Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10788
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Okuyucularımıza Sunduğumuz Temel Bilgiler
YÜCEL TEŞKİLATI

Balkan Harbi’ne Kadar Olan Durumun Değerlendirilmesi ve Göçler

Yücel Teşkilatı’nı anlatmadan önce, Türklerin Ru­me­li’ye geçişi ve sonrasındaki geri çekilişleri ile göç sü­recini kısaca izah etmek gerekmektedir.Osmanlı Devleti’nin Rumeli’deki kazandığı ilk Türk toprağı olan Gelibolu’ndaki Çimpi Kalesi’nin alın­ma­sından sonra Anadolu’dan getirilen Türkler Rumeli’ye iskan edilmeye başladı. 1392 yılında Paşa Yiğit Bey zama­nında Üsküp’ün fethedilmesiyle birlik­te Anadolu’nun Konya, Karesi vs. vilayetle­rindeki Türk nüfus Rumeli topraklarına iskan edildiler. Üsküp daha sonraki fetih­ler­de de önemli bir harekat üssü olmaya devam etti.

II. Viyana Kuşatması’ndan sonraki uzun süren sa­vaş­lar dönemine kadar Üsküp gelişmesini sürdürdü. Ancak Avusturyalı General Picolomoni’nin 1689’da şehri geçici olarak işgal edip yakmasından sonra Üs­küp halkı ilk defa muhacir konumuna düşmüştü. Şeh­rin tekrar canlanması ne ilginçtir ki 1877-78 Osmanlı-Rus harbinden sonra ol­muştur. Çünkü bu savaş neti­cesinde kaybedilen topraklardan gelen birçok muhacir Üsküp’e yerleştirilmiş ve demiryolunun faaliyete gir­mesiyle de şehir ekonomik açıdan canlanmıştır.

Osmanlı’nın Rumeli’deki ciddi manadaki en ö­nemli kaybı ve en büyük göç, eskilerin 93 Harbi de­dik­leri, 1877-78 Osmanlı Rus harbidir. Bu savaş neti­ce­sinde Sırbistan, Karadağ ve Romanya bağım­sızlık­ları­nı kazanmış ve yarı bağımsız Bulgaristan Prensliği or­taya çıkmıştır. Yarım milyondan fazla insan bu savaşta Rus ve Bulgarlar tarafından katledilmiştir. Bu ö­nemli toprak kayıpları ve moral çöküntüsü netice­sinde 1.5 milyon Müslüman da Rumeli ve Anado­lu’nun çeşitli yerlerine göç etmek zorunda kalmıştır.

Bu savaştan sonraki en büyük göç dalgası olan 1912 Balkan Harbi’ne kadar göçlerin arkası kesilmemiş ve devam etmiştir. Tarihimizin en acı sayfalarından o­lan ve bir ay gibi bir zaman  zarfında Rumeli’deki bü­tün topraklarımızı kaybetmemizle sonuçlanan bu harp neticesinde de akıl almaz katliamlar, soğuk, hastalık, aç­lık ve göç yollarındaki olumsuz şartlar neticesinde 600.000 Müslüman can vermiş ve 400.000 kadarı da A­nadolu’ya göç ederek muhacir olmanın zorluklarıyla baş başa kalmıştı. 

II. Dünya Savaşı’na Kadar Rumeli ve Göçler

Balkan Harbi’nden sonraki dönemde göç edeme­yip Kosova, Makedonya, Batı Trakya, Rodoplar’da kalan Türkler için zor günler başlamıştı. Ağır vergiler, eziyetler, soygun, öldürme ve her türlü baskı ile karşı­laşan Rumeli insanı için göç artık kaçınılmazdı.1923-1938 yıllarında Romanya’dan 115.000, 1923-1949 yılları arasında Bulgaristan’dan 220.000, 1923-1945 yılları arası Yunanistan’dan ise 400.000 kişi Türki­ye’ye göç etmiştir.

1923-1933 arasında Yugoslavya’dan ise 110.000 ci­varında insanımız anavatan Türkiye’ye göç etmiştir. İkinci Dünya Savaşı yılları ve 1952’ye kadar olan dö­nemde ise göçler durdurulmuş ve hatta yönetim tara­fından engellenmiştir.

 II. Dünya Savaşı Döneminde Balkanlar’da Siyasi Yapı

1937 yılında Yugoslavya’da ileride Yücel Teşki­latı’nın başkanı olacak Şuayb Aziz ve idealist Türk gençleri yaklaşan savaş tehlikesi ve muhtemel geliş­meler hakkında sık sık fikir alışverişinde bulu­nuyor­lardı. Çünkü yaklaşan dünya savaşından da öte Tito­cular ki destekçileri Stalin idi. ve kraliyet taraftarı olan Mihaylovistler destekçileri İngilizlerdi. Arasın­daki mücadele had safhaya çıkmış ve kim galip gelirse gelsin bu durumdan Türkler ve Müslümanların zarar göreceği anlaşılmıştı.Şuayb Aziz, Balkanlar’daki Stalin tehlikesinin far­kındadır. Çünkü İngilizler ile işbirliği yapan Stalin sa­vaş sonrasında Müslümanları Balkanlar’dan silme planları yapmaktadır. Bu gelişmeler ışığında gerek Yugoslavya ve gerekse diğer Balkan ülkelerindeki Müs­lümanların kaderi Almanya’nın atacağı adımlara  bağlıydı. Almanya güneydoğu Balkanları emniyete al­madan Ruslara saldırmak istemez. Bu yüzden bura­daki Türk ve Müslümanların dostluğunu kazanmaya çalışacaktır diyerek ileri görüşlülüğünü ispat ediyor­du.

Bu tarihlerde Yugoslavya’nın ezeli düşmanı olan Bulgaristan’a Almanlar tarafından Makedonya teklif edilince Ruslar bölgedeki politikadan kısmen uzak kalmışlardı. Savaşın son yıllarında Müttefikler tarafın­dan Türklerin Almanya’ya karşı savaşa sokulma ihti­mali bulunduğu yıllarda Almanya 12 adaları Türklere teklif etmişti. Ayrıca bir göstermelik savaş neticesinde Batı Trakya ve Makedonya toprakları da Türkiye’nin eline geçebilirdi. Böylece Almanya’nın Balkanlar’da kendisine karşı ciddi bir cephe açılmasını engelleme düşüncesinde olduğuna dair fikirler Alman subayları arasında konuşuluyordu.

Ancak bu ihtimaller gerçekleşmemiş ve Türkiye yakalayabileceği bu fırsatı zamanın Cumhurbaşkanı İnönü’nün başarısız politikası yüzünden değerlen­dirememişti. Hatta bu yıllarda İsmet İnönü’nün, ken­disiyle görüşmeye gelen ve Müslüman katliamını dur­durması için yardım isteyen Yugoslavya Türkleri He­ye­ti’ne de Türkiye’nin hiç bir yardımda bulunamaya­cağını “Misak-ı Milli dışındaki Türklerle uğraşamayacaklarını” söylemiştir. 

Yücel Teşkilatının Kurulması

Teşkilatın çekirdeği II. Dünya Savaşı’nın o karan­lık ve yarınların ne olacağının bilinmediği dönemi o­lan 1941 yılında Türklerin milli varlıklarını, manevi de­ğer­lerini, örf adet ve geleneklerini korumak ve ya­şat­mak üzere kurulmuştur. Teşkilatın kurulma­sın­daki en önemli sebeplerden bir tanesi de Vardar Ma­ke­don­yası’nın, Almanya’nın müttefiklerinden olan Bul­garis­tan’a bırakılmasıydı. Bulgarlar idareyi ele geçirdikleri her dönemde Türklere karşı olan aşırı düş­manlık­la­rıy­la tanınmışlardır. Ayrıca teşkilatın, işgalci Bulgarların Türklere yaptıkları baskıya karşı Türk unsurunun sinesinde ve gerçekler içinde doğan bir tepki(reaksiyon) hareketi olduğunu da belirtmemiz gerekmektedir. Bu noktada bir hatırayı anlatmak konuyu daha iyi anlamamıza sebep olacaktır. Bulgarlar Üsküp’ü işgal ettikleri dönemde ekmek, kömür vs. ihtiyaç maddeleri hep kuponla dağıtılmaktaydı. Bulgar subayı sıradaki Türk’e, “Çingene aradan çekil”  diye bağırıp aşağıla­mak­taydı. Bunun üzerine Türk, “Beyefendi ben çingene değil bu topraklarda 400 yıldır yaşayan bir Türk evladıyım” de­mesi üzerine Bulgar subayı “daha kötü ya! Siz onlardan daha aşağılıksınızdiye cevap vermişti. İşte bu acı olay Türklerin, kendi haklarını korumak için teşkilat­lanma­ya gitmelerinin ne kadar önemli olduğunu göstermişti.Teşkilat Yugoslavya topraklarındaki siyasi geliş­melerin neticesinde Türk tarihine, Türk kültür ve ana­nelerine daha sıkı sarılmak istikameti ve ana fikrinde gelişmiştir. Bu noktada Türk milliyetçisi gençler ara­sında Türkiye’den getirtilen eserler ile milli şuur yayılıyordu.

Başta Atatürk’ün Nutku olmak üzere, Meh­met Akif’in Safahat’ı, Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yur­dakul; Namık Kemal ve Yahya Kemal Beyatlı’nın şiir­leri en çok okunan eserlerdi. Gençler arasında adeta bir ayaklı kütüphane kurulmuştu. Eserler elden ele geziyordu.Gittikçe genişleyen teşkilat 1943 yılında Üsküp’te bulunan Türk Konsolosluğu ve Konsolos vekili Emin Vefa Gerçek ile irtibata geçti. Yücel mensupları, II. Dün­ya Savaşı’nın sona erip bölgeye komünizmin ha­kim olmasıyla birlikte, yeni idareden Türklerin lehine birtakım haklar koparmağa çalışmış ve bu gayeyle ko­münist organlara kendi adamlarını yerleştirmiştir.

1945 yılında konsolosluk aracılığıyla Belgrad Bü­yükelçiliği ve Büyükelçi Kamil Koperler ile temasa ge­çildikten sonra teşkilata Yücel adı verildi. Teşkilatın tü­zük maddelerini ve iki sayfalık önsözünü bizzat Baş­kan Şuayb Aziz Efendi kaleme almıştır.

Kurucuları ve Üyeleri



Teşkilatın ilk çekirdeği Kemal Rasim Günsever’in evinde toplanmıştır. Bilindiği kadarıyla Şuayb Aziz, Şerafeddin Ferid, Nazmi Ömer, Muzaffer Ahmed, Fet­tah Süleymanpasiç ve Mehmed Dalip adlı Türk genç­leri kurucu üyelerdi.Teşkilatın başkanı olan Şuayb Aziz 1930 yılına ka­dar Üsküp’te Ataullah Efendi medresesinde tahsil gör­müş ve daha sonra Mısır El Ezher Üniversitesi’ne gide­rek Fıkıh, Kelam, Tasavvuf konularında dersler gör­müş ve üniversiteyi ikincilik ile bitirmiştir. Ankara’ya gidip üniversitede hoca olarak görev yapmak üzere anlaşmış iken Üsküp’e gelmiş ve savaşın çıkıp sınırla­rın kapanması üzerine bir daha Türkiye’ye geri döne­memiştir. Çiftçilik yaparak hayatını idame ettirmiştir. Kendisine birçok önemli devlet görevi teklif edildiyse de özellikle kabul etmeyerek teşkilat faaliyetlerine de­vam etmiştir.

Teşkilatın diğer önemli ismi olan Nazmi Ömer, Belgrad Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. Üs­küp’te Tefeyyüz ve Türk öğretmen okulunda öğret­menlik yapıyordu. Tito rejimi sırasında Üsküp İdare Mah­kemesi Genel Sekreterliği görevini yürüttü. Teşkilatın veznedarı, Ali Abdurrahman Üsküp’te matbaacılık ile birlikte öğretmenlik yapıyordu. Birlik gazetesini ilk çıkaranlardandır. Adem Ali teşkilatın silah temin ve saklanması işlerini yürütüyordu. Abdül­­kerim Sezer hukukçudur ve Ağır ceza hakimidir. Teşkilatın genel sekreteri Şerafeddin Ferid Fransızca öğretmenidir. Refik Şerif Mehmed merkez komitesi üyesidir. Mesleği terzilik idi. Daha sonraları memur­lukta yapmıştı. Türkiye’nin Belgrad Büyükelçiliği ile temasında yazışmalarını Şerafeddin Ferit ile birlikte hazırlıyorlardı. Ayrıca Hakkı Tevfik, Münir Süleyman, Burhanettin Haşim, Ahmet Halil Mustafa, Necati Re­cep, Halit Şükrü gibi birçok genç öğretmenler de teş­kilatın en önemli üyelerindendi. Kısacası teşkilat eğitim seviyesi yüksek, münev­ver, ahlak ve fazilet sahibi Türk gençlerinden oluşu­yordu.

 Teşkilat Yapısı

Teşkilata girildiği zaman Kuran, Bayrak ve taban­ca üstüne yemin edilirdi. Bu yeminde Türklük ve Türki­ye Cumhuriyeti menfaatleri için gerekirse kanımın son damlasına kadar çarpışıp canımı vereceğim ifadesi oldukça dikkat çekicidir. Teşkilat yapısı olarak gizliliğe dikkat ettikleri ve genel katılımın olduğu zamanlarda içlerin­de casusların da bulunabileceği ihtimalini göz önünde bulundurarak faaliyetleri hakkında konuş­mama yolu­na gittikleri bilinmektedir. Gerek düzenle­dikleri kurs­larda ve gerekse piknik ve kır gezilerinde daha çok Türkçe kitaplardan kahramanlık yazıları, tarihi za­fer­ler ve şiirleri okutma yoluna giderek gelebilecek muh­telif tehlikeler en aza indirgeniyordu.1945 yılında Belgrad’daki Türk Büyükelçiliğiyle temas sağlandıktan sonra 7 kişiden ibaret olan Merkez Komitesi kurulmuştu. Buna göre Merkez komitesi Başkan Şuayb Aziz İshak, Veznedar Ali Abdurrahman AliSekreter Şerafettin Ferit Süleyman Üyeler Refik Şerif Mehmet, Kemal Rasim İlyas, Fettah Salih Süleymanpaşiç, Abdülkerim Ethem İbra­him adlı münevver gençlerden oluşmuştu.

En önemli teşkilatlanma Üsküp ve Köprülü şehir­lerinde olmuştu. Akıl almaz işkencelerde bile gizliliğe riayet edilmesi sayesindedir ki, Köprülü sorumluları Ali Halil Mustafa ve Ahmet Halil Mustafa dışında Köprülü şehrinden bir tek teşkilat mensubu bile ortaya çıkarılamamıştır.

  Faaliyetleri

Yücel mensupları yeni Türk harfleriyle ilk Türk gazetesi olan ve halen yayınlanmaya devam eden Bir­lik gazetesinin ilk sayısını 23 Aralık 1944 yılında çıkar­mıştır. Önceleri logosunun yanında minare sembolü olan gazete idaresi daha sonra komünistlerin eline geç­miş ve Yücel mensuplarının gazete ile alakaları ke­silmiştir.Üsküp radyosunda ilk Türkçe yayını ve Türkçe eğlence programlarını Yücelciler düzenlemiştir. Teş­ki­lat, ilk Türk öğretmen kurslarını organize etmiş, bu kurs­larda Türkçe dersleri dahil birçok ders vermiş, sa­yısız öğretmen yetiştirmişti. Makedonya’nın en iyi öğretmenlerini teşkil eden birçok üyesi, içinde Türk­lerin bulunduğu en ücra köylere kadar giderek bu okullar için ilk Türk alfabesini ve ilk okuma kitaplarını ve daha birçok kitapları da hazırlamıştır. Hatta ceza­evinde tutuklu bulundukları süre içinde bile Üsküp Türk Tiyatrosu için birçok Tiyatro eserini Türkçe’ye çe­virmişlerdir. Bütün bu faaliyetlerden öğretmenlik ha­ricindekiler ücretsiz ve karşılıksız yapılmıştır.

Bu sayılan somut ve yararlı faaliyetlerden daha da önemlisi Makedonya Türklerini, Komünizm ideo­lo­ji­sinden korumuş, onlar arasında Atatürkçülüğü yay­mış ve Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı sevgiyi arttır­ma­ya çalışmıştır.

Bu fedakar insanlar, Bulgarların Üsküp’ü işgal edip kan kusturduğu yıllarda Almanlar ile temasa ge­çerek gerçekleştirdikleri akıllı politika ile Almanların övgülerine mazhar olarak desteklerini almıştır. Bu yıllarda Üsküp’e Bulgar Belediye Başkanı olarak atanan Kitinçef, Almanlar tarafından ikaz edilmesine rağmen zulümlerine devam etmişti. Bunun üzerine Alman General Rudolph Grayger Yücel mensubu Ke­mal Salih Bey’in yanında Kitinçef’i çağırarak azarla­mıştır. Ayrıca general ve Kitinçef tarafından imza­lanan bir belgeyle Türk cemaatine karşı kötü dav­ra­nılmayacağına dair imzalı bir belgeyi de Kemal Salih Bey’e verilmiştir.Bulgarların Üsküp’ü istila ettiği ve güvenliğin bu­lunmadığı karışık dönemde Türkiye Cumhu­riye­ti’nin Üsküp Konsolosluğu’nun güvenliğini Yücel Teş­kila­tı’na mensup gençler üstlenmişlerdi.

Ayrıca bölgeyle alakalı her türlü istihbarata ait bil­gi Yücelci gençler tarafından Türkiye Cumhuriyeti Belgrad Büyükelçiliğine Şuayip Aziz ve Nazmi Ömer tarafından ulaştırılıyordu.  

Yücel Teşkilatı Üyelerinin Yakalanma, Sorgulanma ve Mahkeme Süreçleri Ağustos-Eylül 1947’de Yücel teşkilatının birinci gru­bunun fedakar gençleri tek tek evlerinden toplan­mış ve akıl almaz işkenceler ile dolu sorgulama ve 8 yıl süren hapis dönemlerinde çok büyük eziyetler ile karşı karşıya kalmışlardır. İdamlar 27. 02. 1948’te ger­çekleşmiştir. Mayıs 1948 ve sonrasında 2. ve 3. Grup tu­tuklama ve sürgün cezaları peş peşe gelerek bu kahraman insanlar sindirilmek istenmiştir. Akıl almaz işkencelerden sonra Yücel Teşkilatı mensuplarının du­ruşmaları 19 Ocak 1948′de başladı. Tutuklananların idam edilmesi ve ağır cezalara çarptırılmaları için gös­termelik bir miting de tertip etmişlerdi. Türklerin mes­kun bulunduğu mahallelerde siyasi organ Narodni Front tarafından, Yücelciler aleyhine siyasi toplantılar yapılıyordu. Bu toplantılara katılmayanların emper­ya­listlerin satılmışları, maşaları olduğu belirtiliyordu. Böy­lece Türk halkı da psikolojik baskı altında tu­tu­luyordu.Duruşma günü mahkeme huzurunda Birinci Grup’tan 17 kişi bulunuyordu. Bu kişilerin arkasında süngü takılı 17 adet asker de bulunuyordu. Tutuk­lu­ların avukat tutmalarına izin verilmemiş, yönetim her­kese birer avukat tayin etmişti. Ancak avukatlar da duruşma sonrası hapse atılmamak için savunma yap­mamışlardı. Beş gün süren mahkemeden sonra 25 Ocak 1948 günü mahkeme kararı okundu. Mahkeme Heyeti Hakim Panta Maria, Savcı Yardımcısı Blagov Popovski ve üyeler Remzi İsmail ve Mehmet Şakir’den oluşuyordu. Dört kişi medeni ve siyasi haklarından mahrum ve mallarının müsadere edilmeleri suretiyle idama mahkum edildi. Birinci Gurup’taki diğer cezalar ise şu şekilde gerçekleşti.

 Birinci Grup Mahkumiyetler

İdama Mahkum Edilenler:

1- Şuayb Aziz İshak
2- Ali Abdurrahman Ali
3- Nazmi Ömer Yakup
4- Adem Ali Adem 

Yirmi Yıla Mahkum Edilenler:5- Şerafettin Ferit Süleyman (Yücelden)
6- Refik Şerif Mehmet (Özer)
7- Kemal Rasim İlyas (Günsever)
8- Abdülkerim Ethem İbrahim (Sezer)
9- Şefik Ruşit Elmas (Ersoy) 

Onbeş Yıla Mahkum Edilen:10- Fettah Salih Süleymanpasiç
11- Muzaffer Ahmet Süleyman (Hocaoğlu) 

Oniki Yıla Mahkum Edilenler:

12- Fazlı Vehbi Şükrü (Kadıoğlu)
13- Mehmet Şerif Dalip (Ardıcı)
14- Kemal Rıfat Ferhat (Türkkan) 

Onbir Yıla Mahkum Edilen:

15- Said Bilal Halil (Emiroğlu) 

On Yıla Mahkum Edilen:

16- Ali Halil Mustafa (Yücel)  

Sekiz Yıla Mahkum Edilen:17- Ahmet Halil Mustafa (Yücel) 

Birinci Grup Mahkumiyetlerdekiler askeri kam­yon­lara yüklenerek Söğütlü Cezaevine götürülmüşler ve buradan diğer hapishanelere gönderilmişlerdir. İdam mahkumlarının cezaları ise 27 Şubat 1948′de kur­şuna dizilerek infaz edilmiş ve bu kahraman insanlar şe­hadet mertebesine ulaşmışlardır.Bir hatırata göre, idam cezasına çarptırılan Yücel­ciler, İdrizova Hapishanesi’nden bir kamyona bin­di­rilerek Suşitsa Köyü’ne götürülmüştür. Köyün giri­şinde bir kayanın önünde bu 4 kahraman insan kur­şu­na dizilerek, şehadet şerbetini içmişlerdir. Ancak me­zar­larının nerede olduğu bilinmemektedir. 

İkinci Grup Mahkumiyetler

Bu idealist Türk gençlerine verilen idam ve ağır hapis cezaları yeterli gelmemiş olacak ki Mayıs 1948′te baskı ve zulüm süreci yeniden başlamıştır. Bu insanlar cezalarını İdrisova Hapishanesi’nde çekmişlerdir. 

Münferiden Dokuz Yıla Mahkum Edilen:

18-Ali Malik Yakup (Enderer) 

Münferiden Yedi Yıla Mahkum Edilen:

19- Hüsameddin Mehmet 

Grup halinde Mahkum Edilenler:

Beş Yıla Mahkum Edilenler:

20- Necati Recep Emin (Çetiner)
21- Münir Süleyman Ali (Eriş)
22- İdris Sait Yunus (Tümçelik)

Dört Yıl Altı Aya Mahkum Edilenler:

23- Burhanettin Haşim (Öğretmenoğlu)
24- Halit Şükrü Halit (Beceren)
25- Halil Sait Yusuf (Yüksel) 

Üç Yıl Altı Aya Mahkum Edilenler:26- Fahrettin İslam Şakir (San) 

Üç Yıl Üç Aya Mahkum Edilenler:

27- Bekir Salih (Atala) 

Üç Yıla Mahkum Edilenler:

28- Refik Ali Osman (Kotanca) 

İki Yıl Sekiz Aya Mahkum Edilenler:

29- Refik Ali Fettah (Günay) 

İki Yıl Altı Aya Mahkum Edilenler:

30- Hakkı Tevfik Baki (Merter)
31- Yunus Eyüp Yunus (Hacıyunus)
32- Zekeriya Zülfü Eyüp (Varol)
33- Mustafa Salih Ruşit 

İki Yıla Mahkum Edilenler:
34- Recep Salih Murtaza (Kumbaracı)
35-Şevki Behlül Kerim (Dirikan)
36- Mehmet Sırrı Liman (Mutluşan)
37- İdris Tevfik Bilal (Yücel)
38- Şükrü Tacettin Ali
39- Yusuf Abidin Ali (Aydın)

Önce İki Yıla Daha Sonra Ayrı Bir Celse’de Beş Yıla Mahkum Edilen:

40- Mustafa Asım Mehmet (Kaftancıoğlu) 

Bir Yıl Altı Aya Mahkum Edilenler:

41- Hüseyin İsmail Nezir (Baykal) 

Bir Yıl Üç Aya Mahkum Edilenler

42-DidarAli (Vardar)

 Bir Yıla Mahkum Edilenler:

43-Fehim Misim Ahmet (Şentürk)
44- Arif Mehmet İbiş (Kuruç)
45- Ferhat Ahmet İslam (Günüç)
46- Fahrettin Müslim 

 Üçüncü Grup Mahkumiyetler

Üçüncü Grupta 18 kişi Makedonya Probiştip’teki Zletovo Kurşun madenlerinde çalıştırılmak üzere sür­gün cezasına çarptırılmıştır.Üçüncü grup operasyonunu sabah saatlerinde dük­kânların açılışından önce ayarlanmış bir zaman o­larak, topladıkları mensupları yaya olarak, dükkân­la­rın önünden geçireceklerdi. Evlerinin kapısını çaldık­la­­rın­da aradıkları kişi giyimi nasıl halde ise öyle al­mışlardı. Yalın ayak ise yalın ayak. Ekrem Ali Sakip (Sa­raçoğlu), takunyalarla kapıya çıkmış ve ayakkabı­larını giyme isteği kabul edilmeyerek, o halde götü­rülmüştü.

Dört Ay Sürgünde Çalıştırılanlar

47- Ekrem Ali Sakip (Saraçoğlu)
48- Ramadan Rasim İlyas (Günsever)
49- Raif Rıfat (Sakarya)
50- Hüseyin Mahmut Kamber
51- Hüseyin Mustafa İskender (Çelik)

Üç Ay Sürgünde Çalıştırılanlar
52- Kani Salih Eyüp (Abacıoğlu)
53- Emin Buba 

İki Ay Sürgünde Çalıştırılanlar
54- İlyas Yaşar İlyas (Yaşar)
55- Fahrettin Hasip (Sakarya)
56- Kemal Kazım (Hakimoğlu)
57- Kemal Zülfü Eyüp (Başar)
58- Kemal Şakir
59- Niyazi Eşref (Eldemir)
60- Abdullah Bilal (Emiroğlu)
61- Fahrettin Rıza 

Bir Ay Sürgünde Çalıştırılanlar
62- Şemsi Abbas (Kolçalar)
63- Cevdet Yakup (Nukan)

64- Saffet Mahmut

Sonuç

Yugoslavya’nın Köminform(Milletlerarası Komü­nistler Birliği)’ndan çıkışından sonra 29.11.1950 tari­hinde çıkan bir afla bütün siyasi mahkumların ceza­la­rında 7 yıl indirim yapıldı. Bu tarihten sonra Yu­gos­lavya, Batı dünyası ve de Türkiye ile ilişkilerini ge­liş­tirdi. 1953 yılında imzalanan Serbest Göç Anlaşması ile de Türkiye’ye yönelik büyük bir göç süreci baş­ladı.Teşkilatın üye ve hatta akrabalarının mahkeme sü­reçlerinde süründürülmesi ve idamlarla birlikte türlü eziyetler içinde hapsedilmeleri Yugoslavya Türkle­ri­nin hiçbir zaman unutamayacakları bir acı hatıra bı­rakmıştır. Mahkeme görüşmelerinin hoparlörle Üsküp sokaklarına yayınlanması Üsküp Türklerini manevi olarak yıkmıştır. Şüphesiz sırf bu örnek bile kullanılan psikolojik harp taktiklerine en kuvvetli bir delil olmaktadır. Yani aslında cezalandırılan sadece Yücel Teş­kila­tı değil onun şahsında Tüm Yugoslavya Türkle­ridir.

Düzmece, gayr-i hukukî mahkemelerde casusluk, terörist, antisosyalist ve hatta anti-Türkçü suçla­ma­la­rına maruz kalan Yücel Teşkilatı’ndan Profesör Mu­zaf­fer Hocaoğlu bir sohbette:

Biz herhangi bir istihbarat servisine hizmet edecek, arada Yunanistan ve Bulgaristan var iken Türkiye ile birleş­menin imkansızlığını göremeyecek kadar ahmak değildik. Amacımız özellikle ahalinin, yüzde yetmişini bile Türklerin oluşturduğu, Makedonya’nın bazı bölgelerinde Türklere tam eşitliğin verilmesini, toplumun her hücresine katılımın, ahali sayısına orantılı olmasını sağlamaktı. Ancak aleyhte kimsenin ses çıkarmadığı monte edilmiş duruşmada, bize aklımızın bir köşesini bile işgal etmeyen büyük suçlamalar yüklendi.” demişti.

HAZIRLAYAN: YILMAZ KARAHAN

 

 



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.