İstanbul Üniversitesi
Birçok defalar açılıp kapanan Darülfünun, Abdülhamit döneminde (1 Eylül 1900’de) Darülfünun-u Şahane (İmparatorluk Üniversitesi) adıyla tekrar hizmete girer. 2. Meşrutiyet’le birlikte İstanbul Darülfünu’nun açılmasıyla, İstanbul Üniversitesi’nin temelleri atılır.
İstanbul Üniversitesi, Beyazıt Meydanı’na bakan ihtişamlı kapısı ve Süleymaniye Külliyesi’ne kadar uzanan duvarları, bahçesinde yer alan, yakından ve uzaktan görülebilen, gözlem kulesiyle hemen herkesin belleğinde yer edinmiştir.
Devrin siyasal ve toplumsal değişimlerine tanık olmuş, bu değişimlerden etkilenmiş, kimi zaman da değişimlere sebep olmuş bir kurumdur. Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet Türkiye’sine tanınmış birçok önemli şahsiyetin, fikir adamının, bürokratın, sanatçıların, yazarların ve şairlerin yetiştiği, Türkiye’nin ilk ve en eski üniversitesidir. Üniversite, yer yer çınar ağaçlarının yükseldiği, ilginç el yapımı eşyaların satıldığı, güvercinlerin yurt edindiği, iki tarafında en eski kitapların bulunduğu kütüphanelerle ve ortasındaki görkemli camisiyle simgeleşmiş olan Beyazıt Meydanı’na bakar.
İstanbul Üniversitesi, fetihten sonra ilk Osmanlı sarayının kurulduğu yere inşa edilmiştir. Eski saraydan geriye pek bir şey kalmamış olsa da üniversitenin kapısı ve iki ayağına bitişik köşkler saray izlenimi verir. Büyük kapının ardında bulunan ve günümüzde İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nün bulunduğu büyük bina 19. yüzyılda Harbiye Nezareti olarak yapılmış, 1933 Üniversite Reformu ile birlikte üniversiteye bırakılmış.
Darülfünun’dan bugüne Sur içinde kalan İstanbul’un yedi tepe üzerine kurulduğu söylenir. Bu tepelerden Beyazıt Cami’nin, İstanbul Üniversitesi’nin ve Süleymaniye Külliyesi’nin bulunduğu tepe uzun bir tarih boyunca bilimsel çalışmaların, araştırmaların yapıldığı bir merkez olmuştur. İstanbul Üniversitesi’nin tarihi de Osmanlıdan öncesine Bizanslılara kadar gider. Kimi araştırmacılara göre bu bölgede yapılan bilim faaliyetlerinin başlangıcı 1 Mart 1321’e uzanır. Bizans döneminde yer alan, bugün Beyazıt Meydanı’na bakan görkemli kapının ve yüksek duvarların ardında ve çevresinde Roma üniversiteleriyle eşdeğer tıp, hukuk, felsefe ve edebiyat fakültelerinden oluşan üniversite, İstanbul Üniversitesi’nin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Üniversitenin başlangıcını İstanbul’un fethine bağlayan diğer görüşe göre, bölgede bilimsel çalışmaların yapılmasına ve bu amaçla alt yapı çalışmalarının başlamasına fethin ertesi günü 30 Mayıs 1453’te yapılan bilimsel toplantılarda karar verildiği söylenir.
Verilen karar doğrultusunda yapılan ilk çalışmalar, yeni kurulan Fatih Külliyesi içerisinde sürdürülmeye başlanmış, imparatorluğun büyümesi ve güçlenmesiyle birlikte bu külliyelere ve medreselere de yenileri eklenmiştir.
Zamanla, Süleymaniye Külliyesi’nden bugün Beyazıt Meydanı’na kadar olan bölge ilim çalışmalarının yapıldığı yapılarla dolmaya başlar. Yapıların çevresindeki geniş alanda ise, el yazması kitapların üretildiği, yazı araç ve gereçlerinin yapıldığı, sahafların bulunduğu irili ufaklı çarşılar bulunurmuş. Daha çok ilmi ve dini çalışmaların, araştırmaların yapıldığı medrese ve külliyelerdeki eğitim anlayışı batılılaşma hareketleriyle birlikte değişmeye başlar ve bütün bu çalışmaları tek bir çatı altında toplamak, tüm ilim ve fenleri kapsamak amacıyla Darülfünun kurulmasına karar verilir. Kimi zaman öğrenci-öğretmen yetersizliklerinden çoğunlukla da siyasal değişikliklerden ötürü, Darülfünun birçok kere açılıp kapanır. II. Abdülhamit döneminde 1 Eylül 1900’de Darülfünun-u Şahane (İmparatorluk Üniversitesi) adıyla tekrar açılmıştır. II. Meşrutiyet’le yeniden hizmete giren İstanbul Darülfünunu’yla birlikte bugünkü İstanbul Üniversitesi’nin temellerinin atıldığını söyleyebiliriz. Araştırma enstitüleri, doktora programları, bilimsel çalışmalar ve yayınlarla, yabancı hocaların getirilmesiyle, üniversite kimliğinin oluşmaya başladığı görülür.
1919 yılındaki yeni düzenlemelerle de kısmen yönetimsel özerklik sağlanır. Milli Mücadele döneminden sonra Cumhuriyet Türkiyesi ile devam eden süreçte, Darülfünun’da giderek bilimsel bir yapılanma başlar. 1924-25 yıllarında çıkarılan yasalarla kurumun bilimsel ve yönetsel özerkliği sağlanır, medreseler fakülte statüsüne dönüştürülür. Yurtdışından yabancı hocalar davet edilir, üniversitenin aksayan yönlerini ve yapılması gereken değişiklikleri tespit amaçlı araştırmacılar çağrılır. Yapılan çalışmalar sonucunda hazırlanan raporlarla birlikte köklü değişikliklere gidilir. 1933 yılında Darülfünun artık İstanbul Üniversitesi olacaktır. Cumhuriyet Türkiyesi’nin ilk ve tek üniversitesi olarak eğitim ve öğretime başlanır. İstanbul Üniversitesi, Cumhuriyet sonrası toplumsal hareketliliğin ve değişimlerin de merkezi olmuştur. Beyazıt Meydanı genç Türkiye tarihinin, değişimlerin birebir tanığıdır. Bu tanıklığın günümüzde de devam ettiğini söyleyebiliriz.
Üniversitenin bugünü Yakın dönemde rektörlük binasında bulunan ve saray odalarını andıran büyük salonlar İstanbul Üniversitesi Bilim ve Sanat Merkezi’nin kurulmasıyla galerilere dönüştürülmüş. Bu düzenlemeyle birlikte bina, rektörlüğün yanında, Feyhaman-Güzin Duran ve Selim Turan’ın resim koleksiyonundan oluşan Resim Galerisi, İletişim Galerisi ve geçici sergilerin yapıldığı bir sanat merkezi olarak da kullanılıyor. Beyazıt Meydanı’ndan Süleymaniye’ye açılan Besim Ömer Paşa Caddesi üzerinde üniversite birimleri, fakülteler ve paha biçilmez el yazması kitapların bulunduğu Nadir Eserler Kütüphanesi bulunuyor.
Zamanla yeni bölümlerin açılması, yeni fakültelerin eklenmesiyle İstanbul Üniversitesi Beyazıt semtinin dışına taşmış durumda. 1933’te kurulduğu zaman 250 müderris, muallim ve muallim vekili, 350’den fazla personeli ve 3 bine yakın öğrenciyle eğitime başlayan İstanbul Üniversitesi’nin şimdilerde 70 binden fazla öğrencisi, 6 bine yakın öğretim görevlisi bulunuyor. İlk kurulduğunda tıp, hukuk, edebiyat ve fen fakültesi bulunan üniversite, günümüzde onlarca fakülte ve sayısız bölümleriyle sayılı üniversiteler arasında yer alıyor. İstanbul Üniversitesi, kurulduğu ilk günden bu yana üniversiteyi hedefleyen gençlerin ve araştırmalarda bulunmak isteyen bilimadamlarının hayalini süslüyor. |