Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1834
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10487
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2056 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (161) | Dış Politika (2367) | Ekonomi (240) | Eğitim (93) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (64) | Adalet (73) | Milli Kültür (472) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (866) | Tarım (153) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (21) | Din (559) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (14) | Milli Güvenlik (637) | Türk Dünyası (907) | Şiir (91) | Sağlık (188) | Diğer (3480) |

Görüş bildirebileceğiniz Diğer konuları
Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular (3480)


Diğer - Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular konusu hakkında görüşler
Halit KANAK - (Ziyaretci) 29.09.2024 17:47:18

Nâsır’ın ölümü ve döneminde Mısır’ın siyâsî durumu (28 Eylül 1970) 28 Eylül 2024

Nâsır’ın ölümü ve döneminde Mısır’ın siyâsî durumu (28 Eylül 1970)
28 Eylül 2024
A


Halit Kanak İletişim:


Sa’d Zağlûl’ün başkanlığını yaptığı grubun çalışmaları meyvesini vermiş, 1919-1922 arasında gösteri, boykot ve imza kampanyaları gibi çeşitli yöntemlerle Mısır’daki İngiliz yönetimi yıpratılarak 1922’de İngiltere Mısır’a bağımsızlık vermek zorunda kalmıştı.

Ancak İngilizler yine de bölgeden tam olarak ayrılmadılar. Mısır’ın savunmasını üstlendiklerini söyleyerek, Süveyş’in kontrolünü ellerinde tuttukları gibi, Sudan’ın idâresini de uhdelerinde bırakmayı unutmadılar.

Diğer taraftan 1917’den itibaren Sûltân unvanıyla görevde bulunan Hidiv İsmâil Paşa’nın oğlu Fuâd, bağımsızlıktan hemen sonra “kral” olarak anılmaya başladı. 19 Nisan 1923’te ilân edilen anayasa ile de geniş yetkileri üzerinde topladı. Ülkede seçim yaptırdı. Bu ilk seçimlerde Sa’d Zağlûl’un Vefd Partisi büyük bir başarı elde etti ve 1924’te Sa’d Zağlûl’de ilk hükümeti kurarak vefât ettiği 1927 yılına kadar ülkede Başbakan oldu. Bu tarihten sonra yerine Mustafa Nahhas getirildi.

Aynı şekilde Kral Fuad da veliaht oğlu Fâruk’u 1935’te İngiltere’deki Woolwick Kraliyet Askerî Akademisi’ne göndermiş, fakat çok geçmeden rahatsızlanarak vefât etmişti. Oğlu Faruk okulda henüz yedi ayını tamamlamadan ülkesine döndü ve 6 Mayıs 1936 günü tahta çıktı. Bir müddet sonra Mısır ile İngiltere arasında siyasî ve askerî ilişkileri yeniden düzenleyen bir ittifak antlaşması imzalandı (26 Ağustos 1936). Bu antlaşma ile Mısır’ın İngiltere’ye olan bağımlılığı azaltılırken İngiltere Süveyş Kanalı’nın tamamen kendi kontrolünde olmasından vazgeçecek sadece askerî üs bulundurmakla yetinecekti.

3 yıl sonra II. Dünya Savaşı başlamıştı. Sürgündeki Osmanlı Hânedan üyelerinden bâzıları Mısır’ın İskenderiye şehrinde yaşıyorlardı. Onlardan bir tanesi Şehzâde Osman Fuad Paşaydı. Harp Okulu mezunu bu şehzâde; Libya savunmasındayken Balkan Savaşları başlayınca İstanbul’a çağırılan Enver Paşa tarafından orgeneral rütbesi verilerek Libya’yı İtalyanlara karşı savunmak üzere görevlendirilmişti. Çöl muharebelerini çok iyi bilen Şehzâde bölgeyi de çok iyi biliyordu.

II. Dünya Savaşının Afrika komutanı Alman Mareşali Rommel, Libya harekâtında Şehzâdenin Libya`daki çöl muharebe usulünü birebir taklit ederken, yine bu savaşta İngilizler Şehzâde`ye Almanlara karşı Libya`da gerilla savaşı vermesi teklifinde bulunurlar. Çünkü Osman Fuad Paşa`yı Libyalılar hâlâ çok seviyor ve kendisine bağlı idiler. Ancak Şehzâde, eski silah arkadaşı olan Almanlara karşı savaşmak istemediği gibi, İngilizlerle işbirliği yaparak Mısır halkını incitmek istemez teklifi reddeder.(Kral Fâruk azledilince Fransa’ya giderek orada 1973 yılında yokluklar içerisinde vefât ettiğinde Hânedan Reisi odur.)

II. Dünya Savaşı bitince hızla gelişen milliyetçilik akımı Mısır’a da hâkim olur. Süveyş bölgesindeki İngiliz üssünün varlığına tepkiler gün geçtikçe artar. Halkın büyük bir bölümü İngilizlerin ülkeyi terk etmelerini istemektedir. Bu arada İngilizlerin Filistin topraklarında el çabukluğu ile 14 Mayıs 1948’te kurdurduğu İsrail Devleti’nin ilânı bardağı taşırmıştır.


Yönetim hemen harekete geçer…Yanıbaşlarındaki Filistin topraklarında varlığını istemedikleri İsrail Devletine karşı Irak, Ürdün ve Suriye’nin yanısıra Mısır da İsrail’e saldırır. Çünkü Yahudiler devlet olana kadar bölgede köy köy katliam yapmışlardı. Yahudi devleti ilân edilmeden 35 gün önce 9 Nisan 1948’de tek bir canlının bırakılmadığı, 254 sivilin öldürüldüğü Deyr Yasin Katliâmı ise henüz çok yeniydi, şehitlerin kanı bile kurumamıştı. Menahem Begin, “bu katliamı yapmasak devlet kuramazdık” diyecektir.

Ancak, Avrupa ile Amerika hatta Rusya’nın İsrail’e desteği gecikmez. İlk başlarda ilerleme kaydeden Arap devletleri, bu destek karşısında bir bir yenilerek ateşkes imzalarlar. Bunlardan birisi de Mısır olmuştur. 1948 İsrail savaşı sonuçlarından rahatsız olan halk kıpırdamaya başlamış Kral Fâruk’a ve hükümete ateş püskürmeye başlamışlardı.

Bu ateşi söndürmek için hükümet Ekim 1951’de aldığı bir kararla İngiltere’nin Süveyş’teki varlığının devamını sağlayan antlaşmayı tek taraflı olarak feshetti. Halk bu durumu coşkuyla karşıladı. Yetmedi, Süveyş bölgesindeki İngiliz kuvvetlerine karşı içerisinden çıkardığı gözü kara fedâilerle saldırılara başladı. Bu saldırıların en şiddetlisi 19 Ocak 1952 günü bir İngiliz garnizonuna oldu.

İngilizlerin cevabı gecikmedi. Bir hafta sonra 25 Ocak günü Kahire’nin 125 km. kuzeydoğusundaki İsmâiliye’de polis merkezi İngiliz Askerleri tarafından basıldı. Karşı koymaya çalışan Mısır polisinden 50’si öldürüldü, onlarcası yaralandı. Bu durum ülkede büyük bir infiale yol açtı. Sokağa dökülen halk artık nerede bulduysa İngilizlerin kaldığı binaları ateşe verdi. Hatta hızlarını alamayarak İngiliz işbirlikçisi olarak gördükleri çok sayıda Mısır halkına ait ev ve işyerlerini de ateşe verdiler.


Bu durum Kahire’yi yangın yerine çevirince hükümet sıkıyönetim ilân etmek zorunda kaldı. Bu da meseleye çözüm getirmedi. Ok yaydan çıkmak üzereydi. Son kez Kral Fâruk Başbakan Mustafa Nehhas Paşa’yı görevden alarak yerine Ali Mâhir Paşa’yı göreve getirdi. Yetmedi, ardından onu da uzaklaştırarak 2 Mart 1952’de Ahmed Necip el-Hilâli’yi hükümetin başına getirmişti. Ama fısıltı gazetesi ve kara propagandanın önü alınamadı.

Ahmet Necip El Hilâli hükümeti de kısa sürede başarısız olmuş 29 Haziran’da istifa etmek zorunda kalmıştı. Ardından başbakanlığa getirilen Hüseyin Sırrı’nın kurduğu hükümet ise sadece 2 Temmuz ve 20 Temmuz arası görevde kalabilmişti. Sırrı hükümetinin istifasından sonra Kral Faruk tekrardan El Hilâli’ye yetki vermiştir. Ancak bu son hükümet de göreve başladığı 22 Temmuz gecesi askeri darbe ile devrildi.

Yüksek rütbeli olması nedeniyle General Muhammed Necip göstermelik devlet başkanı ilân edilse de, darbenin başında “Hür subaylar hareketi” lideri Albay Cemal Abdünnâsır vardı.

Kendisine inanan 14 subayla yola çıkmış; bunlardan Abdullatif el-Bağdadi’ye Kâhire’nin kuzeydoğusunda bulunan (şimdiki Kâhire Uluslararası Havaalanı) Almaza Havaalanı’ndaki üssü ele geçirme, Hüseyin el-Şafi ve Halid Muhyiddin’e süvari birliğini bertaraf etme, Abdulmünim Emin’e topçu birliğinin silahlarına el koyma, merkezden oldukça uzakta kalan (Refah’a yakın) El-Arişte’de ki donanımlı özel kuvvetleri kontrol altına almak için de Salah Salim ve Cemal Salim’i görevlendirmişti..

Ancak planın temelinde El-Kubbe köprüsündeki genelkurmay başkanlığını ele geçirerek bütün askeri birliklerin kontrolünün sağlanması, ardından da Abidin Sarayı’nın (müze olarak kullanılan 1874 yapımı görkemli bina) kuşatılması vardı ve bu görevi de kendisi üstlenmişti.

Hareketin önde gelen isimlerinden 14 subay, 22 Temmuz öğlen saatlerinde, son kez Halid Muhyiddin’in evinde toplanarak planları gözden geçirdiler…23 Temmuz şafağa yakın bir saat olan 03.00’te harekete geçilecekti. Ve 23 Temmuz şafağında planın birinci aşaması olan Genelkurmay Başkanlığı ele geçirilmiş, yönetim kadrosu tutuklanarak, Harp Akademisine hapsedilmişti.


Bundan sonraki süreci, oluşturulan “Devrimci Komuta Konseyi” yönetecekti. Ancak ipler; sert ve millî söylemleriyle sadece Mısır’da değil, bütün Arap dünyasında ön plana çıkan Albay Abdünnâsır’ın elindeydi.

Kral Fâruk, darbecilerin bütün şartlarını kabûl ettiğini, birlikte çalışabileceklerini bildirdiyse de tahtta kalması doğru bulunmayarak ülke dışına çıkarılmasına karar verildi. Bunun üzerine Fâruk 26 Temmuz 1952 günü, Kraliçe Neriman Sâdık’tan doğan altı aylık oğlu veliaht Prens Ahmed Fuâd lehine, kısa süre sonra kaldırılacak olan tahttan feragat ettiğini bildiren bir vesikayı imzalayarak Mısır’dan ayrıldı ve 18 Mart 1965’te vefât edeceği Roma’ya gitti.

Askerî darbe sonrası cumhuriyet rejimine geçilmiş, ancak sular durulmamıştır. 2 yıl sonra da Ortadoğu dengelerini derinden etkileyecek olan Albay Cemal Abdünnâsır, yeni bir darbeyle Necip’i devirerek devlet başkanı olmuştur. Hedefinde Süveyş Kanalı’nın millileştirilmesi vardır. Bunu Sovyet Rusya’nın desteği ile başardığında artık o bir kahramandır. Birleşik Arap Cumhuriyetini kurmak ise ikinci hedefidir.

Lübnan, Filistin ve Ürdün’ü kendi doğal sınırı olarak gören Suriye ile bunu gerçekleştirebileceğini anlayınca Nâsır oraya yöneldi. Bir çırpıda anlaştığı Suriye Başbakanı Şükrü Kuvvetli ile 34 Bakanlı Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin kurulduğunu eş zamanlı olarak Şam ve Kâhire’den bütün dünyaya açıkladıklarında takvimler 1 Şubat 1958’i gösteriyordu. 3 yıl, 6 ay 28 gün sürecek bu birliktelikteki ilk çatlaklık 34 bakanlığın yalnızca 14’ünün Suriye’ye verilmesiyle başlamıştı bile.

Bunu, subayların etkin yerlere atanmasındaki adaletsizlik takip etti. Memurlarınki ise ayyuka çıkmıştı. Arkasına Mısır’ı alan Suriye yöneticileri halkı ezmeye başladıklarında, yardımcılarının uyarılarına rağmen iki ülkenin ortak başkanı Nâsır vurdumduymazlığa devam ediyordu. Üstelik devrimin yıldönümünde 23 Temmuz 1961’de Mısır ve Suriye’de bütün bankaları, sigorta şirketlerini, ağır sanayii kuruluşlarını kamulaştırdığını duyurdu.

Bu durumu içten içe fırsat kollayarak takip eden Suriyeli bir grup asker nihayet yarbay Abdülkerim Nehlevî ve Yarbay Haydar el- Kuzbâri önderliğinde 28 Eylül sabahı saat 04.00`te emirlerindeki zırhlı birlik ve Çöl Muhafız Birlikleri İle Şam’a girerek idareyi ele aldılar ve Birleşik Arap Cumhuriyetinden ayrıldıklarını bütün dünyaya ilân ettiler. Baas ideolojisinin o meşhûr sloganı, “Ümmetun Arabiyyetun Vâhide, Zâte Risâletun Hâlide” (Ebedî Misyona Sahip Tek Arap Ulusu) sözü kısa sürede tarihe karışmıştı.

Bunu peş peşe krizler takip etti. 1967’ye gelindiğinde 5-10 Haziran tarihinde meşhur 6 Gün savaşları yaşandı. Bu savaşta saatler içerisinde bütün hava kuvvetleri yerden kaldıramadığı bütün uçaklarıyla imha edilen Nâsır kara savaşlarını da kaybedince bir anda gözden düştü.

1948 yılındaki ilk savaşta binbaşı Nâsır olarak birliğiyle Fellûce’de kuşatma altındayken teslim olmayıp, İsrail kara kuvvetleri komutanı 27 yaşındaki İzak Rabin’e direnen ve buradaki kahramanlığı ile önce Mısır’a devlet başkanı sonra da Arap Dünyasına tartışmasız lider olan Nâsır, 1967 6 Gün savaşlarında İsrail genel kurmay başkanı olan aynı İzak Rabin’e feci şekilde yenilerek bir anda Arap dünyasında itibârını sıfırlamıştı. Toparlamaya çalıştıysa da başaramadı ve Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin 1961’deki dağılma yıldönümü olan 1970’in 28 Eylül’ünde gizemli bir şekilde 52 yaşında hayata vedâ etti. Suriye muhaberatı tarafından zehirletildiği öne sürüldü.

Devrim arkadaşlarından Enver Sedat devlet başkanı olduktan sonra Camp David barış anlaşmasını İsrail’le imzaladığı için tören alanında kendi meslektaşları bir grup asker tarafından 1980’de öldürüldü.

6 Gün savaşlarını İsrail adına genel kurmay başkanı olarak kazanan ezeli rakibi İzak Rabin ise Başbakan olduktan sonra Arafat’la Beyaz Saray bahçesinde Bill Clinton huzurunda yaptığı anlaşma sonrası görevi başında 4 Kasım 1995`te Tel Aviv`de öldü(ttü)rüldü…

Günümüzde çıbanbaşı İsrail’in bölgede oluşturduğu kriz hâlâ devam etmektedir. Varlık sebebi İsrail’in güvenliği olan ABD, Suriye topraklarına yerleşerek bu ülkeyi marke ederken, İsrail Mısır’dan aldığı Gazze’yi yerle bir etmeye devam etmektedir. Öyle görülüyor ki, hak ile bâtılın savaşı kıyâmete kadar devam edecektir.


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.