AVRASYA JEOPOLİTİĞİ CUMHURBAŞKANI SEÇİYOR
AVRASYA JEOPOLİTİĞİ CUMHURBAŞKANI SEÇİYOR
10 Ağustos`ta Türkiye, Ortadoğu`nun zorlu coğrafyasında Sünni-Şii dengesinin bozulmaya-yazdığı bir süreçte,
Kim kazanırsa kazansın hem kendi sisteminin farklılaşacağı,
Hem de bölgede ABD-İsrail`in ve kendi etkinliğinin belirleneceği Cumhurbaşkanlığı seçimine gidiyor.
Öncelikle Ukrayna`nın Baltık`tan Karadeniz ve Hazar`a kadar bütün bu bölgedeki rolü,
ABD-Rusya arasındaki güç dengesini nasıl etkileyeceği,
Rusya`nın yeniden eski Sovyet bloku ülkelerini eline geçirme potansiyeli,
ABD`nin Doğu Avrupa ve Kafkasya`yı Rusya`ya mı terk edeceği soruları çerçevesinde;
Hem ABD, hem Rusya birbirlerinin Avrasya`daki jeopolitik dengelerini yıkmaya çalışıyor.
Sonra İsrail`in su kaynaklarının bulunduğu Golan Tepeleri, Batı Şeria ve Gazze`yi işgali,
Su kaynaklarına erişimlerinin olmaması halinde hem İsrail`i, hem de Bağımsız Filistin`i varlıklarını sürdürememe konusunda karşı-karşıya getiriyor.
Birincisi; azınlıklar ya da Filistinliler,
İkincisi, İsrail ile Suriye arasındaki esas sorun oluşuyor.
Bu sorunlara Arap Baharı sürecinde ortaya çıkan İslamcılık`tan üreyen İslami Cihad belasını da eklemek gerekiyor.
İsrail azınlık kabul ettiği Filistin Özerk Yönetimi ile HAMAS arasında görüş ayrılığı ve güvensizlikler,
İsrail ve Filistin arasında 1967 sınırlarına harfiyen uymak yerine aralarında toprak değişimi yapabilmeleri,
İsrail Devleti`nin Yahudi devleti olarak tanınması, yerleşim inşasının dondurulması gibi konularla süren barış görüşmelerini eksik bırakmıştı.
Şimdi Filistin Özerk Yönetimi ile HAMAS`ın birlikte kurduğu birlik hükümeti,
BM tarafından iki devletli çözümü temel alan barış prensibine bağlı kalınması koşuluyla kabul ediliyor. Filistin BM doğrultusunda bir politika sürdüreceğini,
İsrail ile durma noktasına gelen barış sürecinin temelini oluşturan anlaşmaları,işte İsrail`in hukuken var olma hakkını tanıyacaklarını,
1967 sınırlarına dayanan iki devletli çözüm prensibine bağlı kalacaklarını açıklamış bulunuyor.
Bu gelişmenin paralelinde İsrail, Suriye`de bir rejim değişikliğinin gerçekleşmesinin mümkün olmadığını,
Esad`ın iktidarını koruma konusunda büyük bir potansiyele sahip olduğunu görmüştür. Er ya da geç Suriye ile yapacağı bir barış anlaşmasında, İsrail`i bir Yahudi Devleti olarak tanıyacak Laik Arap Milliyetçileri ya da BAAS partisini şart sayıyor. İsrail-Suriye barış anlaşmasının şartlarından bir diğeri ise her iki tarafın birbirlerinin iç işlerine karışmaması olmalıdır.
O yüzden Suriye`nin İsrail`in azınlığı Filistinliler, İsrail`in Suriye azınlığı Kürtler ile ilgilerini kesmeleri gerekiyor...
Arapçada BAAS, "Diriliş" anlamındadır ve Suriye,Irak,Filistin, Ürdün`ü birleştirmeyi amaçlıyor. İslamiyet`ten ziyade ABD ve İsrail`in asla istemediği Arap Milliyetçiliğini temel alıyor.
1967`de Arap-İsrail savaşında alınan yenilgi, Suriye`nin Golan Tepeleri`ni kaybetmesi BAAS Partisi`nde ideolojik ayrılıklara yol açmış, Daha milliyetçi askerî kanat 1968`de Irak`ta, 1970`de Suriye`de iktidarı ele geçirmişti. BAAS Suriye`de Beşşar el Esad`la iktidarını koruyor ama Irak`taki BAAS iktidarına 2003`te ABD son vermiş bulunuyor.
Suriye`ye sokulan nifakla nufusun yüzde 13`ü Arap-Alevi Nusayri iktidarına karşı yüzde 68`i oluşturan Sünni Müslümanlar arasında iç savaş yaşanıyor.
Bakmayın siz, ABD ve İsrail`in kan üzerinde kurduğu cakasına, bugün ikisi de Esad`ı göndermek gibi bir planın içinde bulunmuyor.
ABD`nin "Suriye Dostları" adıyla anılan savaş kışkırtıcıları sadece İsrail ile yapılacak olası bir barış öncesi Suriye`nin güçlü BAAS partisini dengelemeye çalışıyor.
Bir takım hak ve iddiaları temsil eden Ulusal Koalisyonun yapısını oluşturan ılımlı muhalefete türlü lojistik sağlanıyor.
Öte yanda da İsrail`in güvenliğini beklemede tutan El Nusra, Irak Şam İslam Devleti(IŞİD) örgütü gibi aşırı dinci,
Olası bir İsrail-Suriye Barış anlaşmasında Suriye`nin Filistinlilere müdahil olmaması karşılığında,
Rojava`da demokratik özerklik siyaseti yürüten, PKK yanlısı Demokratik Birlik Partisi gibi Kürt terör gruplarının da tasfiyesine yönelinmiştir.
El Kaideci ilkel radikal örgütler,üzerlerine karabasan gibi çöken tasfiye edilmenin paniğindeyken, Bir kısmı Irak Merkezi hükümetinin zayıflığından faydalanarak Suriye`den Irak`a kaçmış, kayıplarını telafi etmek için Irak`ta silahlı eylemlerde bulunuyor.
Bir kısmı da ABD/İsrail talimatı, Katar,Suudi Arabistan ve Türkiyeli suponsorların desteğiyle, güya Irak ve Suriye`yi kapsayan bir şeriat devleti kurmak,
Esasen BAAS geleneğinden gelen Sünnilere iktidar oluşturmak üzere Irak`dadır.
ABD yakın zaman önce Suriye`de Beşar Esad`a uyguladığı gibi,bu kez Irak`ın Şii lideri Nuri el Maliki`nin, Sünni azınlık ile uzlaşmayı başaramayacağı, Kaynayan siyasi zeminin istikrarını sağlayamayacağı argümanını ileri sürüyor.
Irak`ta Başbakan el Maliki`nin olmayacağı yeni bir hükümet istiyor...
IŞİD`in birkaç bin militanla, Sünni federal bölge kurulmak istenen yerleri ele geçirmesi, örgütün bu bölgede kalıcı olacağı anlamına gelmiyor.
Ama Irak`ın idari yapısını değiştirebilecek potansiyeller taşıyor.
Bu sırada Türkiye`de hükümetin Kürdistan Bölgesi`yle Bağdat`ı devre dışı bırakan ilişkiler geliştirmekte olduğuna, Bu ilişkilere Kürdistan Bölgesi ile Bağdat arasındaki karşılıklı bağımlılığı zayıflatan stratejik bir anlam yüklediğine de dikkat etmek gerekiyor. Irak`ta Kürtler ve Sünniler Maliki`yi dengeleyecek bir karşı ağırlık yaratır, güç-gelir paylaşımına dayalı bir federalizme gider görüntü vermesine rağmen, Neden, Kürt lider Barzani ülkede yaşananların ardından "Artık Kürt halkının geleceğini tayin etme vakti geldi" diyor?
Resmin tümü Ortadoğu`da Sünni-Şii ekseni üzerindeki dengenin değişmeye zorlandığını gösteriyor.
Türkiye`de ise bir tarafta;
Din, mezhep, ideoloji ve kimlik esaslı değil insan hakları, çoğulcu demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerler esaslı bir dış politika ihtiyacını, Demokratikleşme, insan hakları ve eşit vatandaşlık olmak üzere temel iç meseleleri halletmeyi, Sonra Ortadoğu`ya anlamlı mesajlar vermeye ve bölgenin geleceğinde olumlu rol sahibi olma iddiasında olmayı, Ortadoğu`da bir dönüşüm sürecine girilmişken Türk dış politikasının parametrelerinin tekrar gözden geçirilmesinin vakti geldiğini savunan,
CHP,MHP ve Fethullah Gülen Cemaati`nin Çatı adayı ile,
Öte yanda,Türkiye`nin dış politikasında Ortadoğu`da Sünni-Şii dengesini zorlamak üzere de kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıran, toplumsal olaylara kadar herkesin kendisine bakacağı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimine yürüyor...
ABD ve İsrail`in bir dengeyi oynatma da olduğu bu süreçte, Türkiye`de hâlihazırda siyasal sistemin saydamlık ve hesap verilebilirliği işlevinin yerine getirilmesinin,yürütmeden hesap sorulmasının, dengelenmesi ve denetlenmesinin de bir âlemi yoktur!
Bu âlem, yalnızca bağımsızlıkçı,antiemperyalist ve bu niteliklerden gelişen çağdaşlara aittir ki, bunlardan YCHP`de kalmadığı ya da nesillerinin tükendiği sanıyorsanız, aldanıyorsunuz demektir.
Çünkü bunlar, hâlâ "Bir Türk Cihana bedeldir" atasözüne inanıyor ve orada,burada,her yerdedirler.
Rağmen,Ortadoğu`nun bu resminde,Türkiye`deki cumhurbaşkanlığı seçimini belirleyecek yegane unsurun ABD ve İsrail`in memnuniyeti olduğunu üzüntüyle kaydetmek gerekiyor...
26.6.2014
Ahmet Kılıçaslan AYTAR ahmetkilicaslanaytar@gmail.com
|