DÜNYA TARİHİNDE BAYRAK SEVDAMIZ
Mustafa Mete ÖZPINAR
YAZDI
DÜNYA TARİHİNDE BAYRAK SEVDAMIZ
BU YAZIYI DÜNYA OKUSUN
İnsanlık tarihinin en eski ve en erdemli duygularından birisi hiç kuşkusuz vatan, millet ve bayrak sevgisidir. Vatan, tarih boyunca, Türk milletinin canından dahi aziz kıldığı en yegâne mukaddes varlığı olmuştur. Türk milleti üzerinde yaşadığı çeşitli coğrafyaları; milli kimlik, kültür vemedeniyet değerleriyle, yediden yetmişe insanları arasında tesis ettiği gönül ve ruh birlikteliğiyle vatanlaştırmıştır. Vatan ve millet sevgisi Türk milleti için tarihsel süreçte sönmez ve söndürülemez yüce bir imana dönüşmüştür. İşte biz bu mantıkla bu yola çıktık…
BİZ ÇOK DOĞRU YOLDAYIZ ÇOK ŞÜKÜR
Bu bağlamda vatan ve millet sevgisinin, birlik ve beraberliğin, bağımsız yaşamanın en anlamlı ve en önemli unsurlarını Türk kimliğinin ve kültürünündir. ayrılmaz bir parçası olan inancımız ve toplumumuzun öz yapısını ve dürüstlüğümüz her hareketimizle dile getirmektedir. Tarihsel süreçte çok çeşitli acılar çekmiş olan bu aziz Türk milleti bu konuda oldukça önemli birikime ve
Çilelere sahip bu milleti,
ARTIK SEVİN SEVELİM ÇÜNKÜ İÇİNDE BİZLERDE VARIZ.
Tüm dünya milletlerinin özellikle edebi tarihinde çok büyük bir yeri ve önemi olduğu öteden beri bilinen bir gerçek var ki oda Türk milletinin tarihinde hep herkesçe kıskanıldığı istenmediğidir. bayrakların çok ayrı özel bir anlamı ve içeriği bulunmaktadır. Üzerine çok sayıda şiir ve nesir türünde eserler yazılan bayrak ve sancaklarla ilgili olarak, yakın Türk tarihinin müstesna şairi, fikir adamı ve en dikkate değer vatansever şahsiyeti, ahlâk ve dava adamı merhum Mehmet Akif Ersoy “ vatan türkümüz” olan ve kahraman Türk ordusuna hitaben kaleme aldığı İstiklâl Marşı’nda Hakk’a, bayrağa, bağımsızlığa, birlik ve beraberliğe duyduğu inancı, güveni aşağıdaki dizelerde şöyle dile getiriyordu: “ Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! / Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. / Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; / Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;/ Hakkıdır; Hakk’a tapan, milletimin istiklâl!”
Türk milleti Anadolu coğrafyasında çok büyük zorluklar, sorunlar ve imkânsızlıklar karşısında; sömürgeci Batılı Devletler ve onların siyasî uzantılarına karşı, dört yıl kadar sürdürdüğü, İstiklâl Mücadelesi yıllarında gösterdiği direnişin ve direncin merkezde en büyük ve en anlamlı gerekçelerinden birisini de Türk istiklâli, onun namusunun ve bayrağının yok edilme tehdit ve tehlikesi oluşturmaktaydı. Türk milleti hep bir ağızdan, “Ey benim nazlı hilâlim, Ey! benim güzel şanlı bayrağım. Senin yoluna kurban olayım.” diyerek bu mücadelesini altın harflerle dünya tarihine yazdırmıştı.2 Türk töresinde3 vatan, millet ve bayrak sevgisi, ana-baba sevgisinden önce gelir. Çünkü vatan ve bayrak olamazsa aile ocağı tehlikeye düşer. Türklere yurt olan her karış toprak, aziz şehitlerimizin bu sevgisi sayesinde vatanlaşmıştır. Bun vatana kıymayın ve kıydırmayın olan hep bize yarınlarımız oluyor. Türkler, dünya tarihinin en köklü, kültür en zengin milletlerinden biridir. Tarihimiz Alplerle Erenlerin hep el ele verdiği şanlı bir destanlar silsilesidir. Mete Han’dan Bilge Kağan’a, Alparslan’dan Kanuni Sultan Süleyman’a, Ulubatlı Hasan’dan Çanakkale şehidi Yarbay Hüseyin Avni’ye, Turgut Reis’ten Barbaros Hayrettin’e bütün kahramanlarımızla; Malazgirt’ten Mohaç’a oradan Dumlupınar’a kadar savaş meydanlarının şehit ve gazileriyle; Hoca Ahmet Yesevi’den Mevlâna’ya, Hacı Bektaş-ı Veli’den, Yunus Emre’den, Şeyh Edebâli ve Akşemseddin’den, Fuzuli’den Baki’ye, Namık Kemal’den Mehmet Akif’e kadar şair ve düşünürlerimizle; Manas’tan Dede Korkut’a kadar destanlarımızla hep, vatan ve millet sevgisinin şahididir. Biz bu vatana feda olmak için bu yola çıktık. Eğer gönlünüzde vatan sevdası gerçekten varsa… DEĞİŞİN YÜKSELİŞE GEÇELİM. DEĞİŞİM ve YÜKSELİŞ DERNEĞİ Ezmemek ezdirmemek ve huzurlu yarınlar için kuruldu. Samimi vatan evlatlarına..
SELAM ve DUALARIMLA
Kurt başlı sancağının olması, onun bağımsızlığının belirtisi idi. Bugünde Bozkurt, aynı şe/kilde Türk bağımsızlık ve özgürlüğünün simgesidir.
Bu güne kadar l ü
Mesela Çin hükümdarları, Türkleri bölmek ve iç
savaşa sürüklemek istediklerinde, devlete başkaldırmasını istedikleri yöneticilere altın kurt başlı
sancak gönderirlerdi. Örnek olarak, 582 yılında Çin imparatoru Wen-ti, yabgu Tardu`ya kurt
başlı sancak göndererek onu kağan olarak tanıdığını belirtmiş ve böylece devlete
başkaldırmasını sağlayacağını düşünmüştü. Türklerin kutlu devlet merkezi Ötüken`de bulunan
Gök/Kök Türk orduları başkomutanı ve Kök Türk kağanı Bilge Kağan’ın kardeşi olan Köl-Kül
Tegin-Tigin`e ait Köl Tigin Anıtı`nda da Bozkurt`u bir devlet simgesi olarak görürüz. Son
yapılan kazılarda, Köl Tigin Anıtı`nda Bozkurt başlı motiflere rastlanmıştır. Üstelik bu Bozkurt
başlı motifler bir değil iki tanedir. Kül/Köl Tigin Yazıtı`nın doğu bölümünde, yazıların üstünde,
kubbeyi andıran ayakları tepede birleşmiş durumda, kurt biçimindeki başları ile kenarlardan
aşağıya sarkan tasvirler vardır. Bu motifler, araştırmacılarca
“Kurt Başlı Ejderler” olarak
adlandırılmaktadır. Her iki kenardan aşağı sarkan kurt başlarının ağzında yuvarlak kabartmalı
birer şekil vardır. Bu yuvarlak şekillerin, Ay ile Güneş`i temsil ettikleri kabul edilmektedir. Bu
iki kurt başlı tasvirin ortasına da Kök Türk Kağanlığı’nın damgası işlenmiştir. Aynı damga,
Bilge Kağan’ın anıtında da vardır. Bilge Kağan ile Köl Tigin`in mezarlarındaki bu damga,
Bozkurt soyundan gelen kağanların geleneksel damgasıdır. Bu damga ve kurt başlı motifleri
yazıtlara, Kızılda-Naga-Ragah adlı yerde bulunan Gök/Kök-Türk ya da Uygur döneminden
kalma duvar resminde, kağan bayrağını taşıyan Alp’in elinde kurt başlı bir sancak vardır. Ayrıca
bu resimdeki alpın börkünde, yukarıda değinilen Köl Tigin Anıtı`ndaki kurt başlı motiflerin bir
benzeri bulunmaktadır. Bu konuda bk. Cengiz Alyılmaz,
Kök Türk Harfli Yazıtların İzinde,
Karam Yayınları, Ankara, 2000.
18 Bahaeddin Ögel,
Türklerde Devlet Anlayışı (13. Yüzyıl Sonlarına Kadar), Başbakanlık Basımevi,
Ankara, 1982. s.81.
19 Marş, genellikle boru için ya da yürüyüş düzenine uygun olarak yapılmış ezgilerdir. Bunların
çoğu sözlüdür. Müüüüüarşlar, millet çoğunluğunun duygu ve heyecanlarını yansıttıkları gibi, bir
meslek grubuna özgü de olabilirler. Burada sözü edilen marş, ülke yönetimince kabul edilmiş
214 &138; TAED 42 M.E. SOYSAL
sembolüdür. Bayrak adeta bir milletin dilinden ve gönlünden düşürmediği vatan
türküsüdür. Bayrak, günümüzde metal ya da uzun sapın ucuna bağlı, devletin çok özel
alametini taşıyan, çeşitli renk, işaret ve şekilden oluşan, bez ve kumaştan ibarettir.
Bayrak ve sancaklar devleti içeride ve dışarıda ilgilendiren toplantılarda kullanılırdı.
Çeşitli devlet resmî töreni kabullerinde devlet başkanının önünden geçilirken, bayrak ve
sancaklar büyük bir itina ile taşınırdı. Ayrıca bu gibi durumlarda da asker sancakları
selam makamında yere eğilirdi. Türkçe bir isim olan sancak siyasî yönden bir kurulun,
en büyük siyasal örgütlenme olan devletin ve ilgili devleti inşa eden milletin siyasal
kimliğinin en açık resmî ya da ifadesi, devlet ve milletin temel varlığının vazgeçilmez
sembolüdür. Sancak; çoğu kez tarihsel süreçte savaş gemileri ile ticaret yapan çeşitli
türde gemilerin arkasında, idarî ve siyasî örgütlenmelerde, kale, karargâh, karakol ve
resmî müesseselerin her taraftan görünecek şekilde kale burçlarına ya da bayrak
direklerine asılan, ilgili milletin millî işareti veya sembolü göstermek amacıyla çekilen
çoğu kez çevresi işlenmiş bez, kumaş ve derilere denilmektedir.
Alem: Arapça
“cem’i a’lâm”, yol gösteren işaret demektir. Bayrak,20 sınır işareti,
minare tepesi, sırığın altın teli21 gibi anlamlara da gelmektedir. Buna göre bir bayrak
tepesinde yer alan alem insanlık tarihi kadar eski olmalıdır. Bilindiği gibi alemler
insanları birleştiren, tek bir bayrak altında toplayan semboller olup, bayrak ve sancakları
bir bütün olarak süsleyen ve tamamlayan, onlara belli bir sanatsal/estetik değer katan,
çok çeşitli sembollerde (kubbe, minare, ay, yıldız, hayvan ve bitki motifleri, tanrıça
tasvirleri, geometrik şekiller, vb.) düşünülerek, farklı malzemelerden (pirinç, bakır,
tek resmî marştır. Bir millî marşın sözleri, yazıldığı dönemdeki millî karakterin aynasıdır. Millî
maşların çoğu, politik alt-üst oluşlar döneminde ortaya çıkar. Dünya tarihinde pek çok marş,
millî kahramanlıklar döneminde yazılmış ve bestelenmiştir. Bir millî marş, ait olduğu milletin
çeşitli seciyelerini, özellikle de cesaretini artırmaya çalışır. Ülkenin birliğini, bağımsızlığını ve
bayrağını savunur. Vatan toprağına duyulan sevgi ve bağlılığı ifade eder. İnsanlık tarihinde
başlangıçta krallar, sultanlar, çarlar, şahlar için sonraları millet ve devlet için yazılırken; en
sonunda marşlar, ordular için yazılmıştır. Türk İstiklâl Marşı da “Kahraman Ordumuza” atfen
yazılmıştır. Millî marşların en önemli ortak özelliği; az çok bütün milletin ortak duygularını
yansıtmasıdır. Bu bakımdan milli marşların tarihi çok eskilere dayanmaz. Millî marşlar
milletlerin ve milli duyguların ortaya çıkışı ile eş zamanlıdır. Yani millî marşlar modernite
sonrası dönemlerde ortaya çıkmıştır. Dünya da ilk milli marş, 1745 yılında kapitalizmin beşiği
olan İngiltere de ortaya çıkmıştır. İngiliz millî marşının sözleri ve müziği Avrupa’da önemli
ülkeler tarafından örnek alınmış ve giderek Avrupa’nın geneline yayılmıştır. Dünya tarihinde
milli marşların yaygınlaşması XIX. yüzyılın II. yarısında olmuştur. Millî marşların bazıları önce
sözleri yazılmış, sonra bestelenmiştir. Bazılarının ise önce bestesi yapılmış sonra da güftesi
yazılmıştır. Millî marşların gerek sözleri gerekse sözleri müziği belirli bir millî zevke göre
oluşturulduğu için kolay kolay değiştirilemezler. Özellikle diplomasi alanında; içte ve dışta
devlet ve devletlerarası törenlerde milli marşların okunması giderek bir gelenek haline gelmiş
ve ülkelerin–milletlerin bağımsızlık sembolü olmuştur. Bu konuda daha geniş bilgi için bk. Zeki
Sarıhan,
Vatan Türküsü / İstiklâl Marşı, Tarihi ve Anlamı, T.C Kültür Bakanlığı Yayınları, yayın
no:2524, Ankara, 2000, s.1–6.
20 Orhan F. Köprülü,
İslam Ansiklopedisi, “
Alem”, maddesi”, Cilt: V, s.247–248.
21 Ferit Devellioğlu,
Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat,
“Alem” maddesi, s.34.
Tarihsel Süreçte Bayrak ve Sancaklarımız
TAED 42 &138;215
gümüş, demir, taş, ahşap, vb.) yapılan önemli eserlerdir. Alemlerin ortaya çıkışında dinî
güçler ile hayvan boynuzların etkisinin olduğu ileri sürülmektedir.22 Yapılan tarihi
araştırmalar Selçuklu, Osmanlı ve Memlük Devletleri’ne ait alemlerde hilâl şeklinin
kullanıldığı, bu alemlerin oldukça sanatsal değer taşıdığını, zamanla alemlerde kullanılan
ay şeklinin bayraklarda da kullanıldığını göstermektedir.
Öyle ki bu alemler, Türk maden sanatına ışık tutacak nitelikte zengin ve
değerlidirler.23 Türkler, İslamiyet’in kabulünden sonra alem kelimesinin yerine; ”
alemin
bir kısmı olan sapının küçük, şişkin kısmı” anlamına gelen moncuk-muncuk veya boncuk
kelimesini kullanmışlardır.24 Alem, kullanılmaya başladığı ilkel toplumlardan, devlet
sembolü olarak kullanıldığı zamana kadar, anlam, gördüğü iş, malzeme ve şekil olarak
pek çok değişiklik geçirmiştir. Bayrak ve sancakların takıldığı mızrak, sırık ya da
direklerin en uçlarına zarif bir bütünlük oluşturarak yapılan alemlerin, Türk tarihinde
oldukça önemli bir yeri ve anlamı vardır. Çoğu zaman donanma/denizcilik alanında
kullanılan sancaklar, gemilerde siyasî ve askerî güç göstergesi olarak kullanılmıştır.
Örneğin denizlerde sivil bir işle ya da ticaretle uğraşan gemiler, askeri bir harp gemisine
yaklaşır ise onu; sancağını üç kez indirip üç kez yeniden göndere çekerek selamlardı.
Verilen bu selamı, harp gemisi de bir kez sancağını indirip çekerek karşılık verirdi.
Sancaklar değişik renk, tip ve ölçüde olabilirdi. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda
sancaklarda kırmızı renk “
ihtilâl/isyan” durumunu, siyah renk korsanlığı, sarı renk
karantina ve hastalığı yeşil renk ise hacı taşıyan gemileri anlatmak ve göstermek için
kullanılmıştır. Günümüzde bayrak ve sancaklar dört ayrı şekilde imal edilmektedir.
Bunlar sırasıyla şunlardır; murabba (dikdörtgen) olanına bayrak, müselles (üçgen)
olanına flama, dış kenarı yırtmaçlı olanına gidon, ince ve uzun olanına da flandra
denmektedir.25
3. Türk Tarihinde Bayrak Ve Sancaklar, Bayrak Ve Sancaklarda Kullanılan
Renkler ve Semboller
Türklerin dörtbin yıllık bilinen tarihlerinde başta Asya, daha sonra da Avrupa ve
Afrika kıt’alarında çok değişik coğrafyalarda güçlü devlet kurmaları ve yaşamaları her
zaman dünyanın ilgisini çekmiştir. Zira dörtbin yıllık bu uzun dönemde, Çin, Hint, Fars,
Bizans, Arap ve Nihayet Batı kültürü ile karşı karşıya gelen ve i ç içe yaşayan Türklerin,
benliklerini kaybetmemeleri, sahip oldukları öz kültürleri devam ettirmeleri ne denli
sağlam bir kültüre sahip olduklarını göstermektedir. Bu bakımdan Türk milleti, dünya
tarihinin en eski kültür ve medeniyetlerinden birisine sahip olmasının yanında, bilinen
tarihin hemen her safhasında var olmuştur.26 Türk tarihinde bilhassa Oğuz (Türkmen)
22 Güngör Yavuz,
Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesindeki Sancak Alemleri, Arkitekt, 328,
İstanbul, 1927, s.34.
23 Hülya Tezcan, Turgay Tezcan,
Türk Sancak Alemleri, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Sayı:55, Ankara, 1992, s.6.
24 Hülya Tezcan-Turgay Tezcan,
Türk Sancak Alemleri, s.4.
25 Hakan Keskin,
Türk Tarihinde Bayraklar, Jandarma Genel Komutanlığı, Jandarma Dergisi,
Sayı:114, Ank, 2007, s.43.
26 Yusuf Halaçoğlu,
Türk Tarihi Üzerine Çalışmalar, Genel Türk Tarihi Ansiklopedisi, Cilt: I, Yeni
Türkiye Yay., Ank., 2002, s.29.
216 &138; TAED 42 M.E. SOYSAL
boylarında rengini Türk Milleti’nin istiklâli uğrunda verdiği kanından alan, Al Bayrak’a
büyük önem verildiği Kaşgarlı Mahmut’un meşhur eseri Divân-ı Lûgati’t-Türk’te şu
mısralarda çok net bir şekilde görülmektedir: “
Ağdi kızıl bayrak, tağdı kara toprak, /
Yetşü gelüp uğrak, toksip anın giçtimi 27” Bu mısralarda kızıl-al renkte olan bayrağın
yukarıya göğe doğru kaldırıldığı zaman yücelerek, daha sonra arkasına askerî kıtayı
aldığı belirtilmektedir.
Tarihsel süreçte Orta Asya’da yaşayan eski Türklerin bayrak ve tuğ 28
kullandıkları yapılan tarihi ve arkeoloji ilmi çalışma ve kazılarda görülmüştür. Bu durum
tartışılmaz bir gerçektir. Örneğin, Göktürkler zamanında at kılından (sonraki
dönemlerde altından) yapılmış bir kurt başının alem olarak sancak direği tepesinde
durduğu ve kurt başının altında ise dört köşe, dikdörtgen şeklinde ipekten yapılmış
bayrağın olduğu bilinmektedir.29 Orta Asya Türk tarihinde her hükümdar belirli
hâkimiyet ve hükümdarlık sembolleri almakta ve siyasi hayatlarında kullanmaktaydılar.
Bu bağımsız bir devlet olanın gereği sayılırdı. Böylece iktidarın sahibi hükümdar hem
içeride hem de dışarıda bu semboller vasıtasıyla tanınmaktaydı. Bu hükümranlık
sembolleri arasında tuğ, bayrak, kılıç, yay, kama gibi sembollerde bulunmaktaydı. Orta
Asya Türk tarihinde özellikle bayrak ve tuğ “
kut” adı verilen siyasî iktidarın yani devletin
hâkimiyet ve hükümdarlığında temsil noktasında kullandığı sembollerin başında
gelmekteydi.30 Orta Asya’da yaşayan Kuzey Türkleri tuğ ve bayrağın gökten, bir
bozdoğan ile birlikte düşmüş olduğuna inanırlardı.31 Oğuzların “
Ongun” kuşları bekli de
bu mitoloji ile ilgidir. Türk tarihinde bayrak ve sancaklarda kullanılan sembollerin,
basılmış madeni paralarda/sikkelerde de kullanılması egemenliğin ve bağımsızlığın
telâkki biçimiyle yakından ilgilidir. Bunların yanı sıra Türk tarihinde hâkimiyet sembolü
ya da devlet arması olarak kullanılan birçok alametin veya tamga/damganın aynı
zamanda günlük hayatın hemen her noktasında kullanıldığı görülmektedir. Örneğin, bu
sembol ve damgaların öteden beri Türk tarihinde çadırlarda, giysilerde, kabir taşlarında,
parada, halıda, kilimde, çadırda, ahşap ve madeni eşyalarda da kullanılmıştır.32 Meselâ
Selçuklular, resmi vesikalarda, çeşitli yazışmalarda, mektuplarının başlarında bile eski
27 Kaşgarlı Mahmud;
Divân-ı Lûgat-it Türk, Cilt: III, Ali Emiri Nüshası (Devlet Basımevi), Ankara,
1986, s,138.
28 Tuğ: Eskiden mirliva (tuğgeneral) sancak beyi, beylerbeyi gibi üst düzeyde devlet görevlilerinin
rütbelerine Göre çeşitli sayılarda verilen atkuyruğu kılından yapılmış sorguç, rütbe gösteren
alamet, sembol, bayrak. Göktürkler zamanında bir tuğ dört bölümden meydana gelirdi. Bunlar;
Süslenmiş tuğ direği, direğin başına bağlanmış, atlar ve yak öküzüne ait kuyruklar, tuğ başı,
tuğ başının üstüne konan kurt başı ve diğer boylara ait semboller. Bu Konuda bk., Örnekleriyle
Türkçe Sözlük, Cilt:4, MEB Yay., Ank., s.2922.
29 Bahattin Ögel,
Türk Kültür Tarihine Giriş, Cilt: VI, Ankara, 1984, s.196–197.
30 Salim Koca,
Eski Türklerde Devlet Geleneği ve Teşkilâtı, Türkler Ansiklopedisi, Cilt:2, Yeni
Türkiye Yay., Ankara, 2002, s.309.
31 Bahattin Ögel;
Türk Kültür Tarihine Giriş, Cilt: VI, Ankara, 1984, s.311.
32 Neriman Görgünay,
Oğuz Damgaları ve Göktürk Harflerinin El Sanatlarımızdaki Yeri, T.C
Kültür Bakanlığı Yay., Ank-2002,s.5; Ayrıca Bakınız. Nazan, Ölçer,
Türk-İslâm Eserleri Müzesi
Kilimleri, Eren Yayınları, Ankara, 1987, s.12–23.
Tarihsel Süreçte Bayrak ve Sancaklarımız
TAED 42 &138;217
Türk hâkimiyet alâmeti olan Tuğra’nın yerine ok-yay işaretlerini kullanırlardı.33 Kültürel
ve sosyo-ekonomik alanlarda da
“ok,34 yay, yıldız, ay, güneş, tuğ, kılıç, kama gibi”
birtakım alâmetleri sık sık kullanmış olmaları bile, belli başlı hükümranlık alâmetlerini
kendileriyle ne kadar çok özdeşleştirdiklerinin belki de en anlamlı göstergesidir.
Eski Türklerde “
batrak - badrak” olarak bilinen bayrak kelimesi zamanla dildeki
fonetik birtakım değişimler sonucunda bayrak olarak telaffuz edilmeye başlanmıştır.35
Anlamı ise “
batırmak, toprağa dikmek” olarak bilinir. Altay Türkleri kurban edilen
hayvanın derisini kayın ağacından bir sırık ucuna asarak bayrak şekline sokarlar ve
“
paydora” adını verdikleri bu bayrakla ahaliyi mutlu ederlerdi.36 Bayrak kelimesi; sancak,
âlem, tuğ, perçem, bekçem ve boncuk gibi tabirlerle de yakından ilgili, bazen de bu
kelimelerle eş anlamlı olarak kullanılmaktadır.37 İslamiyet’ten önceki ve sonraki çeşitli
Türk devletleri zamanında Uzakdoğu ve Yakındoğu Müslüman medeniyetleri
çevrelerindeki öteki devletlerle ortak olarak “çetr, asa, tamga, tınaz, tabl” gibi birtakım
maddi hâkimiyet-egemenlik sembolleri arasında özel bir önem taşıyan bayrağın yalnız
Hükümdarın alameti olarak kullanıldığını; kabile reislerine, büyük devlet görevlilerine,
askerî şeflere, orduyu teşkil eden çeşitli zümrelere, harp gemilerine, esnaf cemiyetlerine,
sosyal ve dinî teşekküllere mahsus farklı renk ve şekillerde bayraklar bulunmaktaydı.38
Türk kültürünün ayrılmaz parçası olan bayrağın ve sancağın; zaman zaman
deriden imal edilen kızıl/kırmızı renkte olduğu Kırgız Türk boylarına ait Manas
Destanı’nda da uzunca anlatıldığı görülmektedir. Bu destanda düşmanlarına karşı Kırgız
boylarının “
kızıltuğ” etrafında coşkulu bir şekilde toplandığı anlatılmaktadır. Eski
Türklerde kızıl/al renklerinin bayraklarda da kullanılmasının Şamanlıktan gelen bir
uygulama olduğu zannedilmektedir. Bu bağlamda şu önemli hususu da belirtmek
gerekir ki, Türk tarihinde çok eskilerden beri çeşitli renklerin birtakım sebeplerle millî
semboller olarak kullanıldığı ve bu renklerin belli manalarının olduğu bilinmektedir.
Mesela, sarı renk dünyanın merkezini, beyaz renk batı istikametini, güney istikametini
kızıl/al renk, doğuyu gök mavisi ile
“yeşillenmek/yeşermek/göğermek” anlamlarında da
33 Osman, Turan,
Selçuklular Tarihi ve Türk İslâm Medeniyeti, Ötüken Neşriyat, İst., 2008, s.85.
34 İslâmiyet’ten önce Türk tarihinde ok ve yay alâmetlerinin aynı zamanda çeşitli Türk boylar
federasyonu bağlamında hukukî bir isim ve haber işareti olarak kullanıldığını, sonraki
devirlerde de ok ve yay alâmetlerinin bir davet, tâbiiyet ve askerî ve siyasî alanlarda hâkimiyet
manalarında sıkça yer aldığı tespit edilmektedir. Örneğin; ok ve yay işaretlerinin ilk Selçuklu
bayraklarında devlet arması olarak kullanıldığı, millî sembol olduğunu görmekteyiz. Geniş bilgi
için bk. Osman Turan,
Eski Türklerde Ok’un Hukukî Bir Sembol Olarak Kullanılması, Belleten,
Cilt: IX, Sayı: 35, TTK Yayınları, Ankara, Temmuz–1945, s.305–319.
35 Mehmet Tezcan,
Eski Türklerde Damga, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tez
Çalışması, Erzurum, 1990, s,44–45.
36 Fevzi Kurtoğlu,
Türk Bayrağı ve Ay Yıldız, s. 4.
37 H. Nihat,Orkun,
Eski Türklerde Bayrak, Çınar altı Yayınları, İstanbul, 1942, s.62–64.
38 Orhan F. Köprülü,
Alem Maddesi, s.248.
218 &138; TAED 42 M.E. SOYSAL
kullanılan yeşil renk, kuzey istikametini ise kara renk sembolize etmektedir.39
Tolunoğulları, Gazneliler, Karahanlılar, Memlûkların ve Selçukluların oldukça görkemli
çeşitli renk ve şekillerde bayrak ve tuğ kullandıklarını tarihi kaynaklarla bilinmemize
rağmen, Anadolu Beylikleri’nde bayrakların kullanılıp kullanılmadıklarını kaynakların
azlığı nedeniyle bilmiyoruz.40 Muhtemeldir ki Anadolu Selçuklu Devleti de diğer Türk
devletlerinin bu alanda geleneksel olarak yaptıklarını devam ettirmişler ve ayrı bir
bayrak kullanmışlardır. Bu cümleden olmak üzere tarihî kaynaklara incelendiğinde
Gazneliler, önceleri beyaz hilâl ile Hümâ kuşunun resmedildiği yeşil bayrakları; daha
sonraları ise, Abbasi Halifeliği’nin meşru mümessili olduklarını gösteren siyah bayrakları
kullanmıştır. Büyük Selçuklular, ilk yıllarında beyaz çift kartal sembolü ve siyah çizgili
gerilmiş yay ve ok resmi olan mavi bir bayrağı kullanmışlarsa da, sonraları onlar da
Abbasilerin tesirinde kalarak siyah bayraklar kullanmışlardır. Malazgirt Savaşı’nda Sultan
Alparslan’ın, üzerinde Kelime-i Şehadet yazılı büyük bir sancağının bulunduğu
bilinmektedir. Anadolu Selçukluları da siyah bayrağın yanı sıra, al bayraklar da
kullanmışlardır. Haçlılardan Kudüs’ü geri alan Selahaddin-i Eyyübi’nin bayrağı sarıydı ve
üzerine Avrupalılar tarafından İslâm’ın sembolü olarak kabul edilen hilâl resmedilmişti.
Türk tarihinde bayrak ve sancaklarda kullanılan bazı temel motifler ya da sembol ve
damgalar çalışmamızın ekler bölümünde verilmiştir.
Eski Türk devletlerinde olduğu gibi, İslam’dan sonraki Türk devletlerinde de
muhtelif renklerde bayrakların kullanıldığı, bunların üzerlerine devlet, boy alametleri
olarak bazı tasvirler konulduğu bilinmektedir.41 Bu bayrakların üzerlerinde “
ejderha,
aslan, kaplan, tuğra, hüma kuşu, kurt, hilâl, güneş, yıldız, ay, altı köşeli yıldız (Mühr-i
Süleyman), kılıç, çift başlı kartal, geyik” tasvirleri bulunmaktaydı.42 Türk tarihinde çeşitli
dönemlerde kullanılan her türlü kozmik ve astrolojik figür ya da tasvirin, ikonografik43
motiflerin ve sembolün ayrı ayrı anlamları olduğunu, rastgele ve anlamsız hiçbir sembol
ve alameti kullanmadıklarını özellikle Çin kaynaklarına dayanarak belirten Dr. Emel Esin,
bu sahada otorite bir isim olarak çok değerli bilgiler vermektedir. Özellikle İslam’dan
önce Orta Asya’da kurulan Türk devletlerinin kültür ve sanat anlayışlarını incelemiş,
başta maden, dağ, ağaç, güneş ve ay gibi birtakım hayvan tasvirlerini detaylıca izah
ederek, geometrik motifler ile kozmik temalar üzerinde de durmuştur.44 Orta Asya Türk
39 Reşat Genç,”
Türk Düşüncesi, Davranışı ve Hayatında Renkler ve Sarı, Kırmızı, Yeşil”, Nevruz ve
Renkler, Atatürk Kültür Merkezi Yay., Yayına Hazırlayanlar: Prof. Dr. Sadık Tural, Elmas Kılıç,
Ankara, 1996, s.39–48.
40 M. Fuad Köprülü,
Bayrak Maddesi, İslam Ansiklopedisi Cilt: II, MEB Yayınları, İstanbul, 1974,
s. 410 Enstitüsü -411.
41 M. Fuad Köprülü,
Bayrak Maddesi, İslam Ansiklopedisi, Cilt: II, İstanbul, 1974, s. 401–420.
42 Faruk Sümer, “
Oğuzlara Ait Destanî Mahiyette Eserler”, DTC Fakültesi Dergisi, Cilt: XVII,
Ankara, 1959, s.420.
43 İkonografik: Almanca asıllı bir kelime olup, 16. yüzyıla kadar her türlü resim, heykel, para,
madalyon ve kıymetli taşlar üzerine yapılmış oyma resim ve kabartmalara sanat tarihinde
verilen ad. Bu konuda bk. Adnan Turani,
Sanat Terimleri Sözlüğü, Toplum Yayınevi, Ankara,
1980, s.53.
44 Emel Esin,
Orta Asya’dan Osmanlıya Türk Sanatında İkonografik Motifler, Kabalcı Yay.,
İstanbul, 2004, s. 5-11.
Tarihsel Süreçte Bayrak ve Sancaklarımız
TAED 42 &138;219
sanatı ve tarihi konusundaki orijinal araştırmalarıyla tanınan, dünya çapında alanında
saygın bir isim olan Dr. Emel Esin, Türk milletinin dünyaca tanınan timsalleri arasında
“hilâl, güneş, yıldız” timsallerinin olduğunu, bu timsallerin Türk kültürünün doğduğu İç
Asya çevresinde, proto-Türk olarak kabul edilen milletlerin ve Türklerin Gök-Kök Tanrı
inancı içinde “gök ibadeti kozmolojisi” içinde de yer aldığını, aynı zamanda bu
timsallerin, Uygur metinleri ile duvar resimlerinde, Göktürk yazısında phonogram olarak
kullanıldığı, Osmanlı metinlerinde “nihâr ve leyl” tabirlerinin karşılığının
“yaruk ve
yaktu” olduğunu, bunlarında ikonografide karşılıklarının ay ve yıldız olduğunu, eski
Türkçede kullanılan
“kün (gün-güneş) -ay” tabirinin esasında güneş ile hilâlin gökte
birlikte görünmesi bunun zamanının da ancak gece vakitlerinde görülen dolunay
olduğunu dolayısıyla bu durum yani, kün-güneş ile ay’ın birleşmesi hilâl tasvirini ortaya
çıkardığı, sanılanın aksine ay motifinin, İslâmiyet’in kabulüyle birlikte Türk
ikonografisisine girmediği bu Türk sanatında bu tasvirin ve tasavvurun çok eski ve
yaygın olduğunu belgeleri ile birlikte ortaya koymuştur.45
Öyle anlaşılıyor ki, tarihi kaynaklarda kızıl/al rengin Şamanizm inancından
al/ateş/kızıl ruhun şerefine izafen dikilen koruyucu ruh adına oluşturulan bayrak veya
bezlerden alındığı, yeşil rengin tabiattan, ruhaniyetten ve İslami kutsallardan (Hz.
Peygamber’in yeşil sancağı) aldığı, sarı rengin ise Türk mitolojisi ve dünyevi zenginlikler
(altın sarısı) için kullanıldığı görülecektir. Sanıldığının aksine bu üç renk sadece bahar
bayramı olarak bilinen “Nevruz’dan” dolayısıyla İslam’dan önceki Türk tarihinde
kullanılmadığı, Osmanlı Devleti’nin son dönemine kadar iç içe yan yana kullanılan
Türklerin ruhani renkleri olduğu ve devlet geleneğinde yer aldığı kesinlik kazanmıştır.
Tarihî kaynaklar ışığında bu aslî renklerden kırmızıya kısaca bakacak olursak;
Osmanoğullarının hanedan rengi kırmızı daha doğrusu al idi. Al renk esasında
Selçuklularda da hanedan ve rengi olarak kabul ediliyordu. Al rengini Osmanlı
Hanedanı, siyasi manada Selçuklularının meşrû varisleri olmalarından dolayı bu rengi
devralmışlardır. Bu husus al renge tamamen bir milli karakter vermiştir ki, bugün de
devam etmektedir.
Bu üç rengin Osmanlılarda aynı bayrak üzerinde birlikte kullanıldığı dönemin
Orhan Gazi zamanında olduğu anlaşılmaktadır.46 Bu renkler, Osmanlıda hâkimiyet
renkleri olup, devletin çeşitli vesilelerle askerî ve idarî alanlarda devlet adamlarına
verdiği liyakat, imtiyaz, madalya ve nişanlarında da açıkça görülmektedir. Özellikle
nişanlar son derece yaygın olup;
(nişan olarak ta telaffuz edilmekteydi.) eski Türk
tarihinde imza ve mühür anlamlarında kullanılmaktaydı. Bir onurlandırma ve
ödüllendirme şekli olarak Osmanlılarca keşfedilen, uyarlanan ve giderek benimsenen
nişan ve madalyalar, bugün 18. yüzyıldan I. Dünya Savaşı’nı takip eden çöküşe kadar bir
imparatorluğun tarihine tanıklık eden önemli belgeler olarak kalmıyor, tasarımları ile
45 Emel Esin,
“KÜN-AY”, Ay-Yıldız Motifinin Proto-Türk Devrinden Hakanlılara Kadar
İkonografisi, VII. Türk Tarih Kongresi, (Ankara 25–29 Eylül 1970) Bildirileri, Cilt: I, TTK
Yayınları, Ankara, 1972, s.313–338.
46 Reşat Genç,”
Türk Düşüncesi, Davranışı ve Hayatında Renkler ve Sarı, Kırmızı, Yeşil”, s.45.
220 &138; TAED 42 M.E. SOYSAL
görsel bir zenginliği de yansıtıyorlar.47Sadece insanların psikolojik durumlarında değil,
milletlerin tarihlerinde de çok ayrı bir yer işgal eden bu renklerle ilgili olarak: “Devlet-i
Aliyye’de” ihdas buyrulan bayrakların kâffesi (tamamı), esas itibariyle beyaz, kırmızı,
yeşil ve sırma rengi sarı renkten ibarettir ki, beyaz Hz. Peygamberin sancaklarından
birisi olan ak sancağından, sair renkler ise Orhan Gazi sancağından alınmıştır.48 Türkler,
bayrak ve sancaklarında millî renk olarak al ve ak renkleri tercih etmekteydiler; bununla
birlikte, kara renkten nefret etmekle beraber Halifeliğin sembolü olarak siyah renkte
bayrak kullananlar da vardır.49 Örneğin, İlhanlı, Osmanlı ve Akkoyunlular da bazı
dönemlerde ak renkte; Selçuklu, Gazneliler ve Hârezmşahlar da ise siyah renkte
bayrak/sancaklar görülmektedir.50Bugün özellikle sarı, kırmızı, yeşil renkleri Orta Asya
Türk Cumhuriyetleri’nde hayatın her yerinde, devlet törenlerinde kullanılmaktadır.
Özellikle Ön Asya ve çevresinde yaşayan çeşitli Türk boylarında Türk el ve dokuma
(halı, kilim vb) sanatlarında kullanılan en önemli renklerin başında bu üç temel renk
gelmekteydi. Yine Türk-İslâm minyatürü, hat ve ebru sanatlarında da gerçekten de bu
renkleri görmek mümkündür.51
Türk milletinin tarihi derinliklerinden getirdiği bu üç ana hâkim renk Türkiye’de
bölücülüğün, yıkıcılığın ve devlet düşmanlığının asla sembolü olmayıp; tarih ve kültür
birliğimizin sembolüdür. Bu üç rengin dışında Türklerin değişik manalar yüklediği
renklerden ak, gök mavisi ve kara renklerin olduğu da bilinmektedir. Türklerde ak renk,
beyazlığı, temizliği, arılığı, büyüklüğü, olgunluğu, adaleti; kara renk ise kuzeyi, kara kışı-
soğuğu, karanlığı, acı ve hüzne, kötü talihe, Gök-Türk ya da gök mavisi
(turkuaz) renk
ise suyun ve göğün alameti, sonsuzluğu, türeyişi, emniyet-huzuru, ululuğu, aydınlık,
dostluk ve sadakati temsil etmektedir.52 Yukarıda tarihte devlet ya da imparatorluk
haline gelen Türk boylarının, hükümdarlara bağlı askerî ve siyasî birliklerin çeşitli renk,
ölçü ve sembollerde bayrak ve sancak kullanıldıklarının bilinen, tartışılmaz bir gerçek
olduğu anlatılmıştı. Bu cümleden olmak üzere Selçuklu ve Osmanlı Devleti dışında
diğer Türk devlet ve toplulukları düzenli olarak bir sancak ve bayrak kullanmışlardır.
Türk boylarının, beylik ve bağımsızlık alametlerinden birisi olarak kabul edilen bayrak ve
sancakların bir Türk boyuna başka bir Türk boyundan geldiği, gönderildiği, dönemlerde
olmuştur. Örneğin Selçuklu hükümdarı Sultan Alâeddin tarafından Osman Bey’e “
beylik
alâmeti” olarak “Ak Sancak” ile “mehter takımı” göndermiştir. Şöyle ki, Bu çok eski bir
Türk ananesidir. İşte bu anane muktezasıdır ki Osman Gazi’nin defalarca Rumlar
üzerine gazasına ve Karacahisar’ı feth ve zapt eylemesine karşılık, Rum-Selçukî
47 Bahar Kalkan, Emre Yılmaz, “
Osmanlı’nın Görsel Tarihi, Nişan ve Madalyalar”, Skylife, Şubat,
2005, s.113–121.
48 Mütekaid Miralay Ali Bey;
Bayrağımız ve Ay-Yıldız Nakşı, Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası,
Sayı:46, İst., s.195.
49 Mehmet Tezcan,
Eski Türklerde Damga, s.45.
50 Faruk Sümer, “
Oğuzlara Ait Destanî Mahiyette Eserler”, s.400–401.
51 Recai Karahan,
Dünden Bugüne Hakkâri Kilimleri, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 2007, s.5-35.
52 Cevad Hey’et,
Türklerin Tarihinde Renklerin Yeri, Nevruz ve Renkler, makaleler, s.55–61.
Tarihsel Süreçte Bayrak ve Sancaklarımız
TAED 42 &138;221
et tutardı.
hükümdarı Alâüddin tarafından kendisine davul, tuğ ve bir de sancak gönderilmek
suretiyle beylik verilmiştir.53
Bayrak ve sancaklar ülkeyi, devleti, orduyu vb. unsurları temsil etme durumuna
göre modern zamanlarda değişiklik göstermektedir. Bu bakımdan ülkeleri bayrak,
orduları sancak, devletin önemli makamlarında bulunan kişilere mahsus yapılanına da
fors denilmektedir. Türk siyasî tarihinin en büyük devlet ve toplum teşekkülünü
oluşturan Osmanlı Devleti’nde sancak kelimesi çoğu kez bayrak anlamında
kullanılmıştır. Bunların en başında Sancak-ı Şerif gelmektedir. Sancak-ı Şerif, Hz.
Muhammed’in ve İslam’ın alametlerinden rengi siyah ve ismi “
Ukab” olan, kare
şeklindeki bayraktır.54 Sancak-ı Şerif, ilk olarak Sultan III. Mehmed’in 1596 yılında
gerçekleştirdiği Eğri Seferi’nde, son olarak da 24 Kasım 1914 tarihinde I. Dünya Harbi
esnasında Cihad-ı Ekber için çıkartılmıştır.55 Ordunun savaşa çıkmasından kırk gün
kadar önce Sancak-ı Şerif’in padişah tarafından sandığından dua ve tekbirlerle Has
Oda’dan, çıkartılıp gönderine takılması kanundu.56 Bugün Topkapı Sarayı’nda,
Mukaddes Emanetler Dairesi’nde bulunan, Hz. Peygamber’e ait Sancak-ı Şerif, Mısır
Beylerbeyi Hayır Bey tarafından I. Selim’e gönderilmişti. Ancak zamanla yıpranan,
yırtılan, dağılan kumaşı nedeniyle Sancak-ı Şerif, aslına uyularak; büyük özenle siyah,
beyaz ve yeşil renkte ipek, atlas ve kumaş malzemeden üç adet yeniden dikilerek değişik
vesilelerde kullanılmaya başlanacaktır. Tarihî bir yadigâr olan “Sancağ-ı Şerif” in ihraç ve
Serdara teslimi parlak merasimin icrasına vesile teşkil eylerdi. “Sancağ-ı Şerif” e
Osmanlılarca büyük bir kıymet verilmiş ve bu sancak ne zaman çıkarılırsa yedi yaşından
yetmiş yaşına kadar her Müslüman’ın onun altına toplanarak cihada iştirak etmesi farz
olduğu itikadı beslenmiştir. Hatta Topkapı Sarayı’nın Arz Odası karşısındaki kapısı
önünde kimsenin ayak basmaması ve bu suretle hürmetsizlik gösterilmemesi için 1908
İnkılâbı’na kadar dikilen yerde iki süngülü asker nöb 57
Bu konuda Sayın Erol Özbilgen şunları kaydetmektedir: ”Hırka-i Şerif dairesinde
bulunan Sancak-ı Şerif’lerden bir tanesi padişahın bizzat ordunun başında sefere gittiği
gün törenle çıkarılırdı. Etrafı altın sırma ile bezenen Sancak-ı Şerif’in her iki yüzünden
de aplike edilen kırmızı parçalara sırma ile Kuran- ı Kerim’den ayetler işlenmiş, bu
ayetlerin etrafına dikilmiş yuvarlak parçalar üzerine de Aşere-i Mübeşşere’nin isimleri
konulmuştu. Diğer yandan Osmanlı’nın en donanımlı ve teknik ordusu olan Yeniçeri
Ocağı’nın da kendisine mahsus Sancak-ı Şerif’i andıran bayrağı bulunmaktaydı. Bu
bayrak savaş meydanlarında ordugâhın tam göbeğine yani Yeniçeri Ağası’nın çadırı
önüne dikilirdi. Bu bayrağa İmam-ı &258;zam bayrağı denilmekte olup, bayrağı taşıyan
Yeniçeri’ye “
baş bayraktar” denilirdi. Yeniçeri Ocağı’nın bir de yarısı sarı, yarısı kırmızı,
renkte olan, nişanları işlenmiş, ipekli kumaştan yapılan, uçları çatallı “
alay bayrakları” da
53 Mehmet Zeki Pakalın,
Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, s.118.
54 Hilmi Aydın,
Hırka-i Saadet ve Mukaddes Emanetler, Kaynak Kitaplığı, İstanbul, 2004, s.82.
55 Hilmi Aydın,
Hırka-i Saadet ve Mukaddes Emanetler, s.83.
56 Dündar Kılıç,
Osmanlı Devlet Protokolü-Törenler, İmparatorluk Seremonisi, Tarih-Düşünce
Kitapları, İst, 2004, s.86
57 Mehmet Zeki Pakalın,
Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, s.118.
222 &138; TAED 42 M.E. SOYSAL
bulunmaktaydı.” 58 Sünniliğin sembolü olan İmam-ı &258;zam bayrağının yanı sıra bu
ocağın ve askerî bölüğün “çatal bayrak” denilen özel bayrakları da vardı. Yine her
bölüğün kendisine mahsus özel nişanları olurdu. Bu nişanların, çadır ve bayraklara
işlenmesi çok sık görülen bir durumdu.59 Bu nişanların üzerinde çok çeşitli semboller
(anahtar, kalyon demiri, balık, topuz, kılıç gibi) bulunmakta olup; bu nişanları ilgili
bölüğün askerleri mürekkeple ya da barutla kollarına ve baldırlarına döğdürmeyi
60
adet
edinmi
linde gerçekleştirilirdi. Bu önemli görev
“Alemd
yönleri ağır basan Doğu insanı doğal kuvvetlere çok büyük
değerl
şlerdi.
Aslında Osmanlı Devleti’nde asker-sivil çeşitli kurum ve kuruluşların kullandığı
bayrak-flama-tuğ gibi isimlerle anılan alametleri vardı. Bu harp zamanlarında, noktada
sadrazam “Serdar-ı Ekrem” unvanı ile padişahın yerine sefere çıkarsa; kendisine Saltanat
Sancakları içinde en önemlisi olan “Ak Sancak” ve padişahın tuğu verilirdi.61 Harp
zamanlarında gerek Ak Sancak’ı gerekse Sancak-ı Şerif’i Mehterân-ı Âlem ya da
Alemdarân-ı Hassa denilen “Sancaktar Bölüğü” korurlar ve taşırlardı.62 Türk-İslam
tarihinde çeşitli vesilelerle bayrak ve sancakları taşıyan devlet görevlisine “
bayraktar,
sancaktar, alemdar” denilmekteydi. Bu vazife Yeniçeri Ocağı’nın en önemli
vazifelerindendi. Çünkü Osmanlı’da doğrudan en önemli kutsallar alanını oluşturan ve
toplum için çok büyük bir birleştirici vasfı bulunan Sancak-ı Şerif’in korunması ve
taşınması doğal olarak ayrı bir seremoni şek
ar-ı Resul” olarak ta bilinmekteydi.
Osmanlı tarihinde padişahlar kendilerine mahsus adına “
saltanat sancakları”
denilen “Ak Sancak, Evliye-i Sultani, Alemhâ-yı Osmanî, Âlem-i Padişah, Livâ-yı Saadet”
isimleri ile anılan üzerine ilgili padişahın isimleri yazılı olan beyaz renkte etrafı sırmalı,
gönder başları ay yıldızlı, altın âlemli olan üzerlerinde Mushaf-ı Şerif takılı, üzerinde
“
İnna Fetehnâ Leke Fethan Mübina” ifadesi yazılıydı.63 Tarihsel kaynaklar incelendiğinde
görülecektir ki; Osmanlı Devleti’nin millî bayrağı/sancağı şu anda Türkiye
Cumhuriyeti’nin temsil edildiği kırmızı zemin üzerine yerleştirilen Ay yıldızlı
bayrağımızdır. Türk Devletini ve Milletini sembolize eden hilâl şeklindeki ay ve beş şualı
yıldızın çok eskiden beri var olduğu özellikle Asya-Doğu medeniyetlerinde kullanılmıştır.
Bunun en önemli sebebi Asya ve Doğu insanının oldukça zengin olan, duygusal manevi
dünyasıdır. Zira sezgisel
er yüklemişlerdir.
Ay’ın geceleyin ortalığı aydınlatması nedeniyle insanoğlu tarafından kendisine bir
kutsallık ve yücelik kazandırmıştır. Genelde Ay’ın hilâl şeklini alması ve bu şeklin gece
58 Erol Özbilgen,
Bütün Yönleriyle Osmanlı, Adab-ı Osmâniyye, İz Yayı., İstanbul, 2003, s.255.
59 Abdulkadir, Özcan,
Osmanlı Devleti Tarihi, “Osmanlı Askerî Teşkilâtı” Editör: E. İhsanoğlu,
Feza Yay., İstanbul, 1999, s.343.
60 Mustafa, Nuri Paşa,
Netayic ül Vukuat, Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, Sadeleştiren:
Neşet Çağatay, Cilt: I-II, TTK Basımevi, Ankara, 1992, s.155.
61 Mahmut, Şevket,
Osmanlı Askeri Teşkilâtı ve Kıyafeti, Osmanlıca’dan Çeviren: Semiha Tursan,
Kara Kuvvetleri Komutanlığı Yayınları, Ankara, 1983, s. 38.
62 İbrahim Hakkı Uzunçarşılı,
Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilâtı, İstanbul, TTK Yay., 1948, s.449.
63 Mahmut Şevket,
Osmanlı Askeri Teşkilâtı ve Kıyafeti, s. 38–39.
Tarihsel Süreçte Bayrak ve Sancaklarımız
TAED 42 &138;223
ı devletlerinin ve milletlerinin ölümsüzlüğü
noktas
başta gelenlerinden birisi olan yıldız figürü Göktürk ve Uygurlar zamanında Çin’de
ortaya çıkması ve adına Zühre Yıldız’ı denen yıldızla bir araya gelmesi hayır ve saadet
alameti olarak nitelendirilmiştir. Gerçekten de tarihsel metinlerde Ay ve Yıldız’ın birçok
farklı uygarlıkta (Sümer, Elam, Hitit, Mısır, Sasani) çokça kullanılan ve insanlık tarihi
kadar eski olan şekiller olduğu görülecektir. Ayrıca Ay ve Yıldız’ın çokça bayrak ve
sancaklarda kullanılmasının bir başka mühim sebebinin de Türklerin en eski dinleri
olarak kabul edilen Gök-Tanrı inancından almış olduğudur. Çünkü Türkler, yerin ve
göğün tek yaratıcısı olan Gök Tanrı’yı yücelerde ve yükseklerde düşünmüşler; göklerde,
Gök Tanrı’ya ait (ay-yıldız) her şeyi tıpk
ında düşünerek, içselleştirmişlerdir.
Ay-yıldız motifleri ile ilgili olarak bazı yaklaşımlar sonraki dönemlerde ilmi
tartışmaları yine gündeme getirmiştir. Bazı bilim adamları “yıldız” motifinin esasında
Araplardan esinlenerek Yakındoğu’dan alındığını dolayısıyla baskın bir Arap kültürü
etkisinde kalındığını ifade etseler de bu doğru değildir. Bir kere Türkler, bu motifleri
yahut sembolleri İslamiyet’ten çok önce biliyor ve kullanıyorlardı. Örneğin; Semerkant
Müzesi’nde bir Ak Hun (Eftalit) parası üstündeki beş uçlu-köşeli yıldız ve hilâl
sembollerinin bulunduğu, Türk kültürünün doğduğu İç Asya’da proto- Türk olarak
kabul edilen milletlerin (Chouların-Zhouların 64 bugünkü ay-yıldızımıza benzeyen
alametleri baş bayraklarında kullandıkları) ve Türklerin gök ibadeti kozmolojisi içinde
yer alan arsal ikonogrofilerde, çeşitli tamga-damgalarda, Kök-Türk yazısında fonogram
olarak vb. yerlerde kullanıldığı açıkça görülmektedir.65 Yine bununla ilgili olarak örneğin;
Arap kültürü tesiriyle Ay ve Yıldız motifleri iddia edildiği gibi çok geç dönemlerde
(13.14.yy) kullanıldıysa; bundan önceki dönemlerde gerek yapı ve süsleme sanatlarında
gerekse el ve dokuma sanatlarında kullanılan ay ve yıldızlı geometrik motifleri nereye
koyacağız. Ayrıca İslam’dan önce Türk sanatı iyice incelendiği zaman başta güneş, ağaç,
çeşitli türde kuşlar,(çift başlı kartal, aslan, at vb.) olmak üzere ay-yıldız motiflerinin de
yaygın olarak kullanıldığı görülecektir. Türk-İslam devletleri dönemlerde özellikle ay-
yıldız motifinin belirgin bir şekilde yaygınlaştığını görmek mümkündür. Bu dönem
çeşitli sanat dallarında bilhassa el ve dokuma sanatında kullanılan yaygın sembollerden
bir tanesi de ay ve yıldız motifleridir.66 Öyle ki, hayatın her noktasında karşımıza çıkan
bu motifler sonradan Türk-İslam sanat anlayışında en çok kullanılan ikonografik
motifler olmuş; toplum ve devlet nezdinde yüceleştirilerek bayrak ve sancaklarda alamet
olarak kullanılmaya başlanmıştır. Yıldız motifi etrafında bulunan kol-uç-şua sayılarına
göre farklı anlamlar taşır. Beş kollu yıldızlar mükemmelliği, altı kollu yıldızlar evliliği-
beraberliği, yedi kollu yıldızlar gökkuşağını-doğal tabiatı, sekiz kollu yıldızlar ise güç ve
iktidarı ifade eder.67 Orta Asya Türk sanatında çok kere karşımıza çıkan tasvirlerin en
64 Birçok tarihçi tarafından zamanla Türkleşmiş, proto-Türkler olarak ifade olunan Orta Asya’da
yaşamış bir topluluk. Bu konuda bk. W. Eberhard,
Çin Tarihi, TTK Yay, Ankara, 1947, s.19–23.
65 Emel Esin,
Orta Asya’dan Osmanlıya Türk Sanatında İkonografik Motifler, s.59–62.
66 Bu konuda bk. Yıldız Demiriz,
İslam Sanatında Geometrik Süsleme,Lebib Yalkın Yay., İstanbul,
2000, s..212.
67 Yıldız Demiriz,
İslam Sanatında Geometrik Süsleme, s.58.
224 &138; TAED 42 M.E. SOYSAL
olduğu gibi kutlu bir takımyıldıza (Kök Luu) adını veren bir hükümdarlık simgesi olarak
başkentte (Ordu Balık) kullanıldığı görülmektedir.68
Ay ve yıldız tasvirleri sadece yakın dönem bazı Türk devlet ve Türk beyliklerinde
kullanılmadığı, Akhun ve Hazar imparatorlukları ile Gazneliler devletinde de
kullanıldığını göz önüne alırsak bu kozmik ve astrolojik tasvirlerini çok öncelere kadar
gittiğini görürüz. Öyle ki, ay-yıldız ve güneş tasvirlerinin çok erken dönem Türk
sanatında kullanılan başlıca tasvirler olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Nitekim son
dönem basında çıkan bazı haberlere göre Rus arkeologlar tarafından 1500 yıllık Türklere
ait ay-yıldız tasvirli-sembollü ilk madeni sikkenin-paranın 6.yüzyıl ortalarından itibaren
Göktürk’lerde kullanıldığı bilimsel olarak açıklanmış ve ispatlanmıştır.69 Bu çok önemli
buluş en az Orhun Abideleri kadar önemli olup; Türklerin sosyo-ekonomik tarihlerinin
yeniden yazımını gündeme getirecek ve birçok önyargı, değerlendirme ve ezberleri
bozacaktır. Türklerin yerleşik Çin kültür ve medeniyetinden esinlenerek ya da etkileşim
halinde kalarak ortaklaşa kullandıkları tasvirler olduğunu ileri süren iddialar bir tarafa,
genel kabul gören görüş bu tasvirlerin Türklere özgü olarak ortaya çıktığıdır. Bu
tasvirlerden sonra Türk tarihinde bayraklarda en çok kullanılan figürler ise (ejder)
denilen çift başlı kartal ve bozkurttur. Bu tasvirler, tartışılmaz bir biçimde Türk
milletinin dünyaca tanınan simgeleri- sembolleri olup; hem Türk Bozkır kültürü hem de
Gök (Kök) - Tanrı inancıyla yakından ilgilidir.
Sultan III. Selim (1789–1807) zamanına kadar Osmanlı Devleti’nde kullanılan
sancaklarda çoğunlukla yıldızı bulunmayan daha çok yeşil ve beyaz renkte olan
sancaklar kullanılmışlardır. Bayrak ve sancaklara çok özel bir önem veren yenilikçi ve
sanatkâr bir devlet adamı olan III. Selim kırmızı renkte sancakların sekiz köşeli Zühre
yıldızını üzerine yarım Ay’ın yani hilâlin yanına ilave edilerek bundan sonra devamlı
böyle kullanılmasını emretmiştir. III. Selim’e takdim edilen bugün İstanbul Denizcilik
Müzesinde 3199 numarada kayıtlı el yazması sancak ve bayrak albümünde bu dönemde
sancak ve bayrakların on kısma ayrıldığı görülmektedir. Bunların kürekle hareket eden
gemilere (Çektiri), kalyonların 1. 2. ve 3. devrelerine, şahsa ait ay yıldızlı olanlar, ticaret
gemilerine, bazı şehirlere, Garp Ocaklarına ait sancak ve bayraklar olduğu
görülmektedir.
Klasik Osmanlı donanması olarak bilinen Çektiri devrinde sancak ve bayraklarda
çoğunlukla hakkı, hukuku ve adaleti temsilen üç hilal ve kırmızı rengin yer yer de mavi
ve beyaz rengin kullanıldığı görülmektedir. 1701 yılında çıkartılan “Bahriye
Kanunnamesi”yle Osmanlı Donanması yeniden düzenlenmiş, Avrupa da harp gemiciliği
bakımından kaydedilen gelişmeler takip edilerek, yelkenli gemilerden oluşan donanmalar
teşkil edilerek kalyon devrine geçilmiştir.70 Kalyonların ilk devresinde kırmızı, mavi ve
yeşil zemin üzerine üç hilal, ok, yay, çapraz kılıç, tuğ, tuğra, Ayet-i Kerime gibi sembol
ve lafızlar olduğu gözlenir. Osmanlılar, çoğunlukla üç hilâlli yeşil ve kırmızı bayrağı
68 Emel Esin,
Orta Asya’dan Osmanlıya Türk Sanatında İkonografik Motifler, s.191.
69 Utku Bolulu,
1500 yıllık ay-yıldızlı TL, 09.03.2005 Tarihi Radikal Gazetesi. 03 Mart 2005
Perşembe, Tarihli Akşam Gazetesi.
70 Erol Özbilgen,
Bütün Yönleriyle Osmanlı, &258;dab-ı Osmaniyye, s, 144–145.
Tarihsel Süreçte Bayrak ve Sancaklarımız
TAED 42 &138;225
kullanmıştır. Bir hilâl ve sekiz köşeli yıldız bulunan kırmızı bayrak, ilk defa 1793’te III.
Selim döneminde devletin resmî bayrağı olarak kabul edilmiştir. Sultan II. Mahmut ve
Abdülmecit zamanlarında da kırmızı zemin üzerine işlenen ay yıldızlı bayraklar
kullanıldığı da görülmektedir. M. Zeki Pakalın’ın 19.yüzyıl Osmanlı Vak’anüvislerinden
(devletin resmî tarihçileri) Lütfi Efendi’nin, Lütfi Tarihi adını taşıyan eserinin birinci
cildinin 242. sayfasından naklettiği bilgiye göre; günümüzde de Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nin kullandığı kırmızı zemin üzerine beş şualı-köşeli kullanılan ay-yıldızlı
bayrağın ilk kez Sultan II. Mahmut zamanında hicrî 1242, miladî ise 1826 senesinde
yayımlanan resmî tebligatlar muvacehesinde resmen kullanıldığını nakletmektedir.71 Bu
bayrağın sonraki dönemlerde de kullanıldığını, Sultan Abdülmecit zamanında (1839–
1861) kesin bir şekilde devam ettirildiğini belirtmekte faydalı olacaktır. Sultan II.
Abdülhamit döneminde kullanılan bayraklarımızın şekillerinin 1904 yılında Bahriye
kolağlarından (deniz yüzbaşısı) Mehmet Salih Bey tarafından oluşturulduğu ve Bahriye
Nezareti’nce yayınlanan Beyneddüvel işaret defterinde yer aldığı görülmektedir. Yani
Sultan II. Abdülhamit zamanında; çok değişik renk, tip ve sembollerde olan bayrak ve
sancaklarımız konusunda ciddi bir düzenlemeye ve standartlaşmaya gidilmesine gerek
görülmüştür. Çünkü bu düzenleme tıpkı Avrupa’da olduğu gibi artık zaruri hale
gelmişti. Öyle ki I. Meşrutiyet Döneminde (1876–1908) on sekiz farklı ebat ve türde
bayrak/sancak kullanılmaktaydı.
Bunların başında; padişaha mahsus sancak / fors / gidon, umum başkumandanlık
ve halifeye ait fors, millî sancak, kaptan paşalara mahsus fors ve gidon, I. ve II. sınıf
komodorlara mahsus fors / flandra, Bahriye Mektebine ait fors, Mısır ve Tunus
bayrakları, hacıları taşıyan gemilere mahsus fors, harp ve ticaret gemilerine mahsus
bayrak/sancak yer almaktaydı. Siyasal tarihimizde çok büyük değişim ve dönüşümlerin
yaşandığı I. Meşrutiyet döneminde birçok alanda olduğu gibi, bayrak ve sancaklar
konusunda da önemli düzenlemeler ve yenilikler yapılmıştı. 23 Aralık 1876 tarihinde
Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte vişne rengi zemin üzerine ay ve beş şualı yıldızlı sembol
bezeli bayrakların yanı sıra yeşil renkli ay yıldızlı bayraklar da kullanılmıştır.
Meşrutiyet’in ilanı sonrasında millî sancak şeklini muhafaza etmiş, Osmanlı hanedanına,
veliahtlara, padişahın umum başkumandanlığına ve halifeliğe ait çeşitli forslar da
yapılmış ve kullanılmıştır. Bu durum ilerleyen dönemlerde çeşitli niteliklerde de devam
ettirmiş ancak Cumhuriyetin ilânıyla birlikte Osmanlı hanedanının kullandığı
hanedanlığa ait siyasi ve dini bayraklar tamamen yasaklanmıştır.
4. Cumhuriyet Türkiyesi’nde Yapılan Yeni Düzenlemeler
I. Cihan Harbi sonrasında Osmanlı Devleti’nin fiilen yıkılması, 3 Mart 1924
tarihinde Halifeliğin resmen kaldırılması sonucunda; Cumhuriyet Hükümetleri yeni
dönemde, Osmanlı devletinde kullanılan bazı bayrak ve sancakları (Padişah, Halife, bazı
ordu birlikleri, Garp Ocakları’na ve bazı devlet alanlarına ait) kaldırmış, bazılarına da
yeni düzenlemeler getirmiştir. Çok uluslu, çok kültürlü ve çok hukuklu imparatorluktan,
millî üniter devlet modeline geçildiği bu dönemde; bayrak ve sancaklar konusunda
71 Mehmet Zeki Pakalın,
Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, s.119.
MMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMM
226 &138; TAED 42 M.E. SOYSAL
zamanın ruhuna uygun olarak önemli ve anlamlı düzenlemeler yapılmıştır. Özellikle
bayrak ve sancakların ebatları, yapım ve kullanım şekilleri renkleri ve sembolleri asli
özelliklerine dokunulmadan değiştirilmiştir. Örneğin; yeşil, siyah ve vişne renkleri
kaldırılarak daha ziyade kırmızı renk, sekiz şualı yıldızın yerine beş şualı yıldızlar
kullanılmaya ve farklı sembol sadeleştirilmeye başlanacaktır.
Türk bağımsızlık savaşının lideri, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nin kurucusu, geçtiğimiz yüzyıla damgasını vuran dahi komutan, Türk milletini
birlik ve beraberlik içinde ortak hedefler etrafında birleştiren-bütünleştiren, millî
kültürümüzü geliştirerek çağdaş bir toplum olmamızı sağlayan Mustafa Kemal Atatürk
askerliği, diplomatlığı ve devlet adamlığı yanında, seçkin bir fikir ve eylem adamıdır. Yeri
gelmişken onun bayrağa-bağımsızlığa ve millî değerlere verdiği önemi birkaç anekdotla
açıklamakta fayda vardır. Atatürk 30 Ağustos 1922’de kazanılan Büyük Taarruz zaferinin
ertesi gününde savaş meydanını gezerken toplar arasında yerde bulunan Yunan bayrağını
görünce;72 “
Bayrak bir milletin İstiklâl alâmetidir. Düşmanın da olsa ona hürmet etmek
lazımdır, bayrağı yerden kaldırıp topun üzerine koyunuz.73 Diye emretmişti. Yine başka
bir olayda ibret verici nitelikte bir ders vermişti Atatürk. O ibret verici derste şudur:
İzmir’in Yunan kuvvetleri tarafından işgal edildiği sırada, Yunan kralı Konstantin
Karşıyaka’da kendisi için hazırlanan evin merdivenlerine serilen Türk bayrağını çiğneyip
geçmişti. 9 Eylül 1922 tarihinden hemen sonra kurmay heyetiyle İzmir’e gelen Atatürk
aynı eve girdiği esnada Türk yetkilileri tarafından yere serili olan Yunan bayrağını görünce
şöyle demişti:
Kral Konstantin hata etmiştir. Ben bu hatayı tekrar edemem. Bayrak bir
milletin şerefidir. Ne olursa olsun yere serilmez ve çiğnenmez. 74
Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kullandığı, Türkiye Cumhur Başkanlığı
bayrağını (kırmızı zemin üzerinde bitmez tükenmez Türklük kaynağını ifade eden güneş
etrafında dizilen; şimdiye kadar Türk tarihinde kurulmuş olan on altı büyük Türk
devletini-imparatorluğunu sembolize eden her biri, birer parlayan ve etrafını aydınlatan
yücelerde yıldızlarla ifade edilen bayrak) bizzat M. Kemal Atatürk düzenleyerek, Türklük
ülküsü ve tarih şuuru konularında ne denli bilgili ve duyarlı olduğunu, sanatsal olgulara
dikkat ettiğini bir kez daha gösterecektir.75 Bu konuda yani Cumhuriyet Türkiye’sinin
resmî devlet arması her ne kadar tartışmalı bir konu olsa da hatıra ve belgeler ışığında
O’nun zamanında bu konular üzerinde ciddi şekilde kafa yorulduğu ve mesai
harcandığıdır.76 Bütün kuvvetini milletinin inandığı mümtaz değerlerden alan, zaman
geçtikçe şahsı ve eserleri hakkında son ve kat’i hüküm hiçbir vakit verilemeyecek olan,
72 Turhan Tufan Yüce,
Atatürk’ün Osmanlı Tarihine Bakışı, Savaş ve Milliyetçilik Anlayışı, Atatürk
Devrimleri Enstitüsü Dergisi, Cilt: I, Sayı: I, Erzurum Atatürk Üniversitesi Yayınları, Erzurum,
Temmuz–1978, s.2–9.
73 Hasan Rıza Soyak,
Atatürk’ten Hatıralar, Cilt: I, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1973, s.135.
74 Şevket Süreyya Aydemir,
Tek Adam, Cilt: II, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1966, s.619.
75 Mehmet Ateşoğlu
, Atatürk’te Türklük Aşkı ve Ülküsü, Türk Dünyası Tarih ve Kültür Dergisi,
Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları
, Sayı:191, İstanbul, Kasım–2002, s.24–32.
76 Afet İnan,
Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara,
1984, s.188–189.
Tarihsel Süreçte Bayrak ve Sancaklarımız
TAED 42 &138;227
Türk kültür ve medeniyetine ömrü borunca hizmet eden77 M. Kemal Atatürk, Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu olarak “
ay-yıldızlı al-bayrağı” aynen devam ettirmekle
Türk milletinin ve Türk devletinin kültür ve medeniyet değerlerinin sürekliliğini
ölümsüzleştirmiştir. Zira öteden beri Türk tarihinde ortaya çıkan çeşitli Türk devlet ve
toplulukları sık sık bayrak ve sancaklar konusunda ciddi birtakım yapısal değişimlere
giderken O, tarihî perspektifte yüzlerce yıldır Türk milletinin kullandığı bayrağı ve
sancağı asla değiştirmemiştir. Cumhuriyet Türkiye’sinin birçok kurum ve kuruluşunun
amblem/arması, (Türkiyat Enstitüsü, Türk Tarih Kurumu vb.) bizzat Atatürk’ünde
katkılarıyla tasarlanmıştır. Gerçektende Türklük ruhu ve bilinci ile dolu olan M. Kemal
Atatürk, öteden beri Türk tarihinde kullanılan hem kutsal renkleri hem de millî
sembolleri tanıyıp bildiğini açıkça bu tür çalışmalarıyla kanıtlamıştır.
Türk milletinin ve devletinin bölünmez bütünlüğünün, millî birlik ve
beraberliğinin yegâne sembolü olan bayrak ve sancaklara gereken önem ve özeni
gösteren, Türkiye Cumhuriyeti’nin banisi büyük devlet adamı M. Kemal Atatürk bu
konuda çok hassas davranmıştır. Öyle ki bu konuda 22 Ekim 1925’te çıkartılan “Sancak
Talimatnâmesi” kararnâmesiyle Türk bayrağının nasıl imal edileceği, ölçüleri, ay ve
yıldızın nerede bulunacağı belirlenmiştir. Filikalara çekilecek sancakların da özellikleri
belirtilmiştir. Cumhuriyet devrinde forslar murabba şekline dönüştürülmüştür. Türk
millî sancağı, Cumhurbaşkanı forsu, kara ve deniz başkumandan forsu, deniz birinci
ferik, mirlivaların (amiral-general) forsları, üss-i bahri komutanı forsu, komodor forsu,
deniz komutan forsu, flandra, mayın ve torpido komutan forsu, liman reisi forsu,
kılavuz forsu, gümrük, sıhhiye, liman, polis ve posta forsları bu kararname ile
belirlenmiştir.78
Cumhuriyet döneminde alay sancaklarına da büyük önem verilmiş, askerî hizmet
talimnamesine sancak merasimleri hakkında esaslı hükümler konulmuştur. Millî
işaretleri taşıyan, iki katlı kırmızı ipek kumaş üzerine sarı sırma ile hilal ve yıldız
işlenmiş, hilalin sağında cumhuriyeti işaret eden “
T.C” harfleri ve
“C” harfi içine de
sancak numarası işlenmiştir. Cumhuriyet güneşinin huzmeleri hilalle doğru uzanmış ve
alt yakasında hangi alaya ait olduğu sarı sırma ile işlenmiştir. Sancak etrafı sarı sırma
şeritle çerçevelenmiş dış şeridin sırma saçakları sancağa daha fazla güzellik vermiştir.
Sancak gönderinin üzerinden bakıldığında hilâl ve yıldız ihtiva eden pirinçten yapılmış
iki tuğ göze çarpar. Eski askerî kıt’alarda kullanılan tuğlar, alay sancağı ile
birleştirilmiştir. 29 Mayıs 1936’da T.B.M.M tarafından çıkartılan, 2994 numaralı
“Bayrak
Kanunu” ile Türk Bayrağı’nın yapımı, şekli, özelliği ve kullanım nitelikleri detaylıca
açıklanmış ve 5 Haziran 1936 tarih 3332 numaralı Resmî Gazete’de yayınlanmıştır.
Ayrıca 22.9.1983 tarihinde T.B.M.M tarafından yasalaşan, 2893 numaralı kanunla da
Türk bayrağının yarıya çekilmesi, selamlanması, örtülebileceği yerler, kullanılması ve
yapılması yasaklanan alanlar ile ilgili kanuna uymayanlar hakkında yapılacak adli -
hukuki soruşturmalar ve verilecek cezalar detaylıca belirtilmiştir.
77 Yusuf Hikmet Bayur,
Atatürk, Belleten, Cilt: III, Sayı:10, TTK Yay., Ankara, 1 Nisan 1939, s.247–
268.
78 Fevzi Kurtoğlu,
Türk Bayrağı ve Ay Yıldız, s. 151–161.
228 &138; TAED 42 M.E. SOYSAL
Türk tarihinde devleti, hânedanı, milletin bağımsızlığını temsil eden bayraklar ve
sancaklar kesinlikle kutsal sayılmaktaydı. Bu önemli değerler Türk milletinin en önemli
kutsallarıydı. Bu kutsal değerleri, yere düşürmemek, toprağına kasteden düşmana
bırakmamak, onların manevî haysiyetine dokunacak ağır durumlara sokmamak için
ölüm dâhil her türlü fedakârlık göze alınırdı. Bayrak ve sancağa hakaret en büyük
saygısızlık olarak addedilirdi. O nedenledir ki bayraklar en yüksek yerlerde
dalgalandırılıyordu. Çünkü bayraklar, bir milletin varlığının ve bağımsızlığının
sembolüdür; bu yüzden atlas veya ipek gibi değerli kumaşlardan yapılmakla değil,
taşıdığı mânâ ile değer kazanır. Bu son derece önemli hissî ve millî yaklaşımı Kemal
Atatürk’ün hayatında da gözlemlemekteyiz. Şöyle ki İşgalci emperyalist devletler ve
onların Anadolu’daki yeni siyasî aktörleri olan Yunan kuvvetlerince hiçbir resmî ve
hukukî gerekçe göstermeden, 15 Mayıs 1919’da İzmir ve çevresini işgal ve istilâ ettikleri
bir zaman zarfında İzmir Konak Meydanı’nda bulunan Türk resmî dairelerine el
koyduklarında; orada bulunan Türk bayraklarını çiğnemişler ve içeriye öyle girmişlerdi.
Oysa ki yıllar sonra Atatürk nezdinde Türk milleti böyle davranmamıştır. 9 Eylül 1922
tarihinde Türk Orduları’nın Başkomutanı Gazi M. Kemal Paşa İzmir ve çevresini
işgalden arındırıp, buraları yeniden Türk milletinin kazandırdığı zaman; Kurtuluşun
sembolü olarak İzmir-Konak’ta bulunan bu resmî devlet dairesine girmeye hazırlandığı
bir esnada ayaklarının altına serilen bir Yunan bayrağını görünce aynen: “
Bayrak bir
milletin bağımsızlık alametidir. Düşmanın da olsa ona hürmet etmek lazımdır.79 ” demiş
ve yerde serili olan Yunan Bayrağı’nın kaldırılmasını emretmişti. Özetle bayrak ve sancak
sevgisi – bilinci, toplumların millî kimlik ve kültür değerlerini tanıyıp, bilmeleriyle ile
ilgili bir durumdur. Sonsuza dek Türk milleti ve devleti ile hep var olan, gelecekte de
var olacak olan; en büyük iftihar kaynağımız Ay-yıldızlı bayrağımızı ve sancağımızı sık
sık eserlerinde işleyen bir başka vatan şairimiz Arif Nihat Asya, bu konuda duygu ve
düşüncelerini “Kökler ve Dallar” adlı eserinde muhteşem bir coşku ve çok çarpıcı
ifadelerle şöyle dile getirmektedir;80
“Konaksız, saraysız, evsiz, yuvasız, köysüz kalabilirim,
/
Her şeysiz kalabilirim, her şeysiz olabilirim. Sevdiklerim gidebilir, sevenlerim ihanet
edebilir, /
Bayraksız olamam, bayraksız olamam!”
5. Sonuç
Genelde dikdörtgen biçiminde ve çeşitli kumaşlardan yapılan bayrak ve sancaklar
bir milletin varlığının sembolü, tarihinin hâtırasıdır. Bayrak ve sancakların değeri; çeşitli
sanatsal renk, şekil ve kumaştan (pamuk, atlas, ipek) yapılmış olmasından
kaynaklanmaz. Bayrak ve sancakların değeri, milletlerin kıymeti ve şerefi ile ölçülür. Bu
bakımdan milletlerin bağımsızlığını, şeref ve namusunu temsil eden bayrak ve
sancaklara saygı göstermek gerekmektedir. Bir devletin, bir milletin, bir askerî birliğin,
resmî veya gayri resmî bir kuruluşun sembolü olarak tarif edilen bayrak ve sancaklar,
her zaman önemli manalar taşımış ve hiçbir bayrak asla rasgele şekil ve renklerden
meydana getirilmemiştir. Çok eski zamanlardan itibaren milletler, devlet denilen en
büyük ve en öneli siyasal organizasyonu ya da siyasal-hukukî aygıtı kurmaya başlamaları
79 Utkan Kocatürk,
Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Turhan Kitapevi, Ankara, 1984, s.211.
80 Arif Nihat Asya,
Kökler ve Dallar, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1973, s.63.
Tarihsel Süreçte Bayrak ve Sancaklarımız
TAED 42 &138;229
ile birlikte bayrak veya bayrağa benzeyen çeşitli semboller kullanmış olduklarını
görmekteyiz. Bu durum Türk milleti için de geçerlidir. Tarihsel kaynaklar incelendiğinde
görülecektir ki, tarihte Türklerin ilk zamanlar kullandıkları bayrağın, rengi ve şekli
hakkında kesin bir malûmat yoktur. Bununla beraber İslâmiyet’ten önceki Türk
tarihinde, Orta Asya’da yaşayan çeşitli Türk boylarının atkuyruğunun kıllarında
yaptıkları ve adına
“tuğ” dedikleri bir nevi bayrak sayılabilecek semboller kullandıkları
bilinmektedir. Türkler sonraki dönemlerde bir mızrağın ucuna bağladıkları çoğu zaman
ipekten yapılmış bu alâmetlere bayrak demeye başlamışlardır. İlk zamanlarda bayrak
yerine genellikle madenden veya sert bir maddeden yapılmış alemler kullanılmıştır.
Kumaş bayrakların kullanılması Orta Çağ’da başlamıştır. Divân-ı Lûgâti’t-Türk’te ‘batrak’
şeklinde yazılan ‘bayrak’ kelimesi, ‘savaşlarda kullanılan ve ucuna bir ipek parçası takılan
mızrak’ olarak açıklanmaktadır. Aynı eserdeki bir manzûmede ise kelime, ‘bayrak’
şeklinde kullanılmakta ve kelimenin Oğuzlar arasında böyle telâffuz edildiği
yazılmaktadır. Göçebe hayat süren Türk topluluklarında hükümdarların, yaban öküzü
veya atkuyruğu kılından yapılan ‘tuğ’ isimli bayrak ve semboller kullandıkları
bilinmektedir. Avrupa Hun Devleti hükümdarı Atilla’nın, üzerinden geçtiği kimselere
zenginlik ve mutluluk getireceğine inanılan
“Hüma Kuşu’nun” resmedildiği bir
bayrağının bulunduğu eski bir kaynakta zikredilmektedir. İlk Müslüman Türk Devleti
kabul edilen Karahanlılar’ın al bayraklarında, dokuz tuğ resmînin bulunduğu
bilinmektedir. Gazneliler ise, önceleri beyaz hilâl ile
“Hüma Kuşu’nun” resmedildiği yeşil
bayrakları; daha sonraları ise, Abbasi Halifeliği’nin meşrû mümessili olduklarını gösteren
siyah bayrakları kullanmıştır.
Büyük Selçuklular, ilk yıllarında beyaz çift kartal sembolü ve siyah çizgili gerilmiş
yay ve ok resmi olan mavi bir bayrağı kullanmışlarsa da, sonraları onlar da Abbasilerin
tesirinde kalarak siyah bayraklar kullanmışlardır. Malazgirt Savaşı’nda Alparslan’ın,
üzerinde Kelime-i Şahadet yazılı büyük bir sancağının bulunduğu bilinmektedir.
Anadolu Selçukluları da siyah bayrağın yanı sıra, al bayraklar da kullanmışlardır.
Türklerin tarihteki en uzun ömürlü devleti Osmanlı’nın ilk bayrağı, Anadolu Selçuklu
Devleti hükümdarı tarafından Osman Gazi’ye bağımsızlık alâmeti olarak gönderilmiş
olan beyaz bayraktır. Yeri gelmişken hemen ifade eldim ki, Türklerin İslâm dinini kitleler
halinde benimsemeleriyle birlikte çeşitli biçim, renk ve motiflerde kullandıkları bayrak ve
sancaklarında İslâmî renk ve motif unsurları (örneğin; hilâl motifi, beyaz ve yeşil renkler
vb.) ön plana çıkmaya başlamıştır. Yaptığımız incelemeler sonucunda günümüzde
kullanılan Türk Bayrağı’nın ilk kez 18. yüzyılın II. yarısından itibaren kullanıldığını, ay-
yıldızlı al bayrağın orijinal halini kesin bir biçimde Sultan II. Mahmut (1807–1839)
zamanında aldığı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de bu bayrak üzerinde herhangi bir
değişiklik yapmadan alıp kullandığını tespit ettik. Yine bu bayrakta kullanılan ay-yıldız
motiflerinin Orta Asya Türk tarihinde çok gerilere kadar gittiğini ve bu ikonografilerin
sadece Türklerin değil, proto-Türklerinde de yaşamlarının birçok alanlarında
kullanıldığını görmüş olduk.
Toplumları millet yapan en önemli unsur, kültür birliğidir. Geniş manada dil din,
tarih, töre, sanattan meydana gelen kültür birliği içindeki bir millet, siyasî otoritenin
idaresinde, bir coğrafyada birleştiğinde devlet adını verdiğimiz teşkilât ortaya çıkar. Hiç
230 &138; TAED 42 M.E. SOYSAL
kuşkusuz Türklerin, dünya tarihinin en köklü, en zengin milletlerinden bir tanesi
olduklarını, çok etkin bir kültür ve medeniyet dairelerinin bulunduğunu çok çeşitli
coğrafyalarda geriye bıraktıkları maddi ve manevi eserlerden görmekteyiz. İşte tarihsel
süreçte tartışılmaz bir biçimde görülecektir ki, “Türklerde millî kültürün merkezinde
yatan duygu ve düşüncelerden birisi de vatan, millet, bayrak ve sancak sevgisi ve
sadakatidir.” Eskilerin
“Hubb-i Vatan ya da Hubb-ül Vatan ” dedikleri vatan sevgisi ta
çocukluktan beri kalplere yerleşmiş olan tabii bir histir. Bu sevgi, vatanın yalnız su ve
havasının güzelliğinden veyahut dost ve akrabanın orada bulunmasından olmadığı gibi
geçim şartlarının kazanıldığı yere de inhisar etmez. Vatan, içinde yaşayan toplumun
huzur ve selametini içine alan ve düşünebilen bütün millî faktörlerle gelişen bir histir.
İslam akaidinde
“hubb-ül vatan min-el îman” yani “vatan sevgisi imandandır”, sözüyle
meselenin önemi vurgulanmıştır.
Tam da bu noktada Türk milletinin soyunu, tarihsel kökenlerini ve kültürel
niteliklerini sembolize eden bayrak ve sancaklara, Türk milletinin hakikaten çok büyük
değer ve mana verdiklerini tarihî kaynaklarda açıkça görmek mümkündür. Zira tarihin
her devrinde Türk milleti devletsiz, vatansız ve bayraksız yaşamamıştır. Türk milletinin
bütün fertleri, canlarından aziz bildikleri vatan ve bayrak sevgisi konusunda dün olduğu
gibi bugün de oldukça hassastır. Türk devlet felsefesinde istiklâlin sembolü olan bayrak,
aynı zamanda milletin din ve vicdan özgürlüğüdür, iffet ve namusudur. Bunun en açık
delillerinden birisi de Türk milletinin, adetâ imkânsızı başararak; düşünülebilecek en
ağır şartlarda sürdürdüğü İstiklâl Mücadelesi sonucunda kurduğu Türkiye Cumhuriyeti
Devleti ile vatanına, bayrağına, istiklâline ve tarihine sahip çıkmış olmasıdır. Bundan
sonra da bu meseleye tarihî bir misyon ve vicdanî bir sorumluluk anlayışıyla yaklaşan
Türkiye Cumhuriyeti Devleti çeşitli düzenlemelerle hassasiyetini ortaya koymuştur.
Örneğin, Türk bayrağı ve sancağı konusunda meseleye hassasiyetle eğilen Türkiye
Cumhuriyeti Devleti, millî bayrağın şekli ve diğer hususiyetleriyle ilgili olarak birtakım
karışıklıkları önlemek ve bu konuda belli bir standart oluşturabilmek gayesiyle çıkardığı
29 Mayıs 1936 tarih ve 2994 sayılı kânunla Türk bayrağının şekli ve ölçüleri kesin bir
şekilde tespit edilmiş,
“Türk Bayrağı Nizamnâmesi” adını taşıyan 28 Temmuz 1937 tarih
ve 2/7175 sayılı kararnâmeye ilişik 45 maddelik bir tüzük ile de Türk bayrağının
kullanılışı belli bir düzen ve tertip içine alınmış ve günümüze kadar da böyle gelmiştir.
Tarihte, güçlü ve köklü devlet geleneğine sahip olan Türk milleti tarihin hiçbir
döneminde devletsiz ve vatansız kalmadığını; Türk tarihinin çok çeşitli safhalarında
kullanılan bayrak, sancak ve alemlerde açıkça görülmektedir. Zira, çok zengin bir kültür
dünyasına sahip olan Türklerde bu olgu inanılmaz derecede zengin ve etkileyicidir.
Zamanla bayrak ve sancaklar alanında oluşturulan birikim Türk devlet ve
topluluklarında nesilden nesile aktarılmıştır. Ait olduğu devletiyle kendi öz yazgısını /
kaderini bir gören Türkler, bu durumu kullandıkları sancak ve bayraklarda açıkça
göstermişlerdir. Kültür ve medeniyet hayatımızın önemli unsurları olan bayrak ve
sancaklar çok farklı alanlarda birbirlerinden farklı özellikler gösterse de tamamı aynı
merkezde mütalâa edilerek, aynı duygu ve düşüncelere hizmet etmişler ve tarih boyunca
da öyle değerlendirilmişlerdir. Sonuç olarak, bayrağın ve sancağın ifade ettiği manalarda
buluşmak bizim kültürümüzde çok önemlidir. Millî varlığımızın en önemli asgari
Tarihsel Süreçte Bayrak ve Sancaklarımız
TAED 42 &138;231
müşterek değerlerleri olan bayrak ve sancaklarımız açılıp ta ordu yola koyulduğunda ya
da göndere çekildiğinde millet olarak hep onların peşine gururla düşmüştür. Hatta
“
Allah milletimizi vatansız, vatanımızı bayraksız bırakmasın!” sözleriyle bayrağı
dualarımıza da nakşetmişiz. Nice yağız delikanlıyı, nice baba yiğitleri, cengâverleri ve
Mehmetçik’leri onun ufuklarda dalgalanması uğruna şehit vermişiz. Tam da şairin ifade
ettiği gibi;“
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü, /Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son
örtüsü. Işık ışık dalga dalga bayrağım, / Senin destanını okudum, senin destanını
yazacağım!..
KAYNAKÇA
AKARSU, Bedia,
Felsefe Terimleri Sözlüğü, İnkılâp Kitapevi, İstanbul, 1988.
ALYILMAZ, Cengiz,
Kök Türk Harfli Yazıtların İzinde, Karam Yayınları, Ankara, 2000.
ANADOL, C., F. ABBASOVA, N. ABBASLI,
Türk Kültür ve Medeniyeti, Bilge Karınca
Yay., İst., 2002.
ASYA, Arif Nihat,
Kökler ve Dallar, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1973.
ATEŞOĞLU, Mehmet,
Atatürk’te Türklük Aşkı ve Ülküsü, Türk Dünyası Tarih ve Kültür
Dergisi, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, Sayı:191, İstanbul, Kasım–
2002.
AYDEMİR, Şevket Süreyya,
Tek Adam, Cilt: II, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1966.
BAYUR, Yusuf Hikmet,
Atatürk, Belleten, Cilt: III, Sayı:10, TTK Yayınları, Ankara, 1 Nisan
1939.
CEVAD, Hey’et,
Türklerin Tarihinde Renklerin Yeri, Nevruz ve Renkler, Atatürk Dil,
Tarih, Kültür Merkezi Yayınları, Yayına Hazırlayanlar: Prof. Dr. Sadık Tural,
Elmas Kılıç, Ankara, 1996.
DEMİRİZ, Yıldız,
İslam Sanatında Geometrik Süsleme, Lebib Yalkın Yayınları, İstanbul,
2000.
DEVELLİOĞLU, Ferit,
Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Yayınları, Ankara,
2000.
DÜZDAĞ, M. Ertuğrul,
İstiklâl Şairi, Mehmet Akif Ersoy, Nesil Yayınları, İstanbul, 2003.
ERGİN, Muharrem,
Orhun Abideleri, MEB Yayınları, İstanbul, 1997.
EREN, Hasan,
Etimolojik Çalışmalarda Metodoloji Sorunları–1, Türk Dili, Dil ve Edebiyat
Dergisi, TDK Yayınları, Sayı: 631, Ankara, Temmuz–2004.
ESİN, Emel, “KÜN-AY”, Ay-Yıldız Motifinin Proto-Türk Devrinden Hakanlılara Kadar
İkonografisi, VII. Türk Tarih Kongresi, (Ankara 25–29 Eylül 1970) Bildirileri, Cilt:
I, Ankara, 1972, s.320, levha-II A/1.
232 &138; TAED 42 M.E. SOYSAL
________________,
Orta Asya’dan Osmanlıya Türk Sanatında İkonografik Motifler, Kabalcı
Yay., İstanbul, 2004.
GENÇ, Reşat, ”
Türk Düşüncesi, Davranışı ve Hayatında Renkler ve Sarı, Kırmızı, Yeşil”,
Nevruz ve Renkler, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Hazırlayanlar: Sadık Tural,
Elmas Kılıç, Ankara, 1996.
GÖRGÜNAY, Neriman,
Oğuz Damgaları ve Göktürk Harflerinin El Sanatlarımızdaki Yeri,
Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2002.
GÜNGÖR, Yavuz,
Türk İnşaat- Sanat Eserleri Müzesindeki Sancak Alemleri, İst., 1927.
HALAÇOĞLU, Yusuf,
Türk Tarihi Üzerine Çalışmalar, Genel Türk Tarihi Ansiklopedisi,
Cilt: I, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002.
HİLMİ, Aydın,
Hırka-i Saadet ve Mukaddes Emanetler, Kaynak Kitaplığı, İstanbul, 2004.
İNAN, Afet,
Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Türkiye İş Bankası Kültür Yay.,
Ankara, 1984.
İslam Ansiklopedisi,
(Alem Maddesi) , Cilt: I, İstanbul, 1965.
KAFESOĞLU, İbrahim,
Türk Bozkır Kültürü, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü
Yayınları, Ank., 1987.
KALKAN, Bahar-YILMAZ, Emre,
Osmanlı’nın Görsel Tarihi, Nişan ve Madalyalar, Skylife,,
İst, Şubat, 2005.
KARAHAN, Recai,
Dünden Bugüne Hakkâri Kilimleri, Kültür Bakanlığı Yayınları,
Ankara, 2007.
KAŞGARLI, Mahmud,
Divân-ı Lûgat-it Türk, Cilt: II, Ali Emiri Nüshası, Devlet Basımevi,
Ank. 1986.
KESKİN, Hakan,
Türk Tarihinde Bayraklar ve Sancaklar, JGK, “Jandarma Dergisi”,
Sayı:114, Ank, 2007.
KILIÇ, Dündar,
Osmanlı Devlet Protokolü-Törenler Seremonisi, Tarih-Düşünce Kitapları,
İstanbul, 2004.
KOCA, Salim,
Eski Türklerde Devlet Geleneği ve Teşkilâtı, Türkler Ans.
, C.2, Yeni
Türkiye Yay., Ank-2002
KOCATÜRK, Utkan,
Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Turhan Kitapevi, Ankara, 1984.
KURTOĞLU, Fevzi;
Türk Bayrağı ve Ay Yıldız, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,
1992.
KÖPRÜLÜ, F. Orhan, “
Bayrak”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, MEB Yay.,
Cilt:V, İst., 1992.
Tarihsel Süreçte Bayrak ve Sancaklarımız
TAED 42 &138;233
KÖPRÜLÜ Mehmet Fuat,
Bayrak Maddesi, İslam Ansiklopedisi, Cilt: II, MEB Yay. İst.,
1974.
MİRALAY, ALİ BEY;
Bayrağımız ve Ay-Yıldız Nakşı, Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası,
(TOEM) Sayı:46.
MUSTAFA, Nuri Paşa,
Netayic ül Vukuat, Sadeleştiren: Neşet Çağatay, Cilt: I-II, TTK
Yay., Ankara, 1992.
ORKUN, H. Nihat,
Eski Türklerde Bayrak, Çınar altı Yayınları, İstanbul, 1942.
ÖGEL, Bahattin;
Türk Kültür Tarihine Giriş, T.T.K Yayınları, Cilt: VI, Ankara, 1984.
ÖGEL, Bahattin;
Türklerde Devlet Anlayışı (13. Yüzyıl Sonlarına Kadar), Başbakanlık
Basımevi, Ankara, 1982.
ÖLÇER, Nazan,
Türk-İslâm Eserleri Müzesi Kilimleri, Eren Yayınları, Ankara, 1987.
ÖRNEKLERİYLE TÜRKÇE SÖZLÜK, Milli Eğitim Bakanlığı Komisyon Yay., No:2798,
Cilt:1, İst., 2004.
ÖZBİLGEN, Erol;
Bütün Yönleriyle Osmanlı, &258;dab-ı Osmâniyye, İz Yayıncılık, İstanbul,
2003.
ÖZEL, Mehmet; Vatan
, Millet ve Bayrak Sevgisi, T.C Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 1996.
ÖRNEKLERİYLE
Türkçe Sözlük, Milli Eğitim Bakanlığı Komisyon Yayınları, Cilt:4,
İstanbul, 1992.
ÖZCAN Abdulkadir,
Osmanlı Devleti Tarihi, “Osmanlı Askerî Teşkilâtı” Ed:E. İhsanoğlu,
Feza Yay., İst,1999.
PAKALIN, Mehmet Zeki,
Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Cilt:III, MEB
Yay., İst., 2004.
SARIHAN, Zeki,
Vatan Türküsü / İstiklâl Marşı, Tarihi ve Anlamı, T.C Kültür Bakanlığı
Yay, Ank., 2000.
SOYAK, Hasan Rıza,
Atatürk’ten Hatıralar, Cilt: I, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1973.
SÜMER, Faruk;
Oğuzlara Ait Destanî Mahiyette Eserler, Dil Tarih Coğrafya Fak., Derg,
Cilt: XVII, Ank., 1959.
ŞEVKET, Mahmut;
Osmanlı Askerî Teşkilâtı ve Kıyafeti, Osmanlıcadan çeviren, Semiha
TURSAN, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Yayınları, Ankara, 1983.
TARCAN, Haluk,
Tarihin Başladığı Ön-Türk Uygarlığı Resmî Tarihinin Çöküşü, İst.,
2003.
TEZCAN, Mehmet,
Eski Türklerde Damga, Basılmamış YL Tezi, Atatürk Üniv.,Sosyal
Bilim., Enst., Erz, 1990.
234 &138; TAED 42 M.E. SOYSAL
TEZCAN, Hülya, Turgay TEZCAN,
Türk Sancak Alemleri, Atatürk Kültür Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara, 1992.
TURAN, Osman,
Eski Türklerde Ok’un Hukukî Bir Sembol Olarak Kullanılması, Belleten,
Cilt:IX, Sayı:35, 1945.
_________________,
Selçuklular Tarihi ve Türk İslâm Medeniyeti, Ötüken Neşriyat, İstanbul,
1965.
TURANÎ, Adnan,
Sanat Terimleri Sözlüğü, Toplum Yayınevi, Ankara, 1980.
UZUNÇARŞILI, İbrahim Hakkı,
Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilâtı, TTK Yayınları,
Ankara, 1980.
________________,
Osmanlı Devleti Teşkilâtına Medhal, TTK Yayınları, Ankara, 1984.
YENİ REHBER ANSİKLOPEDİSİ, Türkiye Gazetesi Yayınları, 20 Cilt, (Cilt: III), İstanbul,
1987.
YÜCE, Turhan Tufan,
Atatürk’ün Osmanlı Tarihine Bakışı, Savaş ve Milliyetçilik Anlayışı,
Atatürk Devrimleri Enstitüsü Dergisi, Cilt:1, Sayı:1, Erzurum Atatürk Üniversitesi
Yayın.,Temmuz-1978.
09.03.2005 Tarihi Radikal Gazetesi. 03 Mart 2005 Perşembe,
Tarihli Akşam Gazetesi.
Tarihsel Süreçte Bayrak ve Sancaklarımız
TAED 42 &138;235
236 &138; TAED 42 M.E. SOYSAL
Tarihsel Süreçte Bayrak ve Sancaklarımız
TAED 42 &138;237
238 &138; TAED 42 M.E. SOYSAL
Tarihsel Süreçte Bayrak ve Sancaklarımız
TAED 42 &138;239
mmmmmmmmmmmm
|