TAYYİP BAŞKOMUTAN OLAMAZ
TAYYİP BAŞKOMUTAN OLAMAZ
Mayıs`ta, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kayseri Erkilet 12. Hava Üs Ulaştırma Komutanlığı`nda Türkiye`nin de yer aldığı 6 ülke tarafından imal edilen ilk stratejik amaçlı A400M Atlas uçağının Türk Hava Kuvvetleri`ne teslimi törenindeydi. " Dünya barışının korunması için devamlı olarak savaşa hazır olunması gerekir. Her devlet savaştan kaçınmak ister. Ancak ihtiyaç duyulması halinde,savaşa hazır olduğumuzu göstermek mecburiyetindeyiz " dedi.
Mayıs`ın son günlerinde ise Başkan B.Obama, New York`ta West Point Askeri Akademisi mezuniyet törenindeydi. "Nerede ve ne zaman olursa olsun küresel olaylara karşılık verme yeteneği düşmanlarla savaşıp savaşmamaya değil,bunun nasıl yapılacağı ile ilgilidir" özetinde ABD askeri stratejisinden bahis açtı. "Ukrayna`nın güneyinde, Güney Çin Denizi`nde veya dünyanın neresinde olursa olsun, cezasız kalan bölgesel şiddet, nihayetinde müttefiklerimizi etkileyecek ve oluşan durum ordularımızı olaylara çekecektir " dedi.
Uluslararası dengeler ABD, Rusya ve Çin`in gerek ekonomik, gerekse siyasi alanda hem bölgelerinde hem de küresel bazda artan güçleri beraberinde yeni askeri ve ekonomik birliktelikleri ortaya çıkarır, tek kutuplu bir siyasi sistemin var olduğu yapı çok kutuplu bir yapıya dönüşürken ve bu esnada oluşan türlü tehdit küresel barışı kast`ederken; Başkan Obama`nın Rusya ile Çin`i birlikte askeri tehdit kaynağı olarak nitelendirmesi kimseyi şaşırtmıyor...
Çünkü Rusya, yaşam standartlarının oluşturulmasında ekonomisi ve geleceğini, lider ve bütün Avrasya`nın çekim merkezi olma yeteneğine bağlamıştır. NATO`nun Füze Savunma sistemleriyle sınırları dibine yaklaşmasını ulusal güvenliğine tehdit kabul ediyor,ne ABD/NATO, ne Rusya aralarındaki anlaşmazlığı çözemiyor. Ve Rusya, ABD`nin tek kutuplu dünya düzenine karşı çıkmada uzak çevreyi kapsar yeni askeri doktrinini işletiyor. İşte Ukrayna, Avrasya`nın hem batısı hem de doğusunun dengesini tartıyor; Atlantik-Avrupa gergindir...
Ya da Çin,hem askeri gücünü arttırma çabası, hem dünya ekonomisinde etkinleşerek modernizasyona tabi tuttuğu sosyalizmini küresel güç yapmak hedefindedir. ABD ise Çin`i frenlenmek,geleceğini şekillendirmek üzere bölgede rolünü genişletmeye ve kalıcı olmaya çalışıyor. ABD ve Çin`in üçüncü ülkelerle işbirliği geliştirmesi, askeri ağırlık ve etkinliklerini artırması Asya-Pasifik`i geriyor...
Üstelik, ABD`nin İslam Birliğinin ekonomik güç olması öngörüsüyle karıştırdığı Ortadoğu coğrafyasında,hem İsrail`in İslamcı tehditlere karşı güvenliğinin sağlanması,hem maksimum kârın Batı`ya ilişiklenmesi süreci çok zorlu işliyor. NATO`nun fonladığı,silahlandırıp- eğittiği radikal İslamın desteğinde ılımlı islamcılar şaşırtıcı bir yayılımla Kuzey Afrika`da,Orta Doğu`da, Afganistan,Pakistan,Bangladeş,Hindistan,Endonezya, Malezya`da, bazı Avrupa ülkelerinde genişliyor ve başka bir küresel dehşeti oluşturuyor. Suriye İç Savaş`ı, İran`a nükleer programı yüzünden yüklenmeler sadece komşu ülkeleri değil dünyayı tehdit ediyor.
Bütün bu tehditlerde konvansiyonel pay azalmış, yerini terörizm ya da siber faaliyetlerin kötüye kullanılması gibi çok sayıda asimetrik tehdit almıştır. Bugün hiçbir tehdit Soğuk Savaş dönemine benzemiyor, o yüzden savunma kavramları giderek karmaşıklaşıyor ve çok boyutlu hale geliyor. Bu noktada Atlantik-Avrupa aksında; güne özgün nitelikleri, esnekliği ve etkili partnerliğe uygunluğu çerçevesinde ABD askeri stratejisi felsefesini temel alan Stratejik Konsepti ile NATO ve o`nun çok önemli üyesi TSK ön planı alıyor.
Soğuk Savaş boyunca NATO stratejileri doğrultusunda silahlanan ve eğitilen TSK`nın 1990`ların başında Kafkaslar ve Balkanlar`da etkisiz kalması, NATO dışında inandırıcı şekilde gücünü yansıtamadığı eleştirilerine neden olmuş, Üstelik Batı ve NATO ile olan ilişkilerinde bir değişiklik olmaksızın, Atatürk`ün, Türkiye`nin geleceğinin sadece Batı`da olduğu ilkesine bağlılığı tartışılmıştı.
Zihinlere kazınan çok sarsıcı Ergenekon,Balyoz gibi operasyonlar sonunda, bugün resmî askerî belgeler,Türkiye`yi bir Avrasya ülkesi olarak nitelendiriyor ve hem Batı hem de Doğu ile ilişkilerini korumak ve geliştirmek zorunda olduğunu belirtiyor. TSK`nın alışılmış felsefesinden bu sapması, Türk stratejik düşüncesinin önemli bir dönüm noktasını oluşturuyor. Bu noktada Türkiye`nin bölgede bağımsız bir güvenlik aktörü olarak yükselmesi, komşuların dikkatinden kaçmazken,Türkiye`nin bölgesel hâkim güç olarak ortaya çıkma olasılığı Batı için müspet ve menfî tarafları olan karmaşık bir durum yaratıyor...
Birincisi, 2012`de, TSK PKK`nın Araziye Dayalı Savaş Taktiği`ne karşı istihbari faaliyetlerinin eksikleri ve ağır kalan operatif faaliyetleri sonucunda hareket edemez hale getirilmiştir.
İkincisi,Türkiye NATO`nun tek Kara Komutanlığı`nın bulunduğu ülkedir. Türk Genelkurmayı Türkiye`nin bölgesinde karadan yapılacak her müdahaleyi İzmir NATO Müttefik Komutanlığı`nın komuta ve kontrolünde TSK`nın yapacağını kabul etmiş bulunuyor.
Üçüncüsü, NATO üyesi Avrupalı ülkeler mali kriz,yetersiz rekabet, beraberinde tasarruf önlemleriyle ulusal savunma yatırımlarını azaltıklarında NATO`nun caydırma kapasitesi risk edilmiş,bunun üzerine Avrupa`nın korunmasında NATO; Çatışma ile düşmanın gücünden sakınmak, fakat düşmanın hızlı ve saldırgan biçimde zayıflıklarını ortaya çıkararak en fazla zarar verecek yerinden vurmak, fiziki ve moral olarak etkisizleştirmek ve yıkmak amacında pekişmek kararı almıştı. Akıllı Savunma Sistemi denilen askeri stratejinin gelişen teknolojik değişimler paralelinde manevra savaşlarına önem verildi. Bugün Türkiye, NATO`nun çok pahalı akıllı savunma sistemine güçlü katkı veriyor ve mali krizdeki üyelerle birlikte savunma bütçelerindeki kaynaklar birleştirilerek, ulusal değil uluslararası çapta projelerde ortaklaşıyor. TSK bu çerçevede istihbari ve operasyonel gücünü modifiye ederken, operasyonel gücüyle NATO`nun en güçlü ordularından biri olmanın kimliğini taşıyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül," Dünya barışının korunması için devamlı olarak savaşa hazır olunması gerekir. Her devlet savaştan kaçınmak ister. Ancak ihtiyaç duyulması halinde,savaşa hazır olduğumuzu göstermek mecburiyetindeyiz " derken, NATO`nun en güçlü ordularından biri olmanın kimliğini taşıyan TSK`nın bugünün modern muharebe ortamında, hemen her seviyede harekatın başarıya ulaşabilmesi için bütün milli güç unsurlarının imkan ve kabiliyetlerini birleştirecek ulusal ölçekte müşterekliği sağlayabilme muktedirliğine işaret ediyor.
TSK`yı oradan-buraya getiren,her dem Ergenekon,Balyoz gibi davalarla zihinlerde ve vicdanlarda onulmaz sızılar yaratan, TSK`nın ve milli güç unsurlarının morallerini parçalayan Başbakan Erdoğan, Avrupa`nın korunmasında NATO üyesi TSK`nın imkan ve kabiliyetlerini birleştirecek, ulusal ve uluslararası ölçekte müştereklik sağlayacak bir vasfı asla taşımıyor. Başkomutan olamaz...
4.6.2014
Ahmet Kılıçaslan AYTAR ahmetkilicaslanaytar@gmail.com
|