Kazakistan’da 1 Aralık “Kurucu Cumhurbaşkanı Günü” olarak ilan edildi. Bu vesileyle Türk Konseyi 30 Kasım 2012 tarihinde İstanbul’da Türk Dünyası Kültür Evlerinde 1 Aralık tarihinde “Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev” konulu bir panel düzenledi. Panele Kazakistan Büyükelçisi Janseyit Tüymebayev, Türk Cumhuriyetlerinden Sorumlu eski Devlet Bakanı Prof. Dr. Ahat Andican, Türk Dünyası üzerine araştırmalarıyla tanınan Prof. Dr. Mehmet Saray, Türk dili üzerine çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Osman Sertkaya, İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Müdürü Prof. Dr. Hayati Develi ve daha başka bilim adamları, araştırmacılar ve doktora öğrencileri de katıldılar.
Panelde yapılan konuşmalar ve bizim söylediklerimizi ayrıca bir makale konusu yapacağız. Burada çok önemli bulduğum Türk Konseyi Genel Sekreteri Büyükelçi Halil Akıncı’nın açılış konuşmalarında temas ettikleri iki nokta üzerinde duracağız.
Akıncı konuşmasında konsey olarak aldıkları iki mühim karardan bahsetti. Birincisi Türk Konseyi’nin adının “Türk Keneşi” olarak kullanacaklarını ifade etti. Yabancı menşeli “konsey” kelimesi yerine, aynı anlamda Türkçe’de bulunan “keneş” kelimesi kullanılması kararı çok yerindedir. Her ne kadar “keneş” kelimesi Türkiye Türkçesinde unutulmuş olsa da, Akıncı’nın belirttiğine göre, bu kelime Divanü Lügat’it Türk’te de geçmektedir. (Bkz. Besim Atalay, Divanü Lügat’it Türk, Ankara, 1986, TTK Yayınları, 3. Cilt, s. 365). Öz be öz Türk kelimesidir.
Ayrıca bu kelimenin Kazak Türkçesinde “kenes” ve Özbek ve Kırgız Türkçelerinde “kengeş” olarak yaşamaktadır. Elbette bugün başka Türk lehçelerinde de kullanılmaktadır. Konsey kelimesi eskiden Osmanlı’da “şura” kelimesi ile karşılanırdı. Rusçada “Sovyet” kelimesi de bu manaya karşılık geldiği için Osmanlı basını “Sovyetler Birliği” için “Şuralar Birliği”ni kullanırdı. “Sovyetler Birliği” Kazak Türkçesinde ise “Kenes Odağı” şeklinde ifade edilmektedir.
Bir zamanlar siyasi partilerin genel toplantıları için “kongre” denilirdi. Daha sonra Türkçede mevcut olan “kurultay” kelimesi kullanılmaya başladı. Başlangıçta kelime yadırgandı. Bazı siyasi partiler kullanmak istemedi. Ama bugün kelim tam anlamıyla yaygınlaştı. Ve kulağa da hoş geliyor. Mesela bu sene CHP Kurultayı, MHP Kurultayı ve AKP Kurultayı yapıldı. Aynı tadı CHP Kongesi, MHP Kongresi ve AKP Kongresi vermiyor. Elbette kelimelerin de belli ölçüde ruhu ve ahengi vardır. Bunlar, şüphe götürmez ki, o milletin yüzyıllardır kullandıkları kelimelerde hissedilebilir.
Aynı şekilde “keneş” kelimesinin de kullanımı sadece Türk Konseyi için değil, Avrupa Konseyi, BM Güvenlik Konseyi gibi uluslararası kurumlar için de zamanla gündeme gelebilir. Türkçe gerçekten zengin bir dil. Onun imkânlarını kullanmak, zenginliklerini ortaya çıkarmak sadece aydınların değil, diplomatlarımızın ve politikacılarımızın da görevi olmalı. İşte bu açıdan Büyükelçi Halil Akıncı başkanlığındaki Türk Konseyi yetkililerini kutlamak gerekiyor.
İkinci güzel karar, Türk Keneşi’nin 1990’lı yılların başında Türk dünyası dilbilimcilerinin kabul ettiği 34 harfli ortak alfabeyi yazışmalarında kullanacak olmasıdır. Türk Keneşi Sekreteri Halil Akıncı bu kararı kurumları için aldıklarını, kendilerinin yazışmalarında 34 harfli sistemi kullanacakları, ülkelerin veya başka kurumların bu yazıyı kullanıp kullanmayacaklarının kendi kararları olduğunu söyledi.
Bilindiği gibi Latin harfler temelinde Türk dünyasının ortak alfabe sistemi daha SSCB’nin çöküşünün arifesinde, Türk dünyası kavramı ilk ortaya çıktığında gündeme gelmişti. Bu konuda ilk somut karar 18-20 Kasım 1991 tarihinde İstanbul’da Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsünde toplanan dilbilimciler tarafından alınmıştı. Toplantıya Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkmenistan gibi ülkelerinden gelen 28 dil bilimcisi «Çağdaş Türk Alfabeleri» sempozyumunda Türk dünyası için geçerli 34 harfli bir latin alfabesini belirlediler. Bu alfabe 29 harfli Türkiye alfabesine bazı Türk lehçelerinde mevcut sesleri karşılamak için "Ä ä, X x, Q q, Ñ ñ, W w" harflerinin eklenmiş halidir.
Bu toplantı 29 Eylül-2 Ekim 1992`de Kırgızistan`ın başkenti Bişkek`te toplanan Türk Cumhuriyetleri Eğitim Bakanları ve Türk toplulukları Eğitim Temsilcileri II. Konferansında, 8-10 Mart 1993 tarihinde Türk İş Birliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA) tarafından Ankara`da düzenlenen ve beş bağımsız Türk Cumhuriyetinden bilim adamlarının katıldığı alfabe ve imlâ konferansında, 21-23 Mart 1993`te Antalya`da yapılan Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk-Kardeşlik ve İş Birliği Kurultayında alfabe konusu ele alınmış ve 34 harfli "ortak Türk alfabesi"ne geçişin uygun olduğu yönünde kararlar çıkmıştır. Bu toplantılar 1926 yılında Bakü’deki ortak alfabe toplantısından sonra yapılan ilk toplantılar olarak tarihe geçti.
Ancak, çok gariptir ki, aradan geçen 20 yıllık zamanda, birçok meselede uzlaşma sağlayan Türk dünyası alfabe konusundaki bu ilk somut kararı hayata geçiremedi. Bu durum da, alfabe meselesinin, basit görünmekle birlikte, ne denli önemli bir mesele olduğunu bize gösterse gerek.
Günümüzde Kazakistan ve Kırgızistan hariç Azerbaycan, Özbekistan ve Türkmenistan latin harflerine geçmiş durumdadırlar. Ancak bu geçişte 1991, 1992 ve 1993 yıllarında dilbilimcilerin belirledikleri ortak alfabe sistemi dikkate alınmadı. Hatta bu ülkelerin ondan farklı olarak hazırladıkları alfabe sistemi birbirine benzememektedir.
Oysa tüm ülkeler aynı seslere, aynı harfleri kullansalar, bir taşla iki kuş vuracaktılar. Hem modern dünyanın, teknolojini ve internetin en verimli harf sistemine geçmiş olacaklar, hem de 250 milyonluk Türk dünyasında iletişim kolaylığı sağlanmış olacaktı. Çünkü, belirlenen 34 harfli sistem Türkiye’nin latin harfleri temelindeki tecrübesine göre hazırlanmış, Türk dillerine en uygun latin harf sistemidir.
Ancak, sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer misali, latin harflerine geçen Azerbaycan 25 Aralık 1991’de, Türkmenistan 12 Nisan 1993’te ve Özbekistan 2 Eylül 1993’te latin alfabeye geçme kararı aldılar. Ancak, onların Sovyetler Birliği’nden ve “Rus Ağabey”den yeni kurtulmanın psikolojisi içinde yeni bir ağabey, yani “Türk Ağabey” oluşturmamak için mümkün mertebe Türkiye’den mesafeli olmaya gayreti içinde Türkiye’de kullanılan alfabe ile bire bir aynı olmayan, kendine özgü farklılıkları olan bir alfabe oluşturmaya gayret ettikleri gözlendi. Oysa, Türkiye’nin latin alfabesi tecrübesinden yararlanmamaktan kaçınmak ne yarar sağlayabilir ki?
Ancak aradan geçen 20 yıl “ağabey kaygısının” yersizliğini ortaya koymuştur. Türk dünyasında hiçbir ülke bir diğerine “ağabeylik” yapma hevesinde olmadığı görülmektedir. Mesele, küreselleşme denilen büyük kültürlerin küçük kültürleri yuttuğu günümüzde yakın kültürlerin birbirlerine destek olarak ayakta kalma mücadelesidir. Küresel çağ, kendilerini başka ülkelerden tecrit edip uzaklaştıran ülkelerin kaybettiği, başka ülkeler ile ortak noktalar bularak işbirliği ve dostluğu çok yönlü geliştiren ülkelerin kazandığı bir çağ durumundadır. Bu açıdan bakıldığında ortak alfabe sistemi Türk dünyası için işbirliğini geliştirmede önemli bir araç olma özelliğini taşımaktadır.
34 harfli sistemden farklı alfabe sistemi belirleyen ülkelerin zaman içinde harf belirlemede hata yaptıkları ortaya çıkmıştır. Mesela, Özbekistan 1993 yılında geçtiği latin alfabe sisteminde 1995’te bazı değişiklikler yapmak zorunda kalmıştır.
Günümüzde Kazakistan ve Kırgızistan latin alfabesine geçmek için hazırlık yapmaktadırlar. Kril harflerinden latin harflerine bu geçiş için uygun zaman ve zemin beklenmektedir. Bazı Kazak dilbilimcileri latin alfabesi konusunda Kazakistan hükümetinin önünde 20 farklı alfabe sisteminin bulunduğunu ifade ediyorlar. Bizce en doğrusu 1990’lı yılların başında önemli Kazak dilbilimcilerinin de katılımıyla belirlenen 34 harfli latin alfabesi sistemidir.
Maalesef Türkiye’nin kendisi de 1990’lı yılların başında belirlenen ortak alfabe sistemine geçme konusunda herhangi adım atmamıştır. 29 harfli sistemini aynen kullanmaya devam etmektedir. Oysa Türkiye’nin kendi alfabe sisteminde değişikliğe giderek 34 harfli sisteme geçmesi diğer ülkeler için de teşvik edici olacaktı. Bazı bilim adamlarının “Türkiye’nin 34 harfli sisteme geçmeye ihtiyacı yoktur. 29 harfli sistem ihtiyacı karşılamaktadır” fikrine katılmıyoruz.
Elbette, Arap harflerinden latine geçişte bazı seslerin karşılığı verilmediğinden dolayı nazal n gibi gerçi zaman içinde bazı sesleri kaybetmiş olsa da, Türkiye Türkçesi için 29 harf yeterli görülebilir. Besim Atalay Divanü Lügat’it Türk sözlüğünde “keneş”i “kenges” olarak yazmaktadır. Çünkü buradaki “n” nazal n harfidir. Bu harf Osmanlıcada “sağır kef” denilen harfle karşılanırdı. Ancak bunun karşılığı latin harflerinde unutulduğu için nazal n “ng” harfleriyle karşılanmaya çalışılmaktadır. Belki Türkiye 34 harfli sisteme geçmekle bu tip eksikliklerini de tamir etmiş olacaktır.
Türk latin harflerinin Türkçenin ihtiyacını karşıladığını varsaysak bile, Türkiye de 34 harfli sisteme geçmelidir. Çünkü, 34 harfli sistemden maksat Türk dünyasının ortak alfabe sistemini oluşturmak olduğu unutulmamalıdır. Eğer Türkiye bu alfabenin dışında kalıyorsa, o zaman bu nasıl Türk dünyasının ortak alfabe sistemi olacaktır. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının diğer Türk halklarının dillerinde okuma ve yazma ihtiyacı olacağı düşünülmelidir.
Öte yandan Türkiye’nin 34 harfli sistemin yaygınlaşması için de öncü rol oynaması da gerekiyor. Zaten 34 harfli alfabe sistemi konusunda yapılan toplantıları Türk bilim adamları öncülük etmiştir. O halde, Türkiye’nin herkesten önce bu sisteme geçmesi ve öncülük etmesi mantıklıdır. Aksi halde, bir samimiyetsizlik, ilkesizlik ortaya çıkacaktır. Türkiye, ele verir talkımı kendi yutar salkımı durumuna düşmemelidir.
Türkiye Cumhuriyeti yetkili makamlarının atmadığı bu adımı atan Türk Keneşini tebrik ediyoruz. Umarız bu adım, 34 harfli ortak alfabe sisteminin Türk dünyasında yaygınlaşmasında ilk adım olur.
Abdulvahap Kara |