Türk Meclisi |
|
||||||||
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1835 Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10659 Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236 Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 757 Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2060 Haber bulunmaktadır. |
|
Haberler ve Yorumlar |
TRT ŞEŞ İLE İLGİLİ BİR YORUM |
DEVLET TELEVİZYONUNDA YENİ AÇILIM
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmi televizyon kanalı TRT, yıllardır resmi dilde yani Türkçe dilinde yayın yapmaktadır. Ancak her yıl yayınlanan Avrupa Birliği (AB) ilerleme raporlarında yapılan Kürtçe televizyon vurgusu karşısında mevcut AKP iktidarı Devlet televizyonunda Kürtçe yayının önünü açtı. Nitekim Türkiye Radyo Televizyonu (TRT) bu amaçla 24 saat Kürtçe yayın yapacak TRT 6’yı 1 Ocak 2009 tarihinde yayın hayatına başlatacak başlatmasına da bazı çevrelerden olumsuz tepkiler yükselmekte. Bu gidişle mevcut AKP hükümetinin ve TRT’nin bu tutumu sadece Kürtçe televizyon açılımı alanında kalmayacağı da kesin.
Terör örgütü PKK ve yandaşları ile bağlantısı olduğu yönündeki iddialar nedeniyle hakkında kapatma davası açılan DTP’lileri rahatsız eden en büyük sorun yayının devlet tekelinde yapılmış olması. Onlara göre TRT bünyesinde yapılması yayınlara sansür uygulanmasını doğuracağı ihtimali önem arz ediyor ve devlet himayesinde değil de özel olsa daha iyi olurdu diye düşünüyorlardır. Açıkçası DTP’lilerin ifade etmek istedikleri televizyon kanalını düşünüyorum da herhalde Roj tv veya Med tv gibi yayın yapacak bir televizyon kanalı istiyorlardır. Hatta düşünceleri biraz daha irdelesek program yapımcılarının terör örgütünün inlerini (Kandil, Zap vs. kampları) gezip, teröristlerle röportaj yapılıp sunulacağı bir kanal isteği olsa gerek. Şimdi sorsak öyle bir düşüncemiz yok derler ama “istemem yan cebime koy” hesabı hani olsa da hiç fena olmazdı deme ihtimalleri de yüksek. Aslında benim ve benim gibi düşünenler için AKP iktidarının ve TRT’nin bu tutumunun terör örgütü PKK ile yandaşlarınca ve DTP’lilerce hoşlarına gidip gitmemesinin hiçbir önemi yok. Onlar hoşnut olsalar ne yazar, olmasalar ne yazar. Benim ve benim gibi düşünenler için önemli olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin milleti ile bütünlüğünü zedeleyecek, birlik ve beraberliği parçalayacak bir şey olup olmaması? Anayasamızın ilk dört maddesine aykırı mıdır? Değil midir? İşte bunlar önemli. Neden Anayasamızın ilk dört maddesi mi?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasası’nın ilk dört maddesi bu ülkenin temelidir ve bu maddeler haricinde her madde değiştirilebilir, tartışılabilir. Ama ilk dört maddeyi değiştirmeye kimsenin gücü yetmeyeceği gibi tartışılmaya açılması da imkansızdır. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Anayasası’nın “Devletin bütünlüğü, resmi dili, bayrağı, milli marşı ve başkenti” başlığı altında verilen üçüncü maddesinde aynen deniyor ki; “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçe’dir…” Bu madde aslında her şeyi açık açık belirtmiş olmasına rağmen hiçe sayarak Kürtçe televizyon kanalının kurulması ne yazık ki bir fiyaskodur. Çünkü Anayasa’da Devletin resmi dili olarak tanımlanan Türkçe dili haricinde bir dilde devletin resmi televizyon kanallarından birinde yayın yapılması Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasası’na aykırıdır. Bu aykırılık sadece Kürtçe için değil, Türkçe haricindeki tüm diller için geçerlidir. Ancak bu yorumumu okuyanlar Hukukçu değilsin sen ne anlarsın Anayasa’dan, kanundan diyebilirler. Doğru hukukçu değilim ama okuduğum Türkçe bir ifadenin yorumunun ne olduğunu anlayacak kadar Allah’a şükür aklım yerinde. Anayasa’nın bu maddesini yorumlamak için de hukukçu olmaya da gerek yok. Yanılıyor muyum?
Benim itirazım Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Anayasası’nın hiçe sayılmasınadır. Ne yazık ki “Türklük” kavramı yerine “Türkiyelilik” kavramını savunan ve lugatlara sokan Sayın Başbakan ve AKP iktidarı Devlet televizyonundan (TRT) Kürtçe yirmi dört saat yayın yapılmasının altına imza atarak, Devletin Resmi dilini (TÜRKÇE) tehlikeye atmış olmakla birlikte Anayasa’yı da hiçe saymıştır. Maalesef diyorum. Çünkü diyecek bir laf bulamıyorum.
Mevcut AKP hükümetinin ve TRT’nin bu tutumu karşısında TBMM’nde temsil edilen veya edilmeyen siyasi partilerin büyük bir çoğunluğunun sessizliğini koruması ilginç. Evet ilginç diyorum. Çünkü baktığımızda kesinlikle böyle bir tutum karşısında önlerinde durur dediklerimiz dahi sessizliklerini bozmadılar. Ve hatta içlerinden bazıları sessizliklerini korumakla kalmayıp, bu kararı gayet doğal olarak karşıladıklarını ve yapıların kültürlerin gelişmesine, yaşatılmasına öncülük edeceği kanaati taşıdıklarını bile ifade ettiler. Bir çoğumuz bu anlayış bu açılım da nerden çıktı demeyin. Ben demedim, ama birileri demiş. Kimin veya kimlerin dediği benim için hiç mi hiç önemli değil. Onlar vatandaşlarımızı kucakladıklarını sanmaya devam etsinler. Amma sakın vazgeçmesinler.
Peki gene Devletin resmi Radyo ve Televizyon kanalı üzerinden yirmi dört saat Ermenice yayın yapacak yeni TRT Radyo kanalını da mı bu açılımın bir parçası olarak görüp, gayet normal karşılayacaklar? Belki onu da gayet normal karşılayıp, farklı kültürlerin kaynaşması olarak algılayabilirler. Kim bilir? Şubat ayı gelince onu da görürüz. Ama ciddi ciddi merak ettiğim bir konu var. O da Kürtçe televizyon kanalından ve Ermenice radyo kanalından sonra 2009’un sonuna doğru kurmayı planladıkları Ermenice televizyon kanalı meselesi. Hayda Ermenice radyo ve televizyon nerden çıktı demeyin. BOP Eş Başkanlığını yürüten Sayın Başbakan ile AKP iktidarı böyle isterse neden olmasın ki? Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na uygun olup olmadığının bir önemi var mı? Nede olsa TBMM’nde büyük çoğunluk onlarda. Olsaydı zaten devletin resmi televizyon kanalı üzerinden yirmi dört saat Kürtçe yayının altına imza atılmazdı. Yalan mı? Gelelim işin merak konusuna. TRT 6’nın yirmi dört saat Kürtçe yayın yapmasını alkışlayan, olumlu gören veya sessizlikle izleyen saygıdeğer zatlar acaba Ermenice yayını da aynı anlayış veya sessizlikle karşılayacaklar mı? Yoksa “ne oluyor bu açılımlar da nerden çıktı?” diyebilecekler mi? Ya da mevcut AKP iktidarına “ne oluyor siz Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na aykırı işler yapıyorsunuz, bu yetkiyi kimden aldınız?” diye sorabilecekler mi? Şuanda bu soruların cevapları meçhul ve zamanla ortaya çıkacak. Ama benim değişik dillerde televizyon yayını açılımına alkış tutmayacağım kesin. Benim gibi düşünenlerde tutmazlar.
Bazıları bu konuyu abarttığımı düşünebilirler, düşünüyorlardır da. Ama ben konuyu abarttığım düşüncesinde değilim. Neden mi? On – on beş sene evvel biri gelip size “on – on beş sene sonra devlet televizyonu olan TRT’den yirmi dört saat Kürtçe yayın yapacak” dese çoğunuz “benle kafa buluyorsun, git işine” derdiniz. Değil mi? Bende AB karşısında bu tavizler verilirse, arkasından hangi tavizler istenir ve verilir diye onu hesaplıyorum. Nede olsa alıştırdılar. Taviz ardına tavize. Yalan mı?
Düşünüyorum da. Hükümet politikasının AB’ye dayalı olarak devam ettirilmesi sayesinde işlerin sadece farklı dillerde televizyon yayını ile kalmayacağı kesin. Ve televizyon açılımını terör örgütü PKK’nın bitirilmesinde bir araç olabileceğini düşünlerin de yanıldığının yakında ortaya çıkması da muhtemeldir. Ama terör örgütü PKK’nın kurulduğu günden beri devletten olan taleplerinin tek tek gerçekleştiği bir gerçektir. Neler mi? Terör örgütü PKK kurulduğu günden itibaren siyasallaşma ve TBMM’nde temsil yetkisi, ideolojilerine sahip sivil toplum kuruluşlarına müsaade, gazete, dergi, radyo ve televizyon vasıtasıyla Kürtçe yayın hakkı ve Kürt sorununun kabulünü istememiş miydi? Evet istemişti ve hepsi de sırasıyla gerçekleşti. Bir tanesi eksik deseniz, şaşarım. Ama Kürtçe’nin ikinci resmi dil olarak tanınması, terörist başı ile terör örgütü mensuplarına şartsız af hakkı, Türkiye’nin federasyona dönüştürülmesi gibi talepler gerçekleştirilmedi. Evet gerçekleştirilmedi. Gidişata bakarsak bu taleplerin de gerçekleştirilmesinin yakın olduğu belli. Belki üç sene, belki beş sene. Böyle giderse on seneye kalmaz, AB uğruna onlarda gerçekleştirilir. Nede olsa burası Türkiye. AB uğruna her yol mübah. Yanılıyor muyum?
Esas konumuza dönecek olursak bu gidişatla açılımın sadece Kürtçe televizyon yayını ile kalmayacağı ve Ermenice’nin de yolda olduğu kesinleştiğine göre listede Gürcüce, Boşnakça, Rusça, Arapça, Yunanca gibi dillerde yerini yakında alır. Ama bu dillerle de kalmaz. Çünkü emekli olup, Almanya’da lüks hayat yaşayamayan Almanlarla İngiliz nüfusu da Güney sahillerimizde çoğaldığına göre yirmi seneye kalmaz o dillerde de devlet yayın yapan kanallar kurarsa da şaşırmam. Nede olsa milli devlet anlayışını terk etmiş, kendine ABD’yi örnek alan bir devlet olma yolunda gidiyoruz. Son zamanlarda “mozaik” lafı da ağızlara sakız olduğuna göre normal. Evet normal diyorum. Çünkü toplumun bu denli her şeyi sineye çekmesi karşısında her şey normal olur. Anormal olan benim ve benim gibi düşünenler olsa gerek. Herhalde türümüzün son örneğiyiz. Bizlerde müzelik olsak gerek. Artık bizim içinde bir müze açarlar. Ama ilerde böyle bir karar alırlar da açarlarsa şimdiden söyleyeyim AB veya ABD mimarisine sahip bir müze istemem. Tam aksine ya Osmanlı Mimarisi’nden ya da Selçuklu Mimarisi’nden olursa beni ve benim gibi düşünenleri şereflendirirler. Ne de olsa Osmanlı torunuyuz ne de olsa kökümüz Selçukludan gelme de. Ama son söz olarak biraz ağır konuşacağım konuşmaya da, söyleyeceklerime kimse darılmasın! kimse gücenmesin!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel niteliklerini belirten Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın değiştirilmesi ve tartışılması imkansız olan ilk dört maddesine tezat olmasına rağmen resmi dil (TÜRKÇE) haricindeki dillerde devlet televizyonlarından yayının önünü açanların veya imza atanların bu açılımları karşısında sessizliğini koruyan veya alkış tutan veya doğal karşılayan her kim olursa olsun bilsinler ki ikinci, üçüncü resmi dillerin önünün açılmasına da çanak tutmuşlardır. O gün geldiğinde ben demiştim demeyeceğim. Amma bu açılım karşısında sessizliğini koruyan veya alkış tutan veya doğal karşılayan babam dahi olsa affetmeyeceğim. Çünkü “Söz konusu vatansa, gerisi teferruattır!” sözünü kendine ilke edinmiş bir Türk Genci olarak Vatanımı anamdan da, babamdan da ve her şeyden üstün tutmuş bir gencim. Bu sessizlik veya doğal karşılama yarın ikinci resmi dile veya federasyona götürdüğünde de vicdanen rahat edecek misiniz? Elinizi vicdanınıza koyup, bir düşünün. Sizin için sandıktan çıkacak rey mi önemli? Yoksa milli birliğimizi ve bütünlüğümüzü sağlayan değerler mi? Herhalde ne demek istediğimi anlatabilmişimdir.
Varlığım Türk Varlığına Armağan Olsun!
31 ARALIK 2008 Reyhan İŞERİ Siyaset Bilimci – Terör Uzmanı |
Paylaş |
Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir. |
© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır.
Kullanıcı Sözleşmesi. |