CEHALET ZARURET VE İHANET
Mustafa Mete ÖZPINAR
CEHALET ZARURET
VE
İHANET
KONUYA GİRİŞ: :“Bizim düşmanımız cehâlet, zâruret, ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı; san’at, marifet, ittifaksilahıyla cihâd edeceğiz.”
Biz İslâm Ümmeti olarak bu üç düşmana karşı, gereken silahlar ile cihad etmemiz gerekmektedir. Ve Bediüzzaman Hazretlerinin bir asır önce söylediği o meşhur sözünü günümüz zalemelerine haykırıyor ve diyoruz ki; “Zâlimler için yaşasın cehennem!..”
Bizler Müslümanlar olarak “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.” diyemeyiz! Müslüman, Âlem-i İslâm’da meydana gelen olaylara ilgisiz kalamaz. Bu konu hakkında Hz. Ebû Bekir (ra)’in şu ikazı, son derece anlamlıdır:
“Ey insanlar! Sizler, ‘Ey iman edenler! Siz kendinize bakın, siz hidayette olduktan sonra, başkasının dalâleti size zarar vermez.’ (Mâide, 5/105) âyetini yanlış anlıyorsunuz. Biz Resûlullah’ın (asm) şöyle dediğini duyduk: ‘İnsanlar kötülüğü görüp de onu değiştirmeye çalışmazlarsa, Allah’ın onlara umumî bir bela vermesi yakındır.’
Bu hadîs-i şerîf uyarısınca da bizler bu yapılan zulme asla sessiz kalamayız. Ve bizler ” ‘Mazlumun âhı tâ arşa kadar gider’ diye bir kuvvetli hakikat”e(gönülden bağlı kimseleriz. Ve bir Doğu Türkistanlı kardeşimizin şu feryadı kulağımızda çınlamalıdır; “Ya tutun elimizden ya da ‘Gardaş’ demeyin bize!..” O kardeşlerimiz “cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin torunları”( ve “Kur’ân’a bin yıllık tarihinin şehâdetiyle hâdim (hizmetkâr) olan ve İslâmiyet nurunun zemin yüzünde nâşiri bulunan (yani yayan) yüksek ecdadın evladı” olan bizleri bekliyorlar. Evet, ümmetin umut ışığı olan bizleri bekliyorlar.
– Peki şimdi yapmamız gereken nedir?
1. Yapmamız gereken, öncelikle yeisi yani ümitsizliği bırakmaktır. Bu konuyu anlayıp, daha sonra diğer yapacaklarımıza geçebiliriz. “Yeis (ümitsizlik) en dehşetli hastalıktır ki, Âlem-i İslâm’ın kalbine girmiş.” der ve ümitsizliğin zararlarını anlattıktan sonra şu şekilde devam eder Bediüzzaman;
“Madem bu derece bu hastalıkbize bu zulmü etmiş, bizi öldürüyor; biz de o katilimizden kısâsımızı alıpöldüreceğiz. ‘Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz!’ (Zümer, 39/53) (âyetinin) kılıncı ile o yeisinbaşını parçalayacağız. ‘Bir şey bütünüyle elde edilmezse, bütünüyle de terk edilmez.’ hadîsinin hakikatıyla belini kıracağız inşâallah.”
Bediüzzaman şu müthiş tespitte bulunur:
“Yeis; ümmetlerin, milletlerin ‘seretan’ denilen en dehşetli hastalığıdır.”
Bu tespitlerden sonra şu müjdeli haber ile sonuca bağlar Bediüzzaman Hz. ;
“İnşâallah yine Arablar ye’sibırakıp İslâmiyet’in kahraman ordusu olan Türklerle hakikî bir tesanüd ve ittifak ile el ele verip Kur’ân’ın bayrağını dünyanın her tarafında ilan edeceklerdir.”
Bu müjdeli haber ile ümitsizliğe düşmememiz gerektiği her zaman aklımızda olmalıdır.
2. Daha sonra yapmamız gereken en önemli şey ise, “dua”dır. Çünkü “Şu âlemde mü’minin mü’mine karşı en büyük yardımı dua iledir.” Biz bunu hakkıyla yerine getirmeye çalışacağız. Ama burada bir noktaya dikkat etmemiz gerekmektedir. Dua “iki nevidir. Biri fiilî, biri kavlî. Meselâ, çift sürmek, fiilî bir duadır.”
Buradan da anlaşılacağı üzere bizim ikinci olarak yapmamız gereken şey “kavlî dua” ile beraber “fiilî dua”yı yapmak olacaktır. Biz lisanımız ile “Allah’ım Çin’i kahreyle!” veya “Ya Rabbi, Doğu Türkistan’daki kardeşlerimize yardım eyle!” derken aynı zamanda fiillerimiz ile de kurtulması için çaba sarf etmeliyiz. En başta Doğu Türkistan için yardım kampanyaları düzenlenmeli, gıda-erzak, ilaç ve benzeri yardımlar için sivil toplum kuruluşları çaba sarf etmeli ve bunlara destek verilmelidir. Bunun yanında devlet ricalinin de gereken adımları atması gerekmektedir.
3. Üçüncü olarak“Doğu Türkistan” meselesini daima gündemde tutmalıyız. Oradaki zulmü anlatmalı ve unutturmamalıyız. Burada akla Doğu Türkistan Milli Meclisi Başkanı Seyit Tümtürk’ün şu sözleri geliyor: “Ve her şey bittiğinde hatırlayacağımız; düşmanımız Çin’in yaptığı işkenceler değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır.” Onun için bu yapılan soykırımı asla unutmamalıyız. Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in de dediği gibi: “Soykırımları unutmayın. Çünkü unutulan soykırımlar tekrarlanır.”
4. Dördüncü yapmamız gereken ise, daima ümitvâr olmaktır. Asla ümidimizi kesmemektir.
Bir de Doğu Türkistan noktasında nasıl hassas davranacağımıza değinelim.
Selahaddin-i Eyyubî’nin, “Kudüs işgal altındayken gülemem!..” dediği gibi biz de Âlem-i İslâm’daki İslâm beldelerini her zaman hatırımızda tutmalıyız. İşgal altında
ki Doğu Türkistan, Filistin, Arakan, Yemen ve diğer İslâm beldelerinin kurtuluşa ereceği ümidiyle yaşamalıyız. Ve biz vazifemize bakmalıyız. Buna misal olarak şunu verebiliriz;
“Meşhurdur ki bir zaman İslâm kahramanlarından ve Cengiz’in ordusunu müteaddid defa mağlup eden Celâleddin-i Harzemşah, harbe giderken vüzerası ve etbaı ona demişler: ‘Sen muzaffer olacaksın, Cenâb-ı Hak seni galip edecek.’ O demiş: ‘Ben Allah’ın emriyle, cihad yolunda hareket etmeye vazifedarım, Cenâb-ı Hakk’ın vazifesine karışmam; muzaffer etmek veya mağlup etmek O’nun vazifesidir.’ İşte o zat bu sırr-ı teslimiyeti anlamasıyla hârika bir sûrette çok defa muzaffer olmuştur.”
Aynen biz de bu misaldeki gibi, saydığımız dört temel vazifeyi yapmalı ve daha sonra gerisini Allah’a bırakmalıyız.
Ve bir hakikati daha beyan etmek istiyorum. Orada şehid olan kardeşlerimiz için de öncelikle Allah şehadetlerini makbul eylesin. “Allah imhal ederama ihmal etmez.” hakikatini ve
“Allah, (mazlumun) duasını bulutların fevkine çıkarır ve onlara sema kapıları açılır. Ve Allah Teâlâ Hazretleri: ‘İzzetime yemin olsun! Vakti uzasa da duanı mutlaka kabul edeceğim!’ buyurur.”
hadîsini asla unutmamalıyız. Çünkü “zâlim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp, buradan göçüp gidiyorlar. Demek bir mahkeme-i kübraya bırakılıyor, te’hir ediliyor. Yoksa bakılmıyor değil.” Onların yani o kâfirlerin Müslümanlar üzerinde tuzakları vardır.
“Allah da (onların tuzaklarına karşılık olarak) bir tuzak kuruyor. Şüphesiz ki Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.”
Hazret-i Ali (ra)’ye ithaf edilen şu sözü hatırlatmak isterim: “Zulme engel olamıyorsanız, en azından onu herkese duyurun.” Biz de Allah rızası için bu çalışmayı yaptık ve inşâallah bir bilinç ve şuurun oluşmasına vesile oluruz.
Son olarak sözlerimi ümit verici ve geleceğe karşı umut dolu olmamızı sağlayaca
İs k şu sözler ile bitirmek istiyorum:
“Evet, ümitvâr olunuz; şu istikbâl inkılabı içindeki en yüksek gür sadâ, lâm’ın sadâsı olacaktır!..”
KAYNAKLAR: Âl-imran Sûresi, 104. Âyet. .. Müslim, Îmân, 78; Tirmizî, Fiten,11. ) Hucûrat Sûresi, 10. Âyet.
23-HAZİRAN – 2025.
ALANYA
|