl/palun semer,palan dehfık dam tuzak,fak reht sila bele bağlanan fişeklik bilur/şımşal zel kaval şur kalmek/kıliç kılıç tewr kazme/zegne/zengne kazma bêr hiwe/wiye kürek kewre/kertık hard/hardos eğe şene kıram/tırpun tırpan tevşo kedum keser das vaşturi orak bıvır torzi balta keran zamp/zump balyoz Vücudun Organları ile ilgili sözler
Kurmancca Zazaca eni çare alın çav çım göz rûmet aluşk yanak defın/bebıl/poz zınc/pırnık burun dev fek ağız pol/mıl kıft omuz bêçi/tıli gışt parmak newk mêne/mone be zık pize karın karç boç kuyruk sokumu onc kor kalça sêvanok sayek kalça kemiği çim çipik/çake bacak ejnu çok/kapık diz dımah/meji mezg beyin damak hazmıg damak soriçık zıklul/zurkulık yemek borusu dıl zer yürek gurçık/gurçile velg böbrek pış/sıpl serpes dalak rodi/ruvi lokla/lokra bağırsak zwiv mal tenya, bağırsak paraziti Tabiat ile ilgili sözler
Kurmancca Zazaca baran vart/vahart/dıjn yağmur/boran berf verw/vor kar zipık/teyrok hışolık/hışhışık/torg dolu bırusk dur şimşek şape/aşit horês/hewrês çığ dılop çılk damla,katre behr/derya dengız deniz ba hewa rüzgar/bora gole/gırme riya gök gürültüsü roj roc/tic güneş hiv aşm ay stêr ıstare/estere yıldız çiya ko dağ gır kıl/tepe tepe nızar zıme güneş görmeyen yer lat/çele siy/reys kaya ber kera taş berık hiç ufak taş,çakıl ferş teht geniş, yassı taş Zaman ile ilgili sözler
Kurmancca Zazaca seher wesere seher, şafak vakti esr/esır yere ikindi êvar şan/şand/şund akşam sal ser sene,yıl sersal seranewey yeni yıl, yılbaşı isal emsar/esmar bu sene meh aşm/ayşm ay (30 gün) gav gam/gum/vist an nuha ikê/ika/ınkav şimdi do/doh vizir/vızêr dün sıbetır dısıbay/dısıway ertesi gün, yarın değil öbür gün dereng ere/herey geç zu rev erken Bitki, Sebze, Meyve ile ilgili Sözler
Kurmancca Zazaca zıl çığ/kamiş saz, kamış, çil pivok henek/heynalık çiğdem giya vaş ot rêsi patil ot destesi dıri/stıri/sıh telı diken reg/reh rıstım/kok bitki ve ağaç kökleri nışuk burnuti/burmiti tütün tozu, enfiye (burun otu) kaû has/malor/marol marul ket arbud yonca sımbıl weşe başak,sümbül nok neha nohut nisk mercuy mercimek garıs kurek/korik/koryek darı genım ğele buğday kundır kuy kabak tıri engur/hengur üzüm besire/jur feyınc koruk üzüm etfık zıklı küçük üzüm salkımı dêli mehşêl/mehşêr üzüm asması behiv vam/vum badem behivterk gulh taze badem, çağla ajık gorvum/gewrvam yabani badem hêjir ıncıl incir gelaz alunç erik aluce sınz alıç hırmi korç/mıroy armut kezah lul ağaçları budama işi, aşı bi val söğüt hewr dal/dahl/dehl kavak kalık tole kabuk darpuç/fıtrık kerkurık/sung mantar penbû peme pamuk ka sımer saman Renkler
Kurmancca Zazaca zer ziyerd sarı sor sur/kızıl kırmızı reş siya/kere siyah,kara kesk aşıl yeşil şin kuho mavi MevsimlerKurmancca Zazaca buhar wesar bahar, ilkbahar havin emnu/amino/aminan yaz pehiz payız sonbahar zıvıstan zımısto kış Hayvan İsimleri Kurmancca Zazaca kev zerec keklik kewok bewran/boran güvercin çuk/çuçık mılçık serçe kuşu dumakesk hechecık kırlangıç elih/daraş kertal kartal kund bum baykuş kırık/kıjık kela karga mırişk kerg/kiyerg tavuk feruc varık piliç çiçık lir/lihir civciv, tavuk yavrusu keroşk/kevroşk arweş tavşan şami pepi hindi neri tuşk teke mi/mih mêşın/meşna koyun çêlek manga inek conga malaw/malew dana,malak se/kuçık kutık köpek cewrık/gucile kırte/boci enik, köpek yavrusu esp/hesp estor/bergir at, beygir hırç heş ayı rovi luy tilki wehş/beraz hoz domuz tori çekel çakal gur çınawır/verg kurt jijo/juji dice/dıje kirpi kezık/bıhok golal böcek kuli mele/çırçele çekirge meş muyes sinek mışk mere fare mışkekor muş köstebek gen/bezmıjk kiyerce kene mûri/gêrık morcele karınca dupışk ekreb/ekrew akrep calcaloke pirık örümcek peşu/kemeş meyşe/melaşe sivrisinek sêw çaring zehirli iri arı kevjal kerkınç yengeç bek kılincele kurbağa kewsel/rek kesa kaplumbağa Hayvanlarla ilgili bazı sözlerKurmancca Zazaca derbad korç boynuz ayar poste deri, post kayın nişor geviş, geviş getirme katar kılawek horoz ibiği duv boç kuyruk dû/teri dıme koyun kuyruğu guzek kap/kabe aşık kemiği pezizonk çikone kuş ve kümes hayvanlarının taşlığı hûr vire/vêre işkembe avıs ewr/hor gebe hıç erış/erıj memeli hayvanlardan sağılan ilk süt keri bol koyun keçi sürüsü EVLİYA ÇELEBİ “SEYAHATNAME”SİNDEZAZA VE KURMANÇLAR“Zaza ve Kurmanc” konusunu incelerken, başvurduğumuz kaynaklardan biri de ünlü gezgin Evliya Çelebi’nin pek meşhur “Seyahatname”si oldu. Her ne kadar “Seyahatname”de tezimizi destekleyici mahiyette olan açık ve belgeli hükümler yoksa da, verdiği bazı ipuçları işimize yarıyor ve ileri sürdüğümüz görüşün önündeki yolu birazcık da olsa aydınlatıyor. Evliya Çelebi’nin bazı hususlarda kendinden önceki bilginlerin görüş ve düşüncelerinin etkisinde kaldığı muhakkaktır. Nitekim, “Şerefname”den alıntılar yapması bu etkileyişe bir misal olarak gösterilebilir. Evliya Çelebi’de, çağın hakim olan geçerli modasına uyarak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde bir kısmı yerleşik, diğer bir kısmı göçebe olarak yaşayan ne kadar topluluk varsa, hepsini “Kürt” adı altında ele almaktadır. Bu hüküm de tabi ki bazı açık kapılar bırakmaktadır. Mesela bu açık kapılardan biri, hiç şüphesiz “Zaza Türkleri”dir. Evliya Çelebi, Zazalar’ı “Kürt” saymaktadır. Halbuki verdiği bazı ipuçları, bu iddiayı geçersiz kılar. “Seyahatname”den şunları alıyoruz : “... Murat nehri üzerindeki Çabakçur büyük köprüsünden geçen Zaza ve Bingöl yaylasına çıkmak isteyen Halti, Çekvani, Yezidi. Zaza, Zebari, Lulu, İzolu, Şakağı ve Kiki aşiretlerinden ikiyüz bin insan ile bir milyon koyun ve diğer hayvanlardan, burada bekleyen Çabakçur beyinin adamları kuş uçurmayıp öşür vergisi alırlar. Yayladan inerken de yayla hediyesi alırlar..[5]” “Bingöl yaylasının halkı : Zaza, Lolo, İzo, Yezidi, Hıltı, Çekvani, Şakai, Kiki, Bisyani ve Murki gibi Kürt aşiretleri olup yüz binlerce hayvanları ile dağa çıkıp taze hayat bularak Erzurum vezirine yayla hakkı verirler.[6]” “(Süphan Dağının) en yüksek tepesine her sene Türkmen, Çekvani, Zaza, Lulu, Zıbari, Pesani ve Kargari Kürtleri yüz binlerce hayvanları ile çıkıp yayla faslı yaparlar.[7]” Yukarıda hatalı olarak, bir aşiret adının iki ayrı şekilde yazıldığını görüyoruz. Misal : “Haltı-Hıltı”, “Lulu-Lolo”, “Zebari-Zıbari”, “İzoli-İzo”, “Şakağı-Şakai”, “Bisyani-Pesani”... Bu hata, ya Evliya Çelebi’nin yada “Seyahatname”yi eski yazıdan yeni yazıya çevirenlerindir. Dikkat edilecek olursa, isimleri zikredilen aşiretler, bugün dahi mevcut olup Kurmancca konuşmakta ve Kurmanc adıyla anılmaktadırlar. Ancak, iki istisna var. Biri “Zaza” diğeri de “Yezidi”dir. Malumdur ki, Zazalar bir aşiret olmadıkları gibi, “Kurmanc”da değildirler. Gerek Kurmanclar olsun, gerek Zazalar olsun, diğerleriyle birlikte ayırımcılar tarafından “Kürt” genel adı altında toplanmaya çalışılmaktadır. Zazalar kendilerine mahsus, “Zazaki” dedikleri, Zaza Türkçe’sini konuşurlar. Bu lehçe, Kurmanc lehçesinden çok farklıdır. Ayrıca, Zaza Türkleri’ni bir “aşiret” olarak kaydeden Evliya Çelebi’nin bu görüşünün aksine; Zazalar, büyük-küçük yüzlerce aşiret ve kabileden ve binlerce aileden müteşekkil bir topluluktur. Bugünkü durumla da kıyaslayacak olursak, Zazalar ile zikredilen aşiretler arasındaki nüfus farkı, “Seyahatname”deki görüşlerin gerçeğe uygun olmadığının bir izahıdır. Evliya Çelebi’nin “Kürt” diye zikrettiği aşiretlerin bugünkü toplam nüfusunun 60-70 bin civarında olduğunu tahmin etmekteyiz. Buna karşılık Zaza Türkleri, tahmin ettiğimiz kadarıyla, iki milyon küsürlük bir nüfusa sahiptirler...
“Yezidi”ye gelince, bu da bir aşiret ismi olmayıp, “Yezidilik” inancını benimsemiş olan vatandaşlarımızın bir bölümüne verilen isimdir. Evliya Çelebi “Diyarbakır”ı anlatırken ; “Halkı Kürt, Türkmen, Arap ve Acem’dir. Reayası Ermeni’dir[8]” diyor. Halbuki Diyarbakır’da “Zaza” nüfusu oldukça kalabalıktır. Anlaşılan Evliya Çelebi, ya Zaza Türkleri’ni “Kürt” adı altında toplamış yada “Acem” tabiriyle “Zazalar”ı kastetmiştir. “Acem” sözü genellikle “İranlılar” (Farslar) için kullanılır. Araplar; Arap olmayanlara “Acem” der. Bu; Türkmen, Kürt, Azeri, Zaza’da olabilir. Evliya Çelebi zamanında Diyarbakır’da yerleşik İranlı bir topluluğun mevcudiyeti bulunmadığına göre, bu “Acem”kim? Zaza Türkleri olması büyük bir ihtimaldir.. Dikkatimizi çeken bir nokta daha var. Evliya Çelebi, Diyarbakır’ın “Yurtluk ve Ocaklık Sancakları”nın isimlerini şu şekilde veriyor : “sağman, Kulp, Mihraniye, Tercil, Atak, Pertek, Çapakçur, Çermik [9]”. Bunlardan Sağman, Kulp, Çapakçur (bugünkü “Bingöl”) ve Çermik gibi muhitlerde Zaza Türkleri meskundur. Yine Evliya Çelebi, “Armid (bugünkü “Diyarbakır”) eyaletindeki hükümetler”in, “Cezire, Eğil, Genç, Palu, Hazo[10]” olduğunu bildiriyor ki; Cezire (Cizre) dışında, diğerleri, yani Eğil, Genç, Palu ve Hazo (bugünkü “Sasun”) gibi muhitlerin insanları da Zaza’dır. “Dil” konusunda da Evliya Çelebi şunları yazıyor : “... burada (Erzurum’dan Basra Körfezi’ne kadar olan mıntıkada) çeşitli diller konuşulmakta olup, bunlar ; Zaza, Lulu, Hakari, Avniki, Mahmudi, Şirvani, Cezrevi, Pesani, Sencari, Hariri, Erdelani, Surani, Halifi, Cenvani, İmadi ve Roziki lisanlarıdır.[11]” Burada; Evliya Çelebi, alışılageldiği gibi Zaza Türkçesi’ni “Kürtçe”nin bir “lisan”ı olarak göstermektedir ki, doğru değildir. Evliya Çelebi, Zaza Türkleri ile meskun bugünkü Sason (eski adı “Hazo”) ilçesi hakkında bilgi verirken, çok önemli bir noktaya temas ediyor. Bu da “Zaza” ile “Kürt”ün farklılığını vurgulayan mühim bir işarettir. Evliya Çelebi, “Hazo Kasabası”nı şöyle anlatıyor : “kalenin kıble tarafı eteğinde genişçe bir arazidedir. Bin hanelidir. Henüz gelişmektedir. Evlerin hepsi toprak ile örtülüdür. Çarşı içinde camii ve şeref hanı meşhurdur. Küçük sıcak bir hamamı, üç adet de dükkanı vardır. Halen hakimi olan Murtaza Bey kagir bir han yaptırmıştır ki, sanki sağlam bir kaledir. Kayalık bir yer olduğundan bağ ve bahçeleri güzel değildir. Halkı dinç ve güçlü kimseler olup, piyade ve süvarisi meşhurdur. Şeyhani, makravi, kılıç vurmada, ok atmada eşsiz kavimdir. Gayet namaza devamlı, Şafii mezhebine bağlı, imanlı ve Allah’ın birliğine inanmış erkek ve kadınlardır. Gerçi yaylalarında Halti, Çekvani ve Zibari Kürtler’i vardır ama onlar ile alışveriş yapmazlar.[12]” Yukarıya aldığımız bölümdeki “mühim işaret”imizi son cümlede görüyoruz. Çünkü bu cümlede, Zazalar’ın “Kürt” olmadıkları vurgulanmak isteniyor. O kısmı bir kere daha tekrarlayalım : “Gerçi yaylalarında Halti, Çekvani ve Zibari Kürtler’i vardır ama onlar ile alışveriş yapmazlar” Bir nokta daha var. Evliya Çelebi, Hınıs Kalesi’ni anlatırken ; “Bu kalenin içinde bin iki yüz hane Kürt oturur[13]” demektedir. Burada da yine bir “yanılma “ söz konusudur. Bilindiği gibi günümüzde Erzurum’a bağlı bir ilçe olan Hınıs, çok eskiden beri Zaza Türkleri ile meskun bir beldedir. “Seyahatname”den öğrendiğimize göre Evliya Çelebi : Zaza Türkleri’nin yerleşik bulunduğu, mesela Siverek, Çermik, Çüngüş, Sağman, Çemişkezek, Palu, Çabakçur, Genç, Kulp, Eğil, Hani gibi yerleri de ziyaret etmiştir. Ancak Evliya Çelebi, gezip gördüğü bu mıntıkalardaki insanların giyim-kuşam, sosyal yapıları, inançları ve dilleri hakkında hiçbir bilgi vermiyor. VE ZAZA TÜRKLERİ’NİN TAVRITarihin seyrini takip edersek tamam 752 sene evvel, bir adı Celaleddin Menguberti olan büyük Harzem hükümdarını, bir çok diyar fetih ve istila ettikten sonra nihayet Moğolların önünden kaçarak dolu dizgin Anadolu’ya kadar gelmiş görüyoruz.[14] Azerbaycan, Bitlis, Ahlat, Siirt, Çapakçur (Bingöl), Erzincan ve Dersin (Tunceli) yörelerinde hakimiyet kuran Harzam (Harizm) Türkleri Sultanı Celaleddin’in bu ilerleyişini durdurmak için, Selçuklu sultanı Aleaddin Keykubat, ordusuyla Harzemliler üzerine hareket etti.. İki ordu, 10 Ağustos 1230 tarihinde Erzincan’ın Yassı Çimen dağlarında çarpıştılar. Sultan Celaleddin mağlup oldu. Ahlat’a geldi. Burayı tekrar ateşe vererek şarka döndü. Fakat bu taraftan da Moğol orduları kendisini aramaya geliyorlardı. Birkaç muharebede tekrar mağlup oldu ve bu defa Bağdat’a kaçmak istedi. Diyarbakır önüne geldi; geceyi Dicle köprüsü yanına kurduğu çadırda geçirmek istiyordu. Fakat gece çadırını Moğollar bastılar. Sultan Celaleddin birkaçını öldürerek ve bütün maiyetini de bırakarak yalnız başına Silvan mıntıkasına kaçtı.[15] İşte, asıl konumuzu ilgilendiren bundan sonraki gelişmedir. Zira bu gelişme, kafalarda birtakım soru işaretlerinin yer etmesine yol açacaktır. Bıraktığımız yerden devam ediyoruz. Sişvan yakınlarına gelen Celaleddin Harzemşah, saklanmak için dağa çıkıyor. Tesadüf ettiği Kurmanclar kendisini öldürmek istiyorlar. Sultan, bunların reisine “Ben Sultan’ım, hakkımda bir karar vermede acele etme. Beni ya Melik El-Muzaffer Gazi’ye götür, o seni zengin eder. Veyahut beni memleketimden birine sevk et, seni emir yaparım” diyor. Reis bu tekliflerden ikincisini kabul ederek Celaleddin Harzemşah’ı obasına götürüyor. Kendisi de Sultan’ın dağda kalan atını ve eşyasını getirmeye gidiyor. Bu sırada başka bir Kurmanc gelerek reisin karısına bu Harzemlinin kim olduğunu neden öldürülmediğini soruyor. Kadın da mümkün olmadığını, çünkü bu adamın “sultan” olduğunu , kocasının kendisine aman verdiğini söylüyor. Fakat, “Onlar Ahlat’ta bundan daha kıymetli bir kardeşimi öldürdüler” diyerek elindeki kargının bir darbesiyle Celaleddin Harzemşah’ı şehit ediyor. (17 Ağustos 1231) Bir müddet sonra, Melik El-Muzaffer (Silvan ve El Cezire emiri olup, Eyyubiler’dendir), dağa adam göndererek Sultan’ın eşyasını, atını, eğerini, pek meşhur olan kılıcını, saçının ortasına diktiği ufak heybesini getirtiyor. Sonra da ölüsünü buldurup, gömdürüyor.[16] Bu maceralı Türk hükümdarının tarihi bu kadarla bitmiyor. Ölüm olayı, Kurmanclar ile Zazaları karşı karşıya getirdiği gibi, ölüsü de bir mesele oldu. Zaza Türkleri, kendilerince muhterem tutulan Sultan Celaleddin’in ölüsünü alıp kaçırdılar. Fakat Kurmanc kabilelerinin tahrip etmesinden korkarak, gidilmesi meşkül ve kendi aşiretlerinin (Zazalar’ın) kalabalık oldukları Dersim (Tunceli) dağlarına götürüp, yüksek bir noktada defnederek ziyaretgah yaptılar. Bu sebeple, Dersim Zazaları bu türbeye ve dolayısıyla bu dağa, “Sultan Baba” derler.[17] Diğer bir adı da “Tacik Baba”dır. “Tacik” kelimesi zamanla değişerek, halkın ağzında “Tujik” (Tucik) olmuştur. Dersimli Zaza Türkleri için “Tacik Baba” (Sultan Baba) mukaddes bir ziyaret yeridir. Oraya adaklar adanır, Muharrem ayında kurbanlar kesilir, merasim yapılır. Dersim’in korkunç fırtınaları, Ağdad köyünün doğusundaki “Tacik Baba” tepesinden patlar. Dersimli, “Tacik Baba”dan top uğultularına benzeyen fırtınalı sesler geldiği zaman bunun, devletin harbe gireceğine, şayet devlet harp halinde ise zafere işaret ettiğine inanır.[18] Merhum Nazmi Sevgen, “Tacik” kelimesine şu şekilde bir açıklık getirmektedir: “... Tacik kelimesi Türkçe’dir. Eski İranlılar, Arap yarımadasında kendi hudutları boyunca en çok temas ettikleri “Tay” aşiretine Arap kaidesine göre “Tayi” ve kendi fonetiklerinin zoruyla da “Tazi” derlerdi. Yani Fars için Arap “Tazi” idi. Türkler bu kelimeyi kendi fonetiklerine uydurarak “Tacik”, “Tezik” şekline soktular... “Horasan”ın istilasından sonra, İslamlık nehirler arası hıttasına girdiği zaman, Kuzey İran ve Türkistan ahalisi de Tacik olmuşlardı. O zaman eski dinlerini muhafaza eden Akdin Saliki Türkler, kendilerine “Gebr” adını verirlerdi. Sonradan Müslüman, yani Tacik olarak Ön Asya’ya doğru sarkıp yayıldıkları zaman yerli Hıristiyanlara kendileri gavur, yerli Hıristiyanlar da onlara “Tacik” dediler. Cengiz Han’ın , Asya’yı istilasında şimdi “Tacikistan” denilen memleket etrafında teessüs etmiş cihangir, muazzam ve muhteşem bir “Tacik Devleti” vardı. Bu devlet bugünkü Dersim (Tunceli)’e kadar uzanıyordu. Dersim, Tacik devletinin batısında, serhat bekçisi rolünü alan bir kısım Tacikler’le meskundu. Bu muhteşem Tacik devletinin, Harzemliler’in yurdu olduğunu biliyoruz. Bu sebeple Dersimli’nin, hatıralarına ve tarihi vakıaya dayanarak “Tacik Baba” dağında Celaleddin Harzemşah’ın metfun bulunduğunu iddia ve beyan eylemesindeki isabet, bu suretle de teeyyüt etmiş olmaktadır...[19]” Netice olarak, 752 sene önce cereyan eden bu olay da bize ; Zazalar’ın “Kürt” olamayacağını, Zazalar ile Kurmancların aynı kökten ayrılmış farklı iki Türk topluluğu olduklarını düşündüren bir mesaj niteliğindedir. Dersim (Tunceli)li Zaza Türkleri’nin bir kısmı bugün dahi kendilerini “Harzemli” saymakta ve “Horasan’dan Geldiklerini” açıkça söylemektedirler. Varto Zazaları’ndan olan Mehmet Şerif Fırat da, bu görüşü ileri sürmekte ve kendisinin de bağlı bulunduğu “Hormek” aşiretini bir misal göstererek, “atalardan süzülüp gelen rivayet ve inanışa göre, Hormek kabilesi Harzemlidir[20]” demektedir. Tarihçi Dr. Rıza Nur’un açıklamaları da bu yöndedir. Kendisi, Dersimli Zaza Türkleri’nin “Kürt” olmadığını ve bunların bir bölümünün Harzemli Sultan Celaleddin’in taifesi olan Türkler olduğunu yazmaktadır.[21] “Yezidilik” inancı kesinlikle Zaza Türkleri’nde yoktur. Yezidiliği benimsemiş her hangi bir Zaza aşireti veya ailesi de mevcut değildir. Aleviliğin Türkmen, Zaza, Azeri, Kurmanc v.b. gibi Türk boyları arasında yayılıp, bir hayli taraftar bulmasına karşılık ; “Yezidilik”, sadece Kurmanclara mensup bir zümre tarafından benimsenmiştir. Bazı yazarların Yezidiler’i Zaza Türkleri’nden göstermelerine dair fikirleri doğru değildir. Belgelere dayandırılmayan bu iddialar geçersizdir ve ilmi gerçeklere de aykırıdır. Bu hataya düşenlerden biri, “Doğu illeri ve Varto Tarihi”nin yazarı olan Merhum Şerif Fırat’tır. Bu konuda şöyle diyor : “Arap orduları önünde dağılan Part Türkleri (Zazalar) şubesinden ayrılan Yezidiler ; o çağlarda doğu illerinin serhatlarından güney-doğuya geçerek cenupta Sincar dağlarına, Alagöz dağlarıyla, Karabağ ve Şengal ovalarına yayılmış ve bunlar son zamana kadar Arap ordularına ve İslamiyet’e karşı koydukları için bir türlü İslam dinini kabul etmeyip, Yezidi namını almışlardı.[22]” Yazarın bu düşüncelerini çürüten pek çok ilmi gerçek vardır. Evvela şunu belirtelim ki, “Yezidilik” inancı ortaya çıktığı sıralarda, İslam bayraktarlığının Türk orduları tarafından üstlendiğini görüyoruz... Bu inancın doğuşu ise Arap fetihlerinin parlak devrinden 300 yıl kadar sonra olmuştur. Yezidiler, 1072-1162 yılları arasında yaşadığı kabul edilen Şeyh Adi Bin Müsafir’i bu inançlarının kurucusu olarak kabul ederler. Gerçekte ise tasavvufi bir tarikatın kurucusu ve “mü’min” bir kişi olan Şeyh Adi’nin fikirleri, onun ölümünden sonra, bazı müritleri tarafından değiştirilerek, batıl ve sapık bir akım olarak geliştirilmiş, çeşitli hurafeler ve eski dinin pek çok akideleriyle de donatılmıştır. “Yezidilik” adı verilen bu garip inanç, bir “mezhep”ten ziyade, adeta bir “din” haline dönüşmüştür. Yezidi Kurmanclar, “Melek Tavus” diye adlandırdıkları “şeytan”a taparlar. Her yıl 23 Eylül’de, Şeyh Adi’nin Musul yakınlarındaki Sincar dağında bulunan mezarını ziyaret ederek “hacı” mertebesine ulaşırlar. Yezidiler’in “Kitab-ı Celve” (Vahiy Kitabı) ve “Mıshefa Reş” (Kara Kitap) adlarını taşıyan iki din kitapları vardır. Dini ibadetleri, ayinleri ve duaları hep Kurmancca konuşulacağına, Kur’an-ı Kerim’in Allah tarafından “Kürtçe” (Kurmancca) olarak indirildiğine ve Hazreti Muhammed (s.a.v.)’in onu Arap diliyle yazdığına inanırlar. Bunlar birçok şeyleri mesela bakla, marul, balık yemezler, mavi rengi giymezler. Genellikle eski Türk geleneklerini ve İslam’dan önceki eski Türk dininin pek çok ilkelerini yaşayan ve yaşatan Yezidiler; bugün, Türkiye’nin doğu ve Güneydoğu (Urfa, Siirt, Mardin, Van, Hakkari) taraflarından sayıları çok az olmakla beraber, Suriye, Irak, İran ve Sovyet Kafkasya’sında, Erivan ve Tiflis çevresinde dağınık bir şekilde yaşarlar. Merkezleri Sincar dağı yöresidir. Sincar, Musul’un kuzeybatısında ve ona bağlı bir ilçedir. “Yezid” kelimesine gelince, bunun eski Türkler’deki “Ayzıt” (Hezid) ile benzerliği düşünülebilir. Kaşgarlı Mahmud da Divan-ı Lügati’t Türk’de “izi” kelimesini ; ilah, efendi anlamında kullanmıştır.[23] Ayrıca, Muaviye’nin oğlu “Yezit” ile ilişkili olduğunu ileri sürenler olduğu gibi [24], bunun aksini savunanlar da vardır.[25] Bütün bunlara rağmen bazı çevreler, kasıtlı olarak ortaya attıkları bir takım hayali şeylerle, Zazalar ile Yezidiler’i aynı inanca bağlı gösterme gayreti içindedirler. İhsan Nuri’nin “Tarih-i Rişeyi Nejat-i Kurd” isimli Farsça eserini “Kürtler’in Kökeni” adıyla tercüme edip yayınlayan ayrımcı çevrelerden M.Tayfun, kitapta yer alan bir dip notunda şöyle diyor : “Herekol Azizan, Hawar Dergisinin 42. sayısında (1942-Nisan) Newruz konusunda yazdığı yazıda... ‘Zerdüşt’ün Avesta’da bir bahar bayramından söz ettiğini’ belirttikten sonra, bunun Newruz olması gerektiğini, bu bayramın Yezidi Kürtler (Hezidiler) arasında kutsal bir biçimde “Cemayi” adı ile kutlandığını belirliyor. Bu bayramda Yezidiler en güzel elbiselerini giyip, düz bir alanda toplanırlar, her aile yiyeceğini getirip, yiyeceklerini orta yere dizerler ve öğlen yemeklerini yerler, ardından halk oynar, türkü söyleyip eğlenirmiş. Bugün dahi (1977), Diyarbakır’ın Dicle İlçesinde bazı Zaza köylerinde baharın güzel günlerinden birinde Yezidiler’in “Cemayi” gününe benzeyen ‘Roje Ziyar’ kutlanır. Zaza Kürtler tıpkı Yezidiler’de olduğu gibi güzel elbiselerini giyer, topluca bir alana gider, hatta giderken her aile yiyeceklerini ve kazanını birlikte götürür. Orda yemeğini pişirir, yine Yezidiler’de olduğu gibi yemekler tabaklar içinde yere dizilir, yemeklerini yer, ardından oyunlar oynanır, sohbet edilir, türküler söylenir, eğlenilir. Bu gün her yönüyle bir bayramdır ve Zaza-Kürt aşiretleri arasında harfiyen aynı biçimde bu gün bile kutlanması ilginçtir. Sadece isim değişikliği olmuştur. Buna rağmen Zerduşt’un Avesta’da sözünü ettiği Bahar Bayramı bu bayram olabilir.[26]” Yazarın düşünceleri bu kadar. Hemen ilave edelim ki, bunlar tamamen hayal mahsulüdür. Neden ? Çünkü bir kere Zaza Türkleri’nde “Roje Ziyar” (Rocey Ziyar) adıyla kutlanan bir bayram yoktur. “Yok” olan bir şeyin Yezidiler’in “Cemayi”siyle veya Zerdüşt’ün Avesta’sındaki bayram ile karşılaştırmanın anlamsızlığı meydandadır. Ayrılıkçı çevrelerin kafaları bulandırmak gayesi ile maksatlı olarak imal ettikleri bu sahte “bayram”ın “yok”luğunu kendileri de bilirler. Fakat Zazalar’ı “Kürtçülük” akımının içine çekebilmek için bu tür sahtekarlıkların yapılmasında bir sakınca görmezler. Bilakis fayda umarlar... “Rocey Ziyar” nedir? Yazarın iddialarının aksine, bu ne bir bayramdır ve nede bir önemli günün ismidir. “Rocey Ziyar”, adı üzerinde “Ziyaret Günü”dür. Burada “Ziyar” ; ziyaret, mezar, türbe, kabir anlamına gelir. Yani ‘mezarın veya türbenin ziyaret edileceği gün’ demektir. Bu gün , genellikle Perşembe günüdür. Yalnız bir güne mahsus olmayıp, yılın her perşembesi ‘Rocey Ziyar’ (Ziyaret Günü) sayılır. Ziyaret isteğe bağlıdır. Giden de var, gitmeyen de... Her hangi bir muradı olanlar, halk arasında takdire şayan olmuş büyük türbeleri ziyaret eder ve çeşitli dileklerde bulunurlar. Türbede yatan kişinin, Allah’ın bir evliyası olduğu inancındadırlar. Ziyaret günü sabahı erkenden kalkılır, temiz elbiseler giyilir, yiyecekler ile varsa kurbanlık hayvan da alınarak yola çıkılır. Abdestli olmak şarttır. Yatır, abdestsiz ziyaret edilmez. Bu günü oruçlu geçirenlere de rastlanır... Türbeye varıldığında ilk iş türbeye yüz-göz sürmektir. Sonra kurbanların kesimi başlar... Yemekler yenilir, toplu halde namaz kılınır. Ardından eller kaldırılıp, en içten yakarışlarıyla Allah’a yalvarılarak, ziyaret edilen yatırın hatırı için dileklerinin kabulü istenir... Bu arada dilek taşına taş yapıştırmayı, türbenin yanındaki ağaçlara çaput bağlamayı, çocuklara ve türbe bakıcılarına ise bol bol bahşiş veya hediye vermeyi ihmal etmezler... Ziyaret esnasında veya sonunda şarkı-türkü söylemek, oyunlar oynamak gibi eğlenceli davranışlar kesinlikle yoktur. Bunlar günah sayılır. İşte Zaza Türkleri’ndeki “Rocey Ziyar”ın anlamı budur. Ne Yezidilikle, nede Zerdüştlük’le hiçbir bağlantısı mevcut değildir. Netice olarak şunu diyoruz : Yezidilik inancı, Zaza Türkleri’nin tamamen dışındadır.[27] SOSYAL YAPI BAKIMINDANZAZA VE KURMANCLARZaza ve Kurmanclar arasındaki mevcut sosyal yapı farklılıkları, aslında başlı başına incelenmeye değer, çok geniş bir sahadır. Ancak biz, gayet belirgin olan birkaç noktaya işaret etmekle yetineceğiz. Sosyal yapı itibariyle, Zaza Türklerini Kurmanclardan farklı kılan özelliklerden en çarpıcı olanları görebildiğimiz kadarıyla şunlardır :
1- Göçebelik : Zaza Türkleri’nde “göçebelik” yoktur. Göçebe hayatı yaşayan hiçbir Zaza aşiretine veya kabilesine rastlanmamaktadır. Ziya Gökalp’da bundan 60 yıl kadar önce, bu hususa işaret ederek şöyle diyordu : “Zazalar’dan yalnız ‘Zekti Koçerleri’ göçebedir[28]” Bingöl’de yerleşik bulunan Zekti (Zıktı) denilen bu aşiretin yerleşik hayata geçip, göçebeliği bırakalı yıllar olmuştur. Kurmanclarda ise, göçebelik yaygındır. Kurmanc aşiretlerinin bir kısmı yerleşik, diğer bir kısmı da göçebedirler. Ancak göçebe hayatı yaşayan aşiretlerin sayısı günden güne azalmaktadır. En büyük göçebe aşireti Beritan, en küçüğü ise Alikan’dır. 2- Ağalık : Zaza Türkleri’nin yaşadıkları bölgeler, umumiyetle dağınık olduğundan, Siverek gibi bazı bölgeler dışında, belirleyici bir toprak ağalığı yoktur. Kurmanclarda “ağalık” müessesesi yaygındır ve güçlüdür. “Ağa”ya sonsuz bir bağlılık ve baş eğme vardır. Ağa onların varlığının en önemli parçasıdır. Ağaya sürekli olarak üstün bir varlık ve muzaffer bir kumandan gözü ile bakılır. Ağanın kabilesi ve üzerindeki etkinliği ise çok güçlüdür. Aşiretin bireyleri bu etkinliği zorla değil, içten gelen bir arzu ile kabul ederler[29]. Her şeyden evvel, korunma ve savunma, topluluk içindeki çeşitli sosyal münasebetlerin tanzimi ve hayatlarını devam ettirmek için çeşitli ihtiyaçların da temini için, devletin varlığının pek hissedilmediği veya bürokrasinin yarattığı güvensizlik, söz konusu bir lidere veya rehbere (“ağa”ya) ihtiyaç duyulmuştur. İşte bugün, bunlar arasında söz konusu edilen ağalık, devlet otoritesinin fazla hissedilmediği, bölgeye çeşitli sosyal ve iktisadi hizmetlerin götürülemediği bir ortamda, sosyal muhtevanın müesseseleştirdiği bir mefhumdur. Bu kişiler, rekabet kabul etmeyen mevkilerini yalnız zenginliklerine değil, cemaat içindeki fonksiyonlarına, halka karşı mesuliyet ve mükellefiyetlerine, her şeyden evvel, bulundukları mevkiin gerektirdiği fedakarlıklara borçludurlar. Bundan dolayı, bu kimseleri, orta çağın fena şöhretli feodal senyörleriyle bir kabul etmek ve Marksist Leninist ideolojiye göre değerlendirmek de doğru değildir. Zamanla müesseseleşen “ağalık”, günümüzde ancak cemaat içi münasebetlerde tesirli olabilmektedir.[30] 3- Şeyhlik : Doğu Anadolu bölgesinde, diğer bölgelere nazaran sosyal yapı içinde tesir sahası bakımından farklı bir durumda bulunan bir sosyal müessese de şeyhlik ve şeyhlerdendir. “Şeyhlik” otoritesi, Kurmanclara nazaran, Zazalarda daha güçlü ve katıdır. Bölgede şeyhlerin tesirleri ağaların tesirlerinden daha geniş ve yaygındır. Ağaların nüfuzları ve tesirleri az çok bölgenin belirli bir muhitinde meskun oldukları yerde belirdiği halde, şeyhlerin tesiri belirli bir muhitten ziyade bölge çapındadır. Şeyh manevi bir yol göstericidir, mürşittir... Şeyhlerin tesir alanları geniştir; ancak, bu tesirin derecesi içinde yaşanılan topluluğun sosyal yapısıyla ilgilidir. Zaza Türklerinde mevcut olan sosyal yapının dışarıya karşı kapalı, dayanışmacı ve cemaat karakteri taşıması, şeyhlik müessesesine önem kazandıran bariz özelliklerdir. Ayrıca, bölgede mevcut sosyal yapı, şeyhe de kendi sosyal karakterini vermiş, her türlü sıkıntı ve meselede onlara danışmayı gerektirmiştir.[31] Sünni Zaza Türklerindeki “şeyhlik” müessesesine karşılık, Alevi Zaza Türklerinde de aynı katılıkta bir “seyidlik” müessesesi ön plandadır. Dini inançlar bakımından Zaza Türkleri “fanatik”tir. 1925’te vuk’u bulan “Şeyh Said” ile 1938’de çıkan “Seyid Rıza” isyanlarında, Zaza Türklerini isyana sevk eden asıl sebep, işte bu “fanatizm” düşüncesidir. Burada önemli bir hususa değinmek istiyoruz. Ayrılıkçı-Kürtçü çevreler, bu her iki isyana sahip çıkmakta ve her iki “isyancı lider”i de “Kürt” ilan etmektedirler ki, gerçeklere tamamen aykırıdır. Şeyh Said olsun, Seyid Rıza olsun, ikisi de Zaza’dırlar. 4- Din : Zazalarda bu bağ, Kurmanclara nazaran daha güçlü ve sıkıdır... Mezheplere gelince; Kurmancların büyük çoğunluğu Sünni ve az bir kısmı Alevi iken, Zaza Türklerinde çoğunluk Alevi ve geri kalan kısmı Sünni’dir. Kurmanc ve Zaza Türkleri arasında “tarikat”lar da yayılmıştır. Kurmancların ekserisi, mutasavvıf Abdülkadir-i Geylani’nin kurucusu bulunduğu “Kadirilik” tarikatını benimserken, Zazalar ; Sünni olanlar “Nakşibendilik”i ve Alevi olanlar da “Bektaşilik”i seçmiştir. Türk mutasavvıfı Muhammed Bahaeddin Nakşibend’in kurucusu bulunduğu “Nakşibendilik” tarikatını, Zaza Türkleri arasında yayan zat, rivayetlere göre Şeyh Said’in dedesi , Palu’lu Şeyh Ali (Şeyh Eli Pali)’dir. Şeyh Ali’nin Muhammed Bahaeddin Efendi’nin halifesi olan Mevlana Halid’ten “el” aldığı söylenir. “Bektaşilik”in kurucusu ise yine büyük bir Türk mutasavvıfı olan Hacı Bektaş-ı Veli’dir. Aslen Zaza Türklerinden ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin de halifelerinden olan; Ağuçan (Ağu içen), Derviş Cemal ve Sarı Saltık adlarını taşıyan bu üç zatın bizzat Hacı Bektaş-ı Veli tarafından Dersim (Tunceli) ve havalisinde faaliyet göstermek için vazifelendirildikleri rivayet edilir. Bugün Tunceli’de bu üç adla (Ağuçan, Derviş Cemal, Sarı Saltık) yad edilen aşiretler bulunmaktadır[32]. ZAZA VE KURMANCLAR Kurmanclarda da Zazalarda da bütün Türk boylarında olduğu gibi “folklor”un önemli bir yeri vardır. Her iki Türk topluluğunun da folkloru oldukça zengindir. Ancak, bunun çok az bir bölümü yazıya geçirilmiştir. Destanlar, hikayeler, masallar, efsaneler, türküler, fıkralar, atasözleri, bilmeceler, inançlar, örf ve adetler v.s... Bütün bunlar incelenmeye değer, birer hazinedirler. Folklor açısından da bu iki Türk boyu arasında bir takım farklılıklar göze çarpmaktadır. Ayrıntılarına girmeden, sadece birkaç nokta üzerinde duracağız : 1- “Giyim-kuşam”da farklılıklar. 2- “İnançlar”da farklılıklar. 3- “Örf ve adetler”de farklılıklar. 4- “Oyunlar”da (halk oyunları” farklılıklar. 5- Davul-zurna : Her iki boyda da ekseriyetle düğünlerde çalınır. Çalgıcılık adeti yalnız Kurmanclarda vardır. Zaza Türkleri icrai olarak davul-zurna çalmazlar. Düğünlerinde çaldırmak için bizzat gidip çalgıcıları (davulcu-zurnacılar) davet ederler. 6- Başlık parası : Kurmanclarda başlık parası alma adeti oldukça yaygındır. Miktarı bölgeden bölgeye değişmekle beraber, günümüzde bazı yörelerde bir milyona kadar varmaktadır. Zazalarda “başlık parası” (kalın), bazı bölgelerde alınmazken, bazı yörelerde de çok cuz’i bir miktar alınmaktadır. 7- Kurmanclara mensup bazı kadınlar; burunlarına “süs” olarak altından, yahut gümüşten yapılan ve adına “hızem” (hızma) denilen bir takı takarlar. Zaza Türkleri’ne mensup kadınlarda bu yoktur. 8- Dak : Kurmanclarda, özellikle göçebe (koçer) aşiret mensuplarının yüz ve ellerine yaptıkları dövmelere “dak” denir. “Dak” yapmak için, yeni anne olmuş kadının sütü alınarak buna is veya boya karıştırılır. Bu karışım, iğne ile ilgili yerlere batırılıp, çıkarılarak dövme tamamlanır. Kadınlarda dak ; alın, şakak, çene, burun ucu, bazen de ellerin üzerine, erkeklerde ise kadınlarda olduğu gibi, umumiyetle burun ucu ve şakaklarda “nokta” şeklinde yapılır. Erkeklerde ayrıca ellerde mitolojik yaratıklar (şahmaran v.s.) ve hayvan şekilleri (yılan, akrep ve çeşitli kuşlar) yapılır... Zazalarda bu “dak” (dövme) yoktur. ZAZA VE KURMANCLARZaza ve Kurmancların meskun bulundukları bölgeler de, aslında onların farklı iki boyu olduklarını göstermektedir. Kurmancların yerleşik bulundukları mıntıkaları araştırıcılar, başlıca beş bölgeye ayırmışlardır : 1- Yenisey Bölgesi 2- Batı Türkistan (Horasan-Afgan) Bölgesi 3- Dağıstan-Macaristan veya Tuna Boyları 4- Kuzey Azerbaycan (Kür-Aras / Aran) 5- Dicle Bölgesi[33] Zazalar ise yalnızca Türkiye hudutları içinde meskundurlar. Yayıldıkları alanlar da, Dicle-Fırat-Murat ırmakları boylarıdır.Bu ırmakların havzaları dışında, hiçbir yerde Zaza Türkleri’ne tesadüf edilmez. Zaza Türkleri’nin en kalabalık bulundukları vilayetler şunlardır : Diyarbakır, Bingöl, Elazığ, Erzincan, Tunceli Zaza Türkleri’nin meskun bulundukları bölgenin hududunu şöyle gösterebiliriz : Urfa’nın Siverek, Adıyaman’ın Gerger, Malatya’nın Pütürge ve Arapkir ilçeleriyle, Sivas’ın Kangal, Hafik, Zara, Suşehri ilçelerinden Erzincan’ın Refahiye’sine uzanır, Kelkit-Bayburt sınırından geçerek, Tercan’ı ve Erzurum’un Hınıs’ını içine alıp, Muş’un Varto ilçesini, Bitlis’in Mutki ve kısmen de Tatvan ilçelerini, Siirt’in Sason ilçesini bünyesinde toplar, güneyden Diyarbakır’ın Kulp, kısmen Lice, Hani, Piran (Dicle), Çermik ilçelerini kapsamına alarak Siverek’te nihayete erer. Zaza Türkleri, hududunu çizdiğimiz bu sahanın içinde yayılımlardır. Bu alanın içinde Kurmanclara mensup bazı aşiretler de vardır. Bunların diğer muhitlerden gelip buraya yerleştikleri büyük bir ihtimaldir. Çünkü çoğu konar-göçerdir. Beritan aşiretini misal olarak gösterebiliriz. Buna karşılık Zaza Türkleri’ni çizdiğimiz bu hududun dışında göremiyoruz. Mesela ; Kahramanmaraş’ta, Gaziantep’te, Adıyaman’da (Gerger hariç), Urfa’da (Siverek hariç), Mardin’de, Hakkari’de, Siirt’te (Sason hariç), Bitlis’te (Mutki ve Tatvan hariç), Muş’ta (Varto hariç), Erzurum’da (Hınıs hariç), Van’da Ağrı’da ve Kars’ta Zazalar’a rastlanmaz. Türkiye sınırları dışında, yani Suriye, Irak ve İran’da da Zaza Türkleri yoktur.
[1] Bk.Musa Anter, Kürtçe-Türkçe Sözlük, İstanbul 1967, M. Emin Bozarslan, Alfabe, İstanbul 1968, K.Bedirhan-S.Şıvan, Zımane Kurd (Kürt Dili), İstanbul 1976. Dr. Kamuran Ali Bedirhan, Türkçe İzahlı Kürkçe Gramer, İstanbul 1977. Kemal Badıllı, Türkçe İzahlı Kürtçe Grameri,Ankara 1965 [2] Bk.(161) numaralı dipnottaki kaynaklar. [3] Bk.(161) numaralı dipnottaki kaynaklar. [4] Ehmed-i Hasi, Zazaca Mevlid, Diyarbekir 1316 (1900) [5] Evliya Çelebi, Seyahatname, cilt:3, sf. 869 [6] Aynı eser, sf. 873 [7] Aynı eser, cilt:4, sf. 1203 [8] Aynı eser, sf.1136 [9] Aynı eser, sf.1116 [10] Aynı eser, sf.1116 [11] Aynı eser, sf.1152 [12] Aynı eser, sf.1155 [13] Aynı eser, cilt:2, sf.511 [14] Nazmi Sevgen, “Celaleddin Harzemşah-Tacik baba”, Tarih Dünyası Dergisi, sayı:22, sf. 927 (1 Nisan 1951) [15] Prof. Dr. Osman Turan,aynı eser, sf. 110,Prof. Dr.Làszlò Ràsoyni, aynı eser,sf.168.Kadri Perk,aynı eser,sf. 206 [16] Nazmi Sevgen, aynı yazı. Ayrıca bk. M. Emin Zeki, aynı eser, sf. 78 [17] Dr. Rıza Nur, Türk Tarihi,Cilt:1, İstanbul 1972, Sf.67. Ali Kemali, Erzincan Tarihi, İstanbul 1932, sf.46. M. Nuri Dersimi, aynı eser, sf. 11. Kadri Perk, aynı eser, sf. 206 [18] Nazmi Sevgen, aynı yazı. [19] Aynı yazı [20] M. Şerif Fırat, aynı eser, sf. 82 [21] Dr. Rıza Nur, aynı eser, sf. 67. [22] M. Şerif Fırat, aynı eser, sf. 17 [23] Ziya Gökalp, Makaleler II, Ankara 1982, sf. 77 [24] Prof. Dr. Osman Turan, aynı eser, sf. 229 [25] M. Emin Zeki, aynı eser, sf.171 [26] İhsan Nuri, aynı eser, (Çev. M. Tayfun), sf. 74 [27] Yezidi Kürttürkleri ile ilgili geniş bilgi için bk. Şemseddin Sami, Kamus-ül A’lam, Cilt:6. V.Minorsky, Kürtler, İstanbul 1977,. Prof. Dr. Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul 1973. Bazil Nikitin, Kürtler, cilt:2,İstanbul 1978. El’müncid Fi’l Alam, Beyrut 1969 (20. baskı). Sami Said El-Ahmed, El-Yezidiyye Ahvaluhum ve Mu’tekadatuhum (Yezidiler,Durumları ve İnanç Sistemleri), Bağdat 1971 [28] Ziya Gökalp, Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik İncelemeler, sf. 51 [29] Minorsky, Kürtler, İstanbul 1977, sf. 36 [30] Doç. Dr. Mustafa Erkal,Bölgeler Arası Dengesizlik ve Doğu Kalkınması, İstanbul 1972, sf. 116, 117 [31] Aynı eser, sf. 122, 123 [32] M. Nuri Dersimi, aynı eser, sf. 32 [33] M. Fahrettin Kırzıoğlu, Kürtlerin Türklüğü, Ankara 1968 |
Paylaş |
Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir. |
© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır.
Kullanıcı Sözleşmesi. |